1/26/2020

Öyle Bir Bedel Ki - Gonca Çiftçioğulları

Ocak 26, 2020 2 Yorum
Öyle Bir Bedel Ki - Gonca Çiftçioğulları


"Aşk, iki iken bir olmaktır"

   Gonca Çiftçioğulları'nın kalemini polisiye serisinden dolayı biliyordum. Polisiye alanında başarılı bulmuştum kendisini. Öyle Bir Bedel Ki ise bir aşk romanı . Aşk romanında yazarın kalemi nasıl acaba diyerek kitaba başladım ve elimden bırakamadan bitirdim kitabı .

  Hastanede çalıştığım günleri ne yalan söyleyeyim arada özlüyorum. Seviyordum burada çalışmayı . Kitabı sevmemin nedenleri içerisinde bu durum da etkili olmuş olabilir :D  Hatta okurken bazen doğrulama gereği duyduğum yerler olmuş olabilir :)) Örneğin ;asistan doktorlar için bir birimden diğerine geçişlerinde staj demiş yazarımız . Staj öğrenciler için kullanılır. Asistanlar için rotasyon denilir bu duruma . 

Kitap aşk romanı olmasının yanı sıra aile dramını da anlatıyor . Aslı tıp fakültesini bitirdikten sonra Çocuk uzmanlığını kazanarak İzmir'e ailesinin yanına gelmiştir. Anne ve babası da aynı hastanede doktordur. Anne ve babası boşanmış kendisi ablası ile birlikte annesi ile yaşamaktadırlar.

Annesi profesördür ve kariyerini işini evliliğinin önünde tutmuş ve boşanmıştır . Çocukları için de aynı şeyi düşünmektedir. İş ve kariyer her şeyleri olmalıdır onun için . Canan , Aslı'nın ablası . Halkla ilişkiler sektöründe çalışırken rahatsızlanmış ve kalp ameliyatı geçirmiştir. Evde dinlenmekte olan Canan başlarda kardeşi eve döndüğü için çok sevinmiştir.

Aslı işini sevmektedir ve çalıştığı bölümde çok da mutludur . Hastanede çalışan bir diğer doktor olan Sinan ile birbirlerini sevmişlerdir. Sinan aynı zamanda Canan'ın da doktorudur . Canan da gizli gizli Sinan'ı sevmektedir.

Aynı kişiyi seven ve birbirlerinden bunu saklayan iki kardeş ... Yapılan en büyük yanlışlardan birisi de bu . Aile içerisinden birbirlerinden sır saklamak ... Canan'ı hiç sevmedim kitapta. Çok bencildi. Annelerinin tavırları da çok yanlıştı . Zaten yanlışlarının bedelini de ağır ödedi. Aslı en masum o gibi görünüyor kitapta. Onun da düşünmeden hareket etmesi gidişatı çok etkiledi. Kitabın başından beri zaten bazı olaylarda hiç düşünmeden hareket etmesi beni kızdırdı .

  Kitapta karakterlere kıza kıza , neler olacak diye merakla okudum . Kitabın sonunda Sinan'a da kızmadım dersem yalan söylemiş olurum. Fakat hayatta da her şey mükemmel olmuyor maalesef.

Kitabı sevdim ben , Gonca Çiftçioğulları aşk romanları konusunda da çok başarılı olduğunu bu kitap ile kanıtlamış oluyor .










Öyle Bir Bedel Ki
Kitabın Adı :Öyle Bir Bedel Ki
Yazar :Gonca Çiftçioğulları
Yayınevi :Ritim Yayınları
Sayfa Sayısı :554


Öyle bir yol ayrımındayım ki bir tarafta aşk, diğer tarafta her şey ve herkes var. Sevgi ırmağı bir yandan mutluluk denizine akarken diğer yandan hüzne kanat çırpmakta. Bedeli bu kadar ağır olmamalıydı aşkın…

   İki kız kardeş ve birbirlerinden habersiz gönül verdikleri genç bir adam. Hastane koridorları belki aşk denilen şeyi görmüştü ama böylesine hiç tanık olmamıştı. Yüreğindeki sesin yankısını, meslektaşının yüreğinden duyacak mı Aslı? Yoksa bedenini iyileştirdiği gibi yüreğindeki yarayı da saracak mı doktoru Canan’ın? Doğru ya, bir kalpte iki aşk taşınmaz ki.

   Acaba aşk mutluluk tınısını kimin kulağına fısıldayacak? Bir aşk hikâyesi hiç bu kadar çekmemişti okuyucuyu içerisine.

   Kitabı okurken bazen acının, hüznün, kaybedişin gözyaşlarını dökerken bazen de mutluluk damlalarının verdiği sevinci, umudu yaşayacaksınız.
   Yazar ustaca kurguladığı romanını, zengin konuşma metinleriyle destekleyerek okuyucuyu aşkın içine çekmiş ve onların da hikâyeyi yaşamasını sağlamış. Bir çırpıda, nefes nefese okuyacağınız Öyle Bir Bedel Ki’nin her sayfası sizi farklı bir heyecana sürükleyecek.
   Okuduğunuz her sayfa, sizi sonraki sayfaya itecek ve sayfalar arasında kaybolurken kitabı nasıl bitirdiğinizi dahi anlayamayacaksınız.

Gonca Çiftçioğulları Kimdir?

Gonca Çiftçioğulları
1968 yılında Kayseri’de doğmuştur. İlköğrenimini Kayseri’de ortaokul ve Liseyi Ankara Deneme Lisesi’nde tamamlamıştır. Ege Üniversitesi Felsefe Bölümü mezunudur. Çalışma hayatına, Kredi Yurtlar Kurumu’na bağlı Halide Edip Adıvar Kız Öğrenci Yurdu’nda Yönetim memuru olarak başlamıştır. Daha sonra Öğretmenliğe yatay geçiş yapmış ve ilk görev yeri olan Sivas’ta eşiyle tanışmış ve iki erkek evlada sahip olmuştur. On beş yıl Adıyaman’da yaşayan yazar, yerel bazı gazete ve internet sitelerinde köşe yazarlığı yapmıştır. Resim sanatına da ilgi duyan yazar, yaptığı kolaj tablo çalışmalarıyla sergi açmıştır. Yazarın on beş yıl Adıyaman’da yaşaması, kendisini kurgusu o bölgede geçen bir kitap yazma fikrine yöneltmiş ve Yüzleşme Serisi’nin ilk kitabı olan Güneşin Kızı’nı, Adıyaman’ı ve yöre halkını anlatmak amacıyla kaleme almıştır.Kitap, polisiye kurgu temeline dayansa da güzel bir aşk öyküsünü de bünyesinde barındırmaktadır. Yüzleşme Serisi; Güneşin Kızı, Ateşle Dans ve Ateş de Yanar olmak üzere üç serilik kitaptan oluşmaktadır. Bu kitaplarında yazar, Adıyaman’ın kültürel ve tarihi özellikleri ile birlikte örf ve adetlerine de yer vererek uyuşturucu kaçakçılığını temele aldığı polisiye kurguyla bütünleştirmiş ve içine biraz aşk serperek üslûbunu korumuştur.

  Bunlardan başka yazarın Gece Gelen Ölüm serisi adı altında Karanlığın Sesi ve İntikam Yolcusu isimli iki polisiye kitabı daha bulunmaktadır. Kendine has üslubuyla Polisiye/Aşk türünde eserler üreten Gonca Çiftçioğulları, evli ve iki çocuk annesidir.


 Gonca Çiftçioğulları'nın Okuduğum Diğer Kitapları :

Yüzleşme Serisi 
   - Güneşin Kızı
   - Ateşle Dans
   - Ateş de Yanar

                                                     

1/24/2020

Eyüpsultan Masalı - Muharrem Kaşıtoğlu

Ocak 24, 2020 3 Yorum
Eyüpsultan Masalı

  Eyüpsultan Masalı bir çocuk kitabı . Çocuk kitapları okumayı seviyorum . Artık çocuklarım büyümüş olsalar da bu kitapları ya hediye ediyorum ya da ileride olacak torunlarım için saklıyorum :))

  Kitapta kahramanlarımız serçeler. Normalde de bu küçük kuşları çok severim zaten . Bir kitapta onlarla karşılaşmak çok hoş oldu .

İncesöz her gün küçük serçelere masallar anlatmaktadır . Bütün minik serçeler onun masal anlatacağı zamanı iple çekerler . İncesöz etrafına toplanan serçelere çirkin ördek yavrusu , bremen mızıkacıları gibi masallar anlatır. O anlatırken biz de dinliyoruz masalları ...

Eyüpsultan Masalı - Muharrem Kaşıtoğlu


  Birgün minik serçelerden birisi ailesinden eskiden bulundukları çevreyi tanıtmak için onları gezmeye götürdüklerini öğrenir ve İncesöz'den onları da götürmelerini ister ve böylece çevrelerini tanımak için geziye çıkarlar . 

Bu gezide minik serçeler ile birlikte biz de İstanbul'un Tarihi yerlerini gezmiş oluyoruz . Bu gezi sırasında İncesöz'de boş durmayıp buralar hakkında bize bilgiler veriyor .

