6/30/2020

Yanılsamalar Kitabı - Paul Auster

Haziran 30, 2020 2 Yorum
Yanılsamalar Kitabı

"Resimler ne kadar güzel ya da çarpıcı olursa olsun, beni asla sözcüklerin tatmin ettiği kadar etmiyordu."

 Haziran ayında @biryazarbinokur grubumuzla birlikte @fatmainak 'ın seçimi ile Paul Auster okuduk. Benim seçtiğim kitap Yanılsamalar Kitabı oldu . Aslında yazarın daha fazla kitabını okumak isterdim ancak çok yoğun olduğum için sadece bir kitap okuyabildim.

 Daha önce New York Üçlemesi ile yazarın kalemi ile tanışmıştım  . Bu nedenle çok yabancılık çekmedim okurken . ➡ New York Üçlemesi ;  Cam Kent , Hayaletler , Kilitli Oda kitaplarından oluşmaktadır .  ⬅

  David bir üniversitede öğretim üyesidir.  Aynı zamanda yazar ve çevirmendir. Eşi ve iki oğlunu uçak kazasında kaybettikten sonra dünyadan kopmuş , boşluk içerisinde kalmıştır. Bir gün televizyonda sessiz film üzerine izlediği bir belgeselde Hector Mann ile karşılaşır . Bu siyah beyaz film sanatçısını seyrederken kahkaha attığını fark eder. Uzun süredir kahkaha değil gülümsememiştir bile . Bu kahkaha sonrası David , Hector Mann üzerine düşünmeye ve araştırmaya başlar. Kimdir bu Hector Mann? Yıllar önce ortadan kaybolup sırra kadem basan bu adam ve filmlerini daha çok merak etmeye başlar . Ülkenin farklı yerlerinde filmleri olduğunu öğrenir ve bunları aramak için yola çıkar . Bu yolculuk başında da bu konuda bir kitap yazma fikri doğar....


 David bu kitabı yazdıktan yıllar sonra bir mektup alır . Mektubu yazan kadın Hector Mann'ın eşi olduğunu söylemekte ve Hector'ı görmesi için onu çiftliğe davet etmektedir. İşte tam olarak bu mektubu aldığı zaman başlar kitabımız da....

  New York Üçlemesi beni çeken olduğu kadar iten bir kitaptı da . Yanılsamalar Kitabı ise tam tersi çekti beni . Elimden bırakamadan okudum. Çok farklı ve canlı bir kitaptı  . Okuduğum herşey o kadar net canlandı ki gözlerimde o yüzden canlı diyorum. Kitap bizi çok farklı yolculuklara çıkarıyor. İlk olarak David ve onun yaşadıkları ve ruh hali var. Kitap boyunca da zaten David'in ağzından okuyoruz herşeyi. İkinci olarak da filmler . Filmleri David kare kare aktarıyor bize. Bu nedenle filmi seyretmiş kadar oluyoruz. Bu kitap aynı zamanda film de içeriyor dersem yanlış demiş olmam . Son olarak da Hector Mann'ın hayatından bir kesiti de içeriyor. Alma , David'e uçakta Hector'ı anlatırken biz de Hector'ın gözünden onun yaşadıklarına tanık oluyoruz. Bu nedenle çok yönlü bir kitap olduğunu da söyleyebilirim. Okuduğum en farklı kitaplardan birisiydi . Paul Auster kaleminin sihrini konuşturmuş bana göre.

  Ben kitabı çok sevdim. Tavsiye noktasında ise net bir şey söyleyemiyorum.  Goodreads'e göre kitabı sevmeyenler de var. Bu nedenle konu ilginizi çektiyse alın pişman olmazsınız diyorum.






Yanılsamalar Kitabı
Kitabın Adı :Yanılsamalar Kitabı
Yazar : Paul Auster
Yayınevi : Can Yayınları
Orjinal adı :The Book of Illusions
Çevirmen :İlknur Özdemir
Sayfa Sayısı :306

Karısıyla iki küçük oğlunu bir uçak kazasında yitiren David Zimmer, yaşayan bir ölüye dönüşmüştür, kederini alkole gömerken günlerini kendine acıyarak geçirmeyi sürdürür. Bir gece televizyon izlerken, sessiz film döneminin komedi oyuncularından Hector Mann üzerine bir belgesele rastlayınca hayata bakışı bir anda değişir. Altmış yıl önce ansızın ortadan kaybolan ve o zamandan beri kendisinden haber alınamayan bu gizemli oyuncunun filmlerinin peşine düşen, Avrupa ve Amerika'da dolaşan David, sonunda onun hakkında bir kitap yazar. Kitap yayınlandıktan hemen sonra aldığı ve başka bir dünyadan gelmişe benzeyen ilginç bir mektupla hayatı geri dönülmez biçimde değişecektir. Soluk kesici bir tempoda ilerleyen bu şaşırtıcı roman, okuru gülünçle trajik olanın, gerçekle hayalin, şiddetle yumuşaklığın birbirinin içinde eridiği bir imgeler evreninde dolaştırıyor. Önceki romanlarında olduğu gibi rastlantıların insan yaşamında oynadığı rolün altını çizen, bütün olayların birbirine bağlanıp çözüldüğü "Yanılsamalar Kitabı", Amerika'nın en güçlü ve özgün yazarlarından Paul Auster'ın, içeriği en yoğun, duygusal yanı en zengin romanlarının başında geliyor.




Paul Auster Kimdir?

Paul Auster 3 Şubat 1947 doğumlu Paul Auster, çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak temsilcilerinden. Yazı yazmaya 12 yaşında başladı. Columbia Üniversitesi'nde Fransız, İngiliz ve İtalyan edebiyatı okudu. Fransızca'dan çeviriler yaptı. 1971-75 yılları arasında Fransa'da oturdu, 1977'de oğlu doğdu, 1979'da babasının ölümünden sonra, onu konu aldığı yaşamöyküsel romanı Yalnızlığın Keşfi'ni yazdı. Denemelerini ve şiirlerini çeşitli yayın organlarında yayınladı. 1981 yılında şimdiki eşi yazar Siri Hustvedt'le evlendi. Yirminci yüzyıl Fransız şiiri üzerine önemli bir antoloji yayınladı. 1986-1990 yılları arasında Princeton Üniversitesi'nde çeviri dersleri verdi. Romancılık, şairlik, çevirmenlik, deneme ve senaryo yazarlığı gibi çeşitli yönlere sahip bir yazar olan Paul Auster, eşi ve iki çocuğuyla New York'ta, Brooklyn'de oturmaktadır.


Paul Auster'in Okuduğum Diğer Kitapları :

* New York Üçlemesi
  1- Cam Kent
  2 - Hayaletler
  3- Kilitli Oda

                                                     

6/25/2020

Ana - Maksim Gorki

Haziran 25, 2020 1 Yorum
Ana

" Karını tok olanlar çoktur ama dürüstü yoktur!"

Haziran ayı #1nobel1klasik etkinliğimizin kitabı Maksim Gorki'nin kaleminden Ana idi. Yılın başında kitabı almıştım . Etkinlik kitabı olduğu için okumayıp beklettim kitabı.

Sosyalist gerçekçi yazımın öncüsü olan Gorki'nin okuduğum ilk eseri Ana. Yazar 1892 yılında Tiflis'te Kafkasya gazetesinde yazmaya başladığı zaman yoksullukla ve acıyla dolu bir yaşam sürdüğü için Rusçada acı anlamına gelen Gorki takma adını kullanmaya başlamıştır. Biz de bugün yazarı bu takma adı ile tanıyoruz. Gerçek adı Aleksey Maksimoviç Peşkov'dur .

  Kitapta bir taraftan çarlık Rusyasını anlatırken diğer taraftan da işçilerin yaşam koşullarını ve bu koşullara karşı gelenleri ve işçi sınıfının örgütlenmesini Ana'nın gözüyle ve onun yaşamı çerçevesinde anlatıyor Gorki .

  Ana köylü bir kadın , bir işçi eşidir. Eşi akşamları içmekte ve eşine de kötü davranmakta , ona şiddet uygulamaktadır . Eşinin ölümünden sonra Ana oğlu Pavel ile başbaşa kalır . O güne kadar birbirleri ile iletişimi pek olmayan ana oğul başta birbirlerine nasıl davranacaklarını tam bilemeseler de zamanla yakınlaşırlar.

   Şartlara karşı gelen ve işçileri örgütleyip bilinçlendirmeye çalışan oğlu ve arkadaşlarının başta ne yapmaya çalıştıklarını anlayamayan Ana , zamanla onları anlamaya başlar ve kendini de geliştirir. Başta o konuşmaya bile çekinen , içine kapalı kadın bu gençlerin arasına yavaş yavaş karılırken oğlunun en büyük destekçisi olacak ve onlara yardım edecektir.

  Akıcı ve sade anlatım tarzı ile Gorki'nin tarzını çok sevdim. Bundan sonra diğer kitaplarını de okumak istediğim önemli yazarlar arasına kattım kendisini.

