1/31/2019

Sokratis ve Cinler -Suphi Varım

Ocak 31, 2019 2 Yorum
Sokratis ve Cinler

  Sokratis Ölülerin Peşinde kitabı ile tanıştım Suphi Varım'ım kalemi ve Dedektif Soktaris ile. ( Sokratis Ölülerin Peşinde yorumumu okumak için → burayı ← tıklayınız. )  Osmanlının son zamanlarında İzmir'de (Smyrna ) geçiyordu olaylar. Bu kitap yani Sokratis ve Cinler de yine aynı zaman ve mekanda geçiyor.

 Eski zamanlarda yaşamak gerçekten çok zormuş, bir kez daha anladım bunu kitabı okurken . Yine çamaşır , bulaşık makinesi muhabbetine girmeyeceğim korkmayın :D Bir dedektif olarak da o dönemler çok zor. Güvenlik kameraları yok , gelişmiş bir bilgisayar ağı sistemi yok. Hoş şimdi olsa da bir şey değişiyor sanki . Vatandaş hapisten kaçmış ailesinin yanında göz önünde yaşıyor kimsenin haberi yok!!! Tv de benzeri olayları görünce şok oluyorum . Nasıl olur , onca teknoloji gelişmiş ve gelinen sonuç bu :(( Neyse bir şey söylemiyorum :D Sokratis'in döneminden bahsediyordum. Elinde hiçbir kanıt olmadan sadece insanlar ile konuşup , onları gözlemleyerek sonuçlara ulaşıyor ki bu çok büyük başarı . Ellerinde teknoloji olmayınca insan sarrafı oluyorlar demek ki !! Hata yapmıyor mu , tabii ki yapıyor . Hatasını kabul edip , düzeltiyor ve özür dilemesini de biliyor . Hatayı kabul etmek büyük bir meziyet .

Sokratis ve Cinler


Bu kitapta Dedektif Sokratis ve eşi Elenka'nın hayatlarına bir kez daha misafir oluyoruz . Önce bir hırsızlık olayını aydınlatıyor Sokratis. Sonra bir kadın nişanlısının ölüm olayını araştırması için geliyor. Olay henüz çok yenidir . Polisin araştırmasını bekleyin dediyse de kadın ısrar eder ve Sokratis de kollarını sıvayarak işe koyulur. Bu olayı araştırırken meşrutiyet taraftarları , karşı taraftakiler ve sokakta olan olayları okuduğumuz gibi bir arada yaşayan Rum , Türk ve Arnavutlar arasındaki ilişkileri de okuyoruz. Cinayet araştırması ve siyasi muhabbetlerin yanı sıra hurafeler de yer tutuyor. Öldürülen Sedat'ın kardeşi Pervin hanım kafayı cinler ile bozmuş durumdadır . Yanına aldığı ve hasta olan bir kadını iyileştirmek için cinler padişahından yardım istemeyi düşünmektedir ve ona ulaşmak için elinden geleni yapmaktadır . Bir de yardımcısı vardır bu konuda. Onların bu araştırmaları be muhabbetleri oldukça komikti doğrusu . Okudukça aklıma son günlerde gündemi yeterince meşgul eden Palu ailesi geldi ...

Ana olay üzerinden ilerlemek yerine birçok yan olayla kitabı ilerleten yazar yine harika bir iş başarmış . Bu kitap da benden tam puan aldı . Serinin ilk kitabını da kitaplığıma eklemeyi düşünüyorum. Umarım o kitabı eklemeden yazar seriye yeni bir kitap eklemez :))

Dedektif Sokratis Serisi : 



1 - Sokratis'in Oyunları
2- Sokratis Ölülerin Peşinde
3- Sokratis ve Cinler


Sokratis ve Cinler -Suphi Varım
Kitabın Adı :Sokratis ve Cinler
Yazar :Suphi Varım
Yayınevi : Mecaraperest Kitaplar
Serisi :Detektif Sokratis Polisiyeleri #3
Sayfa Sayısı :264


Pervin, üstüne eğilen üç gölgeden uzaklaşmak istercesine geriye çekildi. Vücudu iyice kasılmıştı. Gölgelerden birinin ne dediğini anlayamadı, çünkü kulaklarında davul vuruşlarını andıran tuhaf sesler vardı. (...) Gözlerini açtı, karşısındakileri hayal meyal seçebildi. Başının çevresinde küçük bir ışık bulutu oluştu o anda. Gölgeler, bulutun içinde kayboldu. Zil ve tef sesleri işitince terli başını pencereye çevirdi. İri başlı, sivri kulaklı, patlak gözlü ve şiş karınları kıllı iki yaratık, yavaş yavaş ona yaklaşıyorlardı. Elleri ve ayakları pençe şeklindeydi. Kuyrukları vardı. Biri karyolanın ayak ucuna, diğeri başucuna sıçradı. Pervin, yaratıkların ağzından fırlayan yılan dilinden korunmak için titreyen elleriyle yüzünü kapattı, gözlerini yumdu. (...) Yaratıkların ağızlarından ve burunlarından çıkan çıyanlar, kızın bacaklarını, kollarını sardılar. Korku ögeleriyle süslenmiş, okurken tüylerinizi ürpertecek, soluğunuzu kesecek yeni bir Detektif Sokratis macerasına hazır mısınız?



Suphi Varım Kimdir ?

Suphi Varım1960 İzmir doğumlu olan Suphi Varım, İzmir Ticaret Odası ile Ege Sanayicileri ve İş Adamları Derneğinde profesyonel yönetici olarak çalışmıştır. Muğla Üniversitesinde kısa süreli bir öğretim üyeliği olmuştur.

Kamu Yönetimi dalında lisans, Ekonomi alanında yüksek lisans ve doktora dereceleri bulunmaktadır. Uzun yıllar ekonomi ve siyaset alanında analizler yapıp makaleler yazmıştır.


Emekli olan Suphi Varım, tüm zamanını polisiye yazarı olmak için ayırmış yazmaya devam etmiştir. Yazar aynı zamanda evli ve bir kız çocuk babasıdır.


Suphi Varım'ın Okuduğum Diğer Kitapları

Sokratis ve Siyahlı Kadın 

Sokratis Ölülerin Peşinde 

Sokratis Ölüler Şehrinde 
                                                            Kozmokitap

1/30/2019

Moda Cinayetleri - Çağatay Yaşmut

Ocak 30, 2019 3 Yorum
Moda Cinayetleri

  Polisiye kitapları çok sevdiğimi her fırsatta dile getirmekten çekinmiyorum. Her tarz kitabı okumayı seviyorum fakat deşarj olmak için de mutlaka polisiyeye ihtiyaç duyuyorum. Monoton hayat akışında aradığım adrenalini onlardan sağlıyorum sanırım  :D

  O kadar polisiye okuduktan sonra genellikle katili ya da suçun hangi amaçla işlendiğini  gücüm iyice arttı. Yüzde doksan olasılıkla tam isabet yapıyorum bu konuda. Kalan yüzde onluk dilimde de tek tahminden öte birkaç tahminim oluyor ve sonuç yine onların arasından çıkıyor. Arada yüzde bir olasılık içinde beni şaşırtan ve tahmin edemediğim şekilde ilerleyen kitaplar oluyor ki bu beni çok mutlu ediyor ve beni şaşırtan yazar en sevdiğim yazar oluveriyor birden. Evde çocuklara da diyorum ben oldum artık. Bir dedektiflik şirketinden teklif bekliyorum diye :)))

Çağatan Yaşmut'un kalemi ile Moda Cinayetleri ile tanıştım . Yazarın hiçbir kitabına denk gelmemiştim daha önce. Bir Başkomiser Galip Polisiyesi serisinin son kitabı Moda cinayetleri. Seri olsa da kitaplar bağımsız olarak okunabiliyor. Ben çok rahat okudum ve herhangi bir eksiklik hissetmedim. Her kitapta farklı bir konu ele alınıyor. Ortak nokta ise olayı araştıran polis ekibi.

 Kitabın adı Moda Cinayetleri olunca siz de benim gibi moda ile alakalı zannetmeyin. İstanbul'un Kadıköy İlçesine bağlı Moda semtinde olduğu için olay isim Moda cinayetleri .

  Jeolog Profesör Aziz eve genç karısına yemek hazırlayıp sürpriz yapmak için eve gelir . Evde onu kötü bir sürpriz karşılar. Bir katilin evine girmiş ve onu beklemektedir. Aziz'i öldüren katil ona istediği pozu verdikten sonra gitmek üzereyken eve karısı Pelin gelir. Bu şansına çok sevinen katil Pelin'e önce tecavüz eder sonra da öldürür.

  Bu olayı araştırma ve katili bulma görevi Başkomiser Galip ve ekibine verilir. Standart prosedür olarak önce oturdukları yer sonra da iş yerlerinde araştırmaya başlayan ekip ekmek kırıntıları toplayarak işlerine devam ederler. İşler öfkeli dini yönden radikal öğrencileri işaret edince onların izlerini bir dergaha kadar isler Galip. Bu noktadan sonra farklı ipuçları da ortaya çıkmaya başlar.

