Çiçekleri ve onların hissettirdiklerini çok seviyorum. Bir gün aklıma çiçeklerin mitolojik öykülerinin neler olduğu geldi ve nette araştırmaya başladım . Bulduklarımı derledim , çevirdim , düzenledim ve instagram hesabımda yayımladım . Orada çok sevilince kalıcı olmasına karar verdim ve blogumda toplu bir halde bulunması için yayımlıyorum. Umarım sizler de seversiniz:)
Şakayık :
Bu konudaki ilk mitolojik efsanede, tanrıların Yunan doktoru olan Paeon anlatılır. Evet, doğru okudunuz - Görünüşe göre tanrılar da düzenli tıbbi kontrollere ihtiyaç duyuyorlarmış - Siz şimdiye kadar bunu bilmiyordunuz değil mi ?? Onların her şeye kadir olduğunu zannediyorsunuz :D
Paeon inanılmaz derecede yetenekli bir doktordu, bu yüzden doğal olarak öğretmeni - tıp ve şifa tanrısı Asklepios- , Paeon Hades'in bir rahatsızlığını başarılı bir şekilde iyileştirdikten sonra kıskançlık kaynaklı ölümcül bir öfkeye kapıldı. - Öğrencinizin başarılarından gurur duymaz mısınız ? ¿¿¿ Sanırım o da çok sık gördüğümüz boynuz kulağı geçmesin diyenlerdendi ;) -
Paeon'un hayatını kurtarmak için Zeus olaya el atar ve onu - Paeon'u - bir şakayık haline getirir.
Bunun gerçekten bir iyilik olup olmadığını merak ediyorum - sonsuza kadar bir çiçek olarak takılıp kalmak gerçekten tercih edilir mi? Siz ne dersiniz 🤔
Şakayık ile ilgili alternatif bir öykü bulubuyor. Bu alternatif efsanede güzel bir su perisi Paeonia anlatılır .
Olağanüstü güzelliği nedeniyle Apollo'nun ona karşı ilgisi vardır. Bu - ne yazık ki - aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit'i çileden çıkarır, onun ölümcül bir kıskançlıkla körüklenen öfkeyle hareket etmesine sebep olur . Afrodit'in intikamı Paeonia'yı kırmızı bir şakayık yapmak olur .
Söylentiye göre Afrodit ,Paeonia ve Apollo 'yu flört ederken yakaladığında Paeonia 'nın yüzü kızarmıştır ve bu yüzden şakayıkların utangaçlığı sembolize ettiği söylenir.
Bu Yunan Tanrılarının insanları çiçeğe dönüştürmekten ne zevk aldığından emin değilim ancak görünen o ki bunu alışkanlık haline getirmişler !
Gül :
Yunan mitolojisine göre Chloris adlı bir çiçek tanrıçası vardır. Chloris birgün ormanda ölü bir orman perisi bulur ve onu bir çiçeğe çevirir. Kendisine yardım etmeleri için diğer tanrıları yardıma çağırır. Şarap tanrısı Dionysos, çiçeğe hediye olarak güzel kokmasını sağlayacak bir öz; aşk ve güzellik tanrısı Afrodit ise güzellik verir; rüzgâr tanrısı Zefhirus, onun üzerinden bulutları uzaklaştırır; ışığın ve sanatın tanrısı Apollon, ışıklarını onun için seferber ederek açmasını sağlar. Böylece Gül 🌹 doğmuş olur. Tanrıların el ele verip yaratmaları nedeniyle Yunan mitolojisinde gül, "çiçeklerin kraliçesi " olarak bilinir.
Yunan mitolojisinden yönümüzü İran'a doğru değiştirelim . İran mitolojisinde gülün öyküsü nasılmış bakalım. Önceleri çiçeklerin kraliçesi, nilüfer çiçeği imiş. Bu narin ve güzel çiçeğin tek bir kusuru varmış , o da çok uyumakmış. Bundan rahatsız olan diğer çiçekler birleşerek nilüfer i çok uyuduğu için Tanrı'ya şikayet ederler. - nankör çiçekler , adaşımı şikayet etmişler :D - Bunun üzerine Tanrı da daha az tembel olan -sadece çok uyuduğu için şikayet edilmişti , tembellik de nereden çıktı 🤔- ve daha az uyuyan gülü yaratır . Onu kraliçe yapar ve tehlikelere karşı kendisini koruyabilmesi için de onu dikenlerle donatır...