Ana Kitabından Alıntılar :


"Mantık güç vermez insana!" diye karşı çıktı Rybin, " Gücü veren kafa değil yürektir. "

" Tanrı sözcükler topluluğudur , sözcükler topluluğu ise ruhtur ..."

"Tanrı yürekte ve ustadır ama kilisede değildir.
Kiliseyse ,Tanrı ve insanların mezarlığıdır."

"Kişi salt kendi kıskançlıkları ve istekleri için yaşıyor çağımıza. Her biri büyük bir zevk alıyor kötülük yapmaktan. "

" ... bebeği doyurmak zordur, insanlara iyi ve doğruyu öğretmekse daha güç."

 " Kendi sopası insana daha hafif vurur. .."

 " Yaşam ata benzemez! "... " Onu kırbaçla yola getiremezsin!"

 " Yürekteki ışık puslu olunca çok is tutar. "

"İyi bir insan için yaşamak zor, ölmekse kolaydır ..."




Ana
Kitabın Adı : Ana
Yazar : Maksim Gorki
Yayınevi : Venedik Yayınları
Orjinal adı : Мать
Çevirmen : Kısmet Er
Sayfa Sayısı :376

Günlerin alışılmış kirli havası içinde, buhar gücüyle çalışan fabrikaların keskin düdüğü, işçi mahallelerin üstünde dumanlı kirli havayı parçalarcasına çınladığında, dinlenip de kulübelerinden, üstleri ışık çevrilip ürkütülmüş hamamböcekleri gibi dışarı fırlayıp, soğuk ve alacakaranlık yollarda, pencerelerindden parlayan sarı bir ışıkla şose yolu parlatan fabrikanın yüksek taş duvarlarına doğru yol alırlardı. İstimin komurtusuyla birlikte diğer makinelerin boğuk gürültüsü mahalleye hakim olurken, bacaların asık suratlı kara görüntüsü birer sopa gibi mhallenin üzerine egemenliini kurardı. Yorgun ayaklarını, sürükleyerek fabrikanın taş duvarlarla çevrili geniş dörtgenine doğru, köyün kaldırımsız, daracaık yolundan yürürlerdi. Fabrika, katıysız, sakin bu gelenleri kifli pencere dizileriyle beklerdi. Yıcık vıcık çamur ve pislik, yürüyenlerin ayaklarına sınavnıp tuhaf sesler çıkarırdı. Sağdan soldan, kısık ve uykulu seslerin çığrışması işitlirdi. Tuhaf sövüşmelerle karşılık veren sesler; bu seslere, gürültülere buharın ıslıkları karışırdı. Fabrikanın bacalar, kasıntılı bir güven duygusuyla kalın sütunlar benzeri yükselirdi köyün üstünde...







Maksim Gorki Kimdir?

Maksim Gorki 28 Mart 1868 yılında dünyaya geldi. Çocukluk yılları Astrahan’da geçen yazar 5 yaşındayken babasını kaybetti. Daha sonra annesi tekrar evlendi. Gorki’yi büyükannesi ve büyükbabasının yanına gönderdi. Ünlü yazar 11 yaşındayken annesini Verem’den dolayı kaybetti. Çok kısa bir süre okula gidebildi ve daha sekiz yaşındayken çalışmaya başladı. Küçük yaşlarda çalışmaya başlayınca Rus işçi sınıfının yaşamına yakından tanıklık etti. 1 Mayıs marşının sözleri Maksim Gorki’ye aittir. Gorki on yaşına geldiğinde bir ayakkabı mağazasında çalışmaya başladı ve burada kaynar çorbadan elleri yanınca büyükannesinin evine döndü. İyileştikten sonra bir mimarın yayına çırak olarak verildi. Mimarın evinde hizmetçilik yaptı ancak ağır şartlardan dolayı 1 yıl sonra kaçtı. Volga’daki gemilerden birine girdi aşçı yamaklığı yaparak bulaşık yıkadı. Okuma merakı başlayan yazar, Rusçada yoksulluk ve acı anlamlarına gelen Gorki takma ismini aldı. İntihara kalkıştı ve bundan sonra 5 yıl serseri gibi Rusya’yı dolaştı. Maksim Gorki çocukluğunu ve gençlik yıllarını yoksulluk ve acı içinde geçirdi. Dünya edebiyatında klasik olan "Çocukluğum" ve "Ekmeğimi Kazanırken" isimli eserlerinde bu dönemlerini detaylı olarak anlatıyor. Çocukluk döneminde yaşadığı acıların tek avuntusu büyükannesiydi. İyi yürekli bir kadın olan büyükanne Maksim Gorki’nin her zaman arkasında oldu. "Ekmeğimi Kazanırken" ve "Benim Üniversitelerim" adlı eserlerinde ninesine olan sevgisini anlattı. Öykülerinde ülkesinin toplumsal zorluklarını işledi. Sistemi eleştiren yazar daha sonra ideolojik edebiyatı savundu. 1898 yılında yayınlandığı ilk kitabı "Hikaye Denemeleri" çok beğenildi. "Ayak Takımı Arasında" ve "Küçük Burjuvalar" oyunları sahnelendi. Bu yıllarda ünü gün geçtikçe hızla artmaya başladı. Rus devrimine adadığı en başarılı romanı "Ana" günümüzün en iyi eserleri arasında yer alır. Çar rejimine karşı olan tutumundan dolayı defalarca tutuklandı. Gorki, Lenin ile tanışarak samimi bir arkadaşlık kurdu. Yakalandığı verem hastalığından dolayı devlet onu İtalya’ya gönderdi. 1928 yılında geri döndü ve 14 Haziran 1936 yılında Moskova’da zatürreden yaşamını yitirdi.

                                                     

6/24/2020

Fil Saati - Tuğba Sarıünal

Haziran 24, 2020 3 Yorum
Fil Saati

  Çarpışma kitabını okuduktan sonra kalemini çok sevdiğim Tuğba Sarıünal'ın yeni kitabı Fil Saati'ni yine çok sevdim hatta Çarpışma'dan daha çok sevdim.

  Kitabın konusuna ve kitap yorumuna geçmeden önce kitaba adını veren Fil Saati'ndan bahsetmek istiyorum. Bundan 9 asır önce El-Ceziri tarafından tasarlanmış filli su saati.

filli su saati


  El Cezerî kimdir derseniz İslam'ın Altın Çağında çalışmalar yapan Müslüman Arap mucit ve mühendistir.  Sibernetiğin ilk adımlarını attığı ve ilk robotu yapıp çalıştırdığı kabul edilen El Cezeri'nin Leonardo da Vinci'ye ilham kaynağı olduğu düşünülür.

Filli Su Saati


Filli Saat ise 2 buçuk metrelik bir saattir ve  günü 24 eşit parçaya ayırır ve işaretini her yarım saatte bir verir. Bu kompleks yapı şamandıra sistemiyle işler. Filin sırtında bulunan katip her yarım saati elindeki kalemi çizelge üzerinde kaydırarak belirtir. Yarım ve tam saatleri birbirinden ayırmak içinse filin üzerindeki bir figür tam saatlerde sağ, yarım saatlerde sol elini kaldırır. Bu yarım saatlik ara tamamlanınca bir ip yardımıyla kuleden bir küre bırakılır. Küre, saate yerleştirilen figürlerin hepsini hareket ettirmeye başlar. Bir kuş döner, kulenin üstündeki adam ellerini kaldırır, iki yılan aşağı doğru hareket eder. Son olarak filin boynundaki katibin sağ eliyle file sol eliyle trompete vurmasıyla da düzenek diğer yarım saatlik bölüm için ilk haline çevrilmiş olur. (Bu bilgiler Tarihhaber.net sitesinden alınmıştır )

  Tarihi bir saatti de içeren , polisiye , bilim kurgu , fantastik öğeler ve tasavvufu da içinde barındıran harika bir roman Fil Saati. Bütün öğeler öyle bir harmanlanmış ki şu da olsa daha iyi olurdu ya da bu da olmasaydı diyemiyorsunuz. Bu noktada yazarın hayal gücüne hayran oldum ve kalemini bir kere daha takdir ettim.

 Güneş psikolog genç bir hanımdır . Bir gün bir kitapçıda etkileyici genç bir adamla tanışır ve tanıştıkları gün gözlerinin önünde vurularak öldürülür bu genç adam . İşte tam da bu noktada başlıyor kitabımız ve böyle bir başlangıçtan sonra da kitabı elinizden bırakamıyorsunuz.

Fil Saati


  Çok karakterli ve çok olaylı bir kitap Fil Saati . Cinayetler işleniyor ve polis katil olduğunu düşündüğü/tespit ettiği katilin peşinden gidiyor. Katile götüreceğini düşündükleri tek kişi ise küçük bir çocuk. Anne ve babası ortadan kaybolunca yurda yerleştirilen Eren. Tesadüf bu ya Eren'in psikologu da Güneş. Olayların peşini bırakmayan Komiser Merih . Olaya karışan başka karakterler de var da onları da okumak isteyenlere bırakıyorum. Niyetim kitabın özetini çıkarmak değil. Bilgi verip bana hissettirdiklerini aktarmak.