Güzel bir çocuk kitabı idi . İstanbul'da gezmemiş birisi olarak bu gezi ve bilgiler hoşuma gitti. Yalnız bazı yerlerde gereksiz fazla bilgi verildiğini düşünüyorum . Özellikle Feshane kısmında . Çok fazla sayı ve tarih bilgisi vardı . Bir hikaye kitabında bu kadar teferruat çocukları sıkar diye düşünüyorum.





Eyüpsultan Masalı
Kitabın Adı :Eyüpsultan Masalı
Yazar :Muharrem Kaşıtoğlu
Yayınevi :Özyürek Yayınevi
Sayfa Sayısı :126


“Sahaya inmeden önce size ilk bilgileri burada vereceğim minik serçeler. O yüzden bugün masal anlatmayacağım. Buna gezilerimiz tamamlanana kadar ara vereceğiz. Şimdi beni can kulağıyla dinlemenizi, soracağınız sorularınız varsa anlatımım bitince sormanızı istiyorum. Hazırsanız başlayalım mı?
İlk olarak yaşadığımız ilçenin adından başlayacağız. Yaşadığımız bu ilçenin adı, Eyüpsultan’dır. Bunu elbette hepiniz biliyorsunuz. Fakat bu ismin nereden geldiğini bilmiyorsunuz.”
Minik serçelerin gözlerine yansıyan heyecanı yaşamak, onların kendileri gibi minik yüreklerinin yeni şeyler öğrenirken duyduğu hazzı duymak ve gökyüzünün maviliğinde kanat çırparken çok özel bir yer olan Eyüpsultan ilçesini yakından tanımak ve İstanbul’a yeniden âşık olmak istemez misiniz?.. Cevabınız evet ise, minik serçeler yola çıkmak için sizleri bekliyor...



                                                     

1/23/2020

Kayıp Lotus Çiçeği - Pınar Uzun

Ocak 23, 2020 1 Yorum
Kayıp Lotus Çiçeği

  Genç yazarlarımızın kitaplarını okumayı seviyorum.  Bu yazarlarımızdan bir tanesi de Pınar Uzun . Sürekli aynı yazarların kitaplarını okumak yerine yeni yazarlarımıza da şans verilmesi taraftarıyım.

 İlk kitap Lotus'un İzinde 'yi okuyunca çok sevmiştim. Serinin ikinci kitabı Kayıp Lotus Çiçeği de elime geçer geçmez okudum bitti .

Kitap zaten ince olduğu için hızla okunuyor . Pınar Uzun 'un kalemi de akıcı . Sade bir dille yazıyor kitabı ve rahat okunuyor . Üstelik birçok yayınevinin aksine kitabın edisyonu çok iyi ve yazım hataları yok .

İlk kitaptan beş yıl sonrasında başlıyor kitap . Lotus gitmiştir ve kimse nerede olduğunu bilmemektedir. Dam iki imparatorluğu yönetmektedir ama bir an bile olsun Lotus'u düşünmediği an olmamıştır . Lotus'a ulaşabilmek için yeni bir kehanet ortaya çıkmasını beklemiş çıkmayınca da çıkması için elinden geleni yapmıştır . Üzüntü ve özlem içerisinde yaşarken nihayet beklediği kehanet söylenir ve Dan , Lotus'u bulmak için yollara düşer ...

  Fantastik tarzda bir kitap Kayıp Lotus Çiçeği . Yazarın Lotus'a ulaşabilmek için alternatif gerçeklikler yaratması  çok hoşuma gitti. Bu gerçeklikler kitaba farklı bir tarz ve çeşni getirmiş.

  Ben kitabı ve seriyi çok sevdim. Siz de bu seriye bir şans vermelisiniz.




Kayıp Lotus ÇiçeğiKitabın Adı :Kayıp Lotus Çiçeği-Kehanet Serisi 2
Yazar :Pınar Uzun
Yayınevi :La Kitap
Serisi :Kehanet Serisi  #2
Sayfa Sayısı :157


Büyük savaşın ardında bıraktığı kanlı tabloyu düzeltmeye yemin etmişti, acılı kalbin sahibi. Ne yapacağını bilmezken yeni bir kehanet onu buldu. Ama bu kez farklıydı, kehanetin son sayfası eksikti. Yapılacak her seçim, kehaneti ve geleceği yeniden şekillendirecekti. Yalanlar doğrulara, gerçekler hayallere karışırken, akıl ve kalp arasındaki savaştan kim galip çıkacaktı?
 Peki acılarla başlayan bir gerçeği mutlu sonla biten bir hayale dönüştürmek mümkün müydü?




Pınar Uzun Kimdir ?

1994 yılı Artvin'in Yusufeli ilçesinde doğdu. Öğrenim hayatını burada tamamladı. Yaşamına doğup büyüdüğü şehirde devam etmektedir.

Yazarın Okuduğum Diğer Kitapları : 

Lotus'un İzinde 



                                                     

25 Ağustos 1983 ve Diğer Öyküler - Jorge Luis Borges

Ocak 23, 2020 1 Yorum
25 Ağustos 1983 ve Diğer Öyküler - Jorge Luis Borges

İnstagramda kalabalık bir grupla birlikte Kırmızı Kedi Yayınevinden çıkan Babil Kitaplığı serisini okumaya başladık . Seri ismini Arjantinli yazar Jorge Luis Borges'in Babil Kitaplığı isimli öyküsünden almış .

Borges adını sıkça duyduğum ve okumayı çok istediğim bir yazardı . Okumak bu kitaba nasipmiş .

25 Ağustos 1983 ve Diğer Öyküler kitabı yazara ait dört öykü ve yazarla yapılan söyleşiden oluşmakta.

İlk öykü 25 Ağustos 1983 . Bu öyküde yazar bir otel odasında yaşlı hali karşılaşıyor . Bu karşılaşmanın sonucu hem sohbet ediyorlar hem kendisi ile bir hesaplaşma yaşıyor baş karakterimiz. Ben daha genç halim ile karşılaşsam neler söylerdim. Ona hayatını değiştirecek ipuçları verir miydim merak ettim okuyunca. Ya da daha yaşlı halim ile karşılaşsam ona neler sorardım . İlginç bir sohbet olurdu vesselam :)

İkinci öykü Paracelsus'un Gülü . Bu hikaye de ilgimi çekti . Göz inanmak için görmek kulak da duymak ister deriz ya .... Acaba görsek de inanır mıyız bazı şeylere . Ya da inanmak için illa delil olmasına gerek var mı . Size güvenerek gelen , inanan birisi yine de delil derse siz ona güvenir misiniz? İnancından kuşku etmez misiniz? Bu hikayeyi okuduğum zaman aklımdan hep bu sorular geçti.

Üçüncü öykü Mavi Kaplanlar  . Hiç mavi kaplan gördünüz mü ? Ben görmedim ve duymadım da . Kahramanımız Ganj Deltası bölgesinde mavi renkli bir kaplan türü keşfedildiğini okur ve o bölgeye gider. O bölgede aradığını bulur mu dersiniz? Ya da bulduğu şey aradığı şey midir?

Son öykü ise Yorgun Bir Adamın Ütopyası . Bu öykü bana çok ilginç geldi . Zaten kısa öyküler olduğu için konularından çok bahsetmiyorum . Çünkü özet geçmiş gibi olurum . Okuyup keyfine varmanız daha güzel olur diye düşünüyorum. Bu öyküden birkaç alıntı bırakacağım sadece :

"Kimse iki bin kitap okuyamaz . Yaşadığım dört yüz yıl boyunca on beşi geçmedim. Asıl mesele okumak değil , yeniden okumak . "

" Dün insanların çok saf olduklarını fark ettim ; herhangi bir malın iyi olduğunu düşünmelerinin sebebi , bizzat malı üretenlerin o malın iyi olduğunu iddia edip bunu tekrar tekrar söylemesiydi. "

"Hayatın sahibi olan insan , ölümüne da sahip çıkmalıdır . "

"Ölüm hücresi binanın içinde . Sanırım ismi Gustavo Adolfo Hitler olan bir hayırsever icat etmiş."

İlk 54 sayfada öyküler yer alıyor . Kitabın diğer yarısında yer alan söyleşi sayesinde de yazarı daha iyi tanımış oldum. Bun sevdim kitabı .



25 Ağustos 1983 ve Diğer Öyküler
Kitabın Adı :25 Ağustos 1983 ve Diğer Öyküler
Yazar :Jorge Luis Borges
Yayınevi :Kırmızı Kedi Yayınevi
Çevirmen :Mesut Özden Gözütok
Sayfa Sayısı :116


Jorge Luis Borges, Latin Amerika edebiyatının en büyük isimlerinden biri. Farklı olguları bir araya getirmedeki ustalığıyla da "sınırlarda gezen" bir şair, öykü ve deneme yazarı. Fantastik öğeleri ağır basan kendine özgü kalemiyle Borges, her seferinde zorladığı bu sınırlar sayesinde gerçeküstücülük akımının vazgeçilmez bir üstadı haline geldi ve kendinden sonra gelen çok sayıda yazarın üslubunu, edebiyata bakışını değiştirdi.

