5/29/2020

Dilek Evi - Rudyard Kipling

Mayıs 29, 2020 1 Yorum

Dilek Evi

   
   Orman Kitabı ile tanınan Kipling'in okuduğum ilk kitabı Dilek Evi . Kırmızı Kedi Yayınları tarafından yayımlanana Borges'in Babil Kitaplığı serisinin 9. kitabı .

Kitabın ön sözünde Borges , Kipling hakkında bilgi veriyor. Yazarı o kadar güzel anlatmış ki ön söz sonrası kitabı aşırı merak etmiştim. Ön sözden bir kısmı olduğu gibi bırakıyorum merak edenler için.


"Eleştirmenler, Joyce ve Henry James'ten söz ederken kullandıkları saygı dolu vurguyu Kipling'den esirgerler. Onlara hep kabul gösterirken Kipling'e olan kayıtsızlıklarının nedeni nedir? Beni her zaman şaşırtmış olan bu durum şu şekilde açıklanabilir: Kipling ara sıra çocuklar için de yazmıştır ve çocuklar için yazan her yazarın kendi imgesini kötü yönde etkileme tehlikesi vardır. Kipling'in ustalarından Stevenson'u anımsayalım . Bunun politik bir açıklaması daha bulunur. Yazarlar, genellikle yapıtlarından çok düşüncelerinden , hem de en yüzeyel olanlardan yola çıkarak yargılanırlar. Kipling, Britanya İmparatorlugu'nun savunucusu olarak görüldü. Bu onursuz bir şey olmasa da şöhretini zedelemek için yeterli oldu, özellikle ingiltere'de. Kendi vatandaşları sürekli imparatorluğu anımsatmasını asla affetmediler. Bernard Shaw, Wells gibi büyük çağdaşları sosyalisttiler ve ona önem vermemeyi tercih ettiler. Kipling, britanya imparatorluğunu roma imparatorluğunun bir devamı olarak gördü ve sonunda ikisi arasında farkı gözetmez oldu. İmparatorluğun yengilerinden değil de sertliğinden ve imparatorluk yazgısının gerektirdiği iş ve sorumluluklardan söz etti. Hemingway'in yaptığı gibi salt şiddeti yüceltmedi. Ölüme yaklaştığında, hüzün içinde, bugün bağımlı yazar olarak adlandırdığımız sınıfa girmenin boşluğunu kavradı. İnsanoğluyla bir hesaplaşmaya girmeyi amaçlayan ama tartışması bugün bir çocuk kitabı haline dönüşen Swift'i anımsadı. Tanrıların, insanların öyküler kurgulamasına izin verdiğini ama bundan bir ders çıkarmasına izin vermediğini yazdı." 


    Rudyard Kipling, 1907 yılında Nobel Edebiyat ödülünü kazanan  en genç yaşta  yazar olmuştur. Bombay doğumlu Rudyard Kipling, Hint kültürünü de yakından tanımıştır ve kitapta yer alan Sahibler Savaşı'nı okurken onun bu yakınlığı seziliyor.


Yazar hakkında bu kadar ön bilgi verdikten sonra kitaba geçebilirim . Kipling 'in kitabında beş uzun öykü yer alıyor . Bunlar:

Dilek Evi
Sahibler Savaşı
Siperlerin Madonnası
Allah'ın Gözü
Bahçıvan


Çocuk kitapları yazan bir yazarın kitaplarının kolay okunacağını zannediyorsanız ancak değil. Borges'in Babil Serisi'nde şimdiye kadar okuduğum kitaplar içerisinde okurken en zorlandığım kitap ve sevmediğim tek kitap oldu .

Doğaüstü ve mistik öğelerle süslemeye çalıştığı öyküler içerisinden sevmeme biraz yakın olanlar Dilek Evi ve Bahçıvan oldu . Allah'ın Gözü öyküsü için ise ise "eh işte!" derim. Sahipler Savaşı ve Siperlerin Madonnası ise çok karışık geldi anlamak için çok uğraştırdı beni. Kısacası bu kitabı hiç sevmedim....




Dilek Evi Kitabın Adı :Dilek Evi
Yazar :Rudyard Kipling
Yayınevi :Kırmızı Kedi Yayınevi
Çevirmen : İrem Kutluk
Sayfa Sayısı :148

"Kipling her zaman yalnız bir adamdı. Başşairlik payesine erişmek istemedi, çünkü böyle bir onur kazanmanın hükümeti eleştirme özgürlüğüne engel olacağından korktu. Şöhret Kipling'i pek az ilgilendiriyor, belki de hiç ilgilendirmiyordu. Ölüme yaklaştığında, hüzün içinde, bugün bağımlı yazar diye adlandırdığımız sınıfa dahil olmanın boşluğunu kavradı. İnsanoğluyla bir hesaplaşmaya girmeyi amaçlayan ama tartışılmasıyla bugün bir çocuk kitabı yazarı haline dönüşen Swift'i anımsadı. Tanrıların, insanların öyküler kurgulamasına izin verdiğini ama bundan bir ders çıkarmasına izin vermediğini yazdı. İmgelem gücü, ince ustalığı, seslerin inceliklerini sezebilme yeteneği, sözcükleri ekonomik bir biçimde kullanışı ve dürüstlüğü aynı derecede takdire değer özellikleridir." -Jorge Luis Borges-





Joseph Rudyard Kipling Kimdir?

Rudyard Kipling( d. 30 Aralık 1865 Bombay, Hindistan – ö.17 Ocak 1936 Londra). İngiliz şair, roman ve hikâye yazarı. Altı yaşına geldiği zaman, Hindistan'ın ikliminin İngiliz çocuklarının sağlığına iyi gelmeyeceğini düşünen anne ve babası onu İngiltere'de yaşayan bir ailenin yanına gönderdi.

Küçük Kipling'in bu ailenin yanında geçirdiği altı yıl, bedensel ve zihinsel baskılarla doluydu. Sonunda gerçek anne ve babası onu bu eziyetli yaşamdan kurtarıp, Devon'daki bir yatılı okula gönderdi.

İlk tahsilini İngiltere'de yaptıktan sonra Hindistan'a döndü. Lahor'da gazeteciliğe başlayıp, genç yaşta yazıları ile kendini kabul ettirdi. 1889'da İngiltere'ye dönüp Londra'ya yerleşti. İngiliz dilini ustalıkla kullanması, Hindistan'daki hayatı yazılarında konu alması, romantizmle, realizmi birleştirmeyi başarması ona 1907 yılındaki Nobel Edebiyat Ödülünü kazandırdı. İki kez şövalyelik ödülüne layık görüldüğü halde kabul etmedi.

Kipling çocuklar için birçok kitap yazdı. Tüm yazılarında hayata ve insanlara duyduğu bağlılık ve hayranlığı hissettirmeyi bildi. Yarattığı tiplemeler ve öyküler sayesinde, insan yaşamının en derin öğelerini bir portre gibi betimlemeyi başardı.

Cengel Kitabı ilk kez 1894 yılında yayımlandı. Bir yıl sonra da öykünün devamı geldi. Bu kitaplar Maugli'nin tiplemesini ve maceralarını günümüze değin en güzel şekilde taşıyan örnekler olarak kabul edilir.

Fil Tomai, Ayı Balo, Kara Panter Bagera, Kaplan Sirhan ve Hint Faresi Riki-Tiki-Tavi unutulmaz tiplemelerinden birkaçıdır.

Şiir ve romanlarının yanında zamanın en usta hikâyecisi olarak tanınan Kipling, küçük hikâye sanatını çok iyi biliyordu. Hayatını yazı yazmakla geçiren İngiliz hikâyecisi 1936 yılında Londra'da öldü.

                                                     

5/28/2020

Cinayet Oyunu - Isabel Allende

Mayıs 28, 2020 5 Yorum
Cinayet Oyunu -  İsabel Allende


   Yıllar önce televizyonda gecenin bir yarısı bir filme denk gelmiştim. Meryl Streep'in başrolünde oynadığı bu film Ruhlar Evi idi ve beni çok etkilemişti. Neredeyde 15 yıl önce seyretmeme rağmen dün gibi hatırlıyorum . Ben filmin bir kitaptan uyarlandığını bilmiyordum. İnstagramda gezerken İsabel Allende'nin Ruhlar Evi kitabı paylaşımına denk geldim bir arkadaşımın . Aaa ben bu isimde bir film seyretmiştim muhteşemdi dedim ki filmin İsabel Allende'nin aynı isimli kitabından uyarlandığını öğrendim. Bu yazara ilgi duymama sebep oldu . Ruhlar Evi kitabının üçleme olduğunu öğrendim ve ona başlamadan önce Cinayet Oyunu kitabını okumak istedim.



Ruhlar Evi Filminin Fragmanı :





 Bu ay instagramda @biryazarbinokur grubumuzla birlikte sevgili @nazan_toy un seçimi ile Isabel Allende kitapları okuyacaktık . Ben de tabii ki okumayı çok istediğim Cinayet Oyunu kitabı ile katıldım etkinliğe .

 512 sayfadan oluşan kalın bir kitap olan Cinayet oyunu , Can Yayınları tarafından yayımlanıyor. Geçen yaz Can Yayınevi kitaplarında her yerde harika indirimler olunca ben de bu kitaba denk gelmiş ve almıştım. Şimdi çoğu satış sitesinde satışta yok veya tükenmiş durumda. İyi ki kaçırmadan aldım kitabı .

  Kitabın ismi Cinayet oyunu ve polisiye kitap zannedebilirsiniz. Kitapta cinayet ve araştırma var ancak bir cinayet romanı ya da polisiye bir kitap demek doğru değil bu kitap için.


Cinayet Oyunu - Isabel Allende

  Isabel Allende ve tarzını nette araştırınca büyülü gerçeklik ile karşılaştım . Nedir bu büyülü gerçeklik? Latin Amerika'da oluşan bu akım gerçekçilik ve fantezinin bir karışımı olarak karşımıza çıkıyor. Kurguda olan bazı olaylar ya da karakterler ne kadar olağandışı olsalar da yaşam normal bir şekilde akmaya devam ediyor ve olan bu olağandışılık ya da fantastik olaylar diğer karakterler tarafından normal kabul ediliyor büyülü gerçeklikte. Bu türün önde gelen isimlerinden birisi Gabriel Garcia Marquez'dir.