Kitabı okurken teoriler oluşturmayın benim gibi. Zihninizi serbest bırakın ve bütün olasılıklara açık olun. Çünkü bu kitap gerçekten şaşırtacak . Beni şaşırttı ve işte benim aradığım kitap tarzı dedirtti.

Bazı olaylardan görünenin ötesi vardır . Bu kitaptaki olaylarda da görünenin ötesi var. Okurken izlediğim bir film aklıma geldi ve umarım onun gibi değildir dedim.Bu film Predestination'dı . Bir çok insan çok beğense de filmin mantığını sevmemiştim. Neyse ki kitabın dayanağı daha farklı çıktı. Tam bu beni çok şaşırttı derken sonunda yine ters köşe yaptı yazar. Kitabın devamı da gelecek . Çünkü öyle bir şekilde bitti ki olacakları ve kitabın bizi nereye götüreceğini çok merak ediyorum . Hazır filmlere benzetmişken belirteyim ki son kısım biraz bana İnvasion filmini hatırlattı. ( İnvasion filmini merak ediyorsanız burayı tıklayabilirsiniz. )  Filmle aralarındaki benzerliğin boyutu devam kitabını okuyunca netleşecek aklımda. Umarım yazar beni ve benim gibi kitabı çok sevenleri fazla bekletmez umarım.







Fil Saati Kitabın Adı : Fil Saati
Yazar :Tuğba Sarıünal
Yayınevi : Destek Yayınları
Sayfa Sayısı : 192

Her şey tek bir sorudan evrilir, gelişir ve değişir:

“Bu dünyadaki yerim nedir?”

Elmasın kömürde, ipliğin pamukta gizli olduğu dünya burası.

Sır hem gözünün önünde hem de gören gözün sindiremeyeceği kadar derinde.

Aldığı nefesi kendi içinde kaybettiğini bilmeyen insan, kendi dışında arasa da neyi bulacak sanki?

Hareket ediyoruz. Karşılaşıyoruz. Hatırlıyoruz. Unutuyoruz. Görünmeyeni arayan hareket hali içinde, yalnızca kendimizden kendimize doğru ilerliyoruz.
Kâinat kocaman bir ayna.
Hakikati aramak, kendini bulmak...
Sevginin nefrete dönüşmesi de bunun yokluğundandır. Yeşeremeyen kararır.

“Çok iyi, çok başarılı ve doğrudan yazılmış, büyük bir takdirle okuduğum sarsıcı bir roman.”

Prof. Dr. Uğur Batı








Tuğba Sarıünal Kimdir?

Tuğba Sarıünal18 Mart 1988 yılında dünyaya gelmiştir. Ankara Gazi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi’nden mezun oldu. Bir süre yüksek lisans düzeyinde eğitimine devam etti.

 Ardından Drama İstanbul Senarist Geliştirme Okulu’nda yaratıcı senaristlik eğitimi gördü. Reklam ve TV programı metin yazarlığı yaptı. İlk romanı Nakil 2011 yılında yayımlanmıştır.

 2012 yılında katıldığı Best Model yarışmasında en iyi fizik ödülünü aldı. Dinle Sevgili, Türk’ün Uzayla İmtihanı dizilerinde ve İncir Reçeli 2 filminde rol aldı. Günümüzde senaristlik ve yazarlık yapmaya devam eden Sarıünal’ın yayımlanmış 6 romanı ve 2 senaryo projesi mevcuttur.


Tuğba Sarıünal'ın Okuduğum Diğer Kitapları:

* Çarpışma


                                                     

6/20/2020

Zeno'nun Bilinci - İtalo Svevo

Haziran 20, 2020 0 Yorum
Zeno'nun Bilinci

 Ne zamandır okumak için beklettiğim bir kitaptı Zeno'nun Bilinci . İnstagramda Aygül ( @okuyanhemşiree ) okuyalım deyince işte beklediğim fırsat diyerek okumaya başladım ben de . Benim yoğun olmam kitabın da akmaması nedeniyle uzun sürdü kitabı okumam .

                Hayat ne güzeldir, ne de çirkin; fakat orijinaldir.

Kitap doktor tarafından yazılan bir ön söz ile başlıyor . Kendisine psikoanaliz için gelen hastası artık ihtiyacı kalmadığı için gelmekten vazgeçmiştir. Doktor da bunun üzerine hastaya hayatını kaleme almasını istemiştir. Hastasının yazdığı satırları da yayımlatmıştır doktor . İşte okurken gülümsediğim bu satırları aynen aktarıyorum size:

Hastamın özyaşam öyküsünü ondan intikam almak amacıyla yayımlıyor ve bu durum karşısında hayli öfkelenmesini umuyorum . Buna rağmen , tedaviye kaldığımız yerden devam etmesi şartıyla bu eserde elde edeceğim geliri kendisiyle paylaşmaya da hazır olduğumu bilmesini de isterim. 
Önsöz kısmında sonra Zeno ile tanışıyor ve onun hayat öyküsünü yine onun ağzından okuyoruz.

Birinci Dünya Savaşı öncesi dönemde başlayan kitap birinci Dünya Savaşı sırasında bitiyor . Zengin bir aileden gelen Zeno hastalık hastası , evhamlı , biraz de bencil birisi olmasına rağmen iyi niyetlidir de . Olaylara genellikle kendi tarafından bakar ve yalan demeyelim de palavra sıkmayı da sever. Bunu yanlış olduğunu , sıkıntı yaratabileceğini fark etse de yine de kendine engel olamaz.

Kitap farklı bölümlerden oluşuyor . Sigarasını bırakmak istediği bölüm. Sigarayı bırakmak istediğini söylüyor da aslında bu bölüm sadece lafta kalıyor . Ne kadar çabalayıp yardım almaya çalışsa de kendi istemedikten sonra insan başarabilir mi??

Sigara bölümünden sonra babasını ölümü geliyor . Bu bölümde de babasının ölmesine kadar onunla ilişkileri ve ona karşı neler hissettiğinden bahsediyor .

Evliliği ve metresinin anlatıldığı bölümler var sırada . Evlilik kararı ve evliliğin nasıl gerçekleştiği de ilginç bir konu . Aslında trajikomik desek daha doğru olur. Türkiye'de olsa Zeno ile o aileden kimse evlenmezdi diye düşünüyorum. Fazla konuya girmeyeceğim ancak oldukça ilginç bir o kadar da tuhaf olduğunu belirtmeliyim.

İş ortaklığı kısmı bir sonraki bölüm de . Okurken en sıkıldığım bölüm bu oldu . Sayfalar akmak bilmedi.

Bu bölümden sonra da son bölüm ile kitabı bitiriyor yazar.

Kitapta Zeno'nun gözünden olanları okurken onun hissettiklerini ve zihninden geçenleri ve insan ilişkilerini okumuş oluyoruz. Zeno aslında sıradan , pek bir özelliği olmayan zengin birisidir. Yaşamı için de sıradan denilebilir ancak o yaptıkları ve davranışları ile sıradan sınırını geçiyor .

Oldukça yavaş okudum kitabı . Yoğun bir dönemde olduğum için yazara da haksızlık etmek istemedim. Okuduğum yazılarda İtalo Svevo'nun en iyi eseri diyenler vardı . Ben yazarın farklı bir kitabını okumadığım için kıyaslama yapamam . Kitap hakkında düşüncemi belirtebilirim ancak . Ben kitap hakkında ortada kaldım . Sevdiğim tarafları da oldu sevmediğim de . Sevmediğim derken konu ya da yazım tarzı değil sıkıldım okurken . Bazı yerler uzatılmış ve gereksiz geldi. Sevdiğim ve sevmediğim tarafları  bir tartıya koyarsam sevmediğim tarafı ağır basar ...








Zeno'nun Bilinci Kitabın Adı :Zeno'nun Bilinci
Yazar :İtalo Svevo
Yayınevi :Aylak Adam Yayınları
Orjinal adı : Zeno Cosini
Çevirmen : Nazlı Brigen
Sayfa Sayısı :567

Joyce ve Kafka'nın açtığı yoldan yürüyen Svevo'nun büyüleyici ve kendine özgü romanı Zeno'nun Bilinci, okurları yerinde duramayan ve durmadan kendini aldatan bir zihnin içine sokuyor. Psikiyatrının ısrarı üzerine kaleme aldığı itiraflarında, Zeno Cosini hem işadamı hem de nevrotik kişiliğinin tüm detaylarını gözler önüne seriyor. Bir yanlışlıklar komedisi, ağırdan almanın verdiği hazlara muzip bir tanıklık ve insan doğasının son derece açık bir biçimde masaya yatırılışı olan Zeno'nun Bilinci 20. yy. İtalyan edebiyatının en önemli romanlarından biri olmaya devam ediyor.