Kitap sadece emniyet ve ipucu peşinden koşan polisleri ve suçu işleyenleri değil polislerin iç dünyalarını ,
özel ilişkilerini , toplumdaki insan manzaralarını , güncel olayları da kitaba dahil ederek anlatmayı tercih ediyor. Farklı açılardan ve farklı konuları ele alarak geniş kapsamlı bir roman oluşturmuş yazar. Hal böyle olunca da merak son sayfaya kadar devam ediyor ve elinizden bırakmadan kitabı okuyorsunuz.

Kitaptaki karakterlere gelirsem Başkomiser Galip ortalama bir insandır. Kitap okumayı ve sosyal aktiviteleri sevmez. Kız arkadaşları vardır fakat bağlanmak istemez. Seks önemlidir onun için. Biraz da ağzı bozuktur ki bu kısımları ben hiç sevmedim. Her fırsatta belirttiğim gibi argoya karşıyım. Dilimizde binlerce güzel kelime varken neden bu kulak tırmalayan kelimeler tercih edilir anlamıyorum. Bu havalı bir olay değil belirteyim  , argoyu havalı olarak görenler için. Komiser Serdar  , iyi bir polis olmasının yanı sıra onun da ikili ilişkilerinde problem vardır. Nişanlısını aldatmış ve bu ortaya çıkınca nişanlısı onu terk etmiştir. Başka kadınla birlikte olduğu halde hala nişanlısını düşünmektedir. Komiser Mustafa ise ekipte yeni sayılıyor. Yaptığı bir hatadan dolayı biraz geride bırakılmaktadır . Tek taraflı olarak bir kızı sevmektedir. İçinde olduğu durum onu yavaş yavaş depresyona sürüklemektedir.

Severek ve bir çırpıda okuduğum bir kitap oldu Moda Cinayetleri . Kitap cep kitap boyutlarında olsa da puntosu normal boyutlarda ve rahat okunuyor. Karakterlerin sevmediğim yönleri olsa da sevdiğim yönleri daha fazla. Çağatay Yaşmut'un kalemini de çok sevdim. Serinin diğer kitaplarını da toplayıp okumayı düşünüyorum.


Başkomiser Galip Polisiyesi Serisi Kitapları :



1- Beyoğlu Çıkmazı
2- Kadıköy Cinayetleri
3- Beni Yavaş Öldür
4- Doktor Ceyda'yı Kim Öldürdü
5- Şarkılar Susunca
6- Moda Cinayetleri
7-Benim Canım Ailem


Moda CinayetleriKitabın Adı :Moda Cinayetleri
Yazar :Çağatay Yaşmut
Yayınevi :Maceraperest Kitaplar
Serisi  : Bir Başkomiser Galip Polisiyesi
Sayfa Sayısı : 368


Kadıköy, Moda’da işlenen kanlı cinayetler ve cinayetlerin peşinde bir başkomiser... Galip bu kez bir profesörün ölümünün ardındaki gizemi çözmeye çalışıyor.

Oğlak Yayınları, polisiye edebiyatın usta yazarlarından Çağatay Yaşmut’un, “Başkomiser Galip Polisiyeleri”nin beşinci kitabı, Moda Cinayetleri’ni yayımlamaktan gurur duyar...
(...) cesedin bırakılış pozisyonu çok garipti. Bunca yıllık meslek hayatımda hiç böyle bir şey görmemiştim. Adamcağız, Kâbe resmi ve dinsel motiflerle bezeli yeşil bir seccadenin üzerinde namaz kılıyormuş gibi, başı secdeye varmış pozisyondaydı. Devrilmeden öylece bırakıldığı gibi duruyordu. Yeşil seccade kanı emdiği için ortaya garip bir renk cümbüşü çıkmıştı. Seccadenin yanına açık bir Kur’an ve siyah bir tespih bırakılmıştı.

Necati, maktulün namaz kılışına son vererek, koca gövdeyi yana doğru devirdi. Göğsüne üç kurşun isabet etmişti...







Çağatay Yaşmut Kimdir ?

Çağatay Yaşmut 1968 yılında İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi’nde Ekonometri okudu. Başta bankacılık ve finans olmak üzere, birçok sektörde uzun süre çalıştı. Maltepe Üniversitesi Felsefe bölümünde yüksek lisans yaptı.

2008 yılında Beyoğlu’nun arka sokaklarını anlattığı Beyoğlu Çıkmazı, romanıyla yarattığı Başkomiser Galip tiplemesini, Şarkılar Susunca, Beni Yavaş Öldür, Kadıköy Cinayetleri ve Moda Cinayetleri romanları ile yine Başkomiser Galip maceralarının anlatıldığı Doktor Ceyda’yı Kim Öldürdü? adlı hikâye kitabıyla sürdürdü.

Kadıköy Cinayetleri romanı 2012 yılında “Dünya Kitap Altın Sayfa Polisiye Roman Ödülü”ne layık görüldü. Halen çeşitli dergilerde hikâyeleri yayımlanmakta.

Türkiye Polisiye Yazarları Birliği üyesi olan yazar, evli ve İstanbul’da yaşıyor.

                                                     

1/29/2019

Mrs Dalloway - Virginia Woolf

Ocak 29, 2019 4 Yorum
Mrs. Dalloway

Feminizm ve edebiyat tarihinin önemli isimlerinden olan Virginia Woolf'un kitabı Mrs. Dalloway'a  geçmeden önce kendisi hakkında kısa bir bilgi vermek istiyorum . 

Virginia Woolf kimdir ?

Virginia Woolf
 1882 yılında Londra'da doğan Virginia Woolf , Victoria devri'nin tanınmış yazarlarından Sir Leslie Stephen'ın kızıdır .  Virginia Woolf, çocukluk yıllarında  kadınların ikinci planda kalması nedeni ile okula gönderilmedi. Victoria Devri'nden ve bu devirde olanlardan nefret eden Virginia Woolf  bir yazar olmaya karar verir. Kendisini babasının kütüphanesinde geliştiren Virginia Woolf, 1895'de bir gazetede kısa hikâyelerini yayımlatır.

   Virginia Woolf 1912 yılında Leonard Woolf ile evlenmiştir. Leonard Woolf eşi için bir basımevi kurmuştur ve bu da Virginia Woolf'un yazdığı kitapları yayımlatması için bir fırsat olmuştur. Perde Arası romanını yazdığı sıralarda artık kendini yeterince yetenekli hissetmiyor, yeteneğini kaybettiğini düşünüyordur. Her gün savaş korkusu ve yeteneğini kaybetmenin vermiş olduğu stres, dehşet ve korku sonucu ruhsal bunalıma girmiş, 28 Mart 1941’de içinde bulunduğu duruma daha fazla dayanamayıp evlerinin yakınlarında bulunan Ouse nehrine ceplerine taşlar doldurarak atlayıp intihar etmiştir. Virginia Woolf, geride iki intihar mektubu bırakmıştır. Birisi kardeşi Vanessa Bell'e diğeri ise kocası Leonard Woolf'a.

Mrs Dalloway - Virginia Woolf






Mrs Dalloway Kitap Yorumu :

Yazarın kalemini Kendine Ait Bir Oda kitabını okurken tanıdım . ( Yorumu  için → burayı ← tıklayabilirsiniz )  Yaşadığı dönemde kadınların nasıl ikinci planda kaldığını çok net ifade etmişti bu kitabında yazar. Hazin hayat öyküsü ve kalemini sevdiğim için bazı kitapları hazır indirimdeyken kitaplığıma kazandırdım ve aksilik olmazsa her ay birini okumayı planlıyorum. Ocak ayında Mrs. Dalloway ile başladım okumaya.

Mrs. Dalloway kitabında yazar Clarissa Dalloway 'in oniki saatini anlatıyor bize. Zamanı daha iyi anlayabilmemiz için de Big Ben saat kulesinden ve saatin vuruşlarından sıkça bahsetmiş. Hatta yazar kitabına " Saatler " ismini koymayı da düşünmüş okuduğum kadarıyla sonra Mrs. Dalloway'de karar kılmış

Woolf bu kitabını Bilinç akışı tekniği ile yazmış .  Hazır konusu açılmışken bu teknikten de biraz bahsedeyim . Merak edenler olabilir .)

Bilinç Akışı Tekniği :

Bilinç Akışı tekniğinde karakterin zihninden akıp giden düşüncelerde mantıksal bir bağ yoktur. Daha çok çağrışım ilkesine göre akarlar. Romanda  gramer kuralları da gözetilmez. Bilinç akımında yalnız düşünceler değil, duyumlar, imgeler de yer alabilir.