  Isabel Allende'nin Cinayet Oyunun'da da büyülü gerçeklik kendisini gösteriyor.

Kitap okulda bir ceset bulunması ile başlıyor . Evet bir ceset bulunuyor fakat okurken açıkçası ben çok eğlendim ve kahkahalarla güldüm bu sayfalarda. Bu nedenle ilk sayfadan ben bu kitabı çok seveceğim dedim.

İkinci bölüm ve ilerleyen bölümlerde ise kitaba konsantre olmak , yazarın tarzına alışmak ve karakterleri öğrenmekle geçti. Bu nedenle çok yavaş aktı ve ben erken karar mı verdim diye düşünürken kitap yine akmaya başladı ve bir çırpıda bitti. Özellikle son bölümler daha heyecanlı ve daha akıcı idi.


Kitaba adını da veren Cinayet Oyunu gerçekten bir oyundan geliyor . Karındeşen Jack'ten esinlenilmiş Ripper isminde bir oyundan esinlenerek  sanal ortamda bir grup birleşerek gerçek cinayetleri çözmeye uğraşıyorlar. Amanda grubun başı . Büyükbabası " Kabil" onun emir kulu . Kitapta olaylar Amanda ve çevresinde gelişse de yazar bize bütün karakterleri , yaşamlarını tek tek tanıtıyor. Bu nedenle sadece bir cinayet kitabı değil. İnsanı , doğasını ve yaşamını da içeriyor kitap. Bir bütün olarak bize her detayı ile sunuyor kitap . Başta yorucu gelse de bir noktadan sonra herkesi tanıyor ve sizin çevreniz haline geliyorlar. Amanda , annesi , babası , annesinin erkek arkadaşı , müşterileri , cinayet oyununu oynayanlar ,... Aslında hepsi birer ana karakter . Kendine özgü ve konuda az da olsa bir katkısı var hepsinin . Polis olan babasından dava dosyalarını öğreniyor ve onu üzerine yorum yapıp kendi araştırmalarını yapıyorlar.  Aralarında medyum olan bile var. Polisten daha güçlü sezgileri olduğunu da söyleyebiliriz.

  Kitapta bir cinayet değil cinayetler ve bir seri katil var . Bütün kitap bir anlatıcı tarafından anlatılmasına rağmen sonuna doğru katilin ortaya çıktığı noktada onun yani katilin ağzından kim olduğunu ve nedenlerini okuyoruz .

Yazar kitabın sonunda kendisinden bir polisiye yazılması istendiği ve bunun üzerine kitabı yazmaya başladığını anlatıyor . Kitap tam anlamıyla bir polisiye olmasa da yazar kendi tarzı ile polisiyeyi harmanlamaya çalışmış ve kendine özgü bir eser çıkmış.

Polisiye okumayı bekleyenler , sıkı polisiye okurları kitabı okurken biraz sıkılabilirler. Polisiye beklentisine girmeden dram , polisiye okumak isteyenler kitabı çok seveceklerdir.





Cinayet Oyunu
Kitabın Adı :Cinayet Oyunu
Yazar : Isabel Allende
Yayınevi : Can Yayınları
Orjinal adı : El juego de Ripper
Çevirmen : İnci Kut
Sayfa Sayısı : 512


Yeniden ağzını bağlamak zorundayım. Dinlenmeye çalış, ben bu gece dönerim; çünkü öyle her saat girip çıkamam. İnanmayacaksın ama dışarıda sabah vakti. Bu odanın duvarlarında acayip bir malzemeden yapılmış perdeler var, siyah muşamba ya da kauçuklu branda bezinden ağır bir şey ama az çok esnek, su geçirmiyor, bu yüzden sana hep geceymiş gibi geliyor. San Francisco'da işlenen bir dizi cinayet, bu cinayetleri çözmek için bilgisayarları başında hafiyeliğe soyunan, dünyanın dört bir yanından bir grup oyuncu… ve oyunculardan birinin annesinin kaçırılmasıyla tetiklenen esrarlı bir kovalamaca. Isabel Allende'nin alışılmış tarzının dışına çıkarak polisiyeye göz kırptığı ve her zamanki gibi titizlikle dokuduğu Cinayet Oyunu'nu soluk soluğa okuyacaksınız.







Isabel Allende Kimdir?

Isabel Allende  1942 yılında Peru'nun başkenti Lima'da doğdu. Ancak birkaç yıl sonra ailesi Şili'ye göç etti. Isabel Allende, amcası, Şili Devlet Başkanı Salvador Allende'nin 1973'te öldürülmesinden iki yıl sonra kocası ve çocuklarıyla birlikte Venezuella'ya sığınmak zorunda kaldı. 17 yaşında gazeteciliğe başlayan Allende, bir süre sonra San Francisco'ya yerleşti, ABD'nin önde gelen üniversitelerinde edebiyat dersleri verdi. 1982'de yayınlanan ilk romanı Ruhlar Evi'ni, 1984'te Aşktan ve Gölgeden, 1985'te Eva Luna adlı romanları, 1989'da Eva Luna Anlatıyor adlı öykü kitabı izledi. Sonsuz Düzen adlı romanı 1991'de, Paula 1994'te, Kaderin Kızı 1999'da, Sararmış Bir Fotoğraf 2000'de, Yüreğimdeki Ülkem 2003'te yayınlandı. Allende 2002-2004 yılları arasında Canavarlar Kenti, Altın Ejder Kenti ve Pigmeler Ormanı adlı romanlardan oluşan gençlik üçlemesini kaleme aldı. Türkiye'de tüm yapıtları Can Yayınları arasında yer alan Allende, hemen tüm öykü ve romanlarında gerçekçi bir anlatım ve siyasal bir yaklaşım ile büyülü gerçekçiliğin gerçeküstücü geleneğini ustaca kaynaştırdı.

                                                     

5/26/2020

1Q84 - 1. Kitaptan Alıntılar

Mayıs 26, 2020 5 Yorum
1Q84


"Görünüş sizi aldatmasın . Gerçek daima tektir ."

" Gerçek daima soğuk ve ebediyyen yalnız başınadır . "

" ... risk , insan yaşamının baharatıdır ."

" Bilincim ve belleğimde bir anormallik yoktur ; ne olduğu belirsiz bir güç devreye girmiştir ve çevremdeki dünya bu gücün etkisiyle değişim geçirmiştir. "

" 1Q84 ... Bu yeni dünyaya bu adı vereyim ...." " Q , question mark'ın Q'su . Dünyanın soru işaretleriyle dolu olduğu anlamındaydı."






" Pazar günleri zamanın akışı tuhaflaşıyor , görüntüler esas hallerinden uzaklaşıyor ." 

" Her sanat , her arzu , dahası her eylem ve arayışın iyiye doğru bir yöneliş olduğu düşünülür. O yüzden de , olguların yöneldiği hedefe bakarak iyi olanı doğru şekilde belirlemek mümkündür. "

"Kalori hesaplamayı unutun . Doğru şeyleri seçerek , uygun miktarda yeme yetisi kazanırsanız , rakamlara ihtiyacınız kalmaz ." 

" Yürekten sevdiğin bir insan varsa , bir kişi olsun yeter , hayatın kurtulmuş demektir . O seni sevmese bile ." 

"Gelecek de , bir an gelir gerçek haline dönüşüverir." 

" Gerçek tarihi gasp etmek insanın kişiliğinin bir kısmını gasp etmekle aynı şeydir. "

" Dünya dediğin şey Aomame , birbiriyle çelişen anıların sonu gelmez savaşıdır."












                                                     

5/21/2020

Kapkaranlık Ormanda - Ruth Ware

Mayıs 21, 2020 2 Yorum
Kapkaranlık Ormanda

  Kapkaranlık Ormanda ilk yayımlandığı ve tanıtımları dönmeye başladığı zaman dikkatimi çeken bir kitap olmuştu . Sade fakat belirsizlik izleri taşıyan kapak görseli beni cezbederken , yayılan gerilim titreşimleri oku beni diyordu.

Bir kitap beni cezbetse de nadiren ilk fiyatı ile satın alırım . Ne kadar kitapları sevsem de bütçemi de düşünmek zorundayım. İndirimli fiyat ile satıp yine da kar elde ediyorlarsa neden fazla para verip kitabı alayım değil mi? Geç de olsa okuyacağım sonuçta ve kitapta bir eksilme olmayacak .

Yabancı Yayınevi kitaplarını alırken genellikle Oku Oku sitesinden alıyorum. Onlarda indirim güzel oluyor. Yine de Kidega , İdefix , Kitap Yurdu indirimlerini takip ettiğim siteler . Aralarında mutlaka fiyat karşılaştırması yaparım. Kapkaranlık Ormanda'yı sanırım 9.90 gibi bir fiyata almıştım. Zaten daha fazla da vermezdim :D

Kapkaranlık Ormanda , Ruth Ware'in ilk kitabı imiş . Kitap gerilim türünde. Sıkı gerilim ve polisiye okuyucuları kitabı okuduğu zaman benimle aynı fikirde olurlar sanırım,  çünkü bana göre kitaptaki gerilimin dozu çok hafif. Yapılan reklamlar ve tanıtımların çoğu sizi yanlış yönlerdirmesin. Kitap rahat okunuyor , belirsizlik öğesi ile merak sürekli canlı tutulmuş ancak gerilim geri planda geldi bana .

Kapkaranlık Ormanda - Ruth Ware


Nora bir yazardır . Bir gün eski arkadaşının bekarlığa veda partisine davet edildiğini yazan bir mail alır. Bu mail geçmişi düşünmesine neden olur. Geçmişte yaşadığı yerden kimseye haber vermeden ayrılmış ve bir daha onlarla iletişim kurmamıştır. Geçmişi kendi düşünse de okuyucuya tam olarak olanları anlatmaz. Geçmişte ne olduğu belirsiz ve soru işaretleri dolu olarak okuruz. Gidip gitmemek arasında gidip gelirken bir arkadaşı ile birlikte gitmeye karar verirler. Düğünü olacak kişi geçmişteki en iyi arkadaşıdır...

Bekarlığa veda partisi alışılmışın dışında bir ormanın içinde ,neredeyse tüm duvarları camdan bir evde olacaktır. Nora için tedirgin edici olarak başlayan bu parti daha da kötüleşerek devam edecektir....