Nergis :
'Narsist' terimi, Yunan ve Roma mitolojisinde bir figür olan Narcissus'un hikayesinden kaynaklanmaktadır. Güzelliğiyle ünlü olan Narcissus kendine biraz - belki de birazdan fazla - takıntılıydı. Kalpleri kırmasıyla biliniyordu ve bu huyu yüzünden sonunda başını belaya soktu. Efsanenin Roma versiyonunda, su perisi Echo'yu acımasızca reddetti . Echo o kadar üzüldü ki 😔, kendi adaşına yani yankılanan bir sese dönüştü. İntikam tanrıçası Nemesis, Narcissus'un bu davranışlarından hiç hoşlanmadı ve onu cezalandırmaya karar verdi. Narcissus 'u bir gölete çekti. Burada kendi yansımasını gören Narcissus hemen ona umutsuzca aşık oldu. Aşağıya suya bakarken kendi görüntüsüne baktığının farkında değildi ve göletten ayrılmayı reddetti. Sonunda karşılıksız sevginin acısıyla üzüldü ve bir nergise (Narcissus çiçeği) dönüştü.
Burada bir uyarıda bulunayım 😒 bir çiçeğe dönüşme olasılığınız oldukça yüksek olduğu için Yunan tanrılarını üzmeyin😂😂😂 -dipçe : kendilerini hiç sevmem ben 🙈-
Ayçiçeği :
Ayçiçeğini sever misiniz ? Ben çok severim . Mitolojik çiçek öykülerinde sıradaki öykümüz konuğu ayçiçeğine ait .
Bu efsanede su perisi Clytie'nin hikayesi anlatılır. Clytie, güneş tanrısı Apollo'ya bayılırdı, ama Apollo deniz tanrıçası Leucothea için onu terk etti. Kalbi kırık olan Clytie, Apollo'yu 9 gün boyunca yiyeceksiz ve susuz bir biçimde, açlıktan bayılacak hale gelesiye kadar altın arabasıyla gökyüzünden geçerken izledi ve yavaşça solup gitti. Bu noktada bunun nereye gittiğini tahmin edebilirsiniz. Sonunda, Clytie bir ayçiçeğine dönüştü, yüzü kalıcı olarak güneşe döndü.
Bu sefer hikayemizde Yunan Tanrılarının kimseyi çiçeğe çevirmediğini fark etmişsinizdir. Umutsuz aşk ve aşk acısı çiçeğe dönüşüme neden olmuştur.
Dağ Lalesi - Anemon :
Adonis, olağanüstü derecede yakışıklı bir adamdır. Bu yakışıklı adam bir Tanrı değil ölümdür. Adonis, aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit in aşığıdır. Fakat avlanmakla geçirdiği vakit Afrodit 'le geçirdiği vakitten daha fazladır. Ne yazık ki bu durum ikisi için de pek iyi sonuçlanmaz 😥 Bir gün yine avlanmaya giden Adonis , Artemis'in korumasında olan bir yaban domuzunu avlamaya çalışırken domuz tarafından öldürülür. Durumu öğrenen Afrodit yıkılır , ölürken onu kollarının arasına alır. Adonis'in kanı gözyaşlarına karışır ve damlacıkların düştüğü yerde kırmızı bir anemon çiçeği ortaya çıktı. O zamandan beri, anemon çiçekleri ölümü ve kaybı ya da terk edilmiş aşkı sembolize ediyor.
Lale:
Bu sefer Yunan mitolojisinden uzaklaşıp yönümüzü ülkemize , Amasya'ya çeviriyoruz.
Ferhat ile Şirin efsanesini bilmeyen yoktur sanırım. İşte bu hafta Ferhat ile Şirin efsanesine konuk oluyoruz. Ferhat, nakkaşlık yapan, Şirin’e sevdalı yiğit bir delikanlıdır. Saraylar süsler, fırçasından dökülen zarafetin Şirin’e olan duygularının ifadesi olduğu söylenir.
