3/31/2021

Sonic The Hedgehog 2'nin Yayın Tarihi Belli Oldu

Mart 31, 2021 1 Yorum
                                  Sonic 2

  Sonic ile tanışmamız yaklaşık yirmi yıl öncesine dayanıyor. Eşimle yeni evlendiğimiz yılda eve Sega'nın oyun konsolunu almıştım. Ben konsolda oynamak için ilk görüşte gönlümü çelen Sonic'ten yana kullanmıştım oyun hakkımı . Bu mavi ve sevimli kirpi ile bolca eğlenceli vakit geçirdik.  

Sonic and Tails


Sonic sevgisi benden sonra kızıma geçti. Oğlum kendisine pek ilgi göstermese de Sonic sevgisi anneden kızına geçmişe benziyordu , belki de genetik benzerlik sebebi ile... Oyun konsolundan bilgisayar oyunlarına sonra da PS3'e terfi etti Sonic oyunları . Sonic'i bu kadar severken ve yurtdışında hakkında çıkan haberleri takip eden kızım filmi vizyona girince de " hadi anne Sonic bizi bekler" dedi ve vizyona giren ilk filmini hemen gidip seyrettik. 

    İlk film hakkında yazdıklarımı okumak için 👉  buraya👈 tıklayabilirsiniz. 

  Sonic'in ikinci filmine gelmeden önce Sonic'in hikayesinden kısaca bahsetmek istiyorum .

  Sonic olağanüstü güçlerle özellikle de inanılmaz bir hıza sahip olarak doğan farklı bir gezegenden Dünya'ya gelen antromorfik bir kirpi. 

Sonic



  Bulunduğu gezegende inanılmaz hızı ile gösteriş yapan Sonic ,Echidnas kabilesi tarafından keşfedilir ve saldırıya uğrar. Sonic'in koruyucusu Longclaw ona başka bir gezegene açılan yüzükler verir ve bu yüzüklerden birisi ile  Dünya'ya bir kapı açar ve Sonic'i oraya gönderir. 

   Dünya'ya gelen Sonic insanlardan gizlenerek yaşar ve bir süre sonra çok sıkılmaya başlar. İşte bu noktadan sonra ilk filmin konusu başlıyor . Heyecanlı ve güzel bir filmdi. İlk filmin bittiği noktada kesin devamı olacak beklentisi içine girmiştik ve Paramounth Pictures'ten beklenen açıklama geldi. Ancak filmin çekimleri korona yüzünden aksadı . Son yapılan açıklamalara göre Sonic The Hedgehog 2  , 8 Nisan 2022'de vizyona giriyor.





 Sonic oyunlarını bilenler karakterlerine aşinadır ve ilk filmi seyrederken diğer karakterler niye yok diye merak etmişlerdi. Bu başlangıç filmi olduğu için Sonic'in dünyaya gelmesi ve DR Robotnik ile tanışmasını seyrettik. Robotnik rolünde Jim Carey karşımızdaydı ve yine harika bir oyunculuk sergilemişti. 

 Serinin ikinci filmde bazılarının Sonic'ten çok sevdiği iki kuyruğu bulunan ve uçan tilki Tails 'ı göreceğiz. Kendisini ben de çok sevimli ve sempatik buluyorum.  Serinin devamı olup olmayacağını bilmiyoruz ancak yorumcular tarafından Sonic 2'nin sonunda Knuckles'a küçük bir rol verilmesi ve 3. filmde de Knuckles'ın ekibe eklenmesi bekleniyor. 


Sonic
  
  Sonic 2 'nin konusu ne olacak merakla bekleniyor.👉Sonrası #spoiler içerebilir  👈 Sonic birin sonunda ABD ordusu tarafından görevlendirilen DR Robotnik farklı bir gezegende - Mantar Tepeleri Bölgesi -  kapana kısılmıştı . Sonic ikide DR Robotnik'in buradan kurtulması ve Sonic'ten intikam almaya çalışmasını içereceği düşünülüyor. 









                                                     

3/30/2021

Psikanaliz ve Telepati - Sigmund Freud

Mart 30, 2021 2 Yorum
  Psikanaliz ve Telepati

 Rüyalar , telepati , rüyaların gerçekten anlamı var mı , gelecekten bize haber mi getiriyor gibi birçok soru tarih boyunca insanların aklını kurcalamıştır. Ünlü psikolog Freud da bu konuda araştırmalar yapmıştır . Kendi tecrübelerinden örnekler ve bilgi birikimini ve araştırmalarını da bir araya getirerek 1921 yılında psikanaliz ve telepati konusunda inceleme  metnini oluşturmuştur. 

  1920 li yılların ortalarında kaybolan bu metin Freud'un ölümünden sonra bulunmuş ve 1941'de redaksiyonu yapılarak yayımlanmıştır. 

   Kitap üç bölümden oluşmaktadır:
   Psikanaliz ve Telepati
   Rüya ve Telepati 
   Rüya ve Okültizm 

  Freud'u bir çoğumuz okuldaki derslerimizden hatırlarız. Benim okuduğum okullarda Freud ve onun psikoseksüel gelişim kuramı hakkında detaylı bilgi sahibi olduk. Freud'un düşünce biçimini ve olayları nasıl yorumlayabileceğini az çok tahmin edebiliyorum. Bu nedenle kitabı okurken tahminlerimde çok yanılmadım. 

   Freud telepati , rüyalar ve okültizm konularını ele alırken kendisine danışanlardan örnekler de vermiş. Onların davranışları , rüyaları , bunun üzerine de kendi fikirleri veriyor bize. Konu birçok kişiye ilginç gelse de okumak için sakin kafaya ve dikkatinizi vermeye ihtiyacınız olacak . Çünkü kitap hızla okunacak bir roman değil araştırma makaleleri. 
 
  1920 'lerdeki insanların fal konusundaki düşünceleri ile günümüz insanının düşünceleri arasında çok da fark olmadığını gördüm okurken. İnsanlar bilimsel veriler haricinde bu tarz şeylere inanma ihtiyacı  içindeler ve siz doğruyu söyleseniz bile size değil bu tarz insanlara inanıyorlar !!!

  Bu fal olayını , insanların bunlara neden inandığı üzerine de duruyor Freud. Onun inceleme ve psikanaliz  tarzına yabancı olmadığım için neler söyleyebileceğini de tahmin etmiştim. 

  Psikoloji alanına ilginiz varsa bu kitabı da okuyun ve kitaplığınızda bulunsun.... 



Psikanaliz ve Telepati Kitabın Adı :Psikanaliz ve Telepati 
Yazar :Sigmund Freud 
Yayınevi :Cem Yayınevi
Çevirmen : Leyla Uslu
Sayfa Sayısı :92

Freud, Eylül 1921’de psikanaliz ve telepati konusunda bir inceleme kaleme almıştı. 1920’lerin ortasında kaybolan bu elyazması ancak Freud’un ölümünden sonra bulundu ve 1941’de redaksiyonu yapılmış biçimiyle yayınlandı. Freud, ilerleyen yıllarda da, başta telepati olmak üzere okültizm üzerinde düşünmüş, birkaç makale hazırlamıştı. Psikanaliz ve Telepati, bu makaleleri bir araya getirmektedir. Freud bu makalelerde, bilim insanı kimliğine uygun biçimde, okültizme tarafsızca bakmakta ve psikanalizle bağdaşır olup olmadığını incelemektedir. Psikanaliz ve Telepati’yi Leyla Uslu’nun Türkçesiyle okurlarımıza sunuyoruz.