İtalo Svevo Kimdir?

İtalo Svevo (1861-1928) Gerçek adı Ettore Schmitz olan Italo Svevo, çağdaş Avrupa edebiyatının kurucularından biri sayılır. Orta Avrupa’nın kavşak noktası niteliğindeki Trieste’de doğan ve asıl mesleği mühendislik olan Svevo’nun herkesten sakladığı yazı denemeleri 1927’de dostu James Joyce tarafından keşfedildi. İlk romanı Una Vita (Bir Hayat-1892) ve diğerleri, Senilita (Yaşlılık-1898/Çev: Gül Işık), La Coscienza di Zeno (Zeno’nun Bilinci-1923/Çev: Gül Işık) ve ölümünden sonra yayınlanan La Novela del Buon Vechio e della Bella Fanciulla (İyi Kalpli İhtiyar ile Güzel Kız Çocuğunun Hikâyesi-1929) onun İtalyan ve Avrupa edebiyatındaki yerini belgeleyen önemli eserlerdir. Zeno...’nun devamı niteliğindeki romanını yazmaktayken bir trafik kazasında ölen Svevo’nın kısa hikâye, mektup ve tiyatro oyunu gibi değişik alanlarda eserleri vardır.


                                                     

6/18/2020

1984 - Goerge Orwell

Haziran 18, 2020 2 Yorum

1984

 Hayvan Çiftliği kitabı ile yazarın kalemi ile tanıştım ve hayran oldum. Hem eğlenceli hem de düşündürücü bir kitap oldu benim için. Kısa sürede biten ancak etkisi hiç de bitmeyen bir kitaptı. Hayvan Çiftliği'ni okuduktan sonra 1984 listemin üst seviyelerinde yer aldı ve sonunda okuyabildim kitabı.

SAVAŞ BARIŞTIR
ÖZGÜRLÜK KÖLELİKTİR
CAHİLLİK GÜÇTÜR


  1984 'ü okumaya başladıktan sonra ilk sayfalarda yukarıda bıraktığım cümleler karşıladı beni . Birkaç kere okudum bu yazılanlar ve ne demek istediğini , ardındaki anlamları üzerine bir süre düşündüm. Kitap boyunca birçok yerde karşıma çıkan bu cümlelerin anlamlarını kitabın son bölümünde net olarak anladığımı belirtmeliyim. O zamana kadar çıkarım yapmıştım sadece fakat ne demek istediği son bölümde gayet net olarak anlatılıyor .

  Goerge Orwell'in kaleminden çıkan bu kitap bir distopya . Tüm dünyada okunan , okuyanları etkileyen bu distopyanın filmi de çekilmiş. Kitabı okuduktan sonra filmini de ara vermeden izledim ve kitaptan sonra ondan da bahsetmek istiyorum.

  Kitaptaki olaylar bir karakterin etrafında gelişiyor ve onun bakış açısı ile aktarılıyor: Winston . Dünya'ya egemen olan üç ülke kalmıştır . Okyanusya , Avrasya , Doğuasya . Bizim okuduğumuz olaylar Okyanusya ülkesinde yer alan Londra 'da geçiyor .

1984

Ülke genelinde piramidin üstünde Büyük Birader (BB) yer alıyor . Büyük biraderin fikirleri ,ideolojisi ve yönetimi benimsenmiştir. Evlerde bulunan tele ekranlarda büyük biraderin yüzünü sürekli görmek mümkündür. Ancak BB yi şahsen gören olup olmadığı bilinmemektedir. Belki de BB sadece bir fikrin , insanları bir arada tutmak , onları yönetmek için ortaya koyulan bir resimden mi ibaret bilinmez.... Bu konuda konuşmak da yasaktır zaten . Casusların ya da düşünce polislerinin nerede olduğu ya da kim olduğu bilinmez. Evlerde bulunan tele ekranlarda sürekli haber , müzik verilmesinin yanı sıra sabahları yoldaşların spor yapması da sağlanmakta ve 7/24 insanlar bu ekranlardan gözlenmektedir. Düşünce suçu ile göz altına alınanlar bir daha görülmemekte , belki de buharlaştırılmaktadırlar. Evlerdeki casuslardan en önemlisi ise çocuklardır  .Anne ve babalarını düşünce polisine ihbar etmekte tereddit etmezler . Gece rüyanızdan ya da rüyanızdaki konuşmalarınızdan birle sorumlusunuzdur . İnsnaların çoğu ise olanları sorgulamazlar , olduğu gibi kabul ederler. Ülke sürekli savaş halindedir. İnsanların en büyük eğlencesi ise idamları izlemektir.

Kitap üç bölümden oluşuyor . İlk bölümde Winston ülke düzeni ve yapılanları , yaşayış tarzını kendi hayatı üzerinden anlatıyor. O da olanların farkında ve sorgulayan bir karakter. Bu nedenle de günün birinde yakalanacağını çok iyi biliyor.

Geçmiş tarihçinin yazdığı kadardır derim her zaman . Biz eski zamanlarda yaşamadığımız ya da birebir görmediğimiz için tarihçilerin yazdığını biliriz ve onların doğru olduğunu farz ederiz. İşte Okyanusya'da da tarih insanların ellerinde. İşlerine yaramayan bilgiler kitaplardan , gazetelerden çıkarılır ve eski sayılar bile yeni bilgiler ile tekrar yazılır . BB nin söylemi günümüz şartlarında gerçekleşmediyse eski sayılar da hemen günümüz şartlarına uygun demeç verilmiş gibi düzeltiliyor . Olmayan insanlar varmış , kahramanlık yapmış gibi gösterilirken yaşayan insanlar da birden ortadan kaybolmakta ve tüm belgelerden bir anda çıkarılmaktadır . Kimse onun yaşadığını ya da öyle biri olduğunu ispatlayamaz . İnsanların korku ile yönetildiği bir ülke Okyanusya...

İkinci bölümde ise kız arkadaşı oluyor Winston'un . Cinsellik bu düzende olumsuz karşılanan bir durum. Bu nedenle gizli kapaklı yürütürler bu ilişkiyi.

Son bölümde ise Winston yakalanır. Bu bölümde yakalananlara ne yapıldığını öğrendiğimiz gibi perde arkasında olanları da daha iyi anlıyoruz.

  1984 okunması çok kolay bir kitap değil. Bir distopya olduğu için zaten iç karartıyor . Düşünerek ve yavaş yavaş okunması gerekiyor . Buna rağmen yazarın yıllar öncesinden sanki bugünü gördüğünü düşündüm.  Yaşananlar , olanlar birebir olmasa da benzerleri var. Okudukça daha iyi anlaşılıyor.  O zamanın şartlarında tele ekranı TV den yola çıkarak kurgulayan yazar günümüzde olsa cep telefonu ve uyduları belirtirdi diye düşünüyorum. Cep telefonlarının dinlendiği , Bilgisayar kamerası ile gözetlendiğimiz , uydular aracılığı ile takip edildiğimiz zaman zaman haberlere konu olan olaylar.


  Düşünce polisi deyince aklıma bir olay geldi , size de anlatmak istiyorum. Annemlerin orada küçük bir çocuk arkadaşına tokat atar. Diğer çocuk ağlamaya başlayınca anneler işe karışır , çocuğa sorarlar neden vurdun diye. Çocuğun açıklaması ilginçtir : " Çünkü o içinden benim salak olduğumu geçirdi."

Kitapta bana ilginç gelen bir şey de "çiftdüşün" işlemiydi .Birbiri ile çelişen iki düşünceyi aynı anda benimsemek demektir bu işlem . Savaş barıştır cümlesini kabul etmek çiftdüşündür.

Filmini de çoğu kitapla birebir uyumlu ilerliyordu . Seyrederken kitapta okuduklarım gözümde canlandı . Filmi kitabı okuduktan sonra izlemenizi tavsiye ederim. Bazı konuların filmde atlandığını da belirtmeliyim. Ayrıca bazı sahnelerde de çıplaklık gösterilmese de olurdu .

Son olarak okunması gereken kitaplardan olduğunu düşünüyorum . Ancak kitabı kafanız rahat bir şekilde okumanızı öneririm. Ara sıkıştırılacak çerez kitaplardan değil.

Bu yazımı da okumak isteyebilirsiniz:

1984 Kitabından Alıntılar








1984
Kitabın Adı :1984
Yazar :Goerge Orwell
Yayınevi :Can Yayınları
Orjinal adı :Nineteen Eighty-Four
Çevirmen : Celal Üster
Sayfa Sayısı : 352

1984
Distopya olarak nitelendirilen George Orwell’ın bu şahane eseri, geçmişin aslında ne kadar da gelecekten izler taşıdığını ortaya koyuyor. 1948’de kaleme aldığı bu eser ile Orwell, günümüz modern dünyasına bir protesto bırakıyor. Her ne kadar kitabında 1984 yılını tasvir etse de kitabın derinliklerinde bugünden izler de bulabilmeniz mümkün. Bu durumda elbette ki George Orwell’ın ileri görüşlülüğü etkili.