Nora hastanede gözlerini açtığınca yaralıdır ve bir cinayet işlendiğini öğrenir . Orada neler olmuştur ve kendisine ne olmuştur . Hastane odasındaki iyileşme sürecinde geçmişi de hatırlamaya çalışmaktadır . Nora geçmişi hatırlarken biz okuyucular da yavaş yavaş olanları öğreniyoruz.

Karantina döneminde hızla okuduğum tür polisiye ve gerilim oldu . Diğer türler nedense akmadı bu dönemde . Belki ramazanın da etkisi olmuş olabilir . Kan şekerim düştüğü için dikkat ve algı kapasitem de etkilendi bu dönemde. Dikkatimi vermekte zorlandım. Kapkaranlık Ormanda gibi dikkatimi vermemi fazla gerektirmeyen ve beynimi boşaltan kitaplar okumaya çalıştım genelde. Kitap çerezlik olarak okunabilir . Ancak çok fazla bir beklentiniz olmasın . Bazı şeyleri baştan tahmin etmek çok kolay çünkü ...


Kapkaranlık Orman Hakkındaki Övgüler :

"Final, başarıyla yaratılmış karakterlerin de etkisiyle insanda büyüleyici ve yavaş çekimde gerçekleşen bir araba kazası etkisi yaratıyor."   -The Guardian-

"Ware'in, kadınlara özgü güç oyunları ve bazı arkadaşlıkların yarattığı çalkantılar üzerine yaptığı analizler, Sophie Hannah'yı, Christobel Kent'i, hatta Gillian Flynn'i anımsatıyor."   -Independent-

"Ware gizem öğelerini yavaşça ortaya çıkarmış ve alttan alta kendini hissettiren tehlike hissiyle gerçekten tekinsiz bir ortam yaratmayı başarmış... Kitabı fırtınalı ve karanlık bir akşamda okuyun ama sonra ışıkları açık bırakın."   -Kirkus Reviews-

"Kapkaranlık Ormanda, Gillian Flynn'in Kayıp Kız'ını ve Paula Hawkins'in Trendeki Kız'ını sevenleri büyüleyecek."   -Publishers Weekly-

" Zehirli arkadaşlıklar , izole bir ev ve karanlık , kar altında kalmış bir orman ... Herkesin en büyük kabusu ve bu gerilim dolu kitabın mükemmel öğeleri ."   - Claire Mackintosh , Artık Özgürsün kitabının yazarı

" Ruth Ware , bir an olsun okuyucunun etrafında dönmeyi ve soğuk ellerini gözlerinin önünde çırpmayı kesmeyen heyecan verici ve mükemmel bir çıkış romanı yazmış ."   - Peter Straub , New York Times çoksatan yazarı





Kapkaranlık Ormanda
Kitabın Adı :Kapkaranlık Ormanda
Yazar :Ruth Ware
Yayınevi :Yabancı Yayınları
Orjinal adı :In A Dark , Dark Wood
Çevirmen : Aslı Dağlı
Sayfa Sayısı : 374

Karanlık ormanda
Karanlık, kapkaranlık bir ev vardı;


Ve o karanlık evde karanlık, kapkaranlık bir oda...


O karanlık odada...


 Bazen korkulacak tek şey... insanın kendisidir.


Nora on yıldır geçmişinden kaçıyordu. Evini, arkadaşlarını ve özlememesi gerektiğini düşündüğü bir hayatı geride bırakmıştı.


Hiç beklemediği bir anda gelen bir bekârlığa veda partisi daveti, onu geçmişiyle yüzleşmeye zorluyordu. Bu, Nora'nın geçmişini nihayet bir kenara bırakması için bir işaret miydi? Ama bir şeyler yanlış gidiyordu. Çok ama çok yanlış...







Ruth Ware Kimdir?

Ruth-Ware


Öğretmen, yazar Ruth Ware, 1977 yılında Doğu Sussex, Lewes'ta doğdu . Manchester Üniversitesinden mezun olduktan sonra Paris'e taşınarak Londra'ya yerleşmiştir. Garson, kitap satış görevlisi, İngilizce öğretmeni ve basın sözcüsü olarak çalışmıştır.

Kapkaranlık Ormanda , evli ve iki çocuk annesi olan yazarın çıkış romanıdır .




                                                     

5/20/2020

Konstantiniyye Oteli - Zülfü Livaneli

Mayıs 20, 2020 1 Yorum
konstantiniyye oteli

Zülfü Livaneli okumak istediğim bir isimdi. Yazarın Seranad , Kardeşimin Hikayesi kitaplarını okuyanlar muhteşem olduklarını söylemişler ve mutlaka okumamı tavsiye etmişlerdi. Benim okuduğum ilk kitap ise Konstantiniyye Oteli oldu . İnkılap Kitabevi tarafından 2020 yılında yayımlanan bu yeni basım yazar tarafından gözden geçirilmiş ve daha önceki basımlarda okuyucuya dağınık gelen kısımlar düzenlenmiş . Eski basımı bende olmadığı için karşılaştırma yapamayacağım fakat okuduğum bu basımı sevdim ben , gözüme bir dağınıklık ya da konu geçişlerinde aksaklık çarpmadı . Büyük bir keyifle okudum .


Kitabın başında Zülfü Livaneli tarafından yeni basım için önsöz yazılmış  .Yazarın burada yazdıklarını büyük bir keyifle okudum . İstanbul'da söylenen bir deyiş olarak bahsettiği " Salı sallanır " sözü burada Eskişehir'de de çok kullanılır . Hanımlar el işlerine başlayacakları zaman salı gününü tercih etmezler . "Salı sallanır derler iş de elinde sallanır kalır bitiremezsin "denildiğini çok duydum. Bunun bir batıl inanç olduğunu zannediyordum . Nedenini araştırınca bulamamıştım o zamanlar . Henüz çocuktum ve internet yoktu o zamanlar. Yazar önsözde İstanbulluların "Salı sallanır " diyerek bu günün uğursuzluğuna vurgu yaptığını belirtmiş. Nedeni ise İstanbul surlarının ağır top saldırısı altında yıkıldığı ve şehrin fethedildiği günün "salı" olmasından kaynaklanan bir Hristiyan inancı imiş . Bu inanç sadece İstanbul sınırları içerisinde kalmamış ülkenin dört bir tarafına dağılmış görüldüğü üzere. Bu misal ön sözde yazan kısa bir örnekti sadece. Yazar bir çok örnek ve açıklama ile harika bir ön söz yazmış.

"İyi bir romancı , kendinden önceki büyük yazarların yarattığı birikimin ürünüdür. "

Yazarın önsöz kısmını atlamadan okumanızı tavsiye ederim. Hatta yeni kitap yazan ya da yayımlatanların da okumalarını tavsiye ederim. Çok satan kitaplar yazan bir yazar kitabını tekrar gözden geçirerek yayımlatıyor , okuyucuya , gelen öneri ve eleştirilere kulak veriyor . Bu noktada ders alınabilecek çok nokta var. Sürekli kendini yenilemeye devam ediyor . Bunu neden yazdığımı açıklayayım . Bir kaç yıl önce ilk kitabını yayımlanan birisi bana kitabını okuyup blogumda yer vermem için kitabını gönderdi. Kitabı okudum. İlk başlarda kitap çok güzeldi. Harika bir konu yakalamış ve harika bir başlangıç yapmıştı ancak sonra konuyu dağıtarak felsefe yapma derdine girmiş tabiri caiz ise edebiyat parçalamaya kalmıştı. Bu noktadan sonra kitap çok sıkıcı ve yazarın ne yapmak istediği anlaşılmayan bir hale gelmişti ki kitabı zor bitirdi. O da okuyacağıma dair söz verdiğim için. Harcadığım zamana çok acıdım kitap bitince. Bu durumu yazara mesaj olarak attım. Başladığı şekilde gitse çok güzel bir kitap ortaya çıkacağını ancak bu şekilde okuyucunun sıkılacağını ve dikkatinin dağılacağını belirttim. Sonuç olarak ben böyle yapmak istedim açıklamasını aldım. Sen kendin için yazdıysan kitabı bastırmakla ya da okutmakla uğraşmasaydın. Sonuç olarak kitabı okumaya başlayanlar vakit kaybı diye yarım bıraktı ve kitap piyasaya çıkamadan silindi... Usta yazarlarımızdan örnek almaları ve kendilerini geliştirmeleri gerekmektedir yazarlık işine gönül verenlerin....  Bu konuda Zülfü Livaneli'yi takdir ediyorum.

Kitabın içeriğine ve konusuna giriş yapsam iyi olacak artık :)) Konstatiniyye Oteli eski Bizans sarayı kalıntıları üzerine yapılmış yedi yıldızlı bir otel. Otelin  açılış gecesi ve gecedeki konuklar ve olanlar anlatılıyor kısaca kitapta. Kısacac diyorum aslında o kadar da kısa değili. Bu otelin açılış gecesinde üç yüz kadar davetli var ve bu davetliler ülkemizin çeşitliği gibi çeşitlilik gösteriyorlar. Her birinin ayrı hayat hikayesi , anlatacak ayrı konusu var. Yazar da bize bu hikayeleri sunuyor.

Ben kitabın iki bölüme ayrıldığını düşünüyorum. İlk bölümde Zehra ve Emre anlatılıyor. Oteli sayılı ve zengin iş adamlarından Ergun Bereket ve Rus ortağı birlikte açıyorlar . Daveti Ergun Bey'in asistanı ve sağ kolu Zehra organize ediyor. Zehra kitapta baştan sona kadar var olan ana karakter ve çoğu olayı onun gözünden , onun anlatımı ile görüyoruz.

  Zehra'nın bakış açısı ile patronunu , eşini , açılış gecesinde olanları okurken geçmişe gidip Zehra'yı daha yakından tanıyor , onun ve Emre'nin geçmişini ve bugününü görürken geleceklerine de kısa bir bakış atıyoruz. Bu bakış atma kısımlarında Emre'nin anlatımı ve yaptıkları ile de onu daha yakından tanıyor başta sinir olsak da aslında fena birisi olmadığını  görüyoruz.

İkinci bölümde ise otel açılışına gelen konukların ve çalışanların hayatlarına kısa kısa girişler yaparak her birinin öyküsünü öğreniyoruz.