Sigmund Freud Kimdir?

Sigmund Freud 6 Mayıs 1856'da Moravia'nın Freiberg kasabasında (bugün Çekoslovakya'da Prvibor) doğdu, 23 Eylül 1939'da Londra'da öldü.

Orta halli Yahudi bir yün tüccarının oğluydu. 1860'ta ailesiyle birlikte Viyana'ya yerleşti. 1873'te Viyana Üniversitesi'nde tıp öğrenimine başladı. 1876'da öğreniminin yanı sıra Viyana Fizyoloji Enstitüsü'nde Ernst Brücke'nin yanında çalışmaya başladı. Altı yıl boyunca araştırmalarını sürdürdüğü bu enstitüde özellikle merkezi sinir sistemi üzerine çalıştı ve anatomi ve fizyoloji üzerine ilk yazılarını yayımladı. 1881'de yükseköğrenimini tıp doktoru olarak tamamladı. Bir yıl sonra mali olanaksızlıklar nedeniyle Fizyoloji Enstitüsü'nden ayrıldı ve Viyana Genel Hastanesi'ne geçti. Hastanenin çeşitli bölümlerinde çalıştıktan sonra, Theodor Meynert'in Psikiyatri Servisi'nde beyin anatomisi ve sinir sistemi üzerinde araştırmalar yapmaya başladı ve hastanenin asistanlığına atandı. 1885'te nöropatoloji doçenti oldu. 1885-1886 yıllarında Paris'te Salpêtrière Hastanesi'nde ünlü nörolog Charcot'nun yanında çalıştı. Ondan hipnoz tekniğini öğrendi ve onun histeride cinselliğin rolünü vurgulayan görüşünden etkilendi.

                                                     

3/29/2021

Gündönümü Harekatı - Mustafa Ali Yurdupak

Mart 29, 2021 2 Yorum
 Gündönümü Harekatı
   Ölümden sadece aptallar korkar. İnsanı korkutan ölümden beter sonlardır.    

  İkinci Dünya Savaşı .... Kanlı ve birçok acının yaşandığı bir savaş. Bu savaş denilince çoğumuzun aklına   yahudilere yapılanlar ve Japonlara atılan Atom Bombası gelir. 

  İkinci Dünya Savaşında genç Türkiye tarafsız kalmayı tercih etmiştir. Buna rağmen savaşın ekonomik zorlukları ülkemizi vurmuş , yiyecek sıkıntısı baş göstermiş ve birçok ürün karne ile alınmaya başlanmıştır . 

   Bu dönemde birçok yahudi ve sosyalist bilim adamı Almanlardan ve yaptıklarından kaçmak için Türkiye'ye sığınmış sonra buradan Amerika'ya ya da farklı ülkelere geçiş yapmışlardır. Paul Winkler da bu bilim insanlarından birisidir. Kendisi sosyalist olduğu için Gestapo'nun listesine girmiş ve kurtuluşu Türkiye'ye kaçarak bulmuştur. Einstein'in daveti ile Amerika'ya gidecektir . Ancak izini bulan gestapo onun gidişine engel olmuş ve onu hala Almanya'da yaşayan kız kardeşi ile tehdit etmişlerdir. 

  Olaya Türk istihbaratı el atmış ve Paul Winkler'ı korumaları altına alıp ismini değiştirmişlerdir. İşte olaylar da bu noktadan sonra başlar ....

   Almanlar için Winkler çok önemli birisi haline gelmiştir . Onu Almanya'ya geri getirmek zorundadırlar. Bunun için de SS subayı Klaus Schramm'ı Türkiye'ye gönderirler. Sınırları olmayan psikopat bir kişiliktir Schramm. 1943 kışında Türkiye'ye gelirken kendisine son derece güvenmekte ve Türk Ajanlarını ve istihbaratını küçümsemektedir. Ancak henüz Amcabey ve Tarık Silahtar ile tanışmamıştır ...

İstihbarat yağlı güreş değil bir satranç oyunudur maksat rakibin hamlesine mani olmaktır.

  Heyecanla okuduğum bir kitap oldu Gündönümü Harekatı. Farklı ülkelerden istihbarat ajanlarının Türkiye'de cirit attığı ve ülkemizi bir şekilde savaşa sokmaya çalıştıkları dönemde istihbarat ajanlarımızın canları pahasına yaptıkları fedakarlıklar...  Ülkemizi seven ülkemiz için her şeyi yapmaya hazır insanımız olduğu gibi kimi para için kimisi taraftar olduğu için kimisi de birilerine iyi görünmek için karşı tarafa bilgi satan ve yardımcı olanlar ...  Casuslar , karşı casuslar ve çift taraflı ajanlar ... Kılık değiştirmeler , gizli haberleşmeler , güvenli evler . 

   Büyük bir heyecanla okuduğum kitaplardan birisi oldu Gündönümü Harekatı . Kesinlikle çerezlik bir kitap değil. Yazar Mustafa Ali Yurdupak'ın yaptığı araştırmalar sonucu kaleme aldığı , büyük bir emek sonu ortaya çıkan bir kitap . Okurken ne kadar dolu dolduğunu anlıyorsunuz . Son zamanlarda okuduğum en iyi kitaplardan birisi. 




Gündönümü Harekatı Kitabın Adı :Gündönümü Harekatı
Yazar : Mustafa Ali Yurdupak 
Yayınevi : İnkılap Kitabevi
Sayfa Sayısı :407

Stalingrad bozgunu sonrasında umutlarını içinde nükleer bir bombanın da olduğu mucize silahlara bağlayan Nazi Almanyası için, pençelerinden kaçarak Türkiye’ye sığınan parlak bilim insanı Paul Winkler uğruna çok şey feda edilebilecek birisi haline gelmiştir.

Zalimliği ile nam salmış Gestapo’nun peşine taktığı SS’lerden kaçarken hayatını yeni bir kimlikle sürdüren muhalif bilim insanı Winkler, canı pahasına bir mücadeleye girişecek; bir yanda Nazilerin elindeki kız kardeşi, diğer yanda kaçmak zorunda kaldığı için ayrıldığı Cemile arasında bir seçim yapmak zorunda kalacaktır.

Mustafa Ali Yurdupak, dünya tarihine II. Dünya Savaşı’nda Doğu Cephesi’ndeki son Alman tank taarruzu olarak geçen Kursk Muharebesi öncesinde, 1943 yılının o tekinsiz kışında, İstanbul’a gelen Gestapo ajanı Klaus Schramm ile işinin ehli Türk ajanları Amcabey ve Tarık Silahtar’ın arasında yaşanan kıyasıya mücadeleyi anlatırken okurlarını heyecanlı bir maceraya davet ediyor.

Bu macerada kılık değiştirmeler gizli ittifaklar, hainlikler, işkence eşliğinde sorgular, faili meçhul cinayetler ve türlü casusluk numaralarıyla bezeli dolu dizgin bir hikâye sizleri bekliyor.