Sovyet Rusya’ya bir eleştiri niteliğinde olan bu kitap, günümüz siyasetinin baskısı, toplumdaki adaletsizliği, insanların tek tipleştirilmek istenmesi, zihnin kontrolü ve bireyselliğin yok edilmesi gibi kavramlar üzerinde de duruyor. Ütopik olduğu kadar gerçekçi yönlere de yer veren roman, sizi yaşadığınız toplum düzeni içerisinde de düşünmeye davet ediyor. Önlem alınmadığı takdirde nerelere sürüklenebileceğimiz konusunda ipuçları veren bu romanı, elinizden bırakamayacaksınız.

Modern Dünyaya Bir Protesto: 1984
Büyük Birader olarak adlandırılan kişi ve onun denetimindeki partisi, Okyanusya yönetiminin başıdır. Okyanusya’da Büyük Birader’in otoritesiyle, toplumda hiyerarşik bir sınıflandırma bulunur. Topluma, tüm insani duygulardan arınmalarını emreden Büyük Birader; ülkede aşkı, erotizmi, bireysel evliliği ve günlük tutmak gibi insani eylemleri de yasaklamıştır. Evlilikler, tamamen devlet kontrolündedir ve amaç yalnızca devlete hizmet edecek çocuklar yetiştirmektir. Diğer yandan, ülkedeki tüm yazılı ve yazısız yayın organları, sadece devlete bağlıdır ve asla kendi düşüncelerinizi ifade etmenize izin verilmez.

Çoğunluğun bu sisteme uyduğu ve itiraz etmeksizin Büyük Birader’e saygı gösterdiği Okyanusya’da, elbette ki sisteme karşı gelen kişiler olacaktır. Bunlardan biri de Doğruluk Bakanlığı’nda çalışan Winston’dır. İçerisinde bulunduğu sıkışmışlık hissi, onu her şeye karşı gelmeye itecektir. Hikayede burada başlar. Winston’ın başkaldırışı, Julia ile olan yakınlaşması ve eylemleri sonucu başına gelenleri George Orwell, büyük bir ustalıkla işlemiştir. Kitabın sonundaysa Winston’ın türlü işkenceler sonucu, devlete bağlı bir vatandaşa dönüştürüldüğüne tanık oluruz.

Bunu Biliyor muydunuz?
George Orwell kitabın geçtiği yıl olarak aslında 1980 yılını seçmiştir. Fakat kitabın tamamlanması, Orwell’ın hastalığının da etkisiyle uzadıkça yılı, 1982 olarak değiştirmiş, sonrasında ise 1984 yılında karar kılmıştır. Bunun nedeni ise Orwell’ın kitabın yazımını 1948 yılında tamamlamasıdır. Orwell, 1948’in son 2 rakamının yerlerini değiştirmeye karar verir. Böylece kitap, 1984 adı ile basılır.








Goerge Orwell Kimdir? 

Goerge-Orwell  İngiliz bir memurun çocuğu olan George Orwell 25 Haziran 1903 tarihinde Hindistan’da doğmuştur.

George Orwell ismiyle tanıdığımız yazarın gerçek adı Eric Arthur Blair’dir. Kız kardeşinin doğumundan sonra annesi ile İngiltere’ye dönen yazar, babasını Hindistan’da bırakmıştır ve onu ara sıra ziyaret etmiştir. Babasıyla arasında pek fazla bir bağ olmamıştır ve yazar baba - oğul sevgisini tadamamıştır. Bu yüzden babasını soğuk ve muhafazakar bulmaktadır.

George Orwell, ilk edebi eserini 11 yaşlarında yerel bir gazetede yayımlamıştır. İngiltere’de yatılı bir okulda okumuştur. Daha sonra çalışmalarına devam etmek üzere iki kolejin bursunu kazanmıştır. Eğitimini Eton’da tamamlayıp 1922 yılında Hindistan İmparatorluk Polis Teşkilatı’na katılmıştır. 15 yıl görev yaptıktan sonra görevinden istifa edip yazar olmak için İngiltere’ye dönmüştür.

George Orwell, 1933 yılında ilk olarak “Paris ve Londra’da Beş Parasız” adlı kitabını yayımlamıştır. Ailesini utandırmama düşüncesiyle ismini George Orwell olarak okuyucuya tanıtmıştır. Yıllarca hastalıklar ile boğuşan yazar en son tüberküloz ile savaşmıştır.

Orwell, en çok bilinen iki distopik romanıyla tanınmaktadır: “1984” ve “Hayvan Çiftliği”... Orwell, Hayvan Çiftliği’nde Sovyetler Birliği’ni ve diğer totariter rejimleri alegorilerle eleştirmiştir.

Yazar, 1984’ü yazarken ilk distopik roman örneği olan Rus yazar Yevgeni Zamyatin’in “Biz” adlı kitabından ilham almıştır.

Hayvan Çiftliği kitabı yazara büyük beğeni ve maddi imkân sağlamıştır. Bir diğer eseri olan 1984 isimli kitabı yazar için daha büyük bir başarı getirmiştir; fakat yazar, tüberkülozun son evrelerinde olduğu için bu başarısının tadını çıkartamamıştır ve 1950 yılında hayata gözlerini yummuştur.

                                                     

6/17/2020

Noah - Sebastian Fitzek

Haziran 17, 2020 1 Yorum
Noah - Sebastian Fitzek


  Sebastian Fitzek'in okuduğum tüm kitapları birbirinden güzeldi. Yazarın elimdeki kitapları bitesiye kadar her ay bir tanesini okumayı düşünüyorum. Bu ay Noah'ı okudum.

  Noah konusu itibari ile günümüz şartlarına çok uyan bir kitap . Her gün kanallarda Korona virüs haberleri görüp , bire bir pandemi şartlarını yaşarken benzer bir virüs salgınından bahsediyor kitap da . Kitabı okuyunca aklınızdaki soru işaretleri daha da artacaktır.

Sokaklarda yaşayan , kim olduğunu bilmeyen , hafızasını kaybetmiş bir adam ... Kimliği hakkındaki tek ipucu avucunda " Noah" yazan kötü yapılmış bir dövme .

  Kitapta ana konu ve karakter kim olduğunu hatırlamayan ve avucunda "Noah " yazdığı için Noah diye hitap edilen adam . Bunu haricinde kitap üç bölümden oluşuyor diyebiliriz : Filipinlerdeki barakalarda yaşayanlar , Amerika ve Almanya .

Filipinlerde başlayan ve tüm dünyaya yayılan " Manila " isminde bir virüs vardır . Bu ülkede çöplükteki barakalarda yaşayan bir aile üzerinden olanlar anlatılıyor .

  Almanya'da Noah ve onu yaralı halde bulup onu yanına alan , sokaklarda yaşayan Oscar . Noah bir gazetede gördüğü resim ile hafızası tetiklenir ve bir şeyler hatırlar gibi olur . Bunun üzerine resmin altındaki telefon numarasını arar ve olaylar bundan sonra karmakarışık bir hale gelir . Birileri Noah'ın peşine düşer ve onu öldürmeye çalışırlar.

 Aksiyon oranı aşırı olmasa da konu itibari ile ilginç bir kitap. Dünyayı etkisine alan virüs salgının nedeni , önlemek için yapılanlar , tedavi var mı yoksa kandırmaca mı , Noah bu olayların neresinde , küresel bir kandırmaca mı söz konusu , mutasyona uğramış bir virüs mü söz konusu yoksa laboratuvar kaçkını mı? gibi birçok soru cevap buluyor kitapta.

 Yazarın okuduğum kitaplarına göre bir tık geride kalsa da dediğim gibi günümüze uyan bir kitap Noah...



Noah Hakkındaki Övgüler :

“Sebastian Fitzek’in okuyucuyu tekrar tekrar şaşırtma, yanlış yollara sokma ve hiç beklemediği anda tüylerini diken diken etme konusunda eşine az rastlanır bir yeteneği var.”

                                                                                                                 -Oldenburger Onlinezeitung-

“Yüksek gerilim hattında geçen bir roman, kanınızı donduracak.”

                                                                                                                - Münstersche Zeitung-

“Dünyanın sonuna dair okuduğum en etkileyici romanlardan biri. Kalbi zayıf olanlar okumamalı.”

                                                                                                                - Ici Paris -

“Fitzek Almanya’nın Stephen King’i.”

                                                                                                                - RTL -

“Günümüz sorunlarına ışık tutan, aynı zamanda hızlı temposuyla sizi etkisi altına alacak bir gerilim.”

                                                                                                                - Woman -

“Başta tanıdık gibi görünen ama daha önce girilmemiş alanlara girmeyi başaran ve insanı dünyanın gidişatını sorgulamaya iten bir roman.”