Bir de nekropolis var tabii ki. Kitabın başında nekropolista bulunanlarla kısa bir sohbet yaparken kitabın bitmesine yakın yine ortama dönüş yapıyoruz.

Bir otel açılışı ile Zülfü Livaneli ülkemizin renkli coğrafyasından her renkten karakteri bir araya getirirken toplumsal bir çok soruna da değinmiş. Tomalar , gezi olayları , kadın cinayetleri , tecavüz , inancı için IŞID'a katılmaya çalışan bir garson , ... bir çok olay yer alıyor kitapta ve karakterlerin hayatında.

 Kitap İstanbul'da geçiyor , İstanbul coğrafyası ve tarihi anlatılıyor belki ancan ben kitapta tüm ülkeyi gördüm. Davete katılanlar burjuva kesimi temsil ederken çalışanlar da halkı temsil ediyordu. Tarihi gibi yaşayanları ile de renkli bir ülkede yaşıyoruz ve Zülfü Livaneli kitabında bu renklerin hepsine yer verirken bilgi birikimini de okuyucuya aktarmayı ihmal etmemiş . Okurken öğrendiğim bir çok şey olduğu gibi altını çizdiğim bir çok cümle de oldu . Kitabı çok sevdiğimden emin olduğum gibi ileride tekrar okuyacağımdan da eminim.




Konstantiniyye Oteli

Kitabın Adı :Konstantiniyye Oteli
Yazar :Zülfü Livaneli
Yayınevi : İnkılap Kitabevi
Sayfa Sayısı : 432


Konstantiniyye… İhtişamlı surlarının karanlık diplerinde cinayetler işlenen, otobanlarında siyasetçilerin suikastlara kurban gittiği, açlıktan çocukların dilendiği, gecekondularında kadınların sessiz sedasız öldürüldüğü, yalılarında yüzyıllık zenginliğin cömertçe seyre çıkarıldığı ve güzelliğiyle Divan şairlerine yüzlerce şehrengiz yazdıran, barok sanatından izler taşıyan şehirler şehri İstanbul.

Romanları 40 dilde yayınlanan ve uluslararası pek çok ödüle layık görülen ünlü yazar Zülfü Livaneli, Konstantiniyye Oteli ile okurlarına bir İstanbul panoraması çiziyor. İstanbul’un kaymak tabakasını, alt sınıfları ve hatta ölülerin ruhlarını buluşturup başarılı bir işkadını Zehra’nın gözünden anlatıyor. İstanbul’un köklü tarihini fona alan usta edebiyatçı, onlarca karakteri, geçmişi Bizans’a dayanan bir otelin açılışına konuk ediyor; güç ve yönetim ilişkilerinden romantizme ve “başına sevda gelenlere” kadar uzanan, geniş bir yelpazede insan ruhunu didik didik ediyor.

Prof. Onur Bilge Kula’nın deyişiyle “senfonik bir roman” olma özelliği taşıyan Konstantiniyye Oteli, İstanbul’da yüzyıllardır süren cümbüşü anlamak açısından Türk edebiyatında önemli bir yer tutuyor.

Elinizde tuttuğunuz bu özel kitap, yeni baskısı ve gözden geçirilmiş son haliyle okurlarına çok sesli müzikal bir yapıt sunuyor.







Zülfü Livaneli Kimdir? 

Zülfü Livaneli 20 Haziran 1946 yılında Konya’da doğan yazarın gerçek adı Ömer Zülfü Livaneli’dir. Küçük yaşlarından itibaren müziğe ilgi duymaya başladı ve saz çalmayı öğrendi. 1964 yılında Ülker Tunçay ile evlenmiştir ve bu evlilikten Aylin Livaneli dünyaya gelmiştir.

Müziği sayesinde yurt içinde ve yurt dışında birçok ödül almıştır. John Baez, Maria Farandouri gibi sanatçılar tarafından bazı eserleri yorumlanmıştır. Özgün film müzikleri de yapan Zülfü Livaneli çeşitli konserler vermiştir.

Kendine has yorumları sayesinde dünyaca tanınmaya başlandı. Müziği kadar yazdığı hikaye kitaplarıyla da oldukça sevilen ve ilgi gören yazar 1997 yılında verdiği konsere 500.000 kişi gelerek o dönemin en büyük rekorunu kırmıştır.

Zülfü Livaneli’nin şarkıları edebiyat ve şiirle iç içe geçmiştir. Nazım Hikmet, Orhan Veli, Yaşar Kemal, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Sabahattin Ali ve Ataol Behramoğlu’nun şiirlerini şarkı yapmıştır. Müzisyen kimliğinin yanı sıra deneme, hikaye ve roman da yazmıştır.

Kitapları Türkiye’nin yanı sıra Çin, İspanya, Güney Kore ve Almanya’da en çok satanlar arasına girmeyi başlamıştır. İlk romanı Engereğin Gözündeki Kamaşma olan Zülfü Livaneli bu romanıyla Balkan Edebiyat Ödülünü kazanmıştır. Kitabı daha sonra İspanya, Çin Kore ve Almanya’da satışa çıkarılmıştır.

2001 yılında yazdığı Bir Kedi Bir Adam Bir Ölüm romanı Yunus Nadi Yayımlanmamış Roman Ödülünü kazanmıştır. 2006 yılında ise Mutluluk romanıyla birlikte Barnes & Noble Yeni Büyük Yazarları Ödülünü kazanmıştır. 2009 yılında Son Ada romanıyla birlikte Orhan Kemal Roman Armağanı’nı kazanmıştır. Farklı alanlarda yazdığı eserleri otuzdan fazla uluslararası ödülle taçlanmıştır.

                                                     

5/19/2020

Memleketimden İnsan Manzaraları - Nazım Hikmet

Mayıs 19, 2020 1 Yorum
Memleketimden İnsan Manzaraları - Nazım Hikmet


    Nazım Hikmet çok sevdiğim şairlerimizdendir. Benim gibi birçok okur da şiirlerini sevdiği gibi sosyal medya platformlarında da " Nazım Hikmet Şiirleri " ni görmeniz mümkündür.

  Kitap yorumuna geçmeden önce kitabı alış öykümüzü ve kitabın kitaplığıma nasıl eklendiğinden bahsetmek istiyorum.

  Kızım ilköğretim 6. sınıfa başladığı zaman - ki o zaman henüz ortaokul diye ayrılmamıştı , bir kaç sene sonra ayrıldı okullar - Türkçe dersi için öğretmenleri okuma kitapları belirlemişti. Her öğrenci bu kitapları alıp okumak zorundaydı . Hatta bu kitaplardan sınav yapacaklarını söylemişlerdi öğretmenleri. İşte o istenen kitaplardan birisi de Memleketimden İnsan Manzaraları idi . Diğer kitaplardan bazılarını da söyleyeyim sizlere : Kumral Ada Mavi Tuna , Patasana , Beyaz Gemi . Bunlardan sadece Beyaz Gemi okutuldu çocuklara . Diğer kitapları okutmaktan vazgeçtiler. Süre kısıtlı olduğu için internet yerine kitapçıdan oldukça yüksek bir fiyata almıştım kitapları . Öğretmenleri vazgeçince sinir olmuştum . Alınan kitaplara değil yapılan davranışa ...

Memleketimden İnsan Manzaraları'nın kitaplığıma girme öyküsü işte böyle . Kitabı incelediğim zaman zaten 6. sınıf çocuğu için uygun olduğunu da düşünmedim açıkcası...

Nazım Hikmet'in 1941 yılında Bursa hapishanesinde yazmaya başladığı Memleketimden İnsan Manzaraları oldukça kalın bir kitap ve kendi içerisinden beş kitaptan oluşmaktadır . Yaklaşık yirmi yıllık bir sürede yazmış Nazım Hikmet 17 .000 satırdan oluşan Memleketimden İnsan Manzaralarını .


İkinci Meşrutiyetten 2. Dünya Savaşının sonuna kadar uzanan bir zaman diliminde yaşayan insanlar yer alır kitapta. Bu insanların öykülerini , yaşamlarını , düşüncelerini , birbirleri ile ilişkilerini şiirleştirerek aktarır şair.

Her kesimden insan yer bulmuş Nazım'ın satırlarında. Sade bir anlatımı olan kitabın bazı yerlerini severek okusam da sevmediğim satırlar da oldu. Beş kitaptan oluştuğu için her kitaptan sonra dinlenerek okudum. Bir solukta bitirilecek bir kitap değildi benim için. Kitabı okurken ve karakterler gözümde canlanırken hapishanedeki insanlardan ve onların öykülerinden esintiler var mı diye düşündüm. Bazı karakterler o kadar canlıydı ki sanki öykülerini anlatmışlar Nazım'a , o da şiir-hikaye haline getirmiş gibiydi.

Bu tarz şiirsel anlatımlar çok bana göre olmadığı için belki de ağır okudum kitabı . Ama iyi ki de okudum diyorum  bitirince . Dediğim gibi çevremizdeki insanlar hakkında hissettiklerimiz gibi kitaptakiler hakkında da sevdiğim de oldu sevmediğim de . Hatta bunu Nazım neden yazdı dediğimde...





Memleketimden İnsan Manzaraları
Kitabın Adı :Memleketimden İnsan Manzaraları
Yazar :Nazım Hikmet
Yayınevi : Yapı Kredi Yayınları
Sayfa Sayısı :544

Türk şiirinin çizgisini değiştirmişi çok yönlü, evrensel boyutlu bir şair ve yazarın bu basım için yeniden gözden geçirilmiş, kaynak metinler esas alınarak düzeltilmiş "külliyatı"...










Nazım Hikmet Kimdir? 

Nazım Hikmet Türk şair, oyun yazarı, senarist ve romancı Nazım Hikmet Ran, 15 Ocak 1902 yılında Selanik’te dünyaya geldi. Romantik-komünist, romantik devrimci olarak anılan Nazım Hikmet, politik görüşleri nedeniyle sıklıkla tutuklandı ve gençlik yıllarının çoğunu hapiste veya sürgünde geçirdi. Nazım Hikmet şiirleri 50’den fazla dile çevrildi.
Nazım Hikmet, ilk şiirlerini hece ölçüsüyle yazmış olsa da daha sonra kendini hece ölçüsü kullanan şairlerden ayırdı. Nazım’ın şiirdeki gelişimiyle birlikte hece ölçüsü tekniğinin dar kalıplar şair için çok fazla kısıtlamayı beraberinde getirdi. Bu nedenle Nazım, şiirleri için yeni kalıplar bulma arayışına çıktı.