Mrs Dalloway - Virginia Woolf


Savaş sonrası Londra'da geçer kitap. Clarissa o gün bir parti verecektir. Parti için çiçekleri kendisi almak için dışarıya çıkar. Etrafta yürüyüş yaparken kah geçmişe gider kah çevrede olup bitenlere gözü takılır. Clarissa tanıdık birisini görünce kitap o kişiye aqtlar ve bu sefer onu , yaşamını , hislerini ve geçmişini gözler önüne serer. Bu olay bu şekilde karakterler arasında gezinmeye devam eder. Karakterlerin hepsi Clarissa'nın şahsen tanıdığı kişilerdir. Bir tanesi hariç  Septimus . O Clarissa'dan tamamen farklı bir karakterdir. Burjuvaların içine girmemiş , girmemek için elinden geleni yapmıştır. Savaştan yeni döndüğü için de psikolojisi bozuktur. Oysa Clarissa Burjuvaların arasında olmayı seviyordur. PArti vermek sanki onun hayatının amacıdır. Bugün vereceği partiye uzun süredir görmediği çocukluk arkadaşı Peter de gelecektir. Birbirlerini çok iyi tanımaktadırlar. Hatta Peter Clarissa'yı kocasından daha iyi tanıdığını düşünür. Bir zamanlar Clarissa'ya evlilik teklif etmiştir. O ise kabul etmemiştir. Bunun üzerine Peter Hindistan'a gitmiş ve pek de parlak olmayan bir hayat yaşamıştır. Onun gelecek olması Clarissa'yı geçmişe , Peter'a karşı hissettiklerine ve kocasına karşı olan duygularına götürmüştür. Partinin sonuna kadar bütün karakterleri ve neler hissetlerini yaşamlarına yakinen tanık oluyoruz.

 Her eserinde olduğu gibi Mrs. Dalloway'de de Wollf'tan bir şeyler bulmak mümkün. Eşcinsel olan ve bunu hiçbir zaman da saklamayan Woolf , Clarissa'nın da bu eğilimini kelimelerin arasına serpiştirmeyi başarıyor. Bir erkekle arasında hep mesafe olduğunu hisseden ve onunla aslında hiç yakın olmadığını düşünen Clarissa , eski arkadaşı Sally'e karşı başka hisler beslemektedir. Hep Clarissa'nın yakından tanıdığı kişiler arasında dönen kitapta Septimus'un neden yer ettiğini soranlar da olabilir.  Okuduğum bazı yazılarda Clarissa'nın Woolf'un dişi yönünü temsil ederken Septimus'un erkek yönünü temsil ettiğini okudum. Bana göre Woolf'un karakterini en iyi temsil eden karakter Septimus'tur . Aynı ölcüde depresif ve yine aynı ölçüde intihara meyilli. Zaten ikisinin sonu da aynı olmuştur. Bir başka teori daha ortaya arayım : Bipolar bozuklukluğu olduğunu okuduğum Woolf'un manik yönünü parti yapmayı seven Clarissa üzerinden görürken , depresif yönünü de Septimus üzerinden görüyoruz.

Okurken benim neler hissettiğime gelirsem kitabın içine girmek ve ilerlemek zor oldu açıkçası. Bilişsel akış tekniği ile yazılmış bir kitap Mrs. Dallowoy. Bu nedenle geçmişe ve geleceğe gidiş gelişler , karakterler arası dolaşmalar bir satırdan diğerine geçerken değiştiği için adaptasyon süreci sancılı oldu. Benim de fikir uçuşmalarını son sürat yaşadığım bir dönemde karakterler de uçuşmaya başlayınca nerdeyim ben , neler oluyor sürecini zor atlatınca keyif ala ala kitabı okudum. Bu teknik yani bilinç akışı tekniği herkese hitap etmeyebilir  , okumak isteyenler için belirteyim. Ben - kitap okumayı ve en zor klasikleri inatla okuyan kişi - kitapta zorlandığımı itiraf ediyorum.






Kitaptan Alıntılar : 

   " Güller, diye düşündü acı acı . Bir alay çöp canım . Gerçekten de yemek , içmek, çiftleşmek, iyi ve   kötü günler düşünülürse , hayat güllerden ibaret olmamıştı . "
Herkes evlenirken bazı şeylerden vazgeçerdi.
Zekâ saçmalıktı. İnsan hissettiğini söylemeliydi.
Kendisinde neyin eksik olduğunu görebiliyordu. Güzellik değildi; akıl değildi. İçe işleyen, temel bir şeydi; yüzeyleri kıran, kadınla erkeğin, ya da iki kadının soğuk temasını canlandıran ılık bir şey.






Mrs Dalloway - Virginia Woolf
Kitabın Adı :Mrs Dalloway
Yazar :Virginia Woolf
Yayınevi : Kırmızı Kedi Yayınları
Orjinal adı :Mrs. Dalloway
Çevirmen :İlknur Özdemir
Sayfa Sayısı :208


Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda Londra. Sıcak bir yaz günü Clarissa Dalloway o akşam vereceği büyük partiye hazırlanmaktadır. Aynı gün Hindistan'dan beklenmedik bir ziyaretçi gelir: İlk aşkı Peter Walsh. Onun bu apansız gelişi uzak bir geçmişin anılarını, eski arkadaşlıkları ve Clarissa'nın gençliğinde yaptığı tercihleri canlandırır zihninde. Bütün yaşamı, ilişkileri ve sıradan, tekdüze evliliğine götüren olaylar bir bir geçer gözlerinin önünden.

Clarissa çevresinde sürüp giden hayata ve o hayatın içindeki sayısız insana odaklanırken, yazar da çeşitli karakterler arasında gidip gelir ve onların yaşadıklarını Mrs. Dalloway'in akıp giden gününün içine yerleştirir. Virginia Woolf, 'Clarissa Dalloway'in hayatında bir gün' ü, en yetkin temsilcisi olduğu bilinçakışı tekniğiyle anlattığı bu romanında, erkekle kadın ve iki kadın arasındaki ilişkilere de bir pencere açıyor; karakterlerin her birinin iç dünyasına okuru da dahil ediyor; geçmişe ait benzersiz ama acı veren imgeleri bugünün imgelerine katıyor, toplumun dayattıklarının altında boğulan arzuları incelikle işliyor. Hayatı ve dış dünyayı her bir karakterinin gözünden ve zihninden muhteşem bir çözümlemeyle sunarken, zamanının ruhunu da başarıyla yansıtıyor.

 Virginia Woolf 'un Okuduğum Kitapları : 

* Kendine Ait Bir Oda 

* Deniz Feneri




                                                                  

1/26/2019

Adem Ademoğlu'nun Tek Muzaffer Günü - Gökçe İspi Turan

Ocak 26, 2019 4 Yorum
Adem Ademoğlu'nun Tek Muzaffer Günü

 
    Adem Ademoğlu'nun Tek Muzaffer Günü , Gökçe İspi Turan'ın kalemi ile tanışma kitabın oldu. İnce olmasından dolayı hızlıca bitirilen ve farklı bir tür olmasından dolayı da hayranlığımı kazanan bir kitap. Farklı kitapları okumak kendimi iyi hissettiriyor.  Sıradanlıktan sıkıldığım bir anda bu tarz kitaplar iyi geliyor .

Bir gazete haberi ile başlıyor kitap. Bu haberde yer alan olaya kadar yaşananları okuyoruz kitapta.

Adem farklı bir insandır. Farklı olmasının nedeni akşam yatarken sabah hangi yaşta uyanmak isterse o yaşta uyanmaktadır , ister geçmiş ister gelecek . Bir çeşit zamanda yolculuk ... Olacak olayları görse de bunları müdahale edip değiştirememektedir. Geçmişindeki acı olaya ne kadar müdahale etmek istese de edememiş , yaşadığı tecrübeyi paylaşsa da kimseyi inandıramamıştır. Deli damgası yememek için de bir daha bu olaydan kimseye bahsetmez ve kendi gibi olanların olup olmadığını da bilmemektedir.

Adem Ademoğlu'nun Tek Muzaffer Günü

Bir apartmanda geçici yönetici olarak çalışan Adem'in hayatı apartmana tanışan Serra ile değişir. Aşık olmuştur Serra'ya  . Fakat Serra evlidir ve bir de çocuğu vardır. Aile hayatı ise tam bir kabustur...

Kısa kısa bölümlerden oluşan kitapta her karakterin bakış açısıyla yazılan bölümlerle zenginleştirilmiş. Fantastik , polisiye , dram bu kitapta bir araya getirilmiş.





Adem Ademoğlu'nun Tek Muzaffer Günü
Kitabın Adı :Adem Ademoğlu'nun Tek Muzaffer Günü
Yazar :Gökçe İspi Turan
Yayınevi :Yitik Ülke Yayınları
Sayfa Sayısı :99


Geçmiş ya da gelecek olması hiç fark etmez, istediği zaman dilimlerine uyanabilme yeteneği olan bir adam şu hayatta neler yapamaz, değil mi! Âdem Âdemoğlu, Serra gibi sert bir duvara çarpınca anladı sıradan dünyasının sınırlarını. Aşkı, nefreti, şiddeti, şefkati… Onunla keşfetti en muzaffer anını, kurtuluşunu. Oysa kendi kendine de öğrenebilirdi bunları. İstediği yaza, istediği kışa, isterse çocukluğuna, hatta kendi nihayetine gidebilecek bir adam, hayatın tüm sırlarına birkaç saatlik bir uyku sayesinde ulaşabilecekken, bu sırlara ulaşmayı neden istemez? Bunun cevabını bir tek Âdem bilebilir. Gökçe İspi Turan ilk romanı "Arabada Kim Var"dan sonra bir başka polisiyeyle, bu kez Yitik Ülke etiketliyle, okurlarının karşısında. "Âdem Âdemoğlu'nun Tek Muzaffer Günü", heyecanı, koşturmacayı, gizemi ve pek tabii ki polisiye severleri sayfalarına bekliyor...