 25 Ağustos 1983 ve Diğer Öyküler, gerçekliği yeniden kurgulayarak insanı kuşkuya düşüren Borges'in, olgunluk döneminde yazdığı incelikli ve imgelerle dolu öykülerinden bir seçki. Borges'le yapılmış detaylı bir söyleşinin de bulunduğu bu seçkide, zaman kavramının çürütülmesine, pek çok felsefi konunun ve paradoksun edebiyata aktarılmasına, benliğin parçalara ayrılmasına rağmen kimliğini kaybetmiş karakterlerin bile ayırt edilebilir hale gelmesine tanık oluyoruz.





Jorge Luis Borges Kimdir?

Jorge Luis BorgesJorge Francisco Isidoro Luis Borges Acevedo veya bilinen adıyla Jorge Luis Borges (d. 24 Ağustos 1899 - ö. 14 Haziran 1986), Arjantinli öykü ve deneme yazarı, şair ve çevirmen. Büyülü gerçekçilik akımının önde gelen isimlerindendir ve gerçeküstücülük konusunda yazdığı denemeleri ile ünlüdür.

1923'te ilk kitabı olan Buenos Aires Tutkusu (Ferver de Buenos Aires)'i çıkardı. 1924-1933 arası Borges için oldukça heyecan verici bir zamandı. Bu dönemde pek çok yazısı ve şiiri basıldı. Luna de Enfrente 1925'te, San Martin Defteri (Cuaderno San Martín) 1929'da basıldı. 1933-1934 yıllarında Crítica'da Alçaklığın Evrensel Tarihi (Historia universal de la infamia) yayımlandı. Bu öykü dizisi, önceden basılmış bâzı hikâyelerden alınan karakterler ve fikirler üzerine yeniden hikâye yazmakla oluşmuştu. Gerçeği ve hikâyeyi harmanladığı bu hikâyeler gerçeküstü bir otantizm taşıyorlardı. Daha sonraları bu tarz 'büyülü gerçekçilik'in ilk örneklerinden sayılacaktı. Ama onun asıl kariyeri 1935'te yazdığı 'Borges stili'nin ilk örneği denilen, hayâlî bir romanı eleştirdiği Al-Motasim'e Bir Bakış isimli öyküsüdür. 1936'da denemelerini topladığı Sonsuzluğun Tarihi Historia de la Eternidad basıldı. Bu sırada maddî sıkıntılar çekiyordu, bu nedenle 1937'de Belediye Kütühânesi'nde çalışmaya başladı. Kütüphânedeki işi hafif olan yazar, iş günlerinin kalanını klâsikleri okuyarak ve modern edebiyatın uluslar arası örneklerini İspanyolca'ya çevirerek geçirmiştir. Virginia Woolf'un ve William Faulkner'ın kitapları İspanyolcaya ilk kez bu dönemde Borges tarafından kazandırılmıştır. Yaratıcılığını kaybetmekten korkan Borges, eşşiz bir eser yazmak istedi ve Pierre Menard, Don Quixote'un Yazarı'nı kaleme aldı. Ardından da Tlön, Uqbar, Orbis Tertius geldi. Her iki hikâye Victoria Ocampo'nun Sur edebiyat dergisinde yayınlandı. Bunların başarısının verdiği motivasyonla Babil Kütüphanesi'nin çalışmalarına başladı. 1941'de bu öykülerin toplandığı Yolları Çatallanan Bahçe basıldı. Aynı hikâyeler toparlanarak Artifices'e eklendi ve ve 1944'de Ficciones adıyla yeniden basıldı. 1942'de 'Bustos Domecq' takma adı altında Adolfo Bioy Casares ile birlikte polisiye hikâyeler dizisi olan Don İsidro İçin Altı Problem'i yazdılar. Felsefe, gerçekler, fantazi ve gizemleri harmanladığı bu yeni öykülerin yanında, El Hogar'da anti-semitizmi, faşizmi ve nazizmi eşeltiren politik makaleler de yazıyordu. Bu makalelerle oldukça tanındı. 1946'da Juan Peron'un iktidara gelişiyle, kütüphânedeki işinden atıldı. Bu işten atılma onun için bir tür kurtuluş olmuştu, çünkü hem Arjantin'den Uruguay'a kadar pek çok yeri gezip, Budizm'den Blake'e kadar pek çok konuda seminerler veriyor, hem de iyi para kazanıyordu. Ama ailesi Peron'un baskıcı rejiminde zor günler geçirdi, annesi ve kız kardeşi hapse girdi. 1949'da ikinci önemli kısa hikâyeler kitabı Alef (El Alef) basıldı.

1955'de Peron devrilince Borges hayâlindeki meslek olan Arjantin Ulusal Kütüphânesi Müdürlüğü'ne getirildi. Ailesinden gelen hastalık nedeniyle görme bozukluğu çeken Borges bu dönemde görme yetisini tamamen kaybetti. 'Bana aynı anda hem 800,000 kitabı hem de karanlığı veren Tanrı'nın muhteşem ironisi' diyerek bu gerçeği kabûllenmiştir. (Umberto Eco unutulmaz romanı Gülün Adı'nda yer alan ana karakterlerden kör kütüphaneciyi Borges'ten esinlenerek oluşturmuştur.) 1956'da Buenos Aires Üniversitesi'nde İngiliz ve Amerikan edebiyatı profesörlüğüne atandı ve 12 yıl bu görevi yürüttü. 1961'de Samuel Beckett'le birlikte Uluslararası Yayımcılar Ödülü'nü (Formentor Ödülü) kazandı. Bu ödül ona gecikmiş bir uluslararası ün kazandırdı. Gözlerinin görmeyişini şiire yönelerek telâfi etmeye çalıştı. 1970'li yıllarda ABD'de çeşitli üniversitelerde dersler verdi. 1973'te Peron geri dönünce, görevinden istifa etti. Ders vererek ve yolculuk yaparak geçirdiği zamanın meyvesi 1975'te basılan toplama hikâyelerin olduğu Kum Kitabı (El libro de arena) oldu. Dünya gezilerinin sonucu ona eşlik eden Maria Kodama'nın resimlerini çektiği yazılarını ise kendi yazdığı Atlas(1984)'la sonuçlandı.

Zannedilenin aksine, Nobel ödülünü alamadan 87 yaşında, 14 Haziran 1986'da Cenevre'de karaciğer kanserinden hayatını kaybetti.
                                                     

1/21/2020

Güç Mevsimi - A. Yasemin Eren

Ocak 21, 2020 2 Yorum
Güç Mevsimi -  A. Yasemin Eren

"Savaşta ilk öldüreceğin şey vicdanındır."

 Ülkeleri her ne kadar siyasetçiler yönetiyor gibi görünse de aslında gücü elinde bulunduranlar parayı eklinde bulunduranlardır . Para hangi sektördeyse o sektörü elinde bulunduranlar dünyayı da şekillendirir aslında . Kitapta işte böyle aileleri anlatmaktadır .

   Petrol ve finans sektöründe önde gelen isim Richard Hampton'dur . Richard Hampton artık işi torunu Emma'ya bırakmayı düşünmektedir. Emma iyi bir eğitim görmüş , sanatta alanında da çok başarılı çok güzel bir kadındır. Bütün iyi özellikleri para ile birlikte kendisinde toplamıştır sanki . Emma işe Petrol Ceosu Daniel'in yanında çalışarak başlayacaktır . Daniel yakışıklı karizmatik işinde çok başarılı birisidir. Ateş ile barut yan yana gelince ortalık alevlenmeye başlar ...

Parayı ve gücü elinde bulunduranların dünyasını kurgu şeklinde anlatıyor yazar. Kapalı kapılar arkasında dönen dolaplar , gücü elinde bulundurmak için yapılanlar yanında en yakınınızda bulunanlara bile güvenemeyeceğinizin altı çiziliyor kitapta. Kitapta ara ara +18 bölümlerin olduğunu da belirtmeliyim. Fakat bu bölümler fazla değil. Kitabın kapağına ya da tanıtım filmine göre tamamı aşk romanı olduğu fikrine kapılabilirsiniz. Fakat işin aslı kitap iş hayatı , parayı kazanmak ve gücü elinde bulundurmak için yapılanlar üzerinde daha fazla duruyor. Alıntılar ile zenginleştirilen kitabın sonunda bulunan kaynakça kısmı ile de yazarın kitaba ne kadar özen gösterdiğini gösteriyor.

  Kitap öyle bir yerde bitiyor ki ikinci kitap hakkında da ipucu veriyor aslında bize. Farklı bir kurguydu kitap . Birçok türün birleşmesi olarak da tarif edebilirim kitabı . Okuduğum türlerin arasında değişiklik oldu benim için . İkinci kitap çıkınca ,onu da okumak isterim.