Amasya Sultanı Mehmene Banu’ya, kız kardeşi Şirin için, dünürcü gönderir Ferhat. Sultan; Şirin’i vermek istemediği için olmayacak bir iş ister delikanlıdan. “ Şehir'e suyu getir, Şirin'i vereyim” der, demesine de su, Şahinkayası denen uzak mı uzak bir yerdedir.
Ferhat'ın gönlündeki Şirin aşkı bu zorluğu dinler mi? Alır külüngü eline, vurur kayaların böğrüne böğrüne. Kayalar yarılır, yol verir suya. Zaman geçtikçe açılan kayalardan gelen suyun sesi işitilir sanki şehirde.
Mehmene Banu, bakar ki kız kardeşi elden gidecek, sinsice planlar kurarak bir cadı buldurur, yollar Ferhat’a. “Ne vurursan kayalara böyle hırsla, Şirin'in öldü. Bak sana helvasını getirdim” der cadı. Ferhat bu sözlerle beyninden vurulmuşa döner. “Şirin yoksa dünyada yaşamak bana haramdır” der. Elindeki külüngü fırlatır havaya, külüng gelir başının üzerine oturur bütün ağırlığıyla ...
Ferhat'ın öldüğünü duyan Şirin inanamaz, koşar kayalıklara bakar ki Ferhat cansız yatıyor. Atar kendini kayalıklardan aşağıya. Cansız vücudu uzanır Ferhat'ın yanına.
Bu olaydan sonra Ferhat’tan akan her kan damlası toprak tarafından emilerek kan kırmızısı renkteki lalelere dönüşür. Bu nedenle kırmızı lalelerin #ölümsüzaşk ı simgelediği söylenir. Hikayenin kalanını da ekleyeyim sadece lalenin oluşumu ile kalmasın . Ferhat ile Şirin 'i yanyana iki mezara gömerler. Her mevsim ikisinin de mezarından birer gül çıkarmış. Bu iki seven , iki gül kavuşmasın diye de mezarlarının arasında kara bir çalı peyda olurmuş 😥
Çok hüzünlü bir hikaye...
Sümbül:
Hyacinthus, Yunan mitolojisinde inanılmaz derecede Spartalı yakışıklı bir prens ve kahramandı. Onun bu yakışıklılığı , güneş tanrısı Apollo (ne sürpriz!! ), Batı Rüzgarı Zephyrus ve Kuzey Rüzgarı Boreas başta olmak üzere birçok tanrının dikkatini çekti.
Hyacinthus, bu tanrılar arasından Apollo'yu seçti. Tahmin edebileceğiniz gibi, diğer Yunan tanrıları onun kararına tamamen rasyonel ve uzaktan da olsa kıskanç (!) olmayan bir şekilde yanıt verdiler.
Bir gün Apollo ve Hyacinthus disk atma yarışı yapıyorlardı. Hyacinthus Apollo'yu etkilemek istedi ve diskin peşinden koştu. Zephyrus, hamlesini yapmak için bu anı seçti ve Hyacinthus'un kafasına diski üfleyerek onu öldürdü.
Apollo perişan oldu ve Hades'in Hyacinthus'un ruhunu yeraltı dünyasına götürmesine izin vermedi. Bunun yerine Hyacinthus'u Sümbül çiçeğine dönüştürdü. Böylece arkadaşı hep gözünün önünde yaşayacaktı.
Bu seferki öyküde aşk yok ama kıskançlık yine var. Arkadaşlık ve arkadaş sevgisini kıskanma ... Nedense olanlar bu kıskançlık hastalığına yakalanana değil de hep etrafındakilere oluyor
Karanfil:
Karanfiller mitolojide ve geleneklerde oldukça sık ortaya çıkarlar. Antik Yunan'da, karanfiller genellikle tören taçlarında ve çelenklerinde kullanılırken, Antik Roma'da çiçek "Jüpiter'in çiçeği" olarak biliniyordu ve Tanrıların Kralı'nı onurlandırmak için kullanılıyordu.