                                                            Kozmokitap

1/25/2019

Krem Bahane Cinayet Şahane - Elvan Sayar

Ocak 25, 2019 3 Yorum
Krem Bahane Cinayet Şahane


Merhaba :)) Bir çırpıda okunan , tam da kafa dağıtmalık bir kitap ile geldim  : " Krem Bahane Cinayet Şahane "

Kitabın kapağında " Bir Zuhal Aydan " macerası yazıyor. Bu yazıyı görünce aklıma Zuhal Aydan'nın bir dedektif olduğu geldi .  Kitabın kapağı ve ismi ile de birleştirince bir ev hanımı ve dedektifliğe meraklı , tesadüfen denk geldiği bir cinayeti çözdüğünü düşündüm. Eh tamamen olmasa da kısmen haklı çıktım. Şimdi bu satırları yazarken kendimi kitabın kapağına elimi koyup gözünü kapatıp olayları tahmin eden bir medyum gibi hissettim :))) Kısmen öyle oldum sanki :D

Zuhal Aydan bir ev hanımı . Kızı ile birlikte bir sitede oturuyor. Eski kocasından aldığı nafaka ve babasına ait bir mağazadan aldığı kira geliri ile geçiniyor. Kendi halinde bir yaşamı var. Bize hayatını ve çevresinde olanları hem gündelik hem de eğlenceli bir dille anlatıyor.

Temsilci aracılığı ile satış yapan markalardan birisine " Şahane Kozmetik" e zamanında üye olmuş ve bir el kreminden başka bir şey almamış olan Zuhal telefonuna gelen borç mesajı ile şok olur . onun adına alışveriş yapılmış ve ödenmemiştir . Bu noktada sanırım yazar bu tarz olaylar yaşayanlara da atıfta bulunmuş oluyor. Bir aralar internette araştırma yapmıştım. Bu tarz firmalarda bazı ekip liderleri üyelerinin üzerinden alışveriş yapıp borçları onlara bıraktığını okumuştum . Birçok insan bu durumdan dolayı sıkıntı çekmiş maalesef. Ben Zuhal ne yapacak diye beklerken o işleri gayet rahat halletme yoluna gitti. Sanırım ben biraz tez canlıyım , Zuhal kadar rahat olamıyorum .

Zuhal kendi  hayatı , kızı , sorunları arasında boğuşurken sitelerinde işlenen cinayetle kendisini fark etmeden işlerin içerisinde bulur.

Cep kitap boyutunda olan kitapta puntolar normal büyüklükte olduğu için gözleri yormadan rahat okunuyor. Elvan Sayar'ın kalemini ve Zuhal Aydan'ı çok sevdim ben . Yeni maceralarını da sabırsızlıkla bekliyor olacağım.


Krem Bahane Cinayet Şahane -  Elvan Sayar

Kitabın Adı :Krem Bahane Cinayet Şahane
Yazar :Elvan Sayar
Yayınevi :Maceraperest Kitaplar
Sayfa Sayısı :184


Ben basit, sıradan, düz bir ev kadınıydım. Ve hepsinden önce bir anneydim. Düşünmem gereken on beş yaşında bir kızım, sorumlu olduğum bir yengem vardı. Aysel’i kimin, nasıl ve neden öldürdüğü umurumda değildi.
Dandik bir losyon için ne kadar ileri gidilebilir?
Ya da son kullanma tarihi geçmiş kırışıklık giderici krem için?
Selülit jeli uğruna insanlar cinayet işler mi?
Maceraperest Kitaplar’ın yepyeni dizisinin ilk kitabı,
Krem Bahane Cinayet Şahane, eğlenceli ve sürükleyici bir “Zuhal Aydan Macerası.” Tabii ki Oğlak Yayınları’nda...


                                                            Kozmokitap

1/22/2019

Kadın Yok Savaşın Yüzünde - Svetlana Aleksiyeviç

Ocak 22, 2019 5 Yorum
Kadın Yok Savaşın Yüzünde

  Okurken zorlandığım , duygudan duyguya sürüklendiğim bir kitap ile geldim bugün. Okurken zorlandığım derken sakın yanlış anlaşılmasın. Yazarın dili sade ve akıcı. Zorlanmamın sebebi kitapta anlatılanlar. İnsanın bambaşka bir yüzünü gözler önüne sermesi.

Kadın yok Savaşın Yüzünde , Svetlana Aleksiyeviç  'in ilk kitabı . Savaşın yüzünde kadın yok dediği zaman savaş istemeyen kadınlar ya da savaşa katılmayan kadınlar anlaşılmasın . Kitapta birebir savaşta bulunan , savaşta aktif rol alan kadınlar var.

1985 yılında yayımlanan kitap 2015 yılında Nobel Edebiyat Ödülü almış. Çoğu ödüllü kitabı ben sevmesem de bu kitap ödülü sonuna kadar hak etmiş diyor ve ayakta alkışlıyorum.

"Savaşı değil , savaştaki insanı yazıyorum ben . Savaşın tarihini değil , duyguların tarihini . Ruhun tarihçisiyim . "

İkinci Dünya Savaşında Almanya ile savaşan Rus insanını özellikle de kadınını anlatıyor kitap. Anlatıyor derken bir kurgu roman zannetmeyin. Yazar birebir savaşa katılan kadınları arayıp buluyor ve onlarla konuşuyor. Onların anılarını , söylemek istediklerini birebir onların ağzından anlatıyor. Savaşı yaşayanların hissettiklerini , savaş öncesi , sırasında ve sonrasında yaşadıklarını abartmadan anlatıyorlar , içlerinden geldiği gibi.

Zor bir kitap . Okurken fark ediyorsunuz bunu . Birdenbire okuyup bitecek , tüketilecek kitaplardan değil. Okurken molalara ihtiyaç duyuyorsunuz çünkü yaşananların ağırlığı fazla geliyor. Hızla kitap okuyan ben bile bu kitabı okurken çok fazla molaya ihtiyaç duydum. Arada birgün boyunca da hiç kitap okuyamadım , çünkü beynim zonklamaya , bu duygu yükünü kaldıramamaya başlamıştı.

Savaşı galip olarak bitiriyor SSCB.  Fakat şu unutulmamalıdır ki tüm savaşlarda aslında galip yoktur. Aslında iki tarafta kaybetmiştir ve bu kaybedilenler asla geri getirilemez. Ne madalyalarla ne savaş tazminatları ile  .

Savaş başladıktan sonra ülkesi için , toprakları için , insanları için evini , çocuğunu , okulunu geride bırakıp savaşa giden Rus kadınlarını anlatıyor kitap . Kadın dediysem de aslında birçoğu 13-16 yaş arasında . Savaşa alınmak istemeseler de bir şekilde kendilerini kabul ettirmeyi başarıyorlar. Çünkü önemli olan bağımsızlıklarıdır, gelecekleridir.  Çamaşırcıdan , aşçıya , hemşireden doktora , tankçıdan , pilota ve keskin nişancıya kadar savaşın her alanında yer alıyor kadınlar. Başlarda erkek egemen asker topluluğuna bu durum garip gelse de bir süre sonra kendilerini kabul ettirmeyi başarıyorlar. Her işte olduğu gibi asker olmayı da başarıyor kadınlar. Kan ve vahşetin içerisinde arada da olsa yeşeren sevgiler umut oluyor onlara.

Savaşta insanların nasıl değiştiğini de görüyoruz kitapta. Bir rus askerin dediği gibi " alman kızlarına tecavüz ediyorlar , kızların acı çekmesi hoşlarına gidiyor. Sonradan düşündüğü zaman diyor ki aslında ben entelektüel bir aileden geliyorum . Ben böyle biri değilim . Ama o zamanlar farklı zamanlardı . "

Savaş zamanı ve olanlar ne kadar korkunç ise sonrasında yaşananlar daha da korkunç bana göre. Savaş sonrası dönen genç kızları , kadınları toplumun bir kesimi aralarına almak istememiş , dışlamışlardır . Hele bir annenin yaptığı çok üzmüştür beni . " evlenecek yaşta kız kardeşlerin var. Sen savaşta erkeklerin yanında kaldın , sen evdeyken kardeşlerinle kimse evlenmez. Sen git diyerek gecenin bir yarısı kızına bohçasını verip gönderen bir anne!!! Hem kızdığım hem de çok üzüldüğüm bir olay ...


Etkilenerek okuduğum kitabı kesinlikle herkese tavsiye ederim. Bizim insanımınız dilinden de tarihimizdeki savaşların anlatıldığı , tarafsız bir kitap okumayı diliyorum bu kitaptan sonra.