Mustafa Ali Yurdupak Kimdir? 

1978 yılında Samsun’da doğdu. İlk ve orta öğretimini bu şehirde tamamladı. 2001 yılında Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü’nden mezun oldu. Aynı yıl, o zamanki adıyla, Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı’na Uzman Yardımcısı olarak girdi. Sonraki yıllarda kamu kurumlarında Uzman, Şube Müdürü ve Daire Başkanı olarak çalıştı. 2007 yılında Harvard Üniversitesi’nden kamu yönetimi alanında yüksek lisans derecesi aldı. 2012-2016 yılları arasında New York’ta Ticaret Ataşesi olarak görev yaptı. Kariyerine uluslararası bir kuruluşta devam etmektedir. Edebiyata olan ilgisi küçük yaşlarda başladı. Üniversite yıllarında çeşitli öyküleri öğrencilerin çıkardığı dergilerde yayımlandı. 2018 yılında Ankara’da temel yazarlık ve yaratıcı yazarlık alanında kurslara katıldı ve bu alanlardan sertifika aldı. 2019 yılında ilk roman denemesi olan Gündönümü Harekâtı’nı yazdı.

                                                     

3/26/2021

Behind Her Eyes || Ne İzledim?

Mart 26, 2021 4 Yorum
Behind Her Eyes


  Sarah Pinborough 'un kaleminden Gözlerinin Ardında çok sevdiğim ve sonu ile beni şaşırtan kitaplardan olmuştu. Kitap ile ilgili yorumumu 👉 buradan 👈 okuyabilirsiniz. Kitabın Netfilix tarafından dizisinin çekildiğini öğreninca biraz çekincelerim olmuştu . Çünkü kitaptan uyarlanan filmleri seyredince çoğu zaman hayal kırıklığına uğradım. Fakat bu diziyi seyrettikten sonra söyleyebilirim ki kitapla birebir ilerliyor ve çok sevdim diziyi de ...

  1. sezon ve 6 bölümden oluşuyor dizi . Kitabın tamamı bu dizi içinde yer alıyor. Hal böyle olunca neden birinci sezon dendi ikinci sezon da olacak mı gibi sorular akla geliyor. Yaptığım araştırmalara göre farklı bir sezon için anlaşma yapılmamış yani tek sezon olacak dizi. 

   Psikolojik gerilim türünde olan dizinin yapımcılığını Sony Pictures Televisions &Left Bank Picture ortak olarak üstlenmiş ve senaryoyu Steve Lightfoot ve Angela LaManna  kaleme almış. 

 Başrollerinde Simona Brown, Eve Hewson, Tom Bateman yer alıyor. 

Oyuncular



Kitabı okumamış olanlar için konusundan da bahsedeyim.  Bekar bir anne olan Louise Psikiyatrist olan patronu ile ilişkiye girer. Bir tesadüf sonucu eşi ile de arkadaş olur . Aralarında garip bir ilişki oluşur. Bu çiftin ilişkisinde tuhaflıklar olduğunu fark eden Louise kendisini daha da karışık bir meselenin içerisinde bulur... 

  Konuyu okuyunca üçlü aşk ilişkisi , biraz seyretmeye başlatınca baskıcı bir koca gibi görünse de aslında görünenin çok ötesi var dizide . Astral seyahate inanır mısınız desem bu bir ipucu olabilir mi?? 

Ben diziyi çok sevdim . Hatta sonunda kitapta yaptığım isyanı bu sefer dizide yaptım ancak beni kimse dinlemedi !!!! Diziye bir şans verin derim:)













                                                     

3/23/2021

İbni Haldun - Coğrafya Kaderdir || Mesud Topal

Mart 23, 2021 2 Yorum
İbni Haldun

   İbni Haldun bu sene okuma listemde olan ve hayatını , felsefesi okuma listemde olan bir isimdi. Aslında o bir isimden çok daha fazlası . Pandemi öncesi son Eskişehir Kitap Fuarından Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın satış stantından İbni Haldun'un Mukaddime eserini almıştım. Onu okumaya geçmeden önce bir giriş olarak Mesud Topal'ın yayına hazırladığı İbni Haldun - Coğrafya Kaderdir kitabını okudum. 

   Destek yayınlarının hazırladığı biyografi ve felsefe serilerini okumayı seviyorum. İbni Haldun - Coğrafya Kaderdir kitabı yayınevinin felsefe serisi arasında yer alıyor. 

   İnsanın niyeti bazen sürekli karşısına çıkıyor . Ben de İbni Haldun'u okumaya karar verdikten sonra sürekli okuduğum ve araştırma yaptığım makalelerde karşıma İbni Haldun çıktı . Öncelikle kendisinin sosyoloji alanında yaptıkları ile karşılaştım. Sosyolojinin atası kabul ediliyor kendisi ve o sosyoloji ismi koyulmadan önce bu bilime "Ümran Bilimi" adını vermiştir. 

   Eski bilim adamı ve filozofları incelediğimizde hep çok yönlü olduklarını görürüz. Tek bir alan ile ilgilenen neredeyse yoktur. - Keşke günümüzde de insanlar farklı alanlarda kendilerini geliştirseler!!- 

  Asıl adı Ebu Zeyd Abdurrahman bin Muhammed bin Haldun el Hadrami olan İbni Haldun 14.yy tarihin en büyük düşünür ve tarihçilerindendir. Soylu bir aileden gelmiş ve iyi bir eğitim almıştır.  İbni Haldun - Coğrafya Kaderdir kitabı İbni Haldun'un düşünce yapısını ve fikirleri en büyük eseri Mukaddeme çerçevesinden ele almış ve ana başlıklar halinde yalın bir dilde okuyucuya aktarmıştır. 

  Dikkatli düşünen insan doğruyu ve yanlışı birbirinden ayırt eder. 

"Coğrafya Kaderdir" sözü İbni Haldun'un en büyük tespitlerinden birisidir. Peki gerçekten de coğrafya kader midir? Yaşadığımız ortam , olanaklar , gelenek ve görenekler birçok yönden önümüzü açar ya da kısıtlar bu hepimiz tarafından kabul edilen  bir gerçektir  . Ancak insanın kaderi tamamen bu doğrultuda çizilemez. Allah insana akıl vermiştir , kullansın ve çözüm yolları belirlesin diye. İnsan değişime kendisinden başlamalı ve yavaş yavaş çevresine yönelmelidir. 

 Fazla tevazuun sonu vasat insandan nasihat dinlemektir. 

İbni Haldun öze bakmanın öneminden bahsediyor bize. Tarih, ahlak , eğitim ,devlet , şehir hayatı gibi birçok konuda önemli fikirleri vardır bu filozof ve devlet adamının . Onun fikirlerini öğrendiğim zaman nasıl zamandan bağımsız olduğunu ve hala geçerliliklerini koruduğunu şaşırarak fark ettim. Onun bütün fikirlerini içeren Mukaddime adlı eseri birçok dile çevrilmiş ve ders kitabı olarak da okutulmuştur.

  Mukaddime'ye bir ön başlangıç niteliğinde okuduğum kitabı çok sevdim . Size birkaç  alıntı bırakıyorum: 

 * Kişinin kıymeti yaptığı işin kalitesinden belli olur.

