Zülfü Livaneli okumak istediğim bir isimdi. Yazarın Seranad , Kardeşimin Hikayesi kitaplarını okuyanlar muhteşem olduklarını söylemişler ve mutlaka okumamı tavsiye etmişlerdi. Benim okuduğum ilk kitap ise Konstantiniyye Oteli oldu . İnkılap Kitabevi tarafından 2020 yılında yayımlanan bu yeni basım yazar tarafından gözden geçirilmiş ve daha önceki basımlarda okuyucuya dağınık gelen kısımlar düzenlenmiş . Eski basımı bende olmadığı için karşılaştırma yapamayacağım fakat okuduğum bu basımı sevdim ben , gözüme bir dağınıklık ya da konu geçişlerinde aksaklık çarpmadı . Büyük bir keyifle okudum .
Kitabın başında Zülfü Livaneli tarafından yeni basım için önsöz yazılmış .Yazarın burada yazdıklarını büyük bir keyifle okudum . İstanbul'da söylenen bir deyiş olarak bahsettiği " Salı sallanır " sözü burada Eskişehir'de de çok kullanılır . Hanımlar el işlerine başlayacakları zaman salı gününü tercih etmezler . "Salı sallanır derler iş de elinde sallanır kalır bitiremezsin "denildiğini çok duydum. Bunun bir batıl inanç olduğunu zannediyordum . Nedenini araştırınca bulamamıştım o zamanlar . Henüz çocuktum ve internet yoktu o zamanlar. Yazar önsözde İstanbulluların "Salı sallanır " diyerek bu günün uğursuzluğuna vurgu yaptığını belirtmiş. Nedeni ise İstanbul surlarının ağır top saldırısı altında yıkıldığı ve şehrin fethedildiği günün "salı" olmasından kaynaklanan bir Hristiyan inancı imiş . Bu inanç sadece İstanbul sınırları içerisinde kalmamış ülkenin dört bir tarafına dağılmış görüldüğü üzere. Bu misal ön sözde yazan kısa bir örnekti sadece. Yazar bir çok örnek ve açıklama ile harika bir ön söz yazmış.
"İyi bir romancı , kendinden önceki büyük yazarların yarattığı birikimin ürünüdür. "
Yazarın önsöz kısmını atlamadan okumanızı tavsiye ederim. Hatta yeni kitap yazan ya da yayımlatanların da okumalarını tavsiye ederim. Çok satan kitaplar yazan bir yazar kitabını tekrar gözden geçirerek yayımlatıyor , okuyucuya , gelen öneri ve eleştirilere kulak veriyor . Bu noktada ders alınabilecek çok nokta var. Sürekli kendini yenilemeye devam ediyor . Bunu neden yazdığımı açıklayayım . Bir kaç yıl önce ilk kitabını yayımlanan birisi bana kitabını okuyup blogumda yer vermem için kitabını gönderdi. Kitabı okudum. İlk başlarda kitap çok güzeldi. Harika bir konu yakalamış ve harika bir başlangıç yapmıştı ancak sonra konuyu dağıtarak felsefe yapma derdine girmiş tabiri caiz ise edebiyat parçalamaya kalmıştı. Bu noktadan sonra kitap çok sıkıcı ve yazarın ne yapmak istediği anlaşılmayan bir hale gelmişti ki kitabı zor bitirdi. O da okuyacağıma dair söz verdiğim için. Harcadığım zamana çok acıdım kitap bitince. Bu durumu yazara mesaj olarak attım. Başladığı şekilde gitse çok güzel bir kitap ortaya çıkacağını ancak bu şekilde okuyucunun sıkılacağını ve dikkatinin dağılacağını belirttim. Sonuç olarak ben böyle yapmak istedim açıklamasını aldım. Sen kendin için yazdıysan kitabı bastırmakla ya da okutmakla uğraşmasaydın. Sonuç olarak kitabı okumaya başlayanlar vakit kaybı diye yarım bıraktı ve kitap piyasaya çıkamadan silindi... Usta yazarlarımızdan örnek almaları ve kendilerini geliştirmeleri gerekmektedir yazarlık işine gönül verenlerin.... Bu konuda Zülfü Livaneli'yi takdir ediyorum.