Güç Mevsimi -  A. Yasemin Eren


Güç Mevsini Kitabından Alıntılar : 

"Daha ileriye görebilmek için en yüksekte uçmak gerekir. "

 "İnsanın elde ettiği güç,iktidar,para aslında onun gerçek kişiliğinin çiçek açmasını sağlayan mevsim değil miydi?İnsanın tohumu bozuksa mevsimin suçu neydi?"

 "Aydınlanmamış insan görüntülerle oynar durur,hakikatin yansımalarıyla kendini avutur."

 "Sizlerin Avrupaya olan güveni beni gerçekten endişelendiriyor.Avrupa özellikle de İngiltere sayenizde gittikçe güçleniyor ve gelecekte karşımıza yeni güç olarak çıkacak."

"Dünyayı anlamak yetmez, onu değiştirmek gerekir"

"Her zaman iyi olmaya çalışan biri,iyi olmayan çok sayıda insanın arasında bir yıkıntı olmaya mahkumdur."

"Tatlım , doğa bizi giyinik isteseydi çıplak yaratır mıydı?"

"Bir kişiyi öldürürsen katil olursun . Sayı beşe yükselirse seri katil , on binleri öldürürsen büyük bir hükümdar , tüm insanlığı öldürürsen Tanrı olursun "

"Her devletin arkasında görünmeyen gizli bir güç vardır . Yani gizli , derin bir devlet . Bildiğin gibi Amerika'da bu gizli güç biziz. Büyük sermaye şirketleri yönetir devleti. Rusya'da bu güç istihbarat servisinin etrafında şekillenmiştir . "

" Bazen gerçeğin ne olduğundan çok nasıl gördüğünü önemser insan ! Fakat hayat insana gördükleriyle değil , görünenin içine gizlenen gerçekleri anladığında tecrübe kazandırır . Bunu unutma! "



Güç Mevsimi

Kitabın Adı :Güç Mevsimi
Yazar : A. Yasemin Eren
Yayınevi : A7 Kitap
Sayfa Sayısı :298

Dünyanın en güçlü ve en zengin aileleri arasındaki güç ve iktidar savaşlarının entrikalarla dolu dünyasında yeşeren büyük bir aşk hikâyesi. Petrol ve finans şirketleriyle dünyanın kontrolünü elinde tutan, piramidin en tepesindeki paranın efendisi RICHARD HAMPTON; pusuya yatarak yalnız başına avlanan Amerika’daki silah endüdtrisinin bir numaralı baronu HANRY GOLDMAN; Hampton imparatorluğunun gizemli ve yakışıklı CEO’su DANIEL RAYMOND; eşsiz güzelliği ve zekâsiyla nadir bir sanat yapıtı biricikliğiyle, madde ile manayı ruhunda eritmiş, Hmpton imparatorluğunun veliahtı EMMA HAMPTON ve diğerleri…

Acımasızlık, doğanın bizlere nakşettiği ve uygarlığın henüz yok edemediği insan enerjisinden başka bir şey değildi. Sadizmin efendisine göre ise bu bir erdemdi. Güç Mevsimi, "Ne erdemle övünülmeli ne de kötülükten pişmanlık duymalı; iyi bir insan olarak doğmuş olmak dururken, bir suçlu yarattığı için doğayı mı suçlamalı?" sözüyle, insanın, varoluşu gereği içinde hınç, nefret, hırs ve intikam gibi olumsuz duyguların yıkıcı kuvvetini barındıran bir varlık olduğunu fısıldıyor…

"Güç erkeğe, güzelllik kadına verilir. Ama her şeyi yenen güç, yalnız güzelliğe yenilir" diyen Oscar Wilde, bu sözüyle kitabın derinlerinde uğulduyan aşkın hikâyesine tırmanmaya kışkırtıyor bizi…






A. Yasemin Eren Kimdir? 

A. Yasemin Eren
Gevaş’da (Van) doğdu. Hukukçu bir anneyle siyasallı bir babanın kızı olması sebebiyle, siyaset felsefesinin ütopyası olan adil ve eşit bir dünya arzusu ve arayışının hüküm sürdüğü bir ortamda yetişti. Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünden mezun olduktan sonra, kapitalizmin yapısal temeli olan özel sektörde uzun yıllar üst düzey yöneticilik yaptı. Stratejik Pazarlama ve Marka Yönetimi alanında yüksek lisansını tamamladı. Çocukluğundan itibaren Türkiye’nin farklı bölgelerinde yaşayarak ve dünyayı gezerek değişik coğrafyaları ve kültürleri tanıdıkça, kadim zamanlardan bugüne değin eşitsizliğin hüküm sürdüğünü idrak etti. Adil ve eşit bir dünya idealinin önündeki en büyük engelin, insanın güç ve iktidar iştahı olduğu hakikatinden hareketle, şu an okumakta olduğunuz ilk kitabı ‘’Güç Mevsimi’ni’’ yazdı. Yazar, bu eseri, eşitsizlik üretmeyen, güçle zehirlenmemiş ilişkiler kurmanıza vesile olması dileğiyle salgılamıştır...

                                                     

1/20/2020

Çin Sarayında Bir Bakire - Pearl S. Buck

Ocak 20, 2020 3 Yorum
Çin Sarayında Bir Bakire - Pearl S. Buck


  Bu yıl üçüncüsü olan #1nobel1klasik etkinliğinin ocak ayı kitabı Çin Sarayında Bir Bakire kitabı idi. Çin Sarayında Bir Bakire , orijinal adı ile Imperial Woman, ilk olarak 1956'da yayınlanmıştır ve yazarı  Pearl S. Buck'dir.  Çin Sarayında Bir Bakire, Xianfeng İmparatoru'nun bir cariyesi olan İmparatoriçe Dowager Cixi'nin kurgusallaştırılmış bir biyografisidir , Dowager Cixi1908'de ölümüne kadar Qing hanedanının fiili başı olmuştur.

  Pearl S. Buck Nobel Ödülü alan ilk Amerikalı kadın yazardır . Ana kitabından sonra ödülü almış ve ödül sonrası birçok tartışmanın odak noktası olmuştur. Kalemini basit bulanlar onun ödülü almasına karşı gelmişlerdir . Bana göre adı Nobel Edebiyat Ödülü olsa da ödül sırf kalemleri ya da kitaplarından dolayı değil  dünyaya bakış açıları , yaptıkları , söyledikleri ve siyasal bakış açıları da ödülü almaları için bir etkendir. Misyonerlik yapan Pearl S. Buck'in ödülü almasındaki etkenlerden birisi de misyonerlik faaliyeti de olabilir diye düşünüyorum.

  Kitapta başkarakter Yehonala . Yeğeni Jung Lu ile birbirlerini sevmektedirler. Aslına bakarsanız Jung Lu 'nun sevgisi daha büyüktür . Çünkü Yehonala ne kadar sevse de gözü yükseklerde olana bir kızdır . Ülkede yaşı on yedi olan kızlar toplanıp saraya götürülmekte ve aralarından imparator için cariye seçilmektedir. Yehonala'nın hedefinde de saraya girip yükselmek vardır. Bu amacında da başarılı olur .  Cariye olarak girdiği sarayda İmparatoriçeliğe kadar yükselir.

Yenohala ekseninde sarayda yaşananlar ve entrikalar da anlatılıyor kitapta. Fakat kitabın çevirisi berbat. Yazım hataları ile dolu . Bir paragraf vardı okurken birkaç sefer okudum bir şey anlamadım , o kadar ... Hatalara örnek verecek olursam bir yerde "öğünden " yazıyordu . Cümle ile bağdaşmayan bu kelimenin " o günden " olduğunu cümlenin gidişatınden anladım .

  Kitabın orjinali 433 sayfa bizdeki çevirisi ise 248 . Kitabın özeti çıkarılmış da diyebiliriz. Hal böyle olunca kitabın yazarı hakkında ve kalemi hakkında da doğru bir fikir yürütemem. Bizdeki çeviride kitabın biyografik bir kurgu olduğu da belirtilmemiş. Kitabın başında yazarın kaleminden kitabı ve imparatoriçeyi anlatan bir de ön söz var bu ön söz bizdeki kitapta yine yok . Oysaki oradaki ön sözde gerçek imparatoriçe hakkında bilgi var.  Yine kitabın sonunda orijinalinde "Buda " derken bizdeki çeviride "Tanrım " diye yazmaktadır .  Bizdeki kitabın son cümlesi " Bugün çocukluğumdan beri yaşadığım en mesut gündür . Beni bugünlere eriştirdiğin için sana şükürler olsun Tanrım." Orijinalinde son cümle ""Well, well, she said, and laughed to indulge them. "Perhaps," she said, 'perhaps __  "  - İyi, iyi , dedi ve onları memnun etmek için güldü . " Belki dedi , "belki" -


  Kitap aslında güzel olabilirmiş fakat yayınevi sayesinden kötü olmuş . Kitabı okumak isterseniz ya orijinalinden okuyun ya da daha düzgün bir basım yapılasıya kadar bekleyin derim. -Orjinal ingilizce olarak okumak isteyenler burayı tıklayabilir. -




Çin Sarayında Bir Bakire
Kitabın Adı :Çin Sarayında Bir Bakire
Yazar :Pearl S. Buck
Yayınevi :Avrupa Yakası Yayınları
Orjinal adı : İmperial Woman
Çevirmen :A. Erkin Köylügil
Sayfa Sayısı :248


Nobel ödüllü Pearl Buck'un ünlü romanı Çin Sarayında Bir Bakire, saraydaki iktidar mücadelesinin, entrikanın akıllara durgunluk veren yüzünü sürükleyici üslûpla ortaya koyuyor.