                                                                                                               - Ostsee-Zeitung -

“Kitabı elinizden bırakamayacaksınız.”

                                                                                                             - Kölnische Rundschau -





Noah Kitabın Adı :Noah
Yazar :Sebastian Fitzek
Yayınevi :Pegasus Yayınları
Orjinal adı :Bastei Lübbe
Çevirmen :Fulya Aydınoğulları
Sayfa Sayısı :559

İsa doğduğunda gezegenimizde üç yüz milyon insan yaşıyordu. Günümüzde ise bu sayı yedi milyar. Buna dakikada yüz elli altı insan ekleniyor. Peki dünya bu yükü kaldırmaya hazır mı?

Bir adamın hafızası insanlığın kaderini değiştirebilir mi?

Adını bilmiyordu. Nereden geldiği konusunda hiçbir fikri yoktu. Neden Berlin’de olduğunu ya da neden bir metro istasyonunun tünellerinde uyuduğunu bilmiyordu. Sadece avucunda Noah yazılı bir dövme vardı, bu yüzden evsizler ona Noah diyordu. Kimliğine ulaşma çabası ise tam bir kâbusa dönecekti.

Aynı anda Manila’da yeni bir grip salgını global boyutlara ulaşmakta ve on binlerce kişinin hayatına mal olmaktaydı. Gölgelerde ise radikal bir grup dünyanın kaderini değiştirecek bir planı gerçekleştirmeye hazırdı ve insanlığı kurtaracak anahtar kim olduğunu bile hatırlamayan Noah’nın elindeydi.






Sebastian Fitzek :

Sebastian Fitzek


1971 doğumlu Alman gazeteci ve yazarın tam adı Sebastian Fitzek David'dir. Fitzek'in kitapları 24 dile çevrildi ve dünyada 8 milyondan fazla sattı . Almanya'nın en başarılı gerilim yazarlarından biridir.





Yazarın okuduğum kitapları :

*Terapi 

*Kıymık 

*Göz Koleksiyoncusu

* Uyurgezer




                                                     

6/16/2020

Gözlerinin Ardında - Sarah Pinborough

Haziran 16, 2020 1 Yorum
  Gözlerinin Ardında - Sarah Pinborough

   Gözlerinin Ardında kitabı çıktığı zaman herkes çok beğendiğini mutlaka okunması gerektiğini söylemişlerdi . Böyle söylenmesine rağmen almakta tereddüt etmiştim. İlk olarak herkesin zevki farklı bana uymayabilirdi .İkinci olarak ise bir reklam stratejisi olabilirdi ve böyleyse alınca hüsrana uğrardım. Neyse kitabı indirimde görünce neden olmasın deyip aldım. İndirimde olmasa uzun bir süre daha beklerdim.

  Louise bekar bir annedir . Bir akşam barda bir adamla tanışır ve onu çok beğenir. Bu adamla sadece öpüşmelerine rağmen onda iz bırakmıştır . Ertesi gün işte yeni patronunu ve eşini görür. Bardaki adam yeni patronudur...

  Hoşlandığı adam yeni patronu ve bir de evli olunca duygularını bastırmaya çalışır Louise . Ancak bir süre sonra bu çiftin evliliklerinde bir tuhaflık hissetmeye başlar . Adamın karısı onun arkadaşı olmuştur ve adamdan da hala hoşlanmaktadır.

Buraya kadar her şey faklı romanlarda da karşımıza çıkan kurgulara benzemektedir. Ben de zira bu şekilde düşündüm. Benzerlerini çok okudum . Övülen kitap bu mu , benzerlerini daha yeni okudum diye de düşündüm. Ancak her şeye rağmen okumaya devam ettim. Kitabın bazı yerleri yavaş aksa da yazar okutuyor kitabı . Sıkılmıyorsunuz ancak farklı ne olabilir diye de düşünüyorsunuz kitabı okurken .

Eşin intikamı , baskıcı ve sosyopat koca , psikopat kadın ,... gibi birçok teori ürettim. Bu teoriler ne derece doğru çıkacak diye de ilgiyle okudum kitabı . Bir noktada iste ben de bunu kastetmiştim diyordum ki sonunda beni şoke etti. Hakikaten kitap o sonu ile övgüyü hak ediyor.... Böyle bir şeyi kesinlikle beklemiyordum. Hayal gücü harika olduğu gibi okuduğuma da kesinlikle değdi. Ben çok beğendim kitabı .

   Gözlerinin Ardında ,  Netflix'te mini dizi haline geliyormuş. Yayın tarihi kesin ne zaman bilmiyorum ancak yayına girdiğinde izlemek isterim.




" Gözlerinin Ardında " Hakkında Övgüler:

“Dâhice bir kurgu.”

                                                                                                                     –STEPHEN KING-

“Hitchcock’u andıran ustaca yazılmış bir gerilim... Hayatınızı ele geçirecek türden bir roman.”

                                                                        –JOE HILL, İtfaiyeci romanının çoksatan yazarı-

“Aklınızı karıştıracak o kadar ters köşe var ki… Madalyonun iki yüzü olduğunu gösteren ve okurun duygularıyla oynayan bir şaheser. Hele o son… Pinborough her şeyi sorgulamama sebep oluyor. Cevaplar ise beni bilinmezlikten daha çok korkutuyor.”

                                                            –JOSH MALERMAN, Kafes romanının çoksatan yazarı-

“Pinborough kimin kimi manipüle ettiğini anlamayacağımız bir kurgu ile karşımıza çıkıyor ve ürkütücü, tahmin edilemez bir sonla bizi sarsıyor.”

                                                                                           –The New York Times Book Review-





Gözlerinin Ardında Kitabın Adı :Gözlerinin Ardında
Yazar : Sarah Pinborough
Yayınevi :Yabancı Yayınları
Orjinal adı :Behind Her Eyes
Çevirmen :Aslıhan Kuzucan
Sayfa Sayısı :386

Üç kişi sır tutabilir... eğer ikisi ölüyse.

Louise modern dünyanın tekdüzeliğine sıkışmış bekâr bir anne ve sekreterdi. Bir akşam tesadüf eseri dışarı çıktığında barda bir adamla tanışmıştı. Öpüştükten sonra adam gitse de Louise nihayet biriyle anlaşabildiği için mutlu olmuştu.

Ancak pazartesi günü Louise işe gittiğinde yeni patronu David’le tanıştı. Bardaki adamdı. Bardaki evli adamdı. Öpüşmüş olmalarının büyük bir hata olduğunu söylüyor ama gözlerini Louise’den alamıyordu.

Bu sırada Louise şehre yeni gelmiş ve bir arkadaşa ihtiyacı olan Adele ile de tanışmıştı. Tesadüf oydu ki Adele, David’in karısıydı. Fakat hikâyenin gidişatını şimdiden tahmin ettiğinizi düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz.

David ile Adele mükemmel bir çift gibiydiler. O halde David neden bu kadar kontrolcüydü? Adele neden eşinden korkuyordu? Louise bu çiftin yörüngesine kapıldıkça cevaplaması imkânsızlaşan sorularla karşılaşıyordu. Tek bildiği, bir şeylerin korkunç derecede yanlış gittiğiydi ama Louise durumun ne kadar kötü olduğunu ve bir insanın evliliğinin sırlarını korumak için neleri göze alacağını asla tahmin edemeyecekti.







Sarah Pinborough Kimdir?

Yazar Sarah Pinborough, 1972 yılında Milton Keynes, Birleşik Krallıkta dünyaya gelmiştir. Kariyeri boyunca yirmiden fazla roman yayımlamış ve BBC için yazmıştır.

Yazarın son romanları arasında, distopik aşk hikayesi The Death House ve Netflix tarafından Josh Schwartz'ın uyarladığı 13 dakikalık bir genç gerilim filmi yer almaktadır.

British Fantasy Award for Best Short Fiction ödüllü Sarah Pinborough, genç ve yetişkin gerilim filmi, fantazi ve türler arası roman yazarı ve senaristtir.

                                                     

6/10/2020

1984 - Goerge Orwell Kitabından Alıntılar

Haziran 10, 2020 7 Yorum
1984

 " Geçmişi denetim altında tutan, geleceği de denetim altında tutar; şimdiyi denetim altında tutan, geçmişi de denetim altında tutar. "

" Bağlılık , düşünmemek demektir, düşünmeye gerek duymamak demektir. Bağlılık bilinçsizliktir. " 

"Bilinçleninceye kadar asla başkaldırmayacaklar , ama başkaldırmadıkça da bilinçlenemezler." 

"Hiçbir yararı olmayacağını bile bile insan kalmanın çok önemli olduğunu düşünüyorsan , onları yendin demektir. "

 " Savaş, tüketim malları fazlasını eritmekle kalmaz, aynı zamanda hiyerarşik bir toplumun istediği zihinsel ortamın korunmasına destek olur. "

" Özgürlük, iki kere iki dört eder  diyebilmektir."