Nazım Hikmet, fütürizm akımını savunan genç Sovyet şairlerinden etkilendi. Türkiye’ye dönüşünde Türk öncü sanat akımının karizmatik lideri haline geldi. Ard arda yenilikçi şiirler, piyesler ve senaryolar yazdı. Hece ölçüsünün zincirlerini kıran Nazım Hikmet, serbest ölçüde yazmaya başladı ve bu da Türkçenin zengin sesli uyumu özelliğiyle mükemmel bir uyum oluşturdu.

Nazım Hikmet, yapıtlarıyla adını tüm dünyaya duyuran bir şairdi. Hiroşima’ya atılan atom bombası atıldıktan sonra yazdığı Ölü Kızcağız şiiriyle savaş karşıtı mesaj veren Nazım Hikmet, bu şiirinin Türkiye’de ve dünya çapında şarkılara uyarlanmasıyla da büyük ölçüde tanınmaya başladı. Nazım Türküsü, ünlü sanatçı Joan Baez tarafından seslendirildi.

Nazım Hikmet, eserleriyle sadece ülkemize değil tüm dünyaya büyük bir miras bırakarak 3 Haziran 1963’te Moskova’da yaşamını yitirdi.


                                                     

5/18/2020

Körebe - Lee Child

Mayıs 18, 2020 0 Yorum
Körebe - Lee Child

Merhaba , Körebe'yi bitireli çok oldu . Hatta instagramda da kitap hakkında birkaç satır yazdım ancak blogumda yazmaya bir türlü vaktim olmadı . Ramazanda zamanı yakalamıyorum . Öyle hızlı geçiyor ki planladığım işlerin çoğu yetişmedi. Okuma hızım da dolayısı ile dibini buldu . Çocuklar da evde olunca işler hiçten bitmiyor . Bir de onların dersleri var. Üç haftalık yurttan eve gelince kitapların çoğu doğal olarak yurtlarda kaldı . Şimdi şehirler arası yasak da var , gidip rahatça kitapları alamıyoruz. Kızımın kitaplarını amcası yurttan alıp kargoları ancak oğlumun kitapları yurtta kaldı. Yurt görevlileri ile konuşup kitapları hazırlattım . Kargo şirketi müşteri hizmetlerini arayıp yurda kurye istettim ki alıp bana doğru yola çıksın. Hani bu dönemde yardımcı olacaklardı ,evde kalın biz gelip alırız diyorlardı ya !!!! Üç gün üst üste kurye istedim gitmediler. Adres yanlışmış. Küçücük şehirde kampüs içerisinde bir tane yurt var hatta İnternette isminden arayınca Türkiye'de de o isimden sadece bir tane ama bulamamışlar!!!! Üstelik daha önce defalarca o adrese kitap gönderdiğim halde... Şubeyi aradım telefonla açıp alo deyip beklemeye aldılar sürekli . Diğer kargo şirketlerini aradım onlar da telefona bile çıkmadılar.... Nitekim kitaplar gelmedi... Kütüphanelerden de faydalanamıyoruz çünkü bu dönemde onlar da kapalılar ... Yök ün kitap yüklediği sitede bizimkilerin kitapları yok.   Bu dönem netten not aramakla geçti kısacası .


Kitap yorumu diye başlayıp nerden nereye geldim. Sanırım içimi dökmeye ihtiyacım varmış ...

Lee Child 'in kalemi ile yebi tanıştım Körebe kitabı ile . Kitap Jack Reacher serisinin 4. kitabı imiş. Kitabı tek başına da okuyabiliyorsunuz ve bir eksiklik hissedilmiyor . Jack Reacher'ın filmi de varmış . Açıkcası ben birazına bakıp tamamını izlemedim. İşim çıkmıştı sanırım  Kitaptaki Reacher karakteri 185 boyunda 110 kilo civarında iri yarı birisi . Filmde ise karakteri Tom Cruise canlandırmış . Alakası yok diyorum . Biraz daha uygun birini oynatsalar daha iyi olurdu :D

Ordudan emekli birisi Jack Reacher. Bir kız arkadaşı olsa da yalnızlığa ve bağımsız olmaya daha çok önem veriyor  . FBI bir konuda onu gözaltına alırlar. Ancal esas amaçları onu korkutup kendilerine yardım etmesini sağlamaktır . Yalnız normal insanlar için korkutucu olan durumlar Reacher'da işe yaramaz. Konu kız arkadaşına tehdide kadar varınca yardım etmeyi kabul eder ancak bunu onların yanına bırakmayacaktır .

  Orduda tacize uğramış ve daha sonra ordudan ayrılmış olan genç kadınlar öldürülmektedirler. KAtil geride hiçbir ipucu ya da delil , DNA bırakmamaktadır . FBI hiç ilerleme kayıt edemeyince orduda bu konuları araştırdığı için Reacher'ı tercih etmiştir.  Anlaşamayan bu insanlar birlikte bir katili yakalamak için araştırmalara başlarlar.

Farklı ve sürükleyici bir kitaptı . Kitapta yazarın Reacher aracılığı ile FBI ve orada çalışanların zekaları ile dalga geçmesi çok hoşuma gitti. Reacher karakter olarak sevilecek birisi değil bana göre. Her ne kadar bazı kadınlar fiziki olarak çekici bulsalar da bana göre karakter dış görünüşü şekillendirir. Onu ve karakterini sevmemem araştırma ve akıl yürütmesindeki başarısını da taktir etmeyeceğim anlamına gelmiyor . Karakteri sevmedim ancak kurguyu sevdim:))





"Körebe" Hakkında Övgüler :

“Her parçada zekanızı biraz daha zorlayacak bir bulmacayı çözmek gibi.”

                                                                                 -Publishers Weekly-

“Uykusuz geçecek bir geceye ve sonunda soluksuz kalmaya hazır olun.”

                                                                                     -Kirkus Reviews-

“Reacher serisinin en iyi kitabı. Konusu tam bir başyapıt.”

                                                                                       -Booklist-

Jack Reacher  -  Günümüz Kahramanı Hakkında Yazılanlar:

"Clint Eastwood , Mel Gibson ve Bruce Willis bir arada; günümüz Süperman'i... "
                                                                                                                             Irish Times

"Akıllı kızların ideal erkeği "
                                             The Times

"Erkek okuyucuları ona hayran , kadınlarsa onu arzuluyor ..."
                                                                                                 Daily Express

"Zorlu ama Adil "
                         Mirror

"Muhteşem ama Huysuz Kahramanlardan Biri"
                                                                        Independent

"Kolları Temel Reis'in Kollar Kadar Büyük  ..."
                                                                         Independent

"Yalnız kurtların en yalnızı , okulun en havalısı "
                                                                           San Francisco Chronicle

Biraz Robin Hood , biraz goril "
                                                Sunday Times

"Unutulmaz sıkı erkek kahramanlardan biri"
                                                                  Jeffery Deaver

"Jack Reacher'dan bahsediyoruz , hadi ama , adam sizi kahvaltılık gevrek olarak yer!"
                                                                                                                                   Los Angeles Times






Körebe
Kitabın Adı : Körebe
Yazar : Lee Child
Yayınevi : Koridor Yayınları
Orjinal adı : Rabia Taş
Çevirmen : Running Blind ( The Visitor)
Sayfa Sayısı :501


Ülkenin dört bir yanında kadınlar öldürülüyor, cesetleri kamuflaj boyasıyla dolu küvetlerde bulunuyor ve katil ardında en ufak bir iz bırakmadan kayboluyor. Ölüm sebebi belli değil. FBI’ın elinde fiziksel bir kanıt yok, tüm soruşturma körlemesine sürüyor. Kurbanların tek ortak noktası, hepsinin Jack Reacher’ı tanıyor olması.

Herkesin aklında, şaşkınlıkla cevabını aradığı aynı sorular var: Katil yüksek güvenlikli bu evlere bir hayalet gibi nasıl girdi? Özel eğitimli asker kadınları, boğuşma yaşanmadan, ölüm sebebi anlaşılamayacak şekilde nasıl öldürebildi? Küvetleri kamuflaj boyasıyla doldurmasının arkasındaki amaç neydi?

Bir anda soruşturmanın kilit noktası haline gelen Jack Reacher, aklında yazdığı cinayet senaryolarını üç haftalık zaman periyotlarında gerçekleştiren ve attığı her adımı en ince detaylarıyla hesaplayan katilin izini sürerken, akrebin yelkovanı yelkovanın akrebi izlediği amansız bir kovalamacanın içine düşer. İçine zorla çekildiği bu oyunun sonunda ya avcı olacaktır ya da av.






Lee Child Kimdir?

Lee Child
Lee Child ya da gerçek adıyla Jim Grant, gerilim kitapları  yazarıdır. 29 Ekim 1954 yılında Coventry, İngiltere'de doğmuştur . Halen New York , Amerika'da yaşamaktadır .

 İlk romanı olan Killing Floor En İyi İlk Roman Anthony Ödülü'nü kazandı. Her romanında Amerika Birleşik Devletleri'i dolaşan eski bir askeri polis olan Jack Reacher'ın maceralarını ele alır.





                                                     

5/15/2020

Dalgalar - Virginia Woolf

Mayıs 15, 2020 2 Yorum
Dalgalar - Virginia Woolf

 Dalgalar , Virginia Woolf'un bilinç akışı tekniği ile yazdığı kitaplardan bir tanesi. Birçok okura ve eleştirmene göre yazarın en iyi yapıtı . Benim yazarın okuduğum dördüncü kitabı . Okuduğum dördüncü kitap olunca yazarın tarzına iyice alıştığımı düşünebilirsiniz ancak işler hiç de göründüğü gibi değil.