İhtirasına gem vuramayan bir bakire… Sarayda söz sahibi olmak, kralın önüne geçmek için yapamayacağı yok…

Esas aşkını bile geri plana itiyor, ama içindeki aşk ateşini söndüremeden, entrikasını sürdürüyor.
Hedefine ulaşmak için birinci basamak saraya girmek… Önce saraya, sonra kralın yatağına giriyor. Entrikayla kralı pasifize ederken, halkını hiçe sayıyor… Bir taraftan da aşkından vazgeçemiyor, onu yanı başında görebilmek için payaler veriyor.

Aşk, entrika, esrarengiz ilişkiler…

Çin Sarayında Bir Bakire, sizi bir başka dünyada gezdiriyor.





Pearl S. Buck Kimdir?


Pearl S. Buck
   Nobel edebiyat ödülünü alan ilk Amerikalı kadındır. Doğumunda kendisine verilen adı kayıtlarda Pearl Comfort Sydenstricker olarak geçer. 1892 yılında Batı Virginia eyaletinin Hilsboro kentinde doğan Pearl S. Buck 1917 yılında John L. Buck'la evlenmiş, daha sonra bu eşinden boşanarak 1935 yılında Richard Walsh ile ikinci evliliğini yapmıştır. Bir çocuk sahibi olan Pearl S. Buck daha sonra dokuz çocuğu evlat edinmiş. Hayatını önce öğretmenlik daha sonra da yazarlıkla kazanan Pearl S. Buck 1931 yılında The Good Earth İyi Dünya adlı yapıtıyla Pulitzer Ödülü'nü kazanmıştır. Pearl S. Buck'ın kitapları ömrünün büyük bir kısmını geçirdiği Çin'deki yaşamı yansıtır. 1938 yılında kazandığı Nobel Ödülünün ardından National Institute of Arts and Letters (Ulusal Sanat ve Edebiyat Entitüsü)'ın üyeliğine layık görülmüştür. Pearl S. Buck ayrıca Asyalı çocukların Amerikalı ailelerce evlat edinilebilmeleri için dernekler kurmuştur.

                                                     

1/17/2020

Günahkar- Esra Tok

Ocak 17, 2020 6 Yorum
Günahkar- Esra Tok

"Aşk, insanoğluna sunulan en büyük cezadır, Savaş. Kimileri cennet der onun için. Ama cennet, cehennemden var olmadır. Bunu bilmezler."

Yedi Aşiret Serisinin ilk kitabı Günahkar . Günahkar ile birlikte yazarın kalemi ile de tanışmış oldum. Esra Tok da Wattpad yazarlarından . Wattpad'i duyduktan sonra ben de bakıp ve bir kaç hikaye okumuştum . Fakat bana göre olmadığına karar verdim ve bir daha açıp bakmadım . Wattpad'de keşfedilip kitap olan romanlara da ilk başlarda mesafeli olduğumu itiraf etmeliyim. Ancak her yer gibi o mecrada da kötü olan gibi iyi olan da var. Zamanla ön yargılarım kırıldı ve kitap olan bazı wattpad hikayelerini çok sevdim.

 Kitabı okumadan önce ne ön kapağı inceledim  ne de arka kapağı okudum . Çünkü beklentiye girmek ya da yanlış yönlendirme olmasını istemedim . Sadece kitabın adı ile başladım okumaya .

 Savaş küçük bir çocukken annesi ölmüş , babası kardeşini başkasına verip herkese öldüğünü söylemiş ve Savaş'ı da hem kendisinden hem de evinden uzakta , halasının yanına göndermiş ve bir daha arayıp sormamıştır .

"Nefret de bir duygudur, oğlum. Ben ona karşı artık hiçbir şey hissedemeyecek kadar yorgunum."

 Savaş halasından ne kadar sevgi görse de baba sevgisi görmemiş ve bu da içinde onarılamaz bir yara oluşturmuştur . Babasını tekrar görmesi onun ölüm döşeğinde olmuştur . Kendi yerine aşiretin başına geçmesini istemektedir babası ....

  Burada konuya bir nokta koyarak kendi kişisel fikirlerimi belirtmek istiyorum . Bu aşiret , ağa , ağam kelimelerini hiç sevmiyorum . Bu tarz dizileri de hiç seyretmem . Üstelik kitapta da görülen kendi cezalandırma usullerini de doğru bulmuyor ve her yerde karşıma çıkınca kızıyorum . Ne mi bu kızdıklarım : Karısı aldattı diye hemen cezası kesilip öldürülmesi ... Bu işin doğrusu elini kana bulamak değil boşanmaktır . Ya da kadın kocasından ayrılmak mı istedi , baba evine mi gitti yine öldür ... Bu kadar saçmalık olur mu !!!

  Savaş babası yerine geçmeyi kabul eder . Ancak amacı babası gibi bir ağa olmak değil öncelikle kardeşine ne olduğunu öğrenmektir . Bu araştırmaları içerisinde büyük aşkını da bulacağını ve karşılaşacakları tehlikeleri  geçmişte saklanan sırları bilmemektedir.

Esra Tok'un kalemini sevdim. Kitabı akıcı , sade ve sıkmayan bir biçimde kaleme almış . Her ne kadar ağalık ve onunla ilgili şeyleri sevmesem de kitaptaki bilinmezlik ve birbiri ardına gelen olaylar sayfaları birbiri ardına çevirmeme sebep oldu. Konu olarak bakarsak kitap güzel . Yedi Aşiret Serisinin ilk kitabı Günahkar . Serinin diğer kitapların her birinde de farklı bir aşiret anlatılacakmış . Kitabın sonunda diğer aşiretlerin başına kimlerin geldiğini görünce diğer kitaplar da ilginç olacak diye düşünüyor ve merak ediyorum .





Kitabın Adı :Günahkar
Yazar :Esra Tok
Yayınevi :Parola Yayınları
Serisi  :Yedi Aşiret Serisi #1
Sayfa Sayısı :432


Sancar Kahraman’a göre oğlu doğuştan günahkârdı.
İhanetiyle kalbini buza çeviren karısının günahları, güzelliğiyle göz kamaştıran oğlunun tenine, ruhuna işlenmişti. Bu yüzden onu Urfa’dan, topraklarından sürgün etti.
Savaş Kahraman, yıllar sonra geri döndüğünde babası ölüm döşeğinde kendi cehennemine gözlerini yummak üzereydi. Ona kalansa yıllardır hapsolduğu koca bir yalnızlık, yönetmek zorunda kaldığı bir aşiret, büyük bir servet ve güç olacaktı.
Peki babasının bağlı olduğu Yedi Aşiret onu kabullenebilecek miydi? Savaş, kardeşi için döndüğü topraklarda kimlerle mücadele edecekti?
Gördüğü an âşık olduğu, kalbindeki buzları kırmayı başaran güzeller güzeli Rojda Kurt’un kendisine yasak olduğunu öğrendiğinde ne yapacaktı? Onun için adına yaraşır bir mücadele mi verecekti? Yoksa sevdasını kalbine mi gömecekti?
Bir yanda kardeşini bulmak için döndüğü konakta etrafını saran kabuslar, diğer yanda meftun olduğu kadın…
“Tek bir dokunuş, tek bir söz yeterdi kalplerini aşkla kavuşturmaya. Zira yaralıydı adam ve kadın, onun dermanı olduğunu göremeyecek kadar kördü.”
Aşk; günahsızdır.






Esra Tok Kimdir ?


Esra Tok, ailesiyle birlikte İstanbul'da yaşayan bir Jeoloji yüksek mühendisidir. Kitap okumayı ve film izlemeyi çok seven Karadenizli yazar, 8 yıldır da yazmakla uğraşmaktadır. Kendini neşeli, çok duygusal ancak kafasına bir şey takmayan biri olarak tanımlayan Esra Tok, gülmenin yanı sıra insanları da güldürmeyi çok sevdiğini ifade ediyor.







                                                     

1/16/2020

Güneşin Ardındaki Topraklar - Laila Ibrahim

Ocak 16, 2020 2 Yorum
Güneşin Ardındaki Topraklar

Arkadya Yayınlarının en yenisi olan Güneşin ardındaki Topraklar , ilk sayfalardan itibaren beni içine aldı ve kitap hiç bitmesin istedim. Duygusal ve sakin bir tempoda ilerleyen kitapları seviyorum . Beni dinlendiriyorlar.

1920 li yıllarda geçen kitap bir dönem kitabı . Dönem kitapları okurken kurgu bile olsa tarihin o naftalinli atmosferini hissetmeyi seviyorum . Farklı bir dünyaya açılan pencere oluyor bu kitaplar benim için .