*  İlmi engelleyenler ve insanları yalanlarla meşgul edenler , insanlığın en büyük düşmanlarıdır.

* Gönlünü bu dünyaya kaptıran yorulur. 

* İnsanı açlık değil alıştığı tokluk öldürür.

* Merhamet masum olduğu için her kalbe misafir olmaz. 

* İnsan, aklın idrak edemediklerini inkar eden bir varlıktır . 

* Her şey hareket halindedir , her şey değişir ve her şey gelişir. 

* Mantık ilminde esas olan söylediğini ispat emektir. 


  



İbni Haldun
Kitabın Adı :İbni Haldun - Coğrafya Kaderdir
Yayıma Hazırlayan :Mesud Topal
Yayınevi :Destek Yayınları
Sayfa Sayısı :120

"Adaletsizlik medeniyeti mahveder."

Modern tarih aktarıcılığının, sosyolojinin ve iktisadın öncülerinden kabul edilen bir filozof ve devlet adamıdır İbni Haldun... Tunus, Fas ve Mısır'da görev yaptığı zorlu dönemlerde iki yıl hapis de yatan büyük filozof, adını tarihe yazan yedi ciltlik dünyaca ünlü eseri Mukaddime'yi siyasetten çekildiği yıllarda kaleme almıştır. Çoğunlukla yalana ve dedikoduya dayanan dönemin tarih aktarıcılığı sistemini tamamen yıkan İbni Haldun, "tarih ilmini inşa eden kişi" olarak anılmaktadır ki onun tarihçiliğinde yalana ve safsatalara katiyen yer yoktur.

Coğrafyanın insan üzerindeki etkilerini siyasi ve fiziki açıdan derinlemesine incelediği çalışmaları sayesinde zaman ve mekân ötesi bir tespit gerçekleştirmiştir aynı zamanda. "Yaşadığı yerin havası, nemi insan sağlığına etki eder. Siyasi mekanizmanın düzgünlüğü ya da bozukluğu da yine insan hayatının her şeyini etkiler" diyen İbni Haldun'un sadece tarihçiliği üzerine değil, düşünceleri ve felsefesi üzerine de kaleme alınan bu kitapta ilme adanmış bir zihnin düşünce ve fikir disipliniyle de tanışacaksınız.










                                                     

3/20/2021

Kırmızı Zambak - Anatole France

Mart 20, 2021 3 Yorum
Kırmızı Zambak



Düşünürken kendini yalnız buluyor, yazarken yalnız. İnsan ne yaparsa yapsın, yeryüzünde yalnızdır.

    1921 yılında Nobel Edebiyat Ödülü almış olan Anatole France'ın en iyi on aşk kitabından birisi olarak kabul edilen eseri Kırmızı Zambak . Klasik geleneğinin önde gelen yazarlarından birisi kabul edilen Anatole France her türde eser vermiştir. Yapıtlarındaki olay örgüsünün zayıf olduğu gerekçesiyle eleştirilen France'ın canlı ve yaratıcı bir düş gücünden yoksun olduğu da öne sürülmüştür. 

  Kırmızı Zambak yazarın çalkantılı hayatından da izler taşımaktaymış ve yazarın tanıdığı bir kadından esinlendiği de söylenmektedir bu eser için. 

  Kitap, başlangıç kısmında kalabalık bir karakter tablosu ile karşımıza çıkıyor . Akşamları bazı evlerde toplanmak ve toplanan çevrenin kültürel ve ekonomik durumuna göre farklı sohbetlerde bulunmak o dönemin normal olaylarından bir tanesi.  Kitabımız üst sınıfı anlattığı için bizi karşılayan karakterler de bu sınıfa ait. 

  Bu toplantılarda yapılan sohbetler ekonomik , siyasi ve kültürel alanlarda olsa da ortak noktalardan bir tanesi de flört etmek . Evli kadınlar arasından de bu tür flörtler dönem Avrupa'sında çok normal karşılanıyor ve bazı kadınlar kendilerine flörtöz davranmayan erkeklere karşı şakayla karışık tepkilerini de belirtiyorlar. 

  Kırmızı Zambak'taki baş karakterimiz de Therese evli bir kadındır . Genç yaşta evlenmiştir ve kocası kitapta varla yok arası . Yazar çok fazla bahsetmiyor kocasından . Edindiğim izlenime göre de karısı ile ilgilenmeyen birisi.  Sevilmek ve ilgi görmek isteyen Therese kendisine bir sevgili bulur. 

   Burada bir nokta koymak istiyorum kitaba. Okuduğum orta çağa ait İngiltere'yi anlatan kitaplarda erkekler soyunu devam ettirmek için üst sınıfa ait çeyiz getirisi iyi kızlarla evleniyorlar . Evlenmelerinin tek amacı çocuklarının olası. Sevmek , her türlü konuda konuşmak ve fantezilerini tatmin etmek için de metres tutuyorlar . Bu her ne kadar bize göre normal bir davranış olmasa da o toplumun büyük çoğunluğu tarafından normal kabul edilen bir davranış.  Yine bu dönemler Fransa ve Rusya'yı anlatan kitaplara baktığımızda bu sefer kadınları ön planda görüyoruz ve sevgili edinen taraf kadınlar oluyor . Bu durumdan haberdar olan kocalar da oluyor , bir kısmı durumu kabul etmeyerek eşini kendi ve çocuklarından uzaklaştırırken bazı kocalar da görmezden gelmeyi tercih ediyorlar. Dediğim gibi bu tarz durumlar bana göre normal değil . Eminim bir çoğunuz aynı şeyi düşünüyorsunuzdur. O dönemde , o toplulukta bu tarz şeyleri normal kabul edenler varmış ve kitaplar, romanlar aracılığı ile bu davranışlarını yansıtmışlar. 

   Sevgilisinden ayrılan Therese sıkıldığını bahane ederek bir seyahate çıkar ve bu sefer daha fazla sevdiği aşık olduğunu düşündüğü birini bulur. Hisleri karşılıklıdır...

     Aşk bencildir . Evli bir kadına aşık olan erkek sonunda onu kocasından bile kıskanır. Burada Therese'yi sevdiğini söyleyen adam onu kocasından değil eski sevgilisinden kıskanıyor. Bu davranış bana çok saçma geldi. Her akşam kocasının yanına dönüyor kadın ve erkek bunu kıskanmıyor. Ya da herkesin bildiği bir şey kocasının kulağına gitmiyor ya da kuşkulanmıyor . Hayatın olağan akışına aykırı olaylar bunlar. Bunları neden anlatıyorum , çünkü bu kitap bir aşk romanı olarak geçiyor . Ancak ben bir aşk göremedim ortada. O hissi de alamadım !!!

    Dönem halkının düşüncelerini , davranışlarını , sosyolojik özelliklerini inceleyerek aktarmış yazar. Kitabın bu özelliğine bir şey demiyorum. Sade anlatım tarzı da güzeldi . Ancak kitabın başından itibaren konuya giremedim. Kitaptaki duyguları bana yansıtamadı yazar. Bir yazarın ödüllü olması ya da kitabının en çok okunan klasiklerin arasına girmesi onu sevmeniz için yeter mi??? Yetmiyormuş çünkü ben kitabı hiç sevmedim. 