Kitaptan Alıntılar : 



Ya savaşı nasıl açıklarsın çocuğa? Ölümü? " Neden öldürüyorlar ?" sorusunu nasıl yanıtlarsın? Kendisi gibi küçükleri bile öldürdüklerini nasıl söylersin ?
Hatırlamak korkunç ama hatırlamamak çok daha kötü. 
Şehrin birinde bizi sıraya sokup hamama götürdüler . Erkekleri erkekler bölümüne , bizi - kadın. İçerideki kadınlar bastılar çığlığı , herkes bir yerini örtüyor : " Askerler geliyor !" diyerek . Kız mıyız erkek miyiz ayırt etmek mümkün değil ki : Başlarımız traşlı , üzerimizde askeri üniformalar . Bir seferinde de tuvalete gidelim dedik - kadınlar polis çağırdılar.
"E, nereye gidelim?" diye sorduk polise .
Bu defa o da başladı kadınlara bağırmaya :
"Kız bunlar yahu!"
"Ne kızı be , bildiğin asker işte..."
Yaralı bir Almanın yerde yatarken toprağı avuçlayışını hatırlıyorum  , acı çekiyordu ; bizim askerlerden biri yanına gidip demişti ki : " Dokunma , benim toprağım o ! Seninki , nereden geldiysen oradadır..."
İşgal edilen bölgelerde yaşamış , esir düşmüş , Almanya'ya götürülmüş , faşistlerin toplama kamplarında kalmış herkes zan altındaydı . Tek ilgilendikleri şuydu : Nasıl hayatta kaldın? Neden ölmedin? Ölüler bile zan altındaydı ... Ölüler bile ... 
Savaştan sonra uzun süre gökyüzünden korktum , başımı kaldırıp göğe bakamadım . Sürülmüş toprak görünce korktum . Oysa ekin kargaları telaşsız geziyordu artık üzerinde . Kuşlar savaşı çabuk unuturlar ...  




Kadın Yok Savaşın Yüzünde - Svetlana Aleksiyeviç
Kitabın Adı :Kadın Yok Savaşın Yüzünde
Yazar :Svetlana Aleksiyeviç
Yayınevi : Kafka Yayınevi
Orjinal adı :У войны не женское лицо
Çevirmen :Günay Çetao Kızılırmak
Sayfa Sayısı :404


"2015 Nobel Edebiyat Ödülü'nün sahibi Svetlana Aleksiyeviç'in ilk eseri ve kurduğu türün ilk örneği sayılan Kadın Yok Savaşın Yüzünde, II. Dünya Savaşı'nın kadınlar 'cephesinde' nasıl yaşandığını belgeleyen çok güçlü bir sözlü tarih çalışması… "

İsveç Akademisi, Svetlana Aleksiyeviç'e Nobel Ödülü verdiğinde yazarın "yeni bir edebi tür" yarattığını belirtmiş, eserlerini de "duyguların ve ruhun bir tarihi" sözcükleriyle betimlemişti. Aleksiyeviç uzun bireysel monologları farklı seslerin duyulduğu bir kolaja dönüştüren özgün dokümanter tarzıyla, kendilerine nadiren konuşma fırsatı verilen, yaşantıları da çoğu zaman ülkenin resmi tarihine karışarak yitip giden sokaktaki insanların hikâyelerini kayıt altına alıyor.
Kadın Yok Savaşın Yüzünde'de Aleksiyeviç, tarihin gelmiş geçmiş en kanlı savaşını vererek faşizmin yenilgiye uğratılmasında büyük pay sahibi olan ve bu uğurda en az yirmi milyon insanını kaybeden SSCB'de kadınların -kadın piyadelerin, sıhhiyecilerin, keskin nişancıların, çamaşırcıların, kadın cerrahların, pilotların, keşif erlerinin, partizanların- Nazi işgalini nasıl göğüslediklerini, böylesi bir savaşta kadın olmanın zorluklarını nasıl deneyimlediklerini Sovyet ülkesinin dört bir yanından bir araya getirdiği tanıklıklarla belgeliyor ve unutuluşun girdabından kurtardığı bu hikâyeleri edebi bir toplam halinde önümüze seriyor.


                                                            Kozmokitap

1/21/2019

İyi Yaşlı Adamla Güzel Kızın Öyküsü - İtalo Svevo

Ocak 21, 2019 3 Yorum

İyi Yürekli Yaşlı Adamla Güzel Kızın Öyküsü

  1861-1928 yılları arasında yaşamış olan İtalo Svevo'nun  gerçek adı "Ettore Schmitz " dir . Çağdaş Avrupa Edebiyatının kurucularından birisi sayılır. Asıl mesleği mühendislik olan İtalo Svevo'nun ölümünden sonra yayımlanmıştır " İyi  Yaşlı Adamla Güzel Kızın Öyküsü  " .

   Kalemini merak ettiğim yazarlarsandı Svevo . Yazarın Zeno'nu Bilinci kitabının ününü de çok duydum ve okumak istediğim kitaplar arasına aldım. Kitabı D&R kampanyasında 12.90 TL ye görmüştüm fakat o anda almaya fırsatım olmadı ve daha sonra da o fiyata bulamadım . Bu konuda büyük pişmanlıklar yaşıyorum. Demek ki istediğim bir kitabı uygun fiyatlı görünce ertelemeden hemen alacağım yoksa bir daha bulamıyorum. Bu bana büyük bir ders oldu:))

İyi  Yaşlı Adamla Güzel Kızın Öyküsü 'nü yazar adından da anlaşılacağı gibi yaşlı bir adam üzerinden anlatıyor. Çok ince olan kitap yazarın usta kalemi sayesinde akıp gidiyor.

  Genç ve güzel bir kıza iş bulması konusunda yardımcı olan yaşlı bir adam kıza daha iyi iş bulmak için görüşmek üzere evine çağırır. Bir akşam yemeğinde konuşmayı planlasa da iş yemekten öteye gider. Yaşlı asam genç kızın cazibesine ve şehvete dayanamaz. Bir süre bu şekilde ilişkileri devam edip yaşlı adam genç kızın yanında kendisini genç hissetse de yaşlı bünyesi bu heyecana dayanamaz ve hastalanır...

Bu noktadan sonra yaşlı adam aslında niyetinin genç kızı koruyup kollamak olduğuna başta kendisini ve sonra bizi inandırmaya çalışır . Bunun için kıza öğütler verir ve hatta işi daha öte noktaya götürerek bir kitap yazmaya başlar.

  Adamın niyeti başta sadece yardım mıdır yoksa kızı kullanmak mı? Gerçekten söylediği kadar iyi niyetli midir ? Yazdığı kitap ile aslında kendi yaptıklarını mantığa büründürme çabasında mıdır? Yoksa yaptığını affedilmez bulduğu için bir çeşit özür dileme yöntemi midir?

Genç kız ise kitapta bir görünüp bir kaybolan pasif bir karakterdir. Onun hakkında fazla bir bilgi olmasa da yaşadıklarından rahatsız olduğuna dair bir emare yoktur . Hatta para için yapamayacağının olmadığını düşündüm .

Hızla okunan kitap yazarın kalemi ile tanışmak için iyi bir başlangıç olabilir.




Kitaptan Alıntılar :


"... insanlar, artık yapacak pek bir şeyleri kalmadığında ve ayaklarına gelen fırsatları görememeye başladıklarında, gerçekten yaşlanmışlardır."

"Yaşlı insanlar  , işin doğası gereği önlerinde pek uzun zaman kalmadığı , bir gözleri toprağa baktığı için acelecidirler biraz." 
" Güzel kadınlar , ilk bakışta bizde hep zeki oldukları izlenimini bırakır. Oysa asıl zeka , güzel bir simanın veya bakışın ardında gizlidir . " 
" Kısa bir süre ,  kendi varlığını hiçe sayıp iyi ve cömert davranmıştı. "
" Sonuç itibariyle ," dedi yaşlı adama , " bizim gibi yaşlılara çok fazla önem veriyorsun. Bu kadar da cazip adamlar değiliz . 






İyi  Yaşlı Adamla Güzel Kızın Öyküsü - İtalo Svevo
Kitabın Adı :İyi  Yaşlı Adamla Güzel Kızın Öyküsü
Yazar :İtalo Svevo
Yayınevi : Aylak Adam Yayınları
Orjinal adı : La Novella Del Buon Vecchio E Della Bella Fanciulla
Çevirmen : Fuat Sevimay
Sayfa Sayısı :80


Bu yaşananlar, yaşlı adamlarla hayatın, nasıl da düzenli aktığını gösterir. Genç bir erkekle birlikteyseniz her bir saatiniz bambaşka duygularla geçer oysa yaşlı bir erkekle birlikteyken, her bir saatin kendine has duygusu vardır. Genç kız, yaşlı adama ayak uydurdu. İstediğinde geldi; adamın işi bittiğinde gitti. Ve aralarda da sevişip, ardından keyifle yemek yediler. Belki yaşlı adamın biraz fazla yiyip içtiğini söyleyebiliriz ama herhalde kıza gücünü, dirayetini göstermek derdindeydi. Yaşlı adamın bu sebeple hasta düştüğünü ima etmek değil niyetim. Elbette bir yaştan sonrası şarabın, yemeğin ve hatta aşkın fazlasını kaldıramaz. Bunlardan birisi, diğerini tetiklemiş olabilir ama yine de bunun üstünde fazla durmuyorum.