Mei Ling üç çocuğu olan bir ailenin ikinci çocuğudur . Bir ablası ve bir de küçük erkek kardeşi vardır . Para sıkıntısı çeken aile bir kızlarını evlendirmeye karar verirler . Bu evlilik ile ellerine para geçecek ve bu para ile hayatta kalacaklardır. Bir arabulucu Kaliforniya'da yaşayan bir adam için kızlarını istemeye gelir. Bu arabulucuya hem kız tarafı hem de erkek tarafı ödeme yapmalıdır . Böyle birini küstürürseniz bir daha kızlarınızı kimse istemez. Mei Ling'in ablası hiç görmediği bu adam ile evlenecektir. Bu adamın eşi yeni ölmüştür ve bir de küçük oğlu vardır .

Ablası evlenmeye gideceği gün çok hastalanır . Onun yerine Mei Ling'i gönderirler. Hiç istemese de ailesinin hayatta kalması için bu evliliğe razı olmak zorundadır.

Çin takvimine göre ablası bir tavşandır . Mei Ling ise bir ejderha. Evlenmek isteyen adam bir tavşan istemiştir eş olarak . Bu nedenle Mei Ling hem ismini hem de bir ejderha olduğunu saklamak zorundadır . Kitapta Mei Ling'in içindeki ejderhanın çıkmak istediği zaman neler hissettiğini çok iyi anladım . Bazen ben de sinirlendiğim zaman aynı şeyleri hissediyorum. Kendimle karakter arasında bir bağlantı görünce merak ettim ve Çin takviminde kendi doğum günüme baktım . Ejderha olduğumu görünce şaşırdığımı söyleyemem. Arada ben de içimdeki ejderhayı sakinleştirmekte zorlanıyorum :D

Çin'den Amerika'ya uzanan bu öyküde gizlenen sırlar , yaşananlar yazar tarafından etkileyici bir şekilde yazıya dökülmüştür. Mei Ling'in sırları olduğu gibi eşinin de sırları vardır . Hiç tanımadığınız bir adama dilini bile bilmediğiniz bir ülkede güvenebilir misiniz? Kendinizi güvene almak için siz olsanız neler yapardınız ?

Sevdiğiniz birisi için - ki bu kişi çocuğunuz gibi sevdiğiniz birisi ise - onu korumak için ne kadar ileri gidersiniz ? İşte belki de en etkilendiğim bölüm burası idi . Bir anne çocuğunu korumak için sınırları ne kadar esnetir ya da sınır tanır mı ?

Kitabın sonunda yer alan terim sözlüğü ile de kitabı okurken akla takılabilecek konulara açıklık getiriyor yazar. Aslında kitap ile ilgili söylemek istediğim çok şey var ama bütün konuları açığa vurmak istemediğim için burada susuyorum . Susmadan da Mei Ling ve eşinin birbirleri ile Karıcım - kocacım gibi kibar bir şekilde konuşmalarını da çok sevimli bulduğumu belirtmeliyim.

Ben çok sevdim kitabı , tavsiye ederim.






Güneşin Ardındaki Topraklar Kitabından Alıntılar : 


"İsmin ne bakalım ?"
"Siew."
Tıpkı Bo gibi, diye düşündü Mei Lang. Karmaşık bir hikayesi olan bir çocuk için basit bir isim ...
Büyükannesi haklıydı , kadınlar güçlüydü , her şeye göğüs gerebilirlerdi ve doğuştan içlerinde taşıdıkları o annelik içgüdüsüyle her çocuğu sarıp sarmalayabilirlerdi . O çocuğu kendileri doğurmamış olsalar bile ... 
"Merhamet utanılacak bir şey değildir , Mei Ling ."
"Yanımızda ve güvendesin , ikimiz de güneşin ardındaki hiç bilmediğimiz bu topraklarda hayatta kalmayı başardık . Zamanı geldiğinde gerçek zenginliğin , bu gördüklerinden fazlası olduğunu sen de anlayacaksın ." 
"Bir kadın kocasına itaat eder , evet ama bilge bir kadın kendi parasını kazanır ve bir kocanın öngöremediği yokluk zamanları için biriktirir. Paranın çoğunu kocana ver ama bir kısmını kendine sakla . Bir anne çocuklarını korur ... Her zaman ."
"O pis ellerinizi küçücük çocuklara uzatmamanız gerekirdi . Asıl değersiz olan sizsiniz ..." 
Bir hayalin olması asla aptalca bir şey değildir. Gerçekleşmeyecek olsa bile. O hayal yola devam etmen için sana umut verir.



Güneşin Ardındaki TopraklarKitabın Adı :Güneşin Ardındaki Topraklar
Yazar :Laila Ibrahim
Yayınevi :Arkadya Yayınları
Orjinal adı :
Çevirmen : Yasemin Büte
Sayfa Sayısı :368


Gitmek miydi zor olan yoksa kalmak mı doğduğun, kokusu ile yoğrulduğun topraklarda? Nasıl giderdi ki insan en sevdiklerini bırakıp ardında? O topraklar ölüm, açlık ve sefalet koksa bile…

Takvimler 1923 yılını işaret ederken, Kuzey Çin’de anneleri evlatsız, çocukları yetim bırakan ağır bir savaş hüküm sürmektedir. Henüz on sekiz yaşındaki Mei Ling’in ailesi de bu savaştan nasibini almıştır. Geri kalan ailesinin açlıktan ölmemesi, hayatlarının kurtulabilmesi için Mei Ling’in omuzlarına büyük bir sorumluluk yüklenmiştir: Para karşılığı hiç tanımadığı bir adamla evlenmek. Üstelik de sahte bir isimle…

Yanında ona tamamen yabancı bir adamla uzaklara, onun için güneşin bile ardındaki bir ülkeden ibaret olan Amerika’ya olan uzun yolculuğu başladığında, tutunduğu tek şey orada güzel bir hayatı olacağına dair hayalleridir. Fakat çok geçmeden yalanlarla örülü bir çemberin içinde olduğunu, artık kocası olan bu yabancıya güvenemeyeceğini fark eder. Dilini bile konuşamadığı bir ülkede, sadece kendisi için değil, karnındaki bebek ve büyük bir tehlikenin içinde olan yetim bir kız çocuğu için de savaşmak zorundadır.

Peki, Mei Ling sevdiklerinden bu kadar uzakta bir başına hayatta kalabilecek, sahte evliliğine rağmen gerçek bir aile kurabilmeyi başarabilecek midir? Güneşin Ardındaki Topraklar, cesaret ve inançla atan bir kalbin inanılmaz yolculuğunu her sayfada yüreğimize işlerken, anneliğin mutlaka bir canlıyı dünyaya getirmek demek olmadığını bizlere bir kez daha hatırlatıyor.

Laila İbrahim Kimdir?

Laila İbrahim
California, Whittier’de hayata gözlerini açan Laila İbrahim, daha sonra Psikoloji ve Çocuk Gelişimi üzerine yüksek lisans yapmak amacıyla Oakland’e taşınmıştır. Çocuklar için daha fazla şey yapmak isteyen yazar, bir anaokulu açarak insan psikolojisi ve çocuk eğitimi üzerine edindiği tüm tecrübeleri anneler ve çocuklarıyla paylaşmaktadır. Aldığı eğitimlerle edindiği birikimleri, bir öğretmen ve anne olarak kitaplarına sık sık aktaran Ibrahim, ailesiyle birlikte Berkeley’de yaşamaktadır.

                                                   




                                                          

1/06/2020

Kesik Baş - Hüseyin Rahmi Gürpınar

Ocak 06, 2020 3 Yorum
Kesik  Baş  - Hüseyin Rahmi Gürpınar

   Maceraperest Kitaplar'ın Klasik Maceraperestler dizisinden Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın Kesik Baş romanı . Polisiye türünde olan Kesik Baş  1921 yılında İkdam Gazetesi'nde tefrika , ardından yirmi bir yıl sonra , 1942 yılında Hilmi Kitabevi tarafından roman olarak yayımlanır.

Yazıldığı dönemde polisiye ,korku ,gerilim vb türler gerçekçi edebiyatçılar tarafından ciddiye alınmaz . Ancak bu Hüseyin Rahmi'nin polisiye türünde yazmasına engel olmadığı gibi kitap olarak basılacağı zaman yayımcısından ısrarla kitabın kapağına," Bu bir zabıta romanıdır " yazılmasını talep eder. Talebi gerçekleşir ve roman, kapağında bu yazıyla basılır . Böylece Hüseyin Rahmi polisiye romanları kendi adıyla yayımlanan nadir yazarların arasına girer.

  Kesik Baş romanı adından da anlaşılacağı gibi sarhoş halde evine dönmeye uğraşan Nafiz Efendinin düştüğü kuyuda kesik bir baş bulması ile başlıyor . Bu kısımlar oldukça eğlenceli bir dil ile anlatılmış .