 " En iyi kitaplar insana zaten bildiklerini söyleyen kitaplardır... "

 " Akıllılık çoğunluğa bakılarak ölçülemez..."

 " Parti ,iktidarda olmayı , yalnız kendi çıkarları için istiyor. Başkalarının iyiliği bizim umurumuzda değil, bizi ilgilendiren sadece iktidardır. " 

" Hükmetmek , acı çektirmekle ve aşağılamakla olur. Hükmetmek , insanların zihinlerini darmadağın etmek , sonra da dilediğin gibi yeniden biçimlendirerek bir araya getirmekle olur. "

"Her gün, her saat hayata dört elle sarılmak gelecekten yoksun olduğunu bile bile günübirlik yaşamayı sürdürmek, tıpkı hava olduğu sürece nefes almayı bırakmamak gibi karşı konulmaz bir içgüdüydü."






                                                     

6/04/2020

Matrix 4 , 2021 yılında vizyona girecek mi?

Haziran 04, 2020 3 Yorum
Matrix


  Matrix serisi ilk filmi Türkiye'de henüz vizyona girmeden önce orjinal dili ile izlemiştim ve bayılmıştım. O zamana kadar izlediğim bilim-kurgu türlerinde açık ara farkla öne çıkmıştı benim için. Ardından Matrix 2 ve 3 ü de defalarca seyrettim. Sinema filmleri arasında ön sırada geliyor benim için bu seri ve Keanu Reeves . Seri bitti derken Matrix 4 ün çekimlerinin başladığı haberini aldım ve şaşırdım açıkçası. Konu bitmişti ve hala neyi çekeceklerdi. Bir film ilgi görüp , iyi para kazandırdığı zaman zorlama devam filmleri çekerek izleyiciyi hayal kırıklığına uğratıyorlar ve bıkkınlık yaratıyorlar. Matrix 4 ile nasıl olacak bilmiyorum ancak zorlama bir devam filmi ise ilk filmlerinin de başarısını gölgeleyecektir.

  Filmin başrolünde yine Neo - Keanu Reeves - var. Trinity rolünde ise yine Carrie-Anne Moss'u görüyoruz. Filmin yönetmeni ise Lana Wachovski . John Wick'in yönetmeni  Chad Stahelski de Lana Wachovski'ye yardım ediyor Matrix 4 'te .

Matrix serisinin ilk üç filmini sevenlerin bu filme de bayılacağı ve aksiyon sahnelerinin hız kesmeyeceği söyleniyor. 21 Mayıs 2021 de vizyona gireceği belirtilen filmin çekimlerine korono virüs sebebiyle ara verildi ve vizyon tarihi belirsiz bir tarihe ertelendi.


Hakkında övgü ile söz edilen ve çok başarılı olacağı söylenen  film vizyona girdiği zaman söyledikleri kadar iyi mi seyredip göreceğiz.



                                                     

6/03/2020

Ateşböceğinin Şarkısı - Ana Johns

Haziran 03, 2020 4 Yorum
Ateşböceğinin Şarkısı - Ana Johns

  Arkadya Kitap'ın en yenisi Ataşböceğinin Şarkısı . Böyle naif böyle etkileyici kitapları nasıl buluyorlar bilmiyorum ama iyi ki bulup biz okuyucular ile buluşturuyorlar. Ben çok seviyorum Arkadya Yayınlarının kitaplarını . Yayınevinin çoğu kitabını okudum ve aralarından sevmediğim sadece bir tanesi oldu . Onun dışında tüm kitaplarını çok sevdim .

Ateşböceğinin Şarkısı da  iki farklı zamanda ve iki kadın arasında zigazglar çizerek ilerleyen bir kitap . İki kadının da ortak noktası bir adam : birinin babası diğerinin sevdiği adam...

Tori Amerika'da yaşamaktadır . Babası Jimy kanserdir ve hastanede kaybeder babasını . Bu nokta bein en çok etkilendiğim , gözlerimin dolduğu noktadır . Ben de yakın zamanda babamı kanserden kaybettiğim için bu satırları okumak gerçekten çok zor oldu . Geçmişe döndüm her kelimede ve bazı olaylar dejavu etkisi yarattı bende .

Babasının son zamanlarında bir mektup bulur Tori ve babası onu okumasını ister. Babası öldükten sonra mektubu okuduğunda ise zihni babasının geçmişine ait soru işaretleri ile dolar...

1950'li yıllarda Japonya'da Naoka . İkinci dünya savaşı sonrası Amerikalılar ve ülkelerinde bulunan Amerikalı askerler sevilmemektedir. 17 yaşındaki Naoka ise bunlardan birisine aşık olmuştur . Hajime . Birbirlerini seven bu iki genç evlenmek istemektedir. Ancak önlerinde onları dışlayacak olan koca bir toplum haricinde bir de Naoka'nın ailesi vardır . Genç kız bir tercih yapmak zorundadır . Ailesi mi aşkı mı ....

İki farklı kadının anlatımı ile okuduğum kitap gerçeklerden harmanlanarak yola çıkılmış bir kurgu . Kİtabın sonunda yazar bize nasıl yola çıktığını ve karakterler ilham olan gerçek şahısları ve olayları belirtmiş . Böyle olunca kitabın etkileyicilik katsayısı da artıyor doğal olarak. Babasının gençlik zamanında aşık olduğu bir japon genç kızdan yola çıkarak kurgulamaya başladığı kitabı farklı gerçekleri de harmanlayarak hazırlamış. İki farklı ırktan olan insanların evliliğinin toplumda nasıl karşılandığı gibi . Japonya'da yaşanan bir örneğinin kitapta veriyor yazar ancak aynı durum Amerika'da olsa orada da farklı olmayacaktı. 1950 li yılları bırakın günümüzde bile hala ırkçılık devam ediyor o ülkede. Televizyonda son zamanlarda olan olayları büyük bir üzüntü ile takip ediyorum. Bir de melez çocuklar var. İnsanlar tarafından hor görülen , okullara dahi kabul edilmeyen masum çocuklar . Kitapta çocuklarla ilgili bir bölüm vardı . Çok üzüldüğüm ve çok da sinir olduğum bir bölüm . Kitabı okumak isteyenler için çok detaya girmeyeceğim ancak istenmeyen evlilik dışı veya melez bebeklere yapılanlar ile alakalı olduğu belirteyim.

Kitapta bilge büyükannenin sözlerini çok sevdim ve bolca da alıntı bıraktım size. Ancak kendisi ve yaptıklarını ise kınıyorum. Bu yapılanların hiçbir açıklaması ya da affedilir tarafı olamaz...

Ateşböceğinin Şarkısı - Ana Johns


Ateşböceğinin Şarkısı Kitabından Alıntılar :

"Aşkla dolu bir hayat mutluluk demektir. Aşk için hayatı yaşamak ise aptallıktır . Keşkelerle geçirilmiş bir hayat ise dayanılmaz . "

"İster acı sarsın yüreğini , isterse mutluluk ... Hepsi gelip geçici."

" Endişe küçüktür ama gölgesi büyüktür."

" Taşla suyun mücadelesinde kazanan her zaman su olur ."

" Yönünü bulmak istiyorsan hem köklerinin nerede olduğunu hem de gitmek istediğin yeri bilmelisin."

" Görmüyor musun , Ateşböceği? Yuva diye bildiğim tüm o rahatlıktan vazgeçiyorum çünkü evim sensin. Eğer hayatımda sen olmayacaksan o hayat ne işe yarar ki?"

"İntikam sadece intikamı doğurur."

" Gerçek doğru zamanı bekler . O gerçek erken ya da geç vakitte dile gelirse bil ki yalandır."

" Japonya'da bir sürü felaket vardı . Tüm şehirleri yok eden büyük depremler , öfkeli gökyüzünden inen şimşekler, büyük yangınları taşıyan rüzgarlar ve babalar ... "

"Suskun kişi en çok kulak verilmesi gereken kişidir."

" Talih ve talihsizlik aynı kuyuya atılmış iki kovadır ."

"Zamandan bir saniye bile tonlarca altınla satın alınamaz . "

"Hayat dediğimiz şu rüyada akıllılar kendi cennetlerini inşa ederken , aptallar cehennemlerini oluştururlardı."

"Hiçlik bile aslında bir şeydir ."

" Zaman ayrımcılık yapmaz ."







Ateşböceğinin Şarkısı
Kitabın Adı :Ateşböceğinin Şarkısı
Yazar :Ana Johns
Yayınevi : Arkadya Yayınları
Orjinal adı :The Woman in the White Kimono
Çevirmen : Yasemin Büte
Sayfa Sayısı :416

Bu, bizim hikâyemizdi, sadece bizim bildiğimiz bir şarkıydı.
Bir ateşböceğinin şarkısı...