Woolf okuması zorlu bir yazar. Sakin bir kafa ile ve tüm dikkatinizi kitaba vererek okumanız gerekiyor . Yoksa kitaptan hiçbir şey anlamazsınız . Bu durumu tecrübe ile biliyorum  . Okuyamam durumundan #readingslump çıkmak üzereyken kitaba başladım. Zaten benim kafam bir dünya olunca bir de böyle kaya sertliğinde bir kitaba başlayınca ilk darbe acıtıcı oldu . Kitabı okumaya başlayınca öncelikle diğer okuduğum kitaplardan farklı olarak şairane bir anlatımı olduğunu fark ettim. Bana mı öyle geliyor diye bu durumu araştırma gereği duydum ki yazar kendisi de bu kitabı ile ilgili olarak oyun- şiir demiş . Bu durumu fark etmeme kitabı okumamı kolaylaştırmadı tabii. Neredeyse kitabın yarısına kadar bazı bölümleri üç kez okuyarak ilerledim. Hatta bir ara kızıma ben mi bir şey anlamıyorum , ne okudun dersen hiçbir şey söyleyemem çünkü aklımda bir şey kalmadı dedim. Benim aklımda fikirler uçup bilincim oradan oraya akarken bak birisinin bilinç akışını kavramak kolay olmuyor. Kitabın yarısından sonra ise aktı gitti nasıl bitti anlamadım . Kitap bitince nasıl mutlu oldum , kendimle inatlaşarak kitabı sonuna kadar götürdüğüm için nasıl gurur duydum anlatamam. Bu konuda dalga geçebilirsiniz aldırış etmem :D

Dalgalar - Virginia Woolf


Konuya da kısaca değineceğim. Kitap altı arkadaşın hayatından kesitler sunuyor Bu kitapta bir kurgu beklemeyin diyor okuyanlar bize. Bilindik anlamda bir kurgu yok kitapta. Altı arkadaş var ve hayatlarının çeşitli dönemde yaşadıkları yada hissettiklerini onların düşünceleri , monologlarından anlıyoruz. Karakterlerin çevrelerindekileri , hissettiklerini ,olanları öyle bir betimleyerek veriyor ki yer yer gözünüzde canlanıyor yer yer bu ne anlatıyor diyorsunuz. Üç kız üç erkek arkadaş. Çocukluklarından hayatlarının son demlerine kadar onların hayatından çok zihninden geçenlere konuk oluyoruz.

Bölüm aralarında italik yazılarla kısa bölümlere yer vermiş yazar. Bu bölümlerde güneşin doğuşundan başlayıp batışına kadar farklı evrelerine ve bu evreler sahildeki dalgalara ve denizin durumuna yer veriyor . Bu italik bölümden sonra gelen bölümlerde de çocukların hayatlarındaki ve duygu düşüncelerindeki dalgalanmalara yer vermiş yazar.  Yazar italik bölümlerde güneşin doğuşu ile başlayıp batışı ile bitirirken ; ara bölümlerde de bunu çocukların yaşamı ile ilişkilendirmiş. Çocukluktan yaşlılığa doğru bir yolculuk ....

Dediğim gibi okuması zor bir kitap Dalgalar. Yazarın okuduğum kitapları arasında en sevdiğimin hala Kendine Ait Bir Oda olduğunu belirtmeliyim.



Dalgalar
Kitabın Adı : Dalgalar
Yazar : Virginia Woolf
Yayınevi :Aylak Adam Yayınları
Orjinal adı : The Waves
Çevirmen : Sevda Duman
Sayfa Sayısı : 256

Dalgalar'ın ilk kez yayımlandığı sırada yani 1930'lu yıllarda Virginia Woolf'un bu kitapta yapmak istediğini gerçekleştirmek epey zordu : Altı yakın arkadaşın bir olay örgüsüne dayandırılmamış yaşam öykülerini ,tek bir edebi aktarım diline bağlı kalmadan anlatmak. Fakat aslında hayat tam olarak buydu . Beklenenden ziyade aklınızın ucundan geçmeyeni yaşatan, duruldu derken alev alan, bitti denilen yerde tekrar başlayan.

Yaşananlar yaşandığı ritmiyle anlatılmalı, dalgaların sesine kulak verilmeliydi ve bu Woolf da bunu yaptı . Cesaretinin karşılığında ise yazımının üzerinden geçen onlarca yıla rağmen , onu okuyan herkese hala aynı şekilde dokunan ,aynı şiiri fısıldayan bu metni yaratmak oldu.








Virginia Woolf kimdir ?

Virginia Woolf
 1882 yılında Londra'da doğan Virginia Woolf , Victoria devri'nin tanınmış yazarlarından Sir Leslie Stephen'ın kızıdır .  Virginia Woolf, çocukluk yıllarında  kadınların ikinci planda kalması nedeni ile okula gönderilmedi. Victoria Devri'nden ve bu devirde olanlardan nefret eden Virginia Woolf  bir yazar olmaya karar verir. Kendisini babasının kütüphanesinde geliştiren Virginia Woolf, 1895'de bir gazetede kısa hikâyelerini yayımlatır.

   Virginia Woolf 1912 yılında Leonard Woolf ile evlenmiştir. Leonard Woolf eşi için bir basımevi kurmuştur ve bu da Virginia Woolf'un yazdığı kitapları yayımlatması için bir fırsat olmuştur. Perde Arası romanını yazdığı sıralarda artık kendini yeterince yetenekli hissetmiyor, yeteneğini kaybettiğini düşünüyordur. Her gün savaş korkusu ve yeteneğini kaybetmenin vermiş olduğu stres, dehşet ve korku sonucu ruhsal bunalıma girmiş, 28 Mart 1941’de içinde bulunduğu duruma daha fazla dayanamayıp evlerinin yakınlarında bulunan Ouse nehrine ceplerine taşlar doldurarak atlayıp intihar etmiştir. Virginia Woolf, geride iki intihar mektubu bırakmıştır. Birisi kardeşi Vanessa Bell'e diğeri ise kocası Leonard Woolf'a.

Virginia Woolf'un Okuduğum Kitapları :

* Kendine Ait Bir Oda 

* Mrs Dollaway 

* Deniz Feneri 




                                                     

5/14/2020

Uyurgezer - Sebastian Fitzek

Mayıs 14, 2020 2 Yorum
Uyurgezer


Sebastian Fitzek severek okuduğum psikolojik-gerilim yazarı. Wulf Dorn kitaplarını okuyup bitirdikten sonra herkesin çok güzel olduğunu söylediği Fitzek kitaplarını toplu olarak aldım. Ben aldıktan sonra yazarın yeni birkaç kitabı daha çıktı ancak elimdekileri bitirmediğim için onları almadım. Artık gördüğüm her kitabın üstüne atlamaktansa elimdekileri bitirmeye öncelik vereceğim.

Uyurgezer , Fitzek'in okuduğum dördüncü kitabı oldu ve her kitabında beni kendisine hayran bıraktı yazar.  Hayal gücüne ve kurgu yeteneğine saygı duyuyorum , bu büyük bir yetenek . 

  Uyurgezer kitabında adı üzerinde uyurgezer birisinden başkarakter. Leon çocukluğunda uyurgezer olduğu için tedavi görmüş ve yıllarca rahat bir şekilde yaşamıştır . Şimdi evli ve başarılı bir işi olan bir mimardır . Bir sabah uyandığında eşi eşyalarını toplamaktadır. Üstü başı perişan ve dayak yemiş görünüyordur. Acele ile eşyalarını toplar ve gider. Leon uyurgezerliği sırasında karısına şiddet uyguladığını düşünür , aklına başka bir açıklama gelmez. Eşine defalarca telefon etmesine rağmen telefonlarına cevap vermez. Ailesine ve arkadaşlarına da telefon eder , eşi hiçbirinin yanında değildir. 


Uyurgezer


Bu noktadan sonra işler daha da karışık ve bilinmez hale gelir. Leon kendisine baş kamerası taparak uyurken yaptıklarını kaydeder . Bu görüntüleri seyredince kendisi de yaptıklarına çok şaşıracak de karışık , tehlikeli bir araştırmaya girişecektir.

Son sayfalara kadar kitabı bırakamadan heyecanla okudum kitabı . Okurken aklıma rüyasında kelebek olduğunu gören adam geldi. "Zhuang Tzu düşünde bir kelebek olduğunu gördü, ama uyandığında, düşünde kendini bir kelebek olarak gören bir insan mı, yoksa düşünde kendini insan olarak gören bir kelebek mi, olduğunu bilemedi."

 İşte ben de kitabı okurken uyuyor mu yoksa uyanık mı çokça sorguladım karakteri. Olanlar hiç normal değildi. Aklımda yine komplo teorileri son sürat ürettim ancak tam benim ürettiğim gibi bir şey söz konusu değildi. Ancak yazar yine komplike olaylar dizisi tasarlamış. Bitince "vay be " dedim. "Muhteşemdi..."

Yazar bu kitabı ile de beni hayal kırıklığına uğratmadı . Tam bir psikolojik - gerilim ustası kendisi. Bakalım bundan sonraki kitaplarını da okurken aynı şeyleri düşünecek miyim??? 



"Uyurgezer "Hakkında Yazılanlar:

“Kâbusunuz olacak bir gerilim. Labirentlerin arasında kaybolacaksınız. Hatta kitabı okuduktan sonra bir daha uyumak bile istemeyebilirsiniz.” -Kirkus Reviews-

“Eternal Sunshine of the Spotless Mind ile Inception’ın karışımı gibi!” -The Guardian-

“Bu kitap Fitzek’in gerilim türünün en büyük yıldızlarından biri olduğunu bir kez daha kanıtlıyor.”
-Freundin-

 “Fitzek uzun süre akıllardan çıkmayacak bir gerilim yazmış.” -Publishers Weekly-

“Fitzek’in gerilimleri nefes kesici. Her an her şeyle karşılaşabilirsiniz.” -Harlan Coben-

“Muhteşem bir psikolojik gerilim.” -The Times-

“Muazzam… Kitabı bir an bile elinizden bırakabilirseniz, hayranlık uyandıracak derecede disiplinli birisiniz demektir. Uyurgezer, ilk sayfasından son kelimesine kadar size nefes almayı unutturacak harika bir psikolojik gerilim.” -Booksection.de-



Uyurgezer
Kitabın Adı :Uyurgezer
Yazar :Sebastian Fitzek
Yayınevi :Pegasus Yayınları
Orjinal adı :Der Nachtwandler
Çevirmen :Ebru Akyürek Ersin
Sayfa Sayısı :312

Taşınanların Bir Süre Sonra Delirdiği
Veya İntihar Ettiği Bir Ev,
Nereye Açıldığı Bilinmeyen Bir Kapı
Ve Dehlizlerden Oluşan Karanlık Bir Labirent…

Leon bir sabah uyandığında, karısının eşyalarını toplayıp kaçarcasına evden ayrıldığını görür. Kadının yüzünde ve kollarında morluklar vardır. Leon’un aklına gelen ilk şey artık geride kaldığına inandığı hastalığı olur: uyurgezerlik. Yoksa yine geceleri ikinci benliği devreye girip insanlara zarar vermeye mi başlamıştır? 