Kesik  Baş  - Hüseyin Rahmi Gürpınar

Kesik Baş bulunduktan sonra iki polis Remzi Efendi ve Seyit Efendi cinayeti araştırmaya başlarlar. İlk önce başın kime ait olduğunu araştırırlarken sonra da katilin kim olduğunu araştırmaya başlarlar . Biri aceleci yapıya sahipken diğeri daha sakin ve analitik bir düşünce yapısına sahiptir .

  1920 lerin İstanbul'u olduğu için araştırmalar da sadece sorgulama , yorumlama üzerinedir. Hal böyle olunca bulunan kanıtların çoğu da tesadüf eseridir.

  Biraz mizah biraz da düşündürücü olaylarla devam eder kitap . O yılların İstanbul'undan  , insanların yaşam ve düşünce tarzlarından da izler görüyoruz kitapta.

 Hüseyin Rahmi'nin kalemini seviyorum. Polisiye kitapta da oldukça başarılı bir yazar. Bu konudaki tecrübesinin bir kısmını da çevirdiği polisiye romanlardan aldığı söyleniyor.

 Maceraperest Kitap serisinin klasik kitaplara da el atması çok hoşuma gitti .Gerek kitap kapaklarının tasarımı ile gerek de seçtikleri kitaplar ile tam koleksiyonluk. Bu seriden Kerime Nadir'in Dehşet gecesi romanını da okumuş ve sevmiştim. Ahmet Mithat Efendi - Esrar-ı Cinayet ve M. Akil - Karanlık Konakta Ne Var?  kitapları ben bu yazıyı hazırladığım sırada yayıma hazırlanıyor . Bu kitapları da okumak için sabırsızlanıyorum  .



Kesik  Baş  - Hüseyin Rahmi GürpınarKitabın Adı :Kesik  Baş
Yazar : Hüseyin Rahmi Gürpınar
Yayınevi :Oğlak Yayınları
Sayfa Sayısı :200


Polisler derhal çıkının düğümünü çözdüler. Feneri Yaklaştırdılar. İçinden Ermenice bir gazeteye sarılı, lahana gibi yuvarlak bir şey çıktı. Kâğıdın birkaç yerinde koyu lekeler görünüyordu, gazeteyi açtılar. Kenarı kroşe örmesi baklava dantelalı, kurumuş kanla lekelenmiş bir patiska parçasının içinde, yine aynı yuvarlak şekil beliriyordu. Yuvarlağa birkaç defa dolanmış olan bu patiskayı da açtılar. Kirpiklerinin arasından kesik koyun kelleleri gibi karaları kaymış, süzgün bakan bir insan kafası çıktı. Bu kesik baş, kulaklarına kadar bir ressam paleti gibi türlü renge boyanarak yüz tanınmaz bir hâle getirilmişti.

Türk polisiye edebiyatının ilklerinden biri sayılan, usta romancı Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın yazdığı ve kendi deyimiyle ‘Bir zabıta romanı olan Kesik Baş; iki yaman dedektifin korkunç bir cinayeti aydınlatmaya çalışırken, karşılaştıkları insan manzaralarının da mükemmel bir anlatımla gözler önüne serildiği trajikomik bir roman.






Hüseyin Rahmi Gürpınar Kimdir ?

Hüseyin Rahmi Gürpınar 17 Ağustos 1864 tarihinde İstanbul'da doğdu. Hünkâr yaveri Mehmet Sait Paşa'nın oğlu olan Hüseyin Rahmi, üç yaşında iken annesinin ölümü üzerine, Girit'te bulunan babasının yanına gönderildi. İlkokula başladı ancak babasının evlenmesi üzerine altı yaşında tekrar İstanbul'a anneannesinin yanına gönderildi ve eğitimine burada devam etti. Yakubağa Mektebi, Mahmudiye Rüşdiyesi ve idadide okuyan Hüseyin Rahmi, tarihçi Abdurrahman Şeref Bey'in himayesiyle Mekteb-i Mülkiye'ye girdi (1878). Okulun ikinci sınıfında iken ciddi bir hastalık geçiren Hüseyin Rahmi buradaki öğrenimini yarıda bıraktı (1880). Kısa bir süre, Adliye Nezareti Ceza Kalemi'nde memur, Ticaret Mahkemesi'nde Azâ Mülazımı olarak çalışan Hüseyin Rahmi hayatını kalemiyle kazanmaya çalıştı.

Hüseyin Rahmi Gürpınar 'ın Okuduğum Kitapları :

Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç 


                                                     

1/05/2020

Kod Adı Villanelle - Luke Jennings

Ocak 05, 2020 5 Yorum
Kod Adı Villanelle


   Luke Jennings'in çok ses getiren romanı Kod Adı Villanelle . Gerilim türünde olan kitap yayımlandıktan sonra çok sevilmiş ve dizi olarak uyarlanmış . Killing Eve ismindeki dizi izleyicilerden de tam not almış.

  Kitabın tanıtımları dönmeye başlayınca çok merak etmiştim. Açıkçası tam benlik bir kitap gibi duruyordu  , okuyunca da anladım ki gerçekten de tam benlikmiş.

Oxana Vorontsova üniversite öğrencisi iken üç kişiyi öldürdüğü için hapse atılmıştır . En iyi ihtimalle yirmi yılını sürgün olarak geçirecek ,  en kötü ihtimalle de idam edilecektir. Oxana hapisteyken ona bir teklif gelir . Hapisten kurtulacak ve en iyi bildiği işi , yaparken kendini iyi hissettiği işi yapacaktır : Adam öldürmek ...

Kod Adı Villanelle - Luke Jennin


Oxana Vorontsova resmi olarak ölüdür . Artık sadece Villanelle vardır . Yaptığı işe , gittiği ülkeye göre sahte isimleri olacaktır. Para sıkıntısı çekmeyecek ve sadece tek bir kişi ile irtibatta olacaktır . Villanelle bir psikopattır . Çok iyi rol yapmakta , konsantre olduğu işi sonuna kadar hatasız ilerletmektedir. Gençtir , güzeldir erkekler kadar kadınların da ilgisini çeker .

Eve MI5 te çalışmaktadır . Onların koruduğu birisi Villanelle tarafından öldürülünce işinden istifa etmek zorunda kalır . Artık gizli bir görevle onun peşine düşmüştür.

  İki kadın ... İkisi de yetenekli . Villanelle işini yapmaya devam ederken Eve de onun izini adım adım takip etmektedir.

 Heyecanlı ve sürükleyici bir kitap . Kitap öyle de bir yerde bitti ki devamını merakla bekliyorum . Yayınevi bizi fazla bekletmez  umarım :)

 Not: Kitabın bazı yerlerinde yazım hataları ve mevcut . Tekrar basımda bunları düzeltirler umarım.





Kod Adı Villanelle için övgüler :

“Ne kadar da pürüzsüz, çok yönlü ve inanılmaz biçimde eğlendirici bir öykü… Kod Adı Villanelle, Avrupa’nın yollarında son hızla ilerleyen bir araç içerisinde nefes kesen bir yolculuğa çıkarıyor bizleri. Bu aracın sürücüsü ise oldukça cezbedici ve tehlikeli birisi. Kesinlikle on üzerinden on veriyorum.”
                                                                                        Cristopher Reich, Take kitabının yazarı.

“Luke Jenning’in romanı, tıpkı romana kendi adını veren kahramanı gibi, profesyonel, etkili ve oldukça baştan çıkarıcı ve çok yönlü olmakla birlikte ölümcül. Bu, tüm seviyeden ve çevrelerden okuyucuya hitap eden, çok güzel biçimde yazılmış bir gerilim kitabı.”
                                                                Patrick Hoffman, Every Man A Menace kitabının yazarı.

“Stieg Larsson hayranları, çelikten yapısı ve becerikliliği ile Villanelle’e ve kararlılığıyla ön plana çıkan Eve’e büyük bir sevgi besleyecekler. Bu, ustaca kotarılmış, bıçak sırtında ilerleyen eser, eşit miktarda gözü kara kadın kahramanıyla, karakterleri derinlik ve kompleksitenin derinliklerinde dolaştırırken adrenalinin bir gramından bile taviz vermiyor. Son derece tavsiye ediyorum.”
                                                                                                                                    Journal Library

“Tıpkı Ian Fleming gibi Luke Jennings’de insanın dilini damağına yapıştıran bir ciddiyetle eserini kaleme almış… Oldukça eğlenceli.”
                                                                                                                               Sunday Times UK

“Unutulmayacak bir başkahraman… Villanelle’i, sadece bir katilden bir James Bond’a dönüştüren ayrı bir büyünün parıltılarını göreceksiniz.”
                                                                                                                               The Daily Mail UK

“Eğlenceli ve yine eğlenceli.”
                                                                                                                                 Daily Express UK

“Muazzam seviyede heyecanlı… Bu roman bir bomba etkisi yaratıyor. Jennings ses hızında yazıyor. Kitabın aşırı sürat, inkar edilemeyecek kadar bağımlılık yaratıcı ancak ayrıca sıradışı bir mizah anlayışını da kitapta bulmak mümkün.”
                                                                                                                                               Metro UK