Kitabın Adı : Kırmızı Zambak
Yazar : Anatole France 
Yayınevi : Can Yayınları
Orjinal adı : Le Lys Rouge 
Çevirmen :Tahsin Yücel 
Sayfa Sayısı :288

1921'de Nobel Edebiyat Ödülü'ne layık görülen Fransız yazar Anatole France’ın yapıtları arasında Kırmızı Zambak’ın özel bir yeri vardır. Romana, Anatole France’ın çalkantılı özel yaşa­mının da yansıdığı, yazarın 1888’de tanıştığı Madam Arman de Cail­lavet’yle ilişkisinden esinlenmiş olduğu söylenebilir. Kırmızı Zambak, seçkinler ve sanatçılar çevresinde geçer, siyasal yaşamdan ilginç yüzler ve davranışlar, şaşırtıcı şairler ve sanatçılarla karşılaşırız. Ama özünde, dönemin Floransa'sında geçen bir aşk öyküsü anlatılır.

Çevirmeni Tahsin Yücel’in deyişiyle, tutkulu bir aşkın, birbiriyle da­ha yeni karşılaşmış iki insanda bilinçsizce doğup gelişerek bütün benliği, neredeyse bütün nesneleri sarması, sonra da hiç denecek bir nedenle yıkılıp gitmesi, Kırmızı Zambak’ın temel konusudur.








    Anatole France Kimdir?

 16 Nisan 1844 yılında Fransa'da dünyaya geldi. Bir kitapçının oğlu olan France çok küçük yaşlarda kitaplar ile tanıştı. Okuduğu okulda hümanist bir kültürle yetişti ve edebiyat ile ilgilenmeye karar verdi.

1900 yılından sonra toplumsal konulardaki düşüncelerini eserlerine yansıtan yazar, ilk kısa öykülerinden biri olan Tiyatroya da uyarlanan Crainquebille isimli 3 perdelik komdedidir.

Anatole France edebiyatın her alanında eserler vermiştir. İlk şiirini 1870 ilk anı kitabını 1885 ilk oyununu 1898 ilk eleştir kitabını ise 1869 yılında yayınlamıştır. 1921 yılında Nobel Edebiyat ödülüne layık görülmüştür. 12 Ekim 1924 yılında hayata gözlerini yummuştur.

                                                     

3/19/2021

Superintelligence || Ne İzledim?

Mart 19, 2021 4 Yorum


  Selam , bir süredir izlediğim filmleri yazmaya ara vermiştim. Aslında genel olarak blogda eskisi kadar yazı yazmıyorum. Belki bir ara nedenleri üzerine biraz sohbet ederiz. En son Süper Zeka filmini seyrederken çok keyif aldım ve bunu mutlaka paylaşmalıyım diye düşündüm. Belki eskisi kadar olmasa da arada film paylaşmaya devam ederim. 

   Melissa McCarthy 'yi filmin başrolünde görüyoruz. Kendisinin birçok filmini seyrettim ve oyunculuğunu çok başarlı buluyorum. Aynı zamanda da komedi filmlerinde çok iyi gidiyor kendisi. 

   2020 Amerika yapımı olan film komedi , dram ve romantik türlerine giriyor. 1 saat 46b dakika süren filmi sizin de çok seveceğinize eminim. 

 Bir kurumsal şirkette çalışan Carol işinden ayrılmış ve kendisine yeni iş aramaktadır ve bunda da pek başarını değildir. Bir sabah telefon ile uyanır . Bu aramanın bir kamera şakası olduğunu zannetse de kısa zaman içerisinde farkındalık kazanmış olan bir yapay zeka - kendi tabiri ile süper zeka - insanları daha iyi anlayabilmek ve dünyaya ne yapacağına karar vermek için Carol'ı gözlemlemek istemektedir. Bir nevi bu süper zekanın kobay faresi olacaktır .  Carol'ın seçme şansı yoktur . Süper Zeka gözlemine devam ede dursun devlet de onların peşindedir. 
  
  Sürükleyici , heyecanlı ve kahkaha garantili olan bu film ailece seyredilebilecek türde. 
  



Filmi merak edenler için fragmanını bırakıyorum:
           




                                                     

3/16/2021

Bronz Atlı - Paullina Simons

Mart 16, 2021 2 Yorum
  

 Neredeyse bir yıldan fazladır kitaplığımda bekleyen seriyi okumaya bşaladım. Serinin ilk kitabı Bronz Atlı . Kitabı okuyanlar yorumlarından okuduğum kadarıyla ya çok sevdiler ya da hiç sevmediler. Arada kalan kimseye rastlayamadım. Ben de serinin ilk kitabını bitirdikten sonra söyleyebilirim ki sevdiğim tarafları da oldu sevmediğim tarafları da .... 

   Bronz Atlı , kitabın kapağında da yazdığı gibi bir aşk hikayesi ancak öyle bildiğiniz aşk hikayelerinden değil çok daha fazlası var . 

Bugüne kadar ikinci dünya savaşı ile ilgili birçok roman okudum. Almanların gözünden , yahudilerin gözünden , Polonyalıların yaşadıkları ve en son Gümüş Serçe ile Fransa'da olanlar ... Bronz Atlı ile birlikte bu sefer Rusya'ya gidiyor ve İkinci Dünya Savaşının Rusya'daki etkilerini görüyoruz. 

  Yoldaş Stalin başta Hitleri dost olarak görmüş ve halkına bu şekilde yansıtmıştır . Ancak Hitlere bağlı Alman orduları Rusya'ya da saldırmış ve savaş Leningrad sınırına kadar dayanmıştır . Tatyana henüz on yedi yaşında bir genç kızdır . Ailesi ile birlikte Leningrad'ta yaşamaktadır . Kitabın başında yazar Tatyana'yı anlatıpp onunla ilgili bilgi verirken ben onun 14-15 yaşlarında olduğunu zannetmiştim. Ancak o daha büyük 17 yaşındaymış. 1-2 yaş fark etmez derseniz o yaş guruplarında gerek fiziki gerek de ruhsal olarak hızla büyüme evresinde oldukları için çok fark yaratıyor...

  22 Haziran 1941 . Savaş  kapılarına dayanmış ve Rusya İkinci Dünya Savaşına dahil olmuştur. Bu durumu öğrenen aile ailenin tek erkek çocuğunu kampa göndererek uzaklaştırma kararı alır. Tatyana'yı de eve yiyecek alıp stoklama görevlendirirler ve onu alışverişe gönderirler. İşte bu iş için dışarıya çıkan Tatyana , Aleksander ile bir otobüs durağında karşılaşmış ve ilk görüşte birbirlerine aşık olmuşlardır henüz bunu fark etmeseler bile. 

   Rus ordusunda bir subaydır Aleksander . Bu iki gencin arasında savaş ve açlık dışında daha büyük bir engel vardır : Daşa . Daşa ,Tatyana'nın ablasıdır ve Aleksander ile çıkmaktadırlar . Tatyana'ya ona aşık olduğunu söyler. Ailesine çok önem veren Tatyana da hislerini bastırmaya çalışır ve Aleksander'a bu durumu gizlemesi için yalvarır . Hislere bu kadar kolay gem vurulabilir mi?? 