Kitabın içeriğine ve konusuna giriş yapsam iyi olacak artık :)) Konstatiniyye Oteli eski Bizans sarayı kalıntıları üzerine yapılmış yedi yıldızlı bir otel. Otelin açılış gecesi ve gecedeki konuklar ve olanlar anlatılıyor kısaca kitapta. Kısacac diyorum aslında o kadar da kısa değili. Bu otelin açılış gecesinde üç yüz kadar davetli var ve bu davetliler ülkemizin çeşitliği gibi çeşitlilik gösteriyorlar. Her birinin ayrı hayat hikayesi , anlatacak ayrı konusu var. Yazar da bize bu hikayeleri sunuyor.
Ben kitabın iki bölüme ayrıldığını düşünüyorum. İlk bölümde Zehra ve Emre anlatılıyor. Oteli sayılı ve zengin iş adamlarından Ergun Bereket ve Rus ortağı birlikte açıyorlar . Daveti Ergun Bey'in asistanı ve sağ kolu Zehra organize ediyor. Zehra kitapta baştan sona kadar var olan ana karakter ve çoğu olayı onun gözünden , onun anlatımı ile görüyoruz.
Zehra'nın bakış açısı ile patronunu , eşini , açılış gecesinde olanları okurken geçmişe gidip Zehra'yı daha yakından tanıyor , onun ve Emre'nin geçmişini ve bugününü görürken geleceklerine de kısa bir bakış atıyoruz. Bu bakış atma kısımlarında Emre'nin anlatımı ve yaptıkları ile de onu daha yakından tanıyor başta sinir olsak da aslında fena birisi olmadığını görüyoruz.
İkinci bölümde ise otel açılışına gelen konukların ve çalışanların hayatlarına kısa kısa girişler yaparak her birinin öyküsünü öğreniyoruz.
Bir de nekropolis var tabii ki. Kitabın başında nekropolista bulunanlarla kısa bir sohbet yaparken kitabın bitmesine yakın yine ortama dönüş yapıyoruz.
Bir otel açılışı ile Zülfü Livaneli ülkemizin renkli coğrafyasından her renkten karakteri bir araya getirirken toplumsal bir çok soruna da değinmiş. Tomalar , gezi olayları , kadın cinayetleri , tecavüz , inancı için IŞID'a katılmaya çalışan bir garson , ... bir çok olay yer alıyor kitapta ve karakterlerin hayatında.
Kitap İstanbul'da geçiyor , İstanbul coğrafyası ve tarihi anlatılıyor belki ancan ben kitapta tüm ülkeyi gördüm. Davete katılanlar burjuva kesimi temsil ederken çalışanlar da halkı temsil ediyordu. Tarihi gibi yaşayanları ile de renkli bir ülkede yaşıyoruz ve Zülfü Livaneli kitabında bu renklerin hepsine yer verirken bilgi birikimini de okuyucuya aktarmayı ihmal etmemiş . Okurken öğrendiğim bir çok şey olduğu gibi altını çizdiğim bir çok cümle de oldu . Kitabı çok sevdiğimden emin olduğum gibi ileride tekrar okuyacağımdan da eminim.
Kitabın Adı :Konstantiniyye Oteli
Yazar :Zülfü Livaneli
Yayınevi : İnkılap Kitabevi
Sayfa Sayısı : 432
Konstantiniyye… İhtişamlı surlarının karanlık diplerinde cinayetler işlenen, otobanlarında siyasetçilerin suikastlara kurban gittiği, açlıktan çocukların dilendiği, gecekondularında kadınların sessiz sedasız öldürüldüğü, yalılarında yüzyıllık zenginliğin cömertçe seyre çıkarıldığı ve güzelliğiyle Divan şairlerine yüzlerce şehrengiz yazdıran, barok sanatından izler taşıyan şehirler şehri İstanbul.