“Villanelle’in küresel anlamda sıçramalar yaşatan vuruşları detaylı bir şekilde resmedilmiş ve Eve’in stratejik hamleleri güçlü bir kesilme yaşatıyor. Okuyucuya zevk vaat eden bir kurgu…”
                                                                                                                                                  Booklist

“Kesinlikle iyinin ötesinde bir düz yazı ve konusunda ehil olan senaryo bu müstesna gerilim eserini ve Jennings’den gelen serileri başlatıyor bu kitap. Okuyucular kesinlikle bu serinin devamını bekleyecekler.”
                                                                                                                                  Publishers Weekly

“Kesinlikle belalı ve kesinlikle büyüleyici… Kingsman ya da James Bond gibi karakter standartlarından kovalamaca dolu bir büyük kadın ajan hikayesine. Jennings, ironi, dokunaklılık ve bunların yanında bol miktarda sürprizler sunuyor. Ek olarak Rus hapishanelerinin, Fransız modasının ve Britanya istihbaratının derinlerinde meydana gelen vukuatlara da bakış açısı veriyor.”
                                                                                                                                      Washington Post


Kod Adı Villanelle - Luke Jennings
Kitabın Adı :Kod Adı Villanelle
Yazar :Luke Jennings
Yayınevi :Salon Yayınları
Orjinal adı : Codname Villanelle
Serisi : Killing Eve #1
Çevirmen :Süleyman Fatih Tural
Sayfa Sayısı :240


Televizyon dizisi Killing Eve'e esin kaynağı olan "görebileceğiniz hiçbir ajan hikayesine benzemeyen" aşırı heyecanlı ve gerilim dolu bir hikaye.
Villanelle (kod adı) dünyadaki en başarılı suikastçılardan birisidir. Suikastlarını bir oyun heyecanı içinde sürdüren psikopat ruhlu bu kadın, dünyanın en zengin ve en güçlü tabakasından insanları hedef almaktadır. Ancak uluslararası çapta etkili bir Rus politikacıyı öldürdüğünde peşine acımasız birini takmayı da başarır.
Eve Polastri (gerçek isim) tek bir iş için görevlendirilmiş, eski bir MI6 çalışanıdır. Görevi ise bu suikastı gerçekleştiren kadını ve ona yardım edenleri bulmak ya da öldürmektir. Son derece bilgili yapısı ve keskin zekasıyla çelişen sessiz ve sıradan bir hayata sahip Eve bu görevi kabul eder.

Ardı ardına yapılan takipler onları, yozlaşmış devlet yapıları ve güçlü suç örgütleri ile karşı karşıya getirecek ve kimse bu karşılaşmadan yara almadan kurtulamayacaktır. Kod Adı Villanelle, kurgu dünyasına yeni atılan bir isimden çıkan, pürüzsüz ve akıcı, heyecan dolu bir eserdir.






Luke Jennings Kimdir?

 Luke Jennings Luke Jennings yazar ve The Observer gazatesinin dans eleştirmenidir . Rambert okulunda eğitim gördü ve yazmaya tekrar başlamadan önce on yıl boyunca danscıydı.

Bir gazeteci olarak Vanity Fair i New Yorker ve  Time 'da , birçok İngiliz dergisinde çalıştı . Halen  Kod Adı Villinelle'nin devamını yazmaktadır . BBC Amerikana'da 2018 yılında yayına başlayan Killing Eve dizisinin temelini oluşturuyor.



                                                     

1/04/2020

Hollanda'da Bir Cinayet - Georges Simenon

Ocak 04, 2020 2 Yorum
Hollanda'da Bir Cinayet

Georges Simenon adını duyduğum ve merak ettiğim bir yazardı . Kitap Yurdunda beş kitap on beş lira kampanyasında kitapları görünce almıştım. İlk olarak Dedektif Maigret serisinin sekizinci kitabından yana kullandım . Bağımsız okunabilen bir seri , okurken bir rahatsızlık hissetmedim şahsen .

  Hollanda'da kendi halinde bir sahil kasabasında cinayet işlenmiştir. Kasabaya konferans için gelen Duclos elinde silah ile yakalanmıştır . Katilin bulunması ve adının temizlenmesi için ülkesi Fransa'dan bir dedektif ister .

  Fransa'dan bu işi çözmesi için Maigret gönderilir.  Maigret Hollanda'ya gider gitmesine fakat flemenkçe bilmemektedir. Bir polis deliller haricinde soru sorarak , verilen cevapları analiz ederek ilerler. Bu nedenle dil sorunu önemlidir. Az da olsa Fransızca bilenlerle konuşur , bilmeyenlerle ise bilenlerden tercüme etmesini ister.

  Bu dil sorumu deneyimli dedektif Maigret'i engellemez. Kasabada olay sırasında orada olanlar ile birer birer konuşur Maigret.  Flemenkçe konuşan polislerin bulamadığı detaylerı dili bilmeyen birisi olarak fark eder. İnsanların vücut dilini okumasını da iyi bilir kendisi . Kitabı okumak isteyenler için olaydan çok fazla bahsetmiyorum.

   Farklı , sakin tempoda ilerleyen bir kitaptı. Zaten ince bir kitap olduğu için bir günde bitirdim. Serinin ortasında başlamak biraz canımı sıksa da seri ile hiç tanışmamaktansa ortadan da olsa başlamak iyidir diye düşünüyorum. Serinin elimde bir iki kitabı daha var . Onları da en kısa zamanda okumayı planlıyorum.

Maigret serisinin iki filmi de varmış. Sonradan öğrendim bunu da . Filmlerde başrolde Mr Bean filmlerinden tanıdığımız Rowan Atkinson  'ı Dedektif Maigret rolünde görüyoruz. Açıkçası ben merak ettim . Boş bir vaktimde filmleri izlemeyi düşünüyorum.



Hollanda'da Bir Cinayet - Georges Simenon
Kitabın Adı :Hollanda'da Bir Cinayet
Yazar :Georges Simenon
Yayınevi :Kabalcı Yayınevi
Orjinal adı :Un crime en Hollande
Serisi :Inspector Maigret #8
Çevirmen : Aysel Bora
Sayfa Sayısı :159


Maigret bir mayıs öğleden sonrası Delfzijl’e geldiğinde, kendisini Hollanda’nın kuzey ucundaki bu küçük kasabaya çağıran olay hakkında kaba taslak bilgilerden başka bir şey yoktu kafasında.Nancy Üniversitesi’nde profesör olan Jean Duclos adında biri kuzey ülkelerinde bir konferans turunda bulunuyordu. Delfzijl Denizcilik Okulu’nda öğretmenlik yapan Mösyö Popinga’nın konuğuydu. Oysa Mösyö Popinga öldürülmüştü ve Fransız profesör resmen suçlanmamakla birlikte, yine de kendisinden kasabadan ayrılmaması ve Hollanda makamları tarafından arandığında hazır bulunması istenmişti.İşte hepsi bu kadardı ya da neredeyse bu kadardı. Jean Duclos’nun haber vermesi üzerine, Nancy Üniversitesi Adli Polisten birinin görevle Delfzijl’e gönderilmesini sağlamıştı.İş Maigret’ye düşmüştü. Resmi olmaktan çok yarı resmi, üstelik Hollandalı meslektaşlarına geleceğini önceden bildirmeyerek daha da az resmileştirdiği bir iş.







Georges Simenon Kimdir? 


Georges Simenon1903 yılında Liège'de doğmuştur. Genç yaşlarda okulu bırakıp gazete muhabirliğine atılmış ve 19 yaşında Paris'e yerleşmiştir. İlk polisiye romanlarını bu dönemde Sim takma adıyla yayımlamıştır. 1945'te Amerika'ya yerleşmiş ve 20 yıl bu ülkede yaşadıktan sonra, önce Fransa'ya sonra da İsviçre'ye geçmiştir. 1989 Eylülünde Lozan'da ölmüştür. Polisiyeler dışında psikolojik romanlar ve denemeler de yazmıştır. Polisiyelerindeki psikolojik derinlik, gerilimi sürekli ayakta tutmakta ve okurun ilgisini sürekli sonuca yönelik olmaktan çıkarmaktadır. Birçok romanı sinema ve televizyona uyarlanmıştır. Bazı yapıtları: Pietr-le-Leton (1931, Letonyal Pietr), La Maison du Canal (1933, Kanaldaki Ev), L'homme Qui Regardait Passer les Trains (1938, Trenlerin Geçişini İzleyen Adam), La Chambre Bleue (1964, Mavi Oda).

Georges Simenon'un Okuduğum Diğer Kitapları :

* Flamanların Evinde 

* Kanaldaki Ev

* Bella'nın Ölümü 
                                                     
Web sitemizdeki fotoğrafların, yazıların izin alınmadan kopyalanması, yayınlanması, alıntı olduğu ve kaynağı belirtilmeden bir takım amaçlar için kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri yasasına aykırıdır. İzin alınmadan kopyalanan resim ve yazılarımızla ilgili dilekçe ve dava açma hakkımız saklıdır.