  Savaş ve savaşın sivil halkta yarattığı zorlukları da kitaba yansıtmış yazar. Karne ile alınan yiyecekler , az olan yiyeceklerin bir de iyice pahalılaşması , insanların yiyecek bulabilmek için yaptıkları , kuşatma altındaki Leningrad'taki hayatta kalma mücadelesi... Leningrad kuşatması gerçek hayatta 2,5 yıl sürmüştür. Kitapta da bahsedildiği gibi bu dönemde insanlar çok zorluk çekmiş , çok fazla insan ölmüştür. Tarafsız bir anlatıcı tarafından aktarılan olaylar duygu sömürüsüne kaçmadan objektif bir biçimde veriliyor kitapta. Böyle olması okumayı daha kolaylaştırıyor ve net bir şekilde gözde canlandırmayı kolaylaştırıyor. Tatyana ve ailesi de o dönemde çok büyük sıkıntılar çekiyorlar , Aleksander onlara yardım etmese hayatları daha da zor olacaktır . 

  Kitabı okurken Tatyana'nın ailesine çok kızdım . Tatyana'yı resmen kullanıyorlardı . O da biraz kabul ve sevgi görebilmek adına kendisine yapılan her şeye katlandı . Küçüklükten itibaren bu tarz davranışlar karşısında hep aynı davranışı benimseyen genç kız sonraları da insanların onu kullanmasına izin verdi ve bu beni çok kızdırdı . Yazarın sık sık Tatyana'nın saf ve çoğu şeyi bilmeyen ve anlamayan biri olarak vurgulayıp durmasını de hiç sevmedim. Tamam her şeyi bilmiyor olabilir de anlamaz değildir herhalde. Tatyana aslınca çok cesur ,kararlı birisi. Karakterinin bu yönü hayran olunacak bir şey ancak sürekli yapılan vurguyu sevmedim. Yine Tatyana'nın birçok davranışına da kızdım. Aleksander'ın korumacı tavırları ve Tatyana'ya verdiği destek çok güzeldi. Daşa'ya karşı en baştan dürüst davranmalarını isterdim. Anne ve babanın tavır ve davranışlarına da çok kızdım. Okuyanlar ne demek istediğimi anlarlar . Okumak isteyenler için ayrıntılı yazmıyorum. 

   Kitabın yaklaşık 600. sayfadan sonrasında 100 sayfa kadar bir balayı bölümü var ve bu bölümün +18 olduğunu belirteyim. Bu bölümü bu kadar ayrıntılı yazmasına gerek yoktu yazarın. 

Genel olarak kitabı ele alınca yazarın anlatım ve yazım tarzını sevdim. 800 küsür sayfa olan kitap ilk başta beni korkutsa da anlamadan akıp gitti. Kitabı bütün olarak sevdim ancak yine de bazı bölümlerin uzatıldığını ve daha kısa yazılabileceğine inanıyorum. Kitap öyle bir şekilde bitti ki devamını çok merak ediyorum. 

  Kitap ismini Puşkin'nin Bronz Atlı kitabından alıyor . Bizde Bakır Atlı olarak çevrilmiş. Kitabı okuyunca bu şiirin ve kitabın Tatyana ve Aleksander için ne kadar önemli olduğunu anlayacaksınız. Merak edenler için şiirden bir bölüm ekliyorum. 

   


Ve deli bomboş meydan boyunca

Kaçıyor ve işitiyor ardınca,

Sanki bir kasırganın uğultusu

Ağır, çınıldayan dörtnal koşu

Üzerinde sarsılan kaldırımların.

Ve solgun ayın ışığıyla aydınlanmış,

İleriye uzanan eliyle yücelerde,

Ardından savruluyor Bakır Atlı

Çınıldayan dörtnal atının üzerinde;

Ve her nereye adımını attıysa,

Bütün bir gece boyu sefil deli,

Ardı sıra hep koşuyordu Bakır Atlı

Doludizgin, uğuldayan nal sesleriyle.

O günden sonra ne zaman

Yolu onun aynı meydana düşse

Yüzünde çizgileniyordu karmaşa

İfadesi. Yüreğinin üstüne

İvedi elini bastırıyordu,

Zaptediyor sanılır ıstırabını,

Aşınmış kasketini ezip büzüyordu,

Utangaç bakışlarını yerde sürüyordu

Ve dolanıyordu ötelerden.

Ufak bir ada

Görünüyor yalı sularında. Bazen

Ağıyla yanaşır ada kıyısına

Bir balıkçı gecikmiş avda,

Ve orada pişirir yoksul yemeğini,

Ya da bir memur pazar günü

Uğrar bazen sandal gezintisiyle

Issız adaya. Büyümemişti orada

Tek sap ot. Oraya taşkınlar oynaya sürükleye

Atmıştı yıkkın kulübeyi. Üzerinde suların

Kara fundalar gibi durmuştu.

Evceğizi geçen yıl baharın

Duba üzerinde götürdüler. Boştu

Ve tüm yıkılmış. Gördüler

Eşiğine yığılmış benim divanemi.

Ve hemen burada soğuk bedenini

Tanrı rızası için toprağa verdiler.





Kitabın Adı :Bronz Atlı 
Yazar :Paullina Simons
Yayınevi :Pegasus Yayınları
Orjinal adı :The Bronze Horseman
Serisi: The Bronze Horseman #1
Çevirmen : Leyla İsmier Özcengiz
Sayfa Sayısı : 824

Bu kısacık ömürden korkmayacağım, başımı eğmeyeceğim, dik durmanın bir yolunu bulacağım. Kapımı her şeye kapatacağım, Alexander. İçimde yalnızca sen kalacaksın...

Şarkılar söyleyip hayaller kurmaktan başka işi olmayan on yedi yaşındaki dünyalar güzeli Tatyana, Almanların Rusya'yı işgal ettiği 1941 yazından sonra hayatının bir daha asla eskisi gibi olmayacağından habersizdir. Çünkü savaşa girdiklerini öğrendikleri gün hayatının mucizesiyle karşılaşmıştır; yakışıklı ve gizemli Kızıl Ordu subayı Alexander Belov…

Birbirlerine ilk görüşte âşık olan Tatyana ile Alexander ateş ve baruttur, bir kuşun iki kanadı, gece ve gündüz, toprak ve çiçek… Fakat aşk da hayat gibi, asla göründüğü kadar kolay değildir. Hatta onlarınki aşkların en zorudur çünkü Tatyana'nın biricik ablası Daşa da genç adama sırılsıklam âşık olmuştur. Onları bekleyen o korkunç savaş, kış, açlık ve ölümcül sırlar, imkânsız aşklarının verdiği acının yanında bir hiç kalacaktır.

Bronz Atlı, Tatyana ile Alexander'ın hikâyesi. Başlarına bombalar yağarken kalpleri aşk için çarpanların hikâyesi. İhanetin olduğu kadar fedakârlığın da hikâyesi. Her satırı hüzünle, tutkuyla ve umutla kaleme alınmış, unutulmaz bir aşk ve savaş destanı…

Avucunu aç, içine benim için bir öpücük kondur ve sonra elini kalbine bastır.