Bu soruya bir cevap bulabilmek için uykuya dalmadan önce başına hareket sensörlü bir kamera yerleştirir. Sabah görüntüleri izlediğindeyse dehşete düşer: Yatak odasındaki gardırobun arkasında daha önce hiç görmediği gizemli bir kapı vardır. Onu bilinçaltının en karanlık köşelerine girmeye zorlayan bir kapı…

Hayal ile gerçeği ayıran çizgi bulanıklaştığında, insan kendini, kendisinden bile korkacak bir hale getiren ürkütücü bir kâbusun içinde bulabilir mi?









Sebastian Fitzek :

Sebastian Fitzek


1971 doğumlu Alman gazeteci ve yazarın tam adı Sebastian Fitzek David'dir. Fitzek'in kitapları 24 dile çevrildi ve dünyada 8 milyondan fazla sattı . Almanya'nın en başarılı gerilim yazarlarından biridir.





Yazarın okuduğum kitapları :

*Terapi 

*Kıymık 

*Göz Koleksiyoncusu



                                                     

5/11/2020

Akşam Yıldızı-Bir Göbeklitepe Romanı || İskender Pala

Mayıs 11, 2020 4 Yorum
Akşam Yıldızı

"Herkes bilirdi her akşam bütün yıldızlardan önce görünen bu yıldız gök ile yer arasındaki geçittir." 

  Katre-i Matem kitabı ile tanıştım İskender Pala'nın kalemi ile. Kitabın kurgusu ve yazarın anlatım tarzı hoşuma gittiği için diğer kitapları ile devam ettim okumaya. Günümüzde GöbekliTepe'nin adı daha fazla duyulmaya başlayınca ve 2019 yılı Unesco tarafından Göbeklitepe Yılı olarak belirlenince ben de bu konu ile ilgili bir kitap okumak istedim. Yanlış anlaşılmasın bilimsel olarak bu konuda kitap okuyup belgesel seyrettim . Bu konuda yazılan kurgulardan birisini okumak istedim. Bu konudaki kurguları araştırınca en güvendiğim isim olan İskender Pala'nın kitabını almaya karar verdim.

İskender Pala açıklayıcı bir önsöz yazarak başlamış kitaba. Bu önsözde Göbeklitepe'ye yaptığı ziyareti , burası hakkında yaptığı araştırmaları ve konuştu yetkin kişileri belirttikten sonra kitabı neden ve nasıl yazmış.

Akşam Yıldızı ile birlikte geçmişe avcı ve toplayıcı insanların yaşadığı devirlere tarihte bir yolculuk yapıyoruz. Kabile içinde doğan albino bir bebeğin lanetli olduğunu düşündükleri için onu öldürmek isterken yaşanan bir doğa felaketi sonrası kabileden sadece üç kişi hayatta kalır . Sarıca , albino bebek ( Tırnak) ve annesi Çıra . Sonrasında sorgulamaya başlar Sarıca . Bu bebek lanetli olduğu için mi başlarına bunlar gelmiştir. Lanetli olsa o da ölmez miydi? İşte ilk sorgulamalar böyle başlarken sonrasında hakikati arama serüvenine dönüşür.

Avcı toplumdan çiftçi topluma dönüş , bir iki kelimeden başka konuşamayan insandan alet yapıp ekip biçen , iletişim kuran insana , bütün olanların arasında filizlenen ve koca bir çınara dönüşen aşk , aşığının peşinden mecnun gibi yollara düşen maşuk ... Evet Sarıca , Çıra'nın peşinden yollara düşüyor fakat bu yolda hakikati arıyor ayını zamanda ve kendisini de buluyor ...

Kitap tarihi bir kurgu olsa da mistik ve tasavvufi yönleri de var . Çok tanrılı inançtan tek Tanrıyı bulma ve tek Tanrıya yönelme ,  Hz İdris ve Hz Nuh , İlk tapınak olan Göbeklitepe ve kutsal ağaç.

Kitabı ilgi ile okudum. Yazarın olayları ve olayları bağladığı sonuçlar güzeldi. Kitap sayfalarına yapılan çizimler de zenginlik katmış içeriğe . Ayrıca kitabın sonunda yazarın yararlandığı kaynaklar da belirtilmiş ki bu , kitabın nasıl bir araştırma sonucunda ortaya çıktığının göstergesi.  Yazarı takdir ettim . Göbeklitepe'yi merak edip araştırmak isteyenler için de güzel bir kaynak listesi olmuş.

 Yazarın okuduğum diğer kitaplarına göre daha sade bir dille yazılmıştı Akşam Yıldızı . Karşılaştırma yaparsak diğer kitaplara göre daha basit ve anlaşılır olduğunu söyleyebilirim. Yazarı okumaya başlamak isteyenler için iyi bir başlangıç kitabı olacaktır Akşam Yıldızı .

Akşam Yıldızı

Akşam Yıldızı Kitabından Alıntılar:

* ''Dünyanın kirlendiği için yıkanmaya değil, kirletenlerin kendilerini yıkamaya ihtiyaçları var. Eğer bir şans verilecekse Rab bunun için insanlığa değil, insana şans veriyor, hem de her gün, her an...''

* "Ağlamakta büyük lezzet vardır, çünkü gözler yaşla dolunca acılarda akar gider"

* ''İyilik yapmak yetmez , oğlum; iyi de olmak gerekir! ''

* "Ölenlere acınır da doğanlara neden acınmaz? "

* "İnsanın insanı avladığı bir dünya bozulmaya düzelmekten daha yakındır!"

* "Göbektepe hayat ile ölümün göbek bağı, ikisi arasındaki geçişin dehliziydi. Göbektepe ölümleri hayata gönderen geçit, Göbektepe hayatlar harmanıydı."







Akşam-yıldızı

Kitabın Adı :Akşam Yıldızı-Bir Göbeklitepe Romanı
Yazar : İskender Pala
Yayınevi : Kapı Yayınları
Sayfa Sayısı : 250


“Sana Kervankıran derler
Bana dertli Kerem derler
Yare ikrar veren derler
Niye doğdun sarı yıldız, mavi yıldız
Evler yıkan, beller büken
Kanım döken, Kervankıran”
Dün ve bugün…
İyi ve kötü…
Aşk ve inanç…
Akşam Yıldızı, okurlarını bugünden alıp asırlar öncesinin Göbeklitepe’sine götürüyor. İyi ile kötünün mücadelesinde bir aşk yolculuğu bu… Sevginin inanca, inancın tutkuya, tutkunun hayata adım adım karıştığı noktadan Göbeklitepe hakkında bilinen her şeye yeni bir bakış, bir ters yüz ediş…
On iki bin yıl önce yaşayan kadim insandan günümüzün modern insanına evrilen anlam arayışı… Duymak istediğimiz belki de ilk insanın var oluş hikâyesi…

İskender Pala’nın yetkin kalemi ve ustaca kurguya dönüşen hayal gücü, Göbeklitepe üzerine herkesi yeniden düşündürecek; Akşam Yıldızı kendi gerçekliği ile ezber bozacak.








İskender Pala Kimdir?

İskender-Pala
1958, Uşak doğumlu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ni bitirdi (1979). Divan edebiyatı dalında doktor (1983), doçent (1993) ve profesör (1998) oldu. Divan edebiyatının halk kitlelerince yeniden sevilip anlaşılabilmesi için klasik şiirden ilham alan makaleler, denemeler, hikâyeler ve gazete yazıları yazdı. Düzenlediği Divan Edebiyatı seminerleri ve konferansları geniş kitleler tarafından takip edildi ve “Divan Şiirini Sevdiren Adam” olarak anıldı. Bazı çalışmalarıyla Türkiye Yazarlar Birliği Dil Ödülü’nü (1989), AKDTYK Türk Dil Kurumu Ödülü’nü (1990), Türkiye Yazarlar Birliği İnceleme Ödülü’nü (1996) aldı. Hemşehrileri tarafından “Uşak Halk Kahramanı” seçildi. Babil’de Ölüm İstanbul’da Aşk, Katre-i Matem, Şah&Sultan, OD, Efsane, Mihmandar, Karun ve Anarşist adlı romanlarının baskıları yüz binlere ulaştı, bu romanları pek çok ödül aldı ve yabancı dillere çevrildi. Türk Patent Enstitüsü tarafından marka ödülüyle taltif edilip adı tescillendi. 2013 yılı Cumhurbaşkanlığı Büyük Ödülü’ne edebiyat dalında layık görüldü. Bülbülün Kırk Şarkısı adlı kitabını ömrünün en güzel çabası sayan İskender Pala evli ve üç çocuk babası olup İstanbul Kültür Üniversitesi öğretim üyesidir.


İskender Pala'nın Okuduğum Diğer Kitapları:

* Karun ve Anarşist

* Katre-i Matem

* İki Darbe Arasında


                                                     

5/10/2020

Ne İzledim ? #10

Mayıs 10, 2020 3 Yorum
  Selam arkadaşlar ,  her hafta yazmayı en çok sevdiğim yazı " Ne İzledim ?" . Ben yazmaktan çok keyif alıyorum umarım siz de okurken aynı keyfi alıyorsunuzdur . Bu hafta çok fazla film izleyemesem de izlediğim kadarını yazmaya karar verdim.  Bu hafta dinlenme molası verdim ve bloga yazı giremedim. Biriken yazıları en kısa zamanda girerek eksikliği telafi edeceğim. Bu hafta hava kapalı ve yağmurluydu , bu benim ruhsal durumuma da yansıdı . Bunun etkisi olarak kendimi depresif ve yorgun hissettim, aksamaların sebebi bu aslında...  Şimdi daha iyiyim . Hatta bu yazıyı bahçemde salıncakta sallanarak  , leylak kokusu ve arı vızıltıları eşliğinde yazıyorum. Çok uzatmadan seyrettiğim filmlere geçiyorum.