Kore kültüründe ise karanfiller farklı bir amaca hizmet eder. Genç kızların geleceğini tahmin etmek için kehanetlerde kullanılırlar. Çocuğun başına üç adet kesilmiş karanfil konur ve hangisi önce ölürse geleceği için bir ipucu verir.
İlk önce en üstteki karanfil ölürse, bu, kızın daha sonraki yaşamında zorluklarla karşılaşacağı anlamına gelirken, ortadaki karanfil gençliğinde acı çekeceğini gösterir. Ancak, alttaki çiçek önce ölürse, tüm hayatı kargaşa ile dolacak demektir. Sonuç ne olursa olsun genç kızlar için güzel bir yaşamı baştan yok sayıyorlarmış anlaşılan.
Hristiyan bir efsaneye göre, Meryem Ana ,çarmıha gerilmiş oğlunu görünce ağlamaya başlar ve gözyaşları beyaz karanfillere dönüşerek ve yere düşer...
Bir Rönesans efsanesine göre ise karanfil Tanrıça Diana’nın bir hevesinden doğmuştu. Bir çobana aşık olan ancak bekarete bağlı olduğu için onunla birlikte olamayan avcı tanrıça, diğer kadınları görmesini engellemek için çobanı gözlerini yırtarak onları yere fırlatır ve o iki göz iki beyaz karanfil olarak filizlenir.
Yunan mitolojisinde de Artemis avlanmaya çıkar ,kötü bir gündür ve eli boş döner. Ormanda flüt çalan genç bir çobana rastlar ve çobanın müziğiyle hayvanları kaçırdığı düşüncesine varır. Öyle bir kızar ki, genç adamın gözlerini oyup yere atar. Çobanın sonradan masum olduğunu anlar... Öfkesinin kurbanı olan Artemis pişmanlık içinde kıvranır. Ancak iş işten geçmiştir; yapılacak bir şey kalmamıştır. Çobanın gözlerinin düştüğü toprakta ise kan kırmızısı iki karanfil açar.
O gün bugündür kırmızı karanfil dökülen masum kanın simgesi haline gelmiştir....
Papatya:
Papatya , incelik ve zerafeti simgeler; saflık ve masumiyet tanrıçası Astraea’nın gözyaşlarından yaratıldığı söylenir. Astraea, tanrılar diyarından dünyaya doğru baktığında hiç yıldız göremez ve ağlamaya başlar. Gözyaşlarının dünyaya düştüğü her yerde papatyalar açar...
Eski bir Kelt efsanesinde ise ne zaman bir bebek ölse, Tanrı'nın kederli ebeveynler için yeryüzüne papatya serptiğini söylenir. Sonuç olarak, papatyalar bu efsanede de çocuklarla ilişkilendirdiğimiz masumiyet ve saflığı sembolize ediyor.
Papatya tarih boyunca birçok tanrıça, Freya ve Ostara (Cermen) ve Yunan tanrıçası Afrodit ile ilişkilendirilmiştir. En dikkate değer hikaye Roma Mitolojisi ve Belides adlı bir periden. Bir Roma tanrısından kaçmak için Belides papatyaya dönüşmüştür. İngiliz Papatyası'nın Latince adı Bellis, bu hikayeden kaynaklanmıştır.
Viktorya döneminde, aşk acısı çeken kızlar birer birer papatya yaprağını koparır ve çıkarılan her taç yaprağı için " seviyor, sevmiyor" diye bağırırlardı. Son taç yaprağı sonucu tahmin ediyordu. Günümüzde de bunu hala yapanlar olduğunu biliyorum 😄😄
Genç kızların ne zaman evleneceğini belirlemek için gözleri kapalı bir halde bir avuç papatya topladıkları da biliniyordu. Gözlerini açtıktan sonra, elindeki çiçeklerin sayısı, düğün tarihine kadar kaç yıl kaldığını önceden haber veriyordu.
Harika bir yazı olmuş. Paeonia ve nergis dışındakileri bilmiyordum. Hepsi de ilginçmiş 💐
YanıtlaSil