Bronz Atlı Hakkında Övgüler : 

"Bronz Atlı, bir kara sevda öyküsü… Ama asıl soru şu: Hayatta kalmak için neleri feda edebilirsiniz?" -Bibliofemmebookclub.com-

"Simons, aile bağlarının ve insan doğasının kırılganlığını gözler önüne sererken hayatta asıl önemli olan değerlere dikkat çekiyor; dürüstlük ve sadakat…" -Good Reading-

"Yüreğinizi sızlatacak bir aşk hikâyesi… Savaş sahnelerinden tutku dolu sevişmelere ve kuşatma altındaki Leningrad'da yaşamın zorluğuna kadar her detaya yer verilmiş." -Molly Connally-

"Savaşın bütün dünyayı paramparça ettiği bir zamanda kendilerini korkunç bir aşk dörtgeninin içinde bulan iki talihsiz âşık… Adını Puşkin'in hüzünlü şiirinden alan Bronz Atlı, sosyalist ütopyanın ironilerine de müthiş bir başarıyla dikkat çekiyor." -Publishers Weekly-

"En az Rüzgâr Gibi Geçti kadar sıra dışı bir hikâye…" -Teresa de Medeiros-

"Bronz Atlı diğer romanlar içinde gerçek bir mücevher…" -The Guardian-

"Romantizm severler bu kitapta aradıkları her şeyi bulacak." -Daily Mail-

"Hangi açıdan bakarsanız bakın bu bir aşk hikâyesi ama gerçeğin sesini de taşıyor. Bronz Atlı, gelmiş geçmiş en iyi tarihî romanlardan biri." -Bibliofemmebookclub.com-

"Savaş atmosferinde böylesine tutkulu ve destansı bir aşk hikâyesi yaratmak kolay değil. Simons, insan ruhunun nelere göğüs gerebildiğini anlatan etkileyici satırlar kaleme alırken göz kamaştıran güzellikte tasvirlerinden ödün vermemiş." -Barry Forshaw-







Paullina Simons Kimdir?

1963 yılında St. Petersburg'da dünyaya gelmiştir. Çocukluk yıllarında ABD'ye göç etmişlerdir. Eğitimini New York, Kansas ve İngiltere'de tamamlamıştır.

Londra'da finansal alanda gazetecilik yapmış daha sonra New York'da bir televizyonda yapımcılık yapmıştır. Şimdilerde Texas'ya yaşayan yazar Tully, Red Leaves, Eleven Hours gibi best seller olmuş kitapların yazarıdır.







                                                     

3/08/2021

Yolda - Yaşar Kemal

Mart 08, 2021 1 Yorum

  Yaşar Kemal'i hep romanları ile tanırız . İnce Memed , Ağrıdağı Efsanesi , Yılanı Öldürseler, ... gibi . Ben şahsen öykülerini okumamıştım yazarın . Bu kitabı ile öykücü yönü ile de tanışmış oldum . 

  İnstagramda her ay bir yazarın kitabını okuduğumuz @biryazarbinokur grubumuz ile mart ayında Yaşar Kemal kitapları okumaya karar verdik ve ben de Yolda kitabını okumaya karar verdim. 

 Yazarın 1952 yılında yayımlanan Sarı Sıcak isimli öykü kitabından derlenen öykülerden oluşuyor kitap . 

  Kitapta birbirinden enfes on iki öykü yer alıyor. Yazarın kalemi ile tanışmak isteyenler için de iyi bir başlangıç olacağını düşünüyorum. 

   İçimizden öykülerdeki kahramanlar. Kitap bizi Çukurova'nın sıcağına , tarlalara , köylünün son lokmasını paylaştığı sofralara , çocukluğun içtenliğinin kaybolmadığı ve açıkgözlünün her devirde var olduğunu bir kere daha kanıtlayan yerlere götürüyor. Kah bir çocuğun  beyaz pantolon ve beyaz ayakkabı için nasıl çırpındığını görüyoruz , kah sivrisinekler ile baş etmeye çalışan karı-kocayı . 
Her devirde karşımıza çıkan geçim sıkıntısı öykülerde yine karşımıza çıkıyor . Yaşar Kemal'in karakter yaratmak kadar onu öykünün içerisindeki olaylara dahil etme şekli ve betimlemeleri efsane . Yöresel ağızla konuşan insanların diyaloglarını okumak ise çok eğlenceliydi. Bu kısa ancak etkileyici kitabı ben çok sevdim.  

Kitaptaki öyküler:

Sarı Sıcak

Süpürge

Keçi 

Sinek

Hançer

Beyaz Pantolon

Halis Serkisof

Yeşil Kertenkele

Yolda

Kalemler

Avcı 

Hırsız


Kitabın Adı : Yolda
Yazar :Yaşar Kemal 
Yayınevi : Yapı Kredi Yayınları
Sayfa Sayısı :112

Osman boyuna gökyüzüne bakıyor... Bir parça bulut... Bazan bir ak bulut gölgesi, üstlerinde bir an kalıp geçiyor... Gözler bulut gölgesinin arkasında...

Gün tepede... Ekin sapları çatırdıyor. Yarılmış, kızgın toprak, Osmanın ayaklarının altında... Osmanı habire hoplatıyor.

Canını dişine takmış Osman. Alttan yanıyor, tepeden yanıyor. Ciğerine kızgın bir demiri sokuyorlar gibi...

Sıcak... Dünya kamaş kamaş... Göz açıp on metre ileriye bakılmıyor.

Zeynep deste yüklerken Osmana dönüp baktı. Baktı ki Osmanın bacakları zangır zangır titriyor. "Osman," dedi. "Osman... Osmanım, böyle yaya gidip gelme. Seni atın üstüne bindireyim."







Yaşar Kemal Kimdir?

Cumhuriyet döneminin en önemli yazarlarından olan Yaşar Kemal 6 Ekim 1923 yılında Osmaniye’de doğmuştur. Babasının adı Sadık Efendi’dir. Çiftçilikle uğraşmaktaydı. Annesinin adı ise Nigar Hanım’dır. Roman, öykü ve senaryo türünde eserler vermiştir.

İlk romanı olan İnce Memed yaklaşık 40 dile çevrilmiştir ve kitapları yurtdışında 140’dan fazla baskı yapmıştır. Nobel Edebiyat Ödülüne ilk aday olarak gösterilen yazardır. Yaşar Kemal 28 Şubat 2015 yılında organ yetmezliği nedeniyle kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirmiştir. Naaşı Zincirlikuyu Mezarlığına gömülmüştür.

Yaşar Kemal yazdığı roman, hikaye ve röportajlarıyla unutulmaz isimler arasına girmeyi başarmıştır. Uzun yılar birlikte yaşadığı köy insanının hayatlarını onların içinden biri olarak yazmıştır.

Özellikle Çukurova insanının yaşamı, Toros dağlarında yaşayan köylülerin yaşamı, sıkıntıları ırgatları ve ırgatlarla köy ağalarının ilişkilerini, eşkıyaları ve kan davalarını eserlerinde işlemiştir.