1957 yılının Japonya’sında, on yedi yaşındaki Naoko Nakamurılarının, yıllar sonra okyanusun ötesinden bile duyulacağından tamamen habersizdir.
Günümüz Amerikası’nda ise ölmek üzere olan babasının başında bekleyen gazeteci Tori Kovac, o güne kadar çok sevdiği babası, kendisi ve ailesi hakkında bildiği her şeyi altüst edecek bir mektup bulur. Mektubun ardındaki gerçeği öğrenmek için çıktığı yolculuk onu, Japonya’nın uzak bir sahil kasabasına kadar getirecektir.
Biri, kalbi ve ailesi arasında seçim yapmak zorunda kalmış, diğeri ise gerçek yuvasının neresi olduğunu merak eden iki güçlü kadının, yıllara ve mesafelere meydan okuyan duygu yüklü hikâyesi. Ateşböceğinin Şarkısı, sevdiklerimiz uğruna neler yapabileceğimizi gözler önüne seren, kolay kolay hafızalarınızdan silinmeyecek bir başyapıt.








Ana Johns Kimdir?

Ana Johns

Basın yayın bölümü mezunu olan Ana Johns , Uzun yıllar yaratıcı sanatlar alanında çalışmıştır . Babasının hikayesinden ilham alarak yazdığı ilk romanı Ateşböceğinin Şarkısı ile de kısa sürede geniş bir okuyucu kitlesine ulaşan yazar , yazmadığı zamanlarda vaktinin çoğunu Michigan Gölü'nün mavi kıyılarında geçirir.





                                                     

6/02/2020

Mayıs Ayında Okuduğum Kitaplar

Haziran 02, 2020 2 Yorum

Mayıs Ayında Okuduklarım

  Herkese selam :)) Ne zaman aylık okuduğum kitapları paylaşmaya kalksam bir aksilik oldu ve kaldı . Bu ay yine kalacak korkusu ile aklıma gelmişken hemen açtım bilgisayarı başladım yazmaya...

Bu ay sokağa çıkma yasakları ile devam etti yine.  Ay başında okuyamama durumundaydım. Elime kitap alıp alıp bıraktım bir türlü konsantre olamadım . Bana en iyi hangi kitaplar gider onları okuyayım dedim ve  gerilim kitapları bu dönemden çıkmama yardım etti. Kafa dağıtmak için bire bir kendileri . Okuyamıyorum , çok az okudum derken kitapları ortaya çıkarınca baktım ki sonuç aslında hiç de fena değil. Toplam 13 kitap ile bitirdim ayı . İki kitabı görsele eklemeyi ve instagram hesabımda yazmayı unuttum 🤦‍♀️ Buraya ekliyorum ben de 😂

Mayıs Ayında Okuduğum Kitaplar : 

Dilek Evi 

Midas'ın Müritleri 

Konstantiniyye Oteli 

Kapkaranlık Ormanda

Uyurgezer 

Dalgalar 

Cinayet Oyunu 

Memleketimden İnsan Manzaraları 

Akşam Yıldızı 

Seven Unutmaz

1Q84 - 1. kitap 

Körebe 

Acı Bir Tebessüm

Kitapların yorumunu okumak için isimlerinin üzerine tıklayabilirsiniz.

Seven Unutmaz , Barbara Cartland 'ın romanı . Nostalji olması için elimdeki kitalarını tekrar okuyorum. Çerezlik bir kitap .  Özellikle depresif ruh halindeyken okuyorum iyi geliyor kitap.

1Q84 , üc kiabında bir ciltte toplandığı kitap bendeki. Bu nedenle kitap bitince yorumunu gireceğim. Bu ay sadece 1. kitaptan alıntılar yayımladım. Şimdiden söylemeliyim ki kitabı çok sevdim.

Uyurgezer , Akşam Yıldızı , Midas'ın Müritleri , Konstantiniyye Oteli ,Acı Bir Tebessüm en sevdiğim kitaplar oldular.

Memleketimden İnsan Manzaraları da bana hitap etmedi.

Dilek Evi ise sevmediğim tek kitap oldu .









                                                     

6/01/2020

Midas'ın Müritleri - Jack London

Haziran 01, 2020 0 Yorum
Midas'ın Müritleri


Mayıs ayının  son kitabı yine Borgesin Babil Kitaplığı serisinden Midasın Müritleri oldu .

Jack Jondon muhteşem kaleminden beş öykü yer alıyor kitapta. Muhteşem diyorum çünkü okuduğum tüm kitaplarını çok sevdim yazarın. Kırk yıllık yaşamına harika yapıtlar sığdırmış muhteşem bir yazar bana göre. Bu dünyadan erken ayrılmasına çok üzüldüm çünkü yaşasaydı daha nice yapıtlar verirdi.

Tüm öykülerini sevdim kitabın. Öykü sevmeyenler bile bu kitabı çok seveceklerdir.

Deniz kokan ve her cümlede yazarı bilmesem de "kesin London'ın kalemi bu " diyebileceğim ilk öykü Mapuhi'nin Evi 'ni  okumadım sanki yaşadım. Her detay gözünde tüm canlılığıyla yer aldı ve denizin o tuzlu tadını hissettim.

İkinci öykü Hayatın Kanunu ise bir film ya da belgeselde izlediğim bir konuyu hatırlattı bana. Bu konuda aklıma gelen ilk söz de "ne ektiysen onu biçersin" oldu.

Üçüncü öykü Yüz Karası ise zekası ile şiddeti olabileceği kadar alt eden bir adamı anlatıyor.

Kitaba ismini veren dördüncü öykü Midas'ın Müritleri ise kapitalist sistem ile iş gücünün mücadelesi olarak farklı kaynaklarda lanse edilse de olan yine masumlara oluyor.

Son öykü Gölge ve Pırıltı ise iki muhteşem zekanın çarpışmasını konu alıyor. İnsanlar zeki de olsalar bir noktaya ya da kişiye kafayı taktıkları zaman mantık ortadan kayboluyor. Bu öyküde de bunu çok güzel anlatmış yazar.

    Bence siz de bu kitabı okuyarak London'un harika öykülerinin tadını çıkarmalısınız.





Midas'ın MüritleriKitabın Adı :Midas'ın Müritleri
Yazar :Jack London
Yayınevi :Kırmızı Kedi Yayınları
Çevirmen : Fahri Öz
Sayfa Sayısı :114

"Bu kitap için yazarın yeteneğini ve yapıtlarındaki çeşitliliği kanıtlayan beş öykü seçtik. Okuyucu, 'Mapuhi'nin Evi'nin ancak sonlarına doğru gerçek kahramanın kim olduğunu fark eder. 'Hayatın Kanunu' herkes tarafından doğallıkla ve saflıkla kabul edilen acımasız bir kaderi ortaya koyar. 'Yüz Karası' işkence tehdidine maruz kalmış bir adamın korkunç bir oyun sonucunda kurtuluşunu anlatır. 'Midas'ın Müritleri' anarşistlerden oluşan bir örgütün acımasız işleyişinin ayrıntılarını verir. 'Gölge ve Parıltı', görünmez olabilme gibi yazın sanatının eski motiflerinden birine yenilik ve zenginlik kazandırır. Jack London tensel ve tinsel yaşamı son damlasına kadar tüketerek 40 yaşında öldü. Bu yaşamlardan hiçbiri ona tam anlamıyla doygunluk sağlamadı ve ölümde hiç'in karanlık görkemini aradı."    -Jorge Luis Borges-








Jack London Kimdir?

Jack London 1876 yılında San Francisco’da doğmuştur. Yazarın çocukluğu yoksulluk içinde geçti. 14 yaşında okulu bırakmış ve hayata atılmıştır. Çeşitli işlerde çalışmıştır. Amerika’da ve farklı ülkelerde maceralı yolculuklar yaptı. Bir dönem cezaevinde yattı. Jack London Kurt Dölü isimli eserini 1900 yılında yayınladı. 17 yılda elli ciltlik dev bir eser sundu. Kitaplarında yaşam kavgasını duygusal bir bakış ile anlatmıştır. Bazı eserlerinde ise sert bir kapitalizm eleştirisi vardır. Kitapları çok fazla yabancı dile çevrilmiş ABD’li yazarlardandır. Vahşetin Çağrısı ve diğer birçok eserini altın avcılığına çıktığı zamanlardaki tecrübesinden yola çıkarak yazdı. Beyaz Diş, Martin Eden, Demir Ökçe gibi kitapları ile Türkiye’de tanınan bir yazar haline geldi. Jack London 22 Kasım 1916 yılında böbrek yetmezliğinden öldü.

Jack London'un Okuduğum Diğer Kitapları :

* Martin Eden

* Beyaz Diş

* Vahşetin Çağrısı

* Ademden Önce 




                                                     
Web sitemizdeki fotoğrafların, yazıların izin alınmadan kopyalanması, yayınlanması, alıntı olduğu ve kaynağı belirtilmeden bir takım amaçlar için kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri yasasına aykırıdır. İzin alınmadan kopyalanan resim ve yazılarımızla ilgili dilekçe ve dava açma hakkımız saklıdır.