Yaşlı bir adamın, genç ve güzel bir kızın çekimine kapılmasıyla başlayan, bireyin vicdanıyla toplumun değerlerinin sınırlarına kadar uzanan; cinsel arzuların yer yer suç ve ceza ekseninde ele alındığı, enine boyuna tartışıldığı bu hikâye, Svevo'nun düşüncelerinin adeta damıtılmış ve bir sarnıçta biriktirilmiş halidir.


                                                            Kozmokitap

1/18/2019

Bakirelerin Alacakaranlığı - Pierre Louys

Ocak 18, 2019 3 Yorum
Bakirelerin Alacakaranlığı

  1870 Hollana'da doğan yazar 1925'te Fransa'da ölmüştür. Romancı ve şairdir. Yapıtlarında tenselliği kusursuz bir uslüpta yansıttığı söylenir.Eski İskenderiye'deki saray gözdelerinin yaşamını betimleyen Aphrodite  adlı romanıyla da büyük ün kazandı. Psyché (1927; Uyuyan Güzel, 1954) adlı romanı, ölümünden sonra yayımlandı. En iyi romanı, İspanya'da geçen La Femme et le pantin'dir (1898; Kadın ve Oyuncağı, 1940 / Kadın ve Kukla, 1959).

Pierre Louys


  Bakirelerin Alacakaranlığı benim yazar ile tanışma kitabım oldu. Kitabı instagramda Paris Yayınlarının çekilişinden kazanmıştım ve kitaplığımda okuyacağım anı bekliyordu kitap. Her zaman dediğim gibi her kitabın belli bir zamanı vardır okumak için . Kitabı daha önce birkaç kez elime alsam da okuyamadan bırakmıştım. Bu sefer ise kitabı aldım ve bir gün bile sürmeden bitti kitap.

İlk olarak kitabın ismi ve kapak görseli ilgi çekiyor. Farklı ve kendisine has bir öykü kitabı. İçerisinde beş adet öykü bulunuyor .

* LEDA ya da Kutsanmış Karanlığın İhtişamı

* ARİADNE ya da Sonsuz Huzurun Yolu

* NİL ÜZERİNDEKİ EV ya da Erdemin Sureti

* BYBLİS  ya da Gözyaşlarının Büyüsü

* DANAE ya da Kader

Her öykünün ortak noktası mitolojik yaratıkları ya da tanrıları içermesi ve bir anlatıcının bu öyküleri bize anlatması .  Mitoloji dediğim de Yunan Mitolojisi.

Öykülere örnek verecek olursam ilk öyküden örnek vereyim : İlk öykü kuğu ve bir su perisi arasında geçiyor ve bakire su perisi kuğu tarafından hamile bırakılıyor diyerek özetleyebilirim

Mitoloji ve bu tarz konular benim pek ilgi alanıma girmediği için kitap bana hitap etmedi.





Bakirelerin Alacakaranlığı - Pierre Louys
Kitabın Adı :Bakirelerin Alacakaranlığı
Yazar :Pierre Louys
Yayınevi :Paris Yayınları
Orjinal adı :Le crépuscule des nymphes
Çevirmen :Halil Sarıyar
Sayfa Sayısı :80


"Aşk en çok ama en çok acı çekmektir."

Bakirelerin Alacakaranlığı, Fransız şaif ve yazar Pierre Louys'un Yunan mitolojik superilerinin "klasik" hikâyelerinden yola çıkarak yazdığı altı parçayı içeriyor. Yazar her bir parçada bir su perisinin hikâyesini ele alıp onu dönüştürüyor, stilize ediyor. Bu yorumların her biri mitolojik kahramanlar aracılığıyla insanın temel duygularını ele alıyor, görünmeyen yönlerini açığa çıkarıyor, yeni bir bakış açısıyla yeniden yaratıyor.

 "Berrak gecelerde, suda kendine bakardı. Bir keresinde, şefkatli ellerinin altında ne kadar zarif olduğunu kavradığı boynunu çıplak bırakmak için saçlarını topuz yapmanın iyi olacağını düşündü. Mavi saç topuzunu esnek bir hasırotuyla tutturdu, su bitkilerinden beş büyük yaprakla ve solmaya yüz tutmuş bir nilüfer çiçeğinden kendine sarkık bir taç yaptı.

Başlangıçta bu şekilde dolaşmaktan büyük haz aldı. Fakat yalnız olduğu için onu kimse görmüyordu. Sonra mutsuz oldu ve kendiyle oynamayı bıraktı.

Ruhu henüz bilmiyordu fakat bedeni, Kuğu'nun kanat darbelerini beklemeye başlamıştı bile."


                                                            Kozmokitap

1/17/2019

Sen Gelmeden Önce - Judith McNaught

Ocak 17, 2019 3 Yorum
Sen Gelmeden Önce


Gece Fısıltıları kitabı ile tanıştım Judith McNaught'un kalemi ile . Polisiye ve aşkı harmanlayarak harika bir iş başarmıştı. O kitabını okuduktan sonra çevremde yazarın kalemini ve kitabını övenleri ve yorumlarını okudum. Her yorumdan sonra daha da merak ettim yazarı. özellikler Cennet kitabı çok övüldü. Fakat ben baktığımda basımı yoktu ve sahaflar da fahiş fiyatlara satıyorlardı , o nedenle almadım. Tesadüf bu ya ben kafayı yazarla bozmuşken market alışverişinde yazarın Sen Gelmeden Önce kitabının 9.90 a düştüğünü gördüm . Hemen kaptım tabii :)) Ekmek almaya gidip kitapla dönenler burada mı :D Ses verin...

Kitap Westmoreland serisinin üçüncü kitabıymış . Ayrı ayrı da okunabiliyor. Ben okurken bir eksiklik hissetmedim.

İnsanlar dıştan ne kadar farklı görünürlerse görünsünler içten hiç farkları yoktu.Gülmeyi, konuşmayı, düş kurmayı seviyorlardı.Hep yürekli görünmek istiyorlar, acı çektiklerini gizliyorlar, keder hemen geçecek kötü bir ruh haliymiş gibi yapıyorlardı ve bu çoğu zaman doğruydu da.

Tesadüfler ve talihsiz bir kaza sonucu yolları kesişir Sheridan ve Stephen'ın. Charise nişanlısına gitmek için bir gemi seyahatine çıkmıştır ve Sheridan ise ona eşlik etmektedir. Fakat seyahatin yarısında Charise başak bir adamla kaçar.  Bu arada nişanlısı ise talihsiz bir kazada ölmüştür. bu kazaya karışan Stephen ölüm haberini vermek için limana gelir. Sheridan ise Charise'in kaçtığını söyleyecektir. Bu esmada bir kaza olur ve Sheridan kafa travması geçirir ve hafızasını kaybeder. Onun Charise olduğunu düşünen Stephen onu evine getirir ve kendisini sorumlu hisseder. Kendisine gelen genç kıza adının Charise olduğunu söyler ve kendisinin de nişanlısı olduğunu . Başta yardım için başlayan bu oyun aşka dönüşse de işler karmaşık bir hale gelir. Alında başta dürüst davranılsa işler karışmaz ya da her zamanki gibi iletişim kopukluğu bütün sorunlara neden olur...

Dolambaşlı bir aşk öyküsü kaleme almış bu sefer Judith McNaught . Kitap tahminimin aksine yavaş ilerledi. Bazı bölümlerde sıkıldığımı itiraf ediyorum. Kafa dağıtmalık olarak okumak istemiştim ve bu konuda pek yardımcı olmadı kitap. Yazarın en iyi kitabı olmadığını düşünüyorum. Yazarın elimde bir kitabı daha var . Onu biraz ara verip okumayı düşünüyorum.





Sen Gelmeden Önce - Judith McNaught
Kitabın Adı :Sen Gelmeden Önce
Yazar :Judith McNaught
Yayınevi :Epsilon Yayınevi
Orjinal adı :Until You
Serisi :Westmoreland #3
Çevirmen : Duygu Uğur
Sayfa Sayısı :408


Sheridan Blomleigh'in çocukluğu bir at arabasında, babasıyla birlikte mutlu bir gezgin gibi Amerikan kasabalarını dolaşarak geçmiştir. Ancak on dört yaşına geldiğinde evde kalmış teyzesinin hoşgörüsüz eğitimi allına girmek zorunda kalır. Varlıklı genç hanımlara eğitim veren bir okulda öğretmenlik yapmaya başladığında, öğrencilerinden Charise'in bir lordla evlenmek üzere ingiltere'ye gideceğini öğrenince, hayatında yeni bir sayfa açma umuduyla ona refakatçi olmayı kabul eder. Charise, gemide tanıştığı biriyle bir limanda inip ortadan kaybolunca, Sheridan, Londra'ya tek başına gidip Charise'in nişanlısına hesap vermek zorunda okluğunu düşünür.