Şiirsel bir üslubu olan Yaşar Kemal’in dili canlı ve temizdir. Ağıtlara, türkülere, tekerlemelere, atasözlerine ve halk söyleyişlerine eserlerinde yer vermiştir. Bu da eserlerinin zengin olmasını sağlamıştır.

Üçlü dizeler halinde (nehir roman) romanlarını yazmıştır. Anadolu insanının bütün zenginliklerinden, masalarından, efsanelerinden ve destanlarından yaralanan Yaşar Kemal roman ve hikayelerini röportaj havasıyla yazmıştır.

Başarılı doğa betimleri yapmış ve yazdığı eserlerinde özgünlüğü yakalamıştır. Ayrıca geleneksel ve çağdaşı, hayal ile gerçeği bir arada vermiştir.


                                                     

3/06/2021

Ay Işığı ve Kısa Hikayeler - Guy de Maupassant

Mart 06, 2021 1 Yorum


 Fransız yazar , usta öykücü Guy de Maupassant kalemini merak ettiğim yazarlardandı. Özellikle Horla öyküsünü çok merak ediyordum . Kalitesini ve seçkilerini çok sevdiğim Cem Yayınlarından yazarın öykülerinden oluşan bir seçki olan Ay Işığı çıkınca bekletmeden aldım ve hızlıca okudum. 

  Ay Işığı'nda toplam on bir öykü bulunmakta . Yazarın sade bir dilde yazdığı öykülerde olaylar kısa ve net bir biçimde ortaya koyuluyor . Gereksiz betimlemeler ve abartılar olmadan olaylar ve karakterler net bir şekilde yer alıyor öykülerinde . Böyle olduğu için sıkılmadan ilerledim kitapta. Öykülerin tabiri caiz ise tadı damağımda kaldı :)

   1800 lü yıllarda yazılan öykülerin bazısı hüzünlü , bazısı gülümsetiyor ve bazısı da gizem tarzında diyebilirim. Akıcı bir dille yazıldığı için her bir öyküyü keyifle okudum. Öyküleri okurken anlatılanları rahatlıkla gözünüzün önünde canlandırabiliyor ve ortamın içerisine girebiliyorsunuz. Her gün bir öykü okuyarak ilerlemeyi düşündüğüm kitabı okumaya başlayınca elimden bırakamadım dersem yalan olmaz. Ben Maupassant'ın kalemini ve tarzını çok sevdim. 

 Kitapta yer alan öyküler kısa olduğu için ayrı ayrı bahsetmeyeceğim . Sadece hangi öykülerin olduğunu merak edenler için isimlerini yazıyorum: 

 Bir Paris Serüveni

Bayan Harriet

Horla

Ay Işığı

Denizde

Kapı

Korku

Randevu

Denis

Bir Çiftlik Kızının Öyküsü

Eşek




 
Kitabın Adı : Ay Işığı 
Yazar : Guy De Maupassant
Yayınevi : Cem Yayınevi 
Çevirmen : Hüsen Portakal
Sayfa Sayısı : 144

"Tanrı bunu neden yapmıştı? Geceler uykuya, bilinçsizliğe, dinlenişe, her şeyi unutuşa ayrıldığına göre, onu gündüzlerden daha güzel, şafaklardan, akşamlardan daha hoş yapmak nedendi? Sonra niçin bu ağır, bu baştan çıkarıcı, bu güneşten daha şiirli, bu öylesine kapalı olduğu için gün ışığıyla aydınlatılamayacak kadar minik ve gizemli şeyleri aydınlatmaya adanmış gibi görünen yıldız gelip de karanlıkları nasıl böyle saydamlaştırıyordu?

İnsanlar yataklarında olduklarına ve hiçbir şey göremediklerine göre bu büyüleyici güzelliğin bolluğu nedendi? Bu olağanüstü gösteri, gökyüzünden yeryüzüne serpilmiş şiirsel bolluk kimin içindi?"

Guy de Maupassant (1850-1893) hikâyeleri bir bütün olarak ele alındığında, döneminin Fransız toplumunun zengin bir panoraması çıkar ortaya. Her türlü ortam ve bu ortama uygun karakterlere yer verdiği hikâyeleri kişisel yaşamından da birçok iz taşır. Maupassant günümüzde de, herkesin tat alabileceği, hem belirli bir düzeyi tutturan, hem de belirli ölçüde popüler olabilen yeni edebiyatın yaratıcısı olarak kabul edilir.








GUY DE MAUPASSANT Kimdir?
   5 Ağustos 1850 yılında Fransa'da doğdu. Derin bir edebi   kültüre sahip annesi Laure le Poitevin ile Normandie'de,         doğayla iç içe büyüdü. Küçük yaşta gittiği din okulundan      atıldı ve hayatı boyunca dine karşı geliştirdiği olumsuz       görüşleri bu olayın izlerini taşıdı. Rouen Lisesi'ndeki   eğitiminin ardından gönüllü olarak Fransa-Prusya savaşına   katıldı. Savaşın sona ermesiyle 1871 yılında Normandie'yi   terk edip Paris'e yerleşti. On yıl boyunca Denizcilik   Bakanlığı'nda çalıştı.

  Maupassant'ın yazarlık hayatı, 1871'den sonra başlar. 1871   ile 1880 yılları arasında, özellikle annesinin çocukluk   arkadaşı romancı Gustave Flaubert'in etkisinde kalır.   Flaubert, Maupassant'ı iyi bir yazar olarak yetiştirmek için   çok çalışır, ilk yazdıklarını okuyup düzeltir, ayrıca onu   Emile Zola, Ivan Turgenyev, Edmond de Goncurt ve Henry   James gibi ünlü yazarlarla tanıştırır.

  1880'de, Flaubert'in ölümünden bir ay önce, aralarında Emile Zola'nın da bulunduğu natüralist bazı yazarların hikâyelerinin toplandığı Les Soirées de Médan (Médan Akşamları) adlı kitapta Maupassant'ın "Boule de Suif" adlı ilk hikâyesi yayımlanır. Bu hikâye, Maupassant'a ilk büyük başarısını getirir. 1880 ile 1891 yılları arasında Maupassant en verimli dönemini yaşar. Bu dönemde 18 kitapta toplanan yaklaşık 300 hikâyesi ile altı romanı yayımlanır.

Maupassant, genç yaşında baş ağrılarından şikayet etmeye başlar. Hastalığı, 1884'ten itibaren gittikçe artar.1887 yılında yayımlanan "Le Horla" adlı hikâyesinde, delilik belirtilerinin nasıl başladığını ve insan üzerinde ne gibi değişiklikler meydana getirdiğini anlatmaktadır. 1892'nin Ocak ayında kendini öldürmeye kalkışır. Ağır hasta olarak Paris'e getirilip bir sağlık yurduna yatırılır. Kırk üçüncü yaş gününden bir ay önce, 6 Temmuz 1893 tarihinde burada hayata gözlerini yumar.

                                                     
Web sitemizdeki fotoğrafların, yazıların izin alınmadan kopyalanması, yayınlanması, alıntı olduğu ve kaynağı belirtilmeden bir takım amaçlar için kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri yasasına aykırıdır. İzin alınmadan kopyalanan resim ve yazılarımızla ilgili dilekçe ve dava açma hakkımız saklıdır.