Romanları 40 dilde yayınlanan ve uluslararası pek çok ödüle layık görülen ünlü yazar Zülfü Livaneli, Konstantiniyye Oteli ile okurlarına bir İstanbul panoraması çiziyor. İstanbul’un kaymak tabakasını, alt sınıfları ve hatta ölülerin ruhlarını buluşturup başarılı bir işkadını Zehra’nın gözünden anlatıyor. İstanbul’un köklü tarihini fona alan usta edebiyatçı, onlarca karakteri, geçmişi Bizans’a dayanan bir otelin açılışına konuk ediyor; güç ve yönetim ilişkilerinden romantizme ve “başına sevda gelenlere” kadar uzanan, geniş bir yelpazede insan ruhunu didik didik ediyor.
Prof. Onur Bilge Kula’nın deyişiyle “senfonik bir roman” olma özelliği taşıyan Konstantiniyye Oteli, İstanbul’da yüzyıllardır süren cümbüşü anlamak açısından Türk edebiyatında önemli bir yer tutuyor.
Elinizde tuttuğunuz bu özel kitap, yeni baskısı ve gözden geçirilmiş son haliyle okurlarına çok sesli müzikal bir yapıt sunuyor.
Zülfü Livaneli Kimdir?
20 Haziran 1946 yılında Konya’da doğan yazarın gerçek adı Ömer Zülfü Livaneli’dir. Küçük yaşlarından itibaren müziğe ilgi duymaya başladı ve saz çalmayı öğrendi. 1964 yılında Ülker Tunçay ile evlenmiştir ve bu evlilikten Aylin Livaneli dünyaya gelmiştir.
Müziği sayesinde yurt içinde ve yurt dışında birçok ödül almıştır. John Baez, Maria Farandouri gibi sanatçılar tarafından bazı eserleri yorumlanmıştır. Özgün film müzikleri de yapan Zülfü Livaneli çeşitli konserler vermiştir.
Kendine has yorumları sayesinde dünyaca tanınmaya başlandı. Müziği kadar yazdığı hikaye kitaplarıyla da oldukça sevilen ve ilgi gören yazar 1997 yılında verdiği konsere 500.000 kişi gelerek o dönemin en büyük rekorunu kırmıştır.
Zülfü Livaneli’nin şarkıları edebiyat ve şiirle iç içe geçmiştir. Nazım Hikmet, Orhan Veli, Yaşar Kemal, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Sabahattin Ali ve Ataol Behramoğlu’nun şiirlerini şarkı yapmıştır. Müzisyen kimliğinin yanı sıra deneme, hikaye ve roman da yazmıştır.
Kitapları Türkiye’nin yanı sıra Çin, İspanya, Güney Kore ve Almanya’da en çok satanlar arasına girmeyi başlamıştır. İlk romanı Engereğin Gözündeki Kamaşma olan Zülfü Livaneli bu romanıyla Balkan Edebiyat Ödülünü kazanmıştır. Kitabı daha sonra İspanya, Çin Kore ve Almanya’da satışa çıkarılmıştır.
2001 yılında yazdığı Bir Kedi Bir Adam Bir Ölüm romanı Yunus Nadi Yayımlanmamış Roman Ödülünü kazanmıştır. 2006 yılında ise Mutluluk romanıyla birlikte Barnes & Noble Yeni Büyük Yazarları Ödülünü kazanmıştır. 2009 yılında Son Ada romanıyla birlikte Orhan Kemal Roman Armağanı’nı kazanmıştır. Farklı alanlarda yazdığı eserleri otuzdan fazla uluslararası ödülle taçlanmıştır.
Yazarın okumadığım bir kaç kitabı kaldı. Ben diğer baskısını da sevmiştim. Bunuda alırım ama 😊
YanıtlaSilDiğer yazarda ne hoşmuş... Dediğin gibi okuyup yorum yapanı dinlemeyecekse kendine yazsın.....