Ancak Londra'da beklenmeyen bir olay olmuş ve Charise'in nişanlısı bir kazada yaşamını yitirmiştir, Kazaya sebep olan Lord Stepken Westmoreland, suçluluk duygusu içinde, limana açıklama yapmaya gelmiştir. Durumu Sheridan'a açıklamaya çalışırken, bir vincin taşıdığı ağır bir kargo genç kızın başına çarpar. Lora, kendini kaybeden Sheridan'ı evine götürüp doktoruna teslim eder.

Genç kız Üç gün sonra Stepken Westmoreland'in yatak odasında kendine geldiğinde, geçmişiyle ilgili hiçbir şey hatırlamamaktadır. Genç kont ve ailesi kıza sıcak bir sevgiyle yaklaşırlar. Güzel Sheridan ile yakışıklı, zeki ve cömert Kont Stepken arasında tutkulu bir aşk doğar. İki genç evliliğe doğru yol alırken, beklenmeyen bir gelişmeyle mutluluk kâbusa dönüşürse de, aşk acımasız sınavlardan galip çıkacaktır.


                                                            Kozmokitap

1/16/2019

Beni Bul - J.S Monroe || Kitap Yorumu

Ocak 16, 2019 4 Yorum
Beni Bul

  Bir yakınınızın , sevdiğinizin ölümünü kabullenmek ve arkada kalan olmak her zaman çok zordur. Peki öldü kabul edilen sevdiğinizin cesedinin hiç bulunamamış olduğunu bir düşünün !! Ölümü kabullenmek daha zor olur. Öldüğüne bir türlü inanamaz ve onu her yerde görmeye ve aramaya başlarsınız , tabii ki yaşamınızın sonuna kadar !

...kelimeleri sayfaya doğru sırayla yerleştirmenin yavaş ve acılı bir süreç olduğunu unutmuşum.

Jar da çok sevdiği Rose 'un ölümünü kabullenememiştir. Çünkü Rose intihar etti denmiş fakat cesedi bir türlü bulunamamıştır. Böyle olunca da Jar onun öldüğünü bir türlü kabul edememiştir. Onu tanıyor ve seviyordur. Rose intihar edecek bir kız değildir ona göre. En olmadık yerlerde Rose 'u gördüğünü sanır hep . Bazen başkası çıkar , bazen de arkasından yetişemez. Aradan beş koca yıl geçmesine rağmen hala onu aramaktan vazgeçmemiştir Jar. Herkes ona bir terapiste gitmesini söyler. Sonunda da Jar bir terapiste gitmeye karar verir...

İki bölüm halinde ilerliyor kitap. Birisinde JAr'ı ve neler yaptığını , düşündüklerini anlatırken diğer bölümde bir günlükten parçalar okuyoruz. Rose'un ağzından yazılmış bir günlük ...

Jar'a destek olan bir arkadaşı vardır bir de Rose'un teyzesi Amy. Amy birgün bozulan bilgisayarının sabit diskinde bir günlük bulur . Şifrelidir bu ve Rose 'a aittir. Bu günlüğü Jar'a verir.

Jar bu günlüğü okumaya başladıkça bambaşka bir Rose ve başka bir dünya bulur..

Rose'un peşinde bir genç adam , sabit diskin peşinde olan polisler , günlükte bahsedilen casusluk eğitimi , bir de kim olduğu anlaşılmayan terapist ...

Yazar farklı bir konu üzerinden güzel bir kurgu planlamış . Psikolojik gerilim tarzında bir roman yazmaya çalışmış. Bir çok okuyucuya göre oldukça başarılı  olan kitap bana göre biraz yavan kaldı. Kitabın başlarında oldukça yavaş ilerliyor ve duygudan da yoksun buldum bu bölümlerde kitabı . Kitabın yarısından sonra konu hızlanmaya , heyecan dozu artmaya başlasa da bu noktada ben sonucu ve olacakları ve olanları tahmin etmiştim ki tam da düşündüğüm gibi oldu. Bu nedenle kitabı okurken gerilmedim , heyecanlanmadım ve şaşırmadım. Keşke bir nebze olsun beni şaşırtabilseydi !! Çok severek aldığım bir kitap daha benim için hayal kırıklığı oldu :(





Beni Bul - J.S Monroe
Kitabın Adı :Beni Bul
Yazar :J.S Monroe
Yayınevi :Nemesis Kitap
Orjinal adı : Find Me
Çevirmen : Nihal Akcan
Sayfa Sayısı :448


Dünya yörüngesinden çıkarsa gideceğimi söylediğim yerde benimle buluş.

O yeri hatırlıyor musun Jar?
Adını buraya yazma riskini göze alamam.Rosa, tam beş yıl önce karanlık bir gecede iskelenin en uç noktasına doğru yürüdü.
Bir süre, girdap yapan derin suları izledi. Sonra da kendini o derinliğe bıraktı. Umut vadeden bir Cambridge öğrencisiydi. Babasını kısa süre önce kaybetmişti. Ölümü trajikti ama beklenmedik değildi.
Yetkililer Rosa’nın intihar ettiğine karar verdiler. Ancak Rosa’nın erkek arkadaşı Jar, buna inanmıyordu. Yıllar boyunca her yerde onu gördü –istasyonda beklerken önünden geçen trenin cam kenarı koltuklarından birinde, yürüyüş yaptığı parktaki bir bankın üzerinde… Gittiği her yerde yanındaydı Rosa. Aradan geçen yıllar Jar’ı, Rosa’nın ölmediğini kanıtlamak konusunda neredeyse takıntılı birine dönüştürdü. Herkes onun paranoyak olduğunu düşünüyordu. Ta ki bir gün Jar, Rosa’nın adresinden gönderilen o e-postayı alana dek:

Beni bul, Jar. Beni bul, onlar bulmadan önce…


                                                            Kozmokitap

1/08/2019

Beyaz Kasımpatı - Mary Lynn Bracht || Kitap Yorumu

Ocak 08, 2019 4 Yorum
Beyaz Kasımpatı - Mary Lynn Bracht

" Bir gün babası siyasi şiirlerinden birini okuduktan sonra kelimeler çok güçlüdür demişti. Ne kadar çok kelime bilirsen o kadar güçlü olursun. Japonların kendi dilimizi yasaklamasının sebebi de bu. Kelimelerimizi kısıtlayarak gücümüzü azaltıyorlar. "


  Arkadya Yayınları'ndan Çıkan kitap 2018'in son kitaplarından . Mary Lynn Barcht'ın ilk romanı olan Beyaz Kasımpatı tarihi kurgu , dram türünde.

Beyaz Kasımpatı - Mary Lynn Bracht


 İkinci Dünya Savaşı hakkında birçok roman yazıldı , çizildi. İkinci Dünya Savaşı denilince çoğumuzun aklına Naziler ve yahudi soykırımı geliyor. Bu dönem hakkında yazılan romanların , çekilen filmlerin  çoğu da hep bu konu hakkındadır. Fakat bu dönemde yapılanlar bu olayla sınırlı değildir maalesef. Bu savaşa katılan birden çok ülke ve yapılan birden çok zülüm vardır.

Yapılanları araştırarak kaleme alan Mary Lynn Bracht kitabında Korelilere Japonlar tarafından yapılanları anlatıyor.

İkinci Dünya Savaşı sırasında Japonya , Kore'yi esareti altına almıştır. Yine bu dönemde esareti altındaki ülkelerden kadınları  ,kız çocuklarını kaçırarak seks kölesi olarak randevuevlerine kapatmışlardır. Savaşan askerlerine moral olsun ve onlara (!)  iyilik olsun diye bu eylemi gerçekleştirmişlerdir. Bu dönemde yaşayan kadınların çektikleri zerre kadar umurlarında olmamış onlara ellerinden gelen eziyeti yapmışlardır.

Kitapta iki kız kardeşin iki farklı dönemde yaşadıkları ve hissettikleri anlatılıyor.



Beyaz Kasımpatı - Mary Lynn Bracht

  Yıl 1943 ... Hana Annesi ile birlikte haenyeo'dur. Jeju adasının güney kıyısında küçük bir köyde yaşamaktadırlar . Bu köyde sadece kadınlar dalış yapmaktadırlar. Çünkü denizin derinliklerindeki soğuğa kadın vücudu daha iyi uyum sağlamaktadır. Bu durum da kadınlara bağımsızlık vermektedir. Hanna onaltı yaşında iken küçük kız kardeşi Em dokuz yaşındadır. Birgün denizden baktığında kız kardeşine doğru yaklaşmakta olan bir Japon askeri gören Hanna hızla yüzerek kıyıya çıkar. Kardeşini korumak için onu saklayarak kendisi Japon askeri tarafından yakalanır ve seks kölesi olarak götürülür.

 İlk tecavüzünü on altı yaşında yaşar Hanna. Durumunu ve çektiği acıları umursamayan askerler sadece kendi zevklerini düşünmektedirler.