Hitleri ve Sonra Koca Ayak'ı Öldüren Adam - The Man Who Killed Hitler and Then The Bigfoot

Hitleri ve Sonra Koca Ayak'ı Öldüren Adam  Başrolünde usta oyuncu Sam Elliott’un oynadığı  filmi macera ve dram türünde ve 1 saat 38 dakika sürüyor.

İkinci Dünya Savaşı sona erdikten yıllar sonra, Adolf Hitler’e gizli bir operasyonda suikast düzenleyen Amerikan kahramanı Calvin Barr, insanlığı yok edebilecek ölümcül bir veba taşıyıcısı olan efsanevi Koca Ayak’ı avlaması için tekrar çağrılır...

İlk başta iki zamanlı olarak ilerliyor film . Calvin'in gençlik zamanı ve Hitleri öldürdüğü zamanı gösterirken , günümüzde ise yaşlı ve o günleri hatırlayan halini gösteriyor . Onun başarısını duyan FBI  , Kanada ve Amerika ortak topraklarında bulunan Koca Ayak'ı öldürmesi için onu ikna eder. Savaş ve emirleri yerine getirmek uğruna bir ömür boyu yalnız kalmış bir adamın da dramını izliyoruz aslında filmde. Konu ve işleyiş güzeldi. Yalnız Koca Ayak pek olmamıştı . Ayakları kocaman değildi zaten . Bir de yüzünü acayip yapmışlardı. Daha özenli olabilirdi.


Baahubali 2 - The Conclusion 

Baahubali-2Daha önce Baahubali -1 i seyretmiş ve çok beğenmiştim. Hatta ikincisini de yakında seyretmeyi planladığımı söylemiştim. İşte ikinciyi ancak seyredebildim.

 Baahubali - 1 yazımı okumak için ➡burayı ⬅tıklayabilirsiniz.

İlk film gibi bu film de uzun sürüyor . 2 saat 47 dakika .

Baahubali, Kraliçe Ana tarafından tahta çıkacak olan Kral olarak ilan edilir. Ancak Kraliçe Ana ona güzel bir prenses de istemekte ve kimseyi beğenmemektedir. Öte yandan oğlunu halkı tanıması için sıradan bir insan kılığında saraydan dışarı gönderir. Ancak Baahubali’nin kardeşi, kimseye belli etmese de kendi ihtiraslarında boğulacak, tahta çıkmak için yapmadığını bırakmayacaktır...

İlk filmde kaldığımız yerden devam ediyoruz bu filmde de . Baahubali'nin nasıl öldürüldüğünü , oğlunun onun ve annesinin intikamını nasıl aldığını Hintlilere özgü eğlenceli bir biçimde seyrediyoruz. Bu filmde bana göre ilkine göre komedi öğesi daha fazla idi. Fantastik , aksiyon ve komedi bir arada yer alıyor. Filmi ailece keyifle izledik. İzledikten sonra bu film ilgi gördüyse kesin üçüncüsünü de çekerler dedim ve merak edip araştırınca üçüncü filmin fragmanlarını gördüm. Bir filmi tadında bırakmalılar . Uzatıp da olan güzelliğinin de yitirmesine sebep olamamalılar bana göre Yoksa kabak tadı verir...


Maquia: When the Promised Flower Blooms

Maquia 2018 yapımı Japon animasyon filmi Maquia . Deep'in blogu Sade ve Derin'de filmi gördükten kızma bahsettim ve o da araştırıp buldu , filmi seyrettik. Çok güzeldi. Gerek konusu gerek çizimler muhteşemdi.

Lorp adında güzel ve uzun ömürlü bir halktan olan kimsesiz Maquia'nın öyküsünü anlatıyor film. Kendisi gibi kimsesiz olan bir çocuğu bulup henüz onbeş yaşındayken ona anne olup büyütür Maquia . Çocuk büyü ancak o hep aynı kalır ... Bir taraftan da kaçmak zorundadır . Uzun ömürlü olanlar diğer insanlar tarafından dışlanmasının dışında prens de bu ırkın peşindedir.

 Ailece seyredilebilecek çok güzel bir animasyon.




                                                     

5/07/2020

Acı Bir Tebessüm-Başlangıç || Barış Demirbaş

Mayıs 07, 2020 1 Yorum
Acı Bir Tebessüm

   Yine harika bir kitap okudum diyerek başlamak istiyorum yazıma . Polisiye türünde olan kitapta birçok ana karakter , bir çok da yan konu vardı . Bu kadar kapsamlı bir kitap hiç sıkmadan ilerledi ve ben kitabı çok çoook sevdim.

  Barış Demirbaş'in okuduğum ilk kitabı . Yazarı ve kitaplarını instagram üzerinden görmüştüm ancak kitaba satın alırken denk gelmediğim için aklımdan uçmuştu.  Eltim okumak için ödünç kitap gönderirken bu kitabı da seversin diyerek eklemiş . Beni iyi tanıyor kitabı gerçekten çok sevdim. Ona bir kez daha buradan teşekkür ediyorum.

Kitabın konusuna geçeceğim de ana konu ekseni etrafında o kadar çok konu ve olay var ki ... Birini anlatırsam diğeri eksik kalacak gibi hissediyorum. Yine biraz bahsedip okumak isteyenleri kızdırmadan tadında bırakayım yorumu :))

Baş karakterimiz Ahmet . Babasının ölümünden sonra kendi işinden ayrılıp baba işini devralır ve babasının tüm borçlarını üstlenir. Öyle az değildir babasının borçları . Ancak Ahmet gecesini gündüzüne katar ve işleri yoluna koymaya başlar . Tam da rahatladım derken tekrar işler bozulmaya başlar ve nakit sıkıntısı çeker. İşte bu dönemde ona anlayış göstermeyen bir müşterisi ile görüşürken hayatını karartan bir telefon alır ....

Bu noktadan sonra büyük bir yas dönemi , işleri toparlama çabası , ailesini bir araya getirme çabası içerisinde çırpınan bir Ahmet göreceğiz.

Çalışanı Melek Hanım ve kızı Safiye en büyük destekçisi olacaktır . Hele Safiye işleri yürütmesinde yardım ettiği gibi dert ortağı ve sırdaşı da olacaktır . Safiye kitapta ortaya çıkınca bu da nereden çıktı diye düşündüm. Aklımda binlerce teoriler ürettim , komplolar kurdum hatta bir ara acaba suçlularla işbirliği yapıyor mu diye de düşündüm. Neyse düşündüklerimden hiçbirisi çıkmadı ve gerçekten iyi niyetli olduğunu anladım. Yazar kitabın sonlarına doğru onun hikayesini de bizlere aktararak davranışlarını daha iyi anlamamızı sağlıyor .

 Safiye'nin hikayesi demişken kitaptaki çoğu karakterin hikayesini de aktarıyor yazar. Bu kimmiş , geçmişi ne diye bir soru işareti bırakmıyor. Bu çoğu yerde hoşuma giderken bazı yerde de uzatılmışlık hissi yarattı bende. Aksiyon son sürat devam ederken bir an önce sonuca gelinsin istiyorsunuz çünkü ortada kayıp çok kıymetli bir şey var. Ne oldu , iyi mi derken bu bölümler bir an önce bitsin istedim.

  Hastane içinde uzun bekleyişler , karakolda komiserden bilgi alma çabaları , kendi çabası ile çırpınan bir adam , evladı için her türlü tehlikeyi göze alan bir baba ... Bunların arasında da karşısındakine acımayan kötü adamlar ...

Okurken Ahmet adına çok üzüldüm. Onun yerinde kimsenin olmasını istemem . Kitap bir de öyle bitiyor ki serinin devam kitabını bir an önce okumak istiyorsunuz . Ancak henüz ikinci kitap yok piyasada . Umarım yazar uzun süre merakta bırakmaz.





Kitabın Adı :Acı Bir Tebessüm-Başlangıç
Yazar :Barış Demirbaş
Yayınevi : Anatolia Kitap
Sayfa Sayısı :542


İş toplantısından hastane koridorlarına, mafyatik ortamlardan emniyet masalarına… Her ortamı, kendine mahsus kişileri ve olayları, kendi jargonuyla gözler önüne seren bu romanda bir taraftan dünyanın en saf ve düzgün insanı, diğer tarafta içlerinde karanlığın bin bir tonunu barındıran kişilerin çaresiz ilişkileri…Genç bir iş adamının kızına kavuşabilmek için bulaştığı olmadık işleri… Gündelik hayat sadeliğinde, içten dışa doğru, merkezden çevreye doğru açılan bir kurgu eşliğinde ele alınıyor.

En sevdiği üç kişiden ikisini kaybetmenin acısını yaşayamadan üçüncüsünü bulmanın çabasına düşmüştü her ne pahasına olursa olsun. İntikam değildi amacı. Şimdilik.

Sevdiklerini toprağa verirken ruhunu da gömüyordu onlarla beraber. Geriye kalan içi boşalmış bedeni sadece kızını bulmak için mücadele edecekti artık. Ya şeytana satacaktı ruhunu ya da pabucu ters giydirecekti ona.

Amacı yardım etmekti sadece. Nereden bilebilirdi ki yüreğindeki acısı kapkara gözlerine vurmuş bu adamın kalbine hançer gibi saplanacağını. Ailesinden uzak kalmasına neden olan hayata bu adam için balıklama atlamaktan bir an tereddüt etmeyecekti

Dünyanın en acılı adamı sanıyordu kendini ve de en güçlüsü. Antidepresanları şekerleme niyetine alıyordu. Yaşadığı acıların yarısını yaşayan biri nefes alamazdı. Gerçi o da aldığını düşünmüyordu ta ki onu görünceye kadar. ‘Bu ya sahtekâr ya da dünyanın en güçlü adamı’ diye mırıldandı.









                                                     
Web sitemizdeki fotoğrafların, yazıların izin alınmadan kopyalanması, yayınlanması, alıntı olduğu ve kaynağı belirtilmeden bir takım amaçlar için kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri yasasına aykırıdır. İzin alınmadan kopyalanan resim ve yazılarımızla ilgili dilekçe ve dava açma hakkımız saklıdır.