 Yıl 2011 Em artık yetmişli yaşlardadır. Çok şey yaşamış ve çekmiştir fakat ablasının başına gelenlerden kendisini suçlamaktan hiç vazgeçmemiştir.

Hüzün dolu bir kitap Beyaz Kasımpatı. Sevgi , bağlılık , cesaret , saplantı , acımasızlık ve vicdansızlık üzerine bir kitap okudum. Savaş bahanesi ardında saklanarak insanlara yapılan zulümlerin yanında kendi vatandaşına da ellerine fırsat geçince insanların neler yaptığını da okuyoruz. Yapılanlan kötülüklerin ve kötü insanların yanında iyilerin de var olduğunu görmek hala bir umut olduğunu gösteriyor. İyiler ve iyilikler ölmediği sürece geleceğe hala umutla bakmaya devam edebiliriz...

                                               

Kitap Hakkında Övgüler : 

"İkinci Dünya Savaşı sırasında Japon istilası altındaki Kore'yi anlatan hikayeleri seviyorsanız bu roman tam size göre. "  - Newsday -

“Beyaz Kasımpatı muhteşem olay örgüsüyle hem tarihi detayları barındırıyor hem de duyguyu tamamen hissettiriyor.”    - Publishers Weekly -

"Yürek burkan bu roman , İkinci Dünya Savaşı'nda köle olarak tutulmuş binlerce kadını onurlandırıyor. "  - Booklist -


Beyaz Kasımpatı - Mary Lynn Bracht Kitabın Adı :Beyaz Kasımpatı
Yazar : Mary Lynn Bracht
Yayınevi :Arkadya Yayınları
Orjinal adı :White Chrysanthemum
Çevirmen : Dilek Parsadan
Sayfa Sayısı :392


Kore 1943. On altı yaşındaki Hana, tüm hayatını Japon istilası altında geçirir. Yaşadığı adanın bir geleneği olarak dalgıç olan Hana, çoğu Korelinin bilmediği özgürlüğü denizde tadar. Ta ki Japon askerlerinin güvenilir gördüğü ada sahiline ayak basana kadar… Hana, küçük kız kardeşini korumak için kendini feda eder ve Japon askerlerine esir düşer. Ailesini, sevdiklerini, evim diye bildiği toprakları ardında bırakmak zorunda kalan Hana, Japonya ordusuna hizmet etmek için Mançurya’ya gönderilir. Artık o bir Sakura’dır ve hayallerinde yuvasına dönmek vardır.

Güney Kore 2011. Emi son altmış yılını yaşanılanları unutmaya çalışarak geçirse de kız kardeşinin onun için yaptığı fedakârlığı bir türlü zihninden silemez. Bu vicdan azabından kurtulmak için geçmişiyle barışmaya kararlıdır. Tüm ailesini kaybetmesine, korkunç bir evlilik yaşamasına rağmen çocukları için bu saplantıdan kurtulmak zorundadır. Acaba Emi kendini affetmek için savaşın korkunç sonuçlarıyla yüzleşebilecek midir?

İkinci Dünya Savaşı döneminde yaşanan ve günümüzde hâlâ etkisini gösteren gerçek olaylardan esinlenilerek kaleme alınan Beyaz Kasımpatı, koşullara rağmen kardeş sevgisinin her şeyden üstün olduğunu ortaya koyan bir başyapıt. Merak uyandıran, umut dolu bu romanı soluksuz okuyacaksınız.


                                                            Kozmokitap

1/04/2019

Yeni Kitaplarım - Kitap Alışverişi

Ocak 04, 2019 5 Yorum
 Yeni kitap
 

  2019 un ilk yazısından selamlar herkese :)) Yılı yeni kitaplar ile karşılamak istedim. Nasıl başlarsa öyle gidermiş yıl . Benim için bol kitaplı başlasın ki bol kitaplı gitsin. Bu kitapları satın aldım da bol bol hediye de gelirse yıl içinde daha çok mutlu olurum. Beni mutlu etmek için çok pahalı hediyelere gerek yok , bir kitapla da mutlu olurum :)) Kitap fiyatlarının arttığı bu dönemde bu söylediğim de saçma oldu gerçi . Bazı kitapların fiyatları neredeyse 100 TL yi buldu. Artık bol bol kütüphane yolu aşındırırız :DD  Aklıma gelmişken de belirteyim 2- 3 ay önce fazla kitaplarımı kütüphaneye bağışlamak istedim kabul etmediler. Depolarının kitap dolu olduğunu ve orada çürüdüğünü koyacak yer bulamadıklarını söylediler. Depoda kitap bulunduracaklarına neden okullara ya da isteyene vermezler orasını da anlamak imkansız  !!

 2018 yılında bol bol alışveriş yaptığım siteler Kidega , Kitapyurdu , D&R , İdefix, OkuOku , bir kez de Babil ve Yitik Ülke oldu. Sitelerden indirim oranlarına ve kargo  ücretlerin göre tercihlerimi yaptım. Bu sene kitapyurdundan fazla alışveriş yapamayacağım çünkü kargo bedavayı  75 TL ve üzeri yaptılar. Bu yönden en uygun olanı Kidega . D&r da kargo bedava kampanyalarında indirimli ürünlerden aldım genelde. İdefix de sene içerisinde bol bol indirim yapan sitelerden oldu.

  2018 in genel bir özetini yaptıktan sonra bu senenin ilk kitap alışverişinden bahsetmek istiyorum .

Yeni kitap


İlk olarak Oku Oku alışverişim. Senenin sonuna doğru çok güzel indirimler yaptılar ve 50 tl üzeri de ücretsiz idi kargo . Ben de fırsattan istifade istediğim bazı kitapları aldım. Karanlık Zihinler serisinin üç kitabı elimde vardı . Seriye ait olan Karanlığın İçinden kitabını da aldım ve bu sene seriyi tamamladığıma göre gönül rahatlığı ile okuyabilirim. Bir Yudum su da  listemde olan bir kitaptı. 7,50 TL ye düşmüş görünce ekledim onu da . Bir de gerilim kitabı almazsam olmazdı . Üstelik normalde pahalı olan Pegasus'u yayınları indirime girmişken hemen bir kitabını kaptım  : Seaculum . Ursula Poznanski ile tanışma kitabım olacak . İş Bankası Kültür Yayınları ise vazgeçilmezim. Elimde olamayan Jules Verne'e ait iki kitabı da aldım ki bunları kargo bedavaya getirmek için sepete ekledim aslında  : D Kargo ücreti yerine kitap almak daha avantajlı ...


Yeni Kitap


İkinci alışverişim ise İdefix sitesinden oldu. 100 TL üzeri alışverişte 10 TL hediye kuponum da vardı onu da kullandım ve piyasanın çok altında satın aldım kitapları. Ötediyar kızım için alığım bir kitap. Onun okuma listesindeydi ve fuarda baktığımda pahalı olunca bekleyelim demiştim. Şimdi çok uygun bir fiyata aldım . Hem bütçem hem de kızım mutlu oldu  :)) İyi Adam hakkında övgü dolu yorumlar okuduğum bir kitaptı . Okumak için sabırsızlanıyorum. 5. Cinayet ise 4. Maymun kitabının yazarından . Okumayı çok istiyordum . Nihayet indirimde görünce aldım. 4. Maymun ciltli bir kitaptı. Bu kitabı da alırken dikkat etmedim aslında. Ciltli diye düşünmüştüm , olmadığını görünce hayal kırıklığına uğradım açıkçası. Neyse mühim olan içi diye kendimi teselli etmeye devam edeyim. ( 4. Maymun yorumumu → buradan ← okuyabilirsiniz ) Joy Fielding daha önce iki kitabını okuduğum ve sevdiğim bir yazar. Fırsattan istifade çıkan son kitabı O Kız Ben Değilim 'i de aldım. Son olarak ise Say Yayınlarının çok sevdiğim Fikir Mimarları Serisi'nden Farabi kitabını aldım. Açıkçası kitap elime geçince kapağının tasarımını ve renklerini değiştirdiklerini görünce hayal kırıklığına uğradım . Ben eski kapak dizaynını daha çok seviyordum. Serinin elimdeki kitapları hep eski kapaktan . Farklı bir kapak ile olunca seri bozulmuş gibi hissettim. :(

Blogda yazmaya vakit bulamadığım Eskişehir fuarından da bolca kitabım oldu. Kitaplığımda bu kitaplar ile beraber okunmayı bekleyen kitaplarım sene sonuna kadar beni idare eder diye düşünüyorum :D Uzun bir süre alışveriş yapmak gibi bir niyetim yok . Umarım bu kararlı halimi sonuna kadar koruyabilirim ... Sizlerin bu kitaplar arasından okuduğunuz kitaplar var mı? Yorumlarınızı benimle paylaşırsanız sevinirim :))






                                                            Kozmokitap

Web sitemizdeki fotoğrafların, yazıların izin alınmadan kopyalanması, yayınlanması, alıntı olduğu ve kaynağı belirtilmeden bir takım amaçlar için kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri yasasına aykırıdır. İzin alınmadan kopyalanan resim ve yazılarımızla ilgili dilekçe ve dava açma hakkımız saklıdır.