10/28/2019

Savaş ve Barış 1-2 || Tolstoy

Ekim 28, 2019 3 Yorum
Savaş ve Barış

Her ay yaptığımız 1 nobel 1 klasik etkinliğinde bu ay  Savaş ve Barış okuduk .  En büyük on kitap arasında gösterilen Savaş ve Barış , Tolstoy 'un üç dev eserinden ilkidir. Diğerleri de  Anna Karenina ve  Diriliş ...  İki cilt ve göz korkutan bir kitap olarak bilinse de şahsi tecrübelerime dayanarak kitabın rahat okunduğunu söyleyebilirim. Bu benim ikinci okumam oldu Savaş ve Barış 'ı. İlki kitapları ilk aldığımda , 15 sene önceydi. İkinci okuma bana ayrı bir tat verdi . Zaten Tolstoy defalarca okumaktan sıkılmadığım bir yazar .



 Savaş ve Barış,  ilk kez 1869 yılında yayınlanmıştır. “O bir roman değil. Bir destandan daha azı. Tarihsel bir günlükten de daha azı. Savaş ve Barış, ifade edildiği biçimle, tam da yazarın ifade etmek istediği ve edebildiği şeydir.” diye tanımlıyor  Tolstoy Savaş ve Barış’ı . Kitabin filmi ve mini dizisi çekilse  de kitabin verdiği  tadı hiçbirisi vermiyor  . 

Savaş ve Barış 1-2 || Tolstoy


  Tolstoy, Savaş ve Barış 'ta kendi doğumundan önceki yıllara gidiyor ve bize o zamanı anlatıyor . Kitabı yazmadan önce bolca araştırma yapıyor yazar . Bu araştırmalarının yanında kendi savaş tecrübesi - Tolstoy Kırım' da savaşa katılmıştır. - ve yine kendi çevresinden bildiği sosyete hayatına ait detayları da kitaba başarı ile uyarlıyor .


Oldukça kalın olan bu kitabı okumak okuma hızınıza bağlı olarak iki hafta ya da bir ay sürer.  Yazarın kitabı tamamlaması ise yıllarını almıştır , tam beş yıl . Okuyucunun aklında eksiklik bırakmamak için itina ile yazan Tolstoy 'u bir kere daha takdir ettim .

  Savaş ve Barış 'ta bir tek ana karakter yok . Çok  karakterli kitabı okurken kafam karışır mı ya da sıkılır mıyım diye düşünenler için belirteyim sayfalar ilerledikçe karakterler oturuyor ve karıştırma olmuyor.  Sade bir anlatım ve başarılı karakter yaratımı sayesinde kitap bir film sahnesi gibi gözünüzde canlanıyor . Savaşın anlatıldığı bölümlerde biraz sıkılabilirsiniz sadece çünkü ben sıkıldım.  Okuyan arkadaşlarımın da aynı bölümlerde sıkıldığını gördüm.  Onun dışında karakterlere ne olacak , yazar kitabı nasıl bağlayacak merakı kitabı okutuyor .







Kitapta çok fazla karakter olduğunu belirtmiştim.  Aynı yaşamın kendisi gibi ... Yazar yaşamdan bir kesit sunuyor aslında bize . Bir tarafta savaş ve onun getirdiği vahşet, üzücü olaylar , diğer tarafta ise normal yaşama devam eden seven , aşık olan insanlar ... Kitapta yazar öyle bir anlatıyor ki her karakteri olduğu gibi kabul ediyorsunuz . Sınır bozucu davranışlarını bile onun karakteri bu diyerek yadırgamıyorsunuz . Sürekli ilgiyi üzerinde hissetmek isteyen ve şıpsevdi olan Nataşa , yanlış bir evlilik yapan ve karısından nefret eden Piyer , hayatında mutluluğu yakaladığı an elinden kaçıran Andrey , sosyeteyi ve insanları yönetmeyi bilen Ellen  ... gibi . Tabii savaş sahnelerindeki Napolyon ve komutanları da unutmayalım.  Tek tek bütün karakterler hakkında yazmak istediğim o kadar şey var ki aslında.  Okumayanlar için kendimi tutuyorum .

Aşk , entrika , savaş , üzüntü , hasret , acı , siyaset ... kısaca hayata dair her şey ve dönem Rusya'sının durumu uzun uzun anlatmış kitapta . Kitapta dikkatimi çeken bir diğer nokta da aristokrat sınıfının arada Fransızca konuşması ya da konuşmaların arasına Fransızca kelimeler katmaları . Aynı Osmanlının son dönemlerinde olduğu gibi.  Fransızlarla savaşıyorlar , onların işgali altında birçok şehirleri ama aristokrat geçinenlerin arasında mon cher 'ler  ma cher 'ler havalarda uçuşuyor ... Yorumu size bırakıyorum . Kitap için ise herkesin okuması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum.  Bu nedenle tavsiyemdir ...

Savaş ve Barış 1-2 || Tolstoy




Savaş ve Barış Kitabından Alıntılar :

"... kendini bir kadına bağlarsan , tıpkı zincirlenmiş bir mahkum gibi tüm özgürlüğünü yitirirsin."

"Burada Moskova'da politikadan çok akşam yemekleri ve skandallarla ilgileniyoruz ,"

" Ahlaksızlıkların iki kaynağı olduğunu iddia ederdi - aylaklık ve boş inanç ve yalnızca iki erdeme inanırdı - güç ve akıl."

" Evet ! Bu sonsuz gökyüzünden başka her şey boş , hepsi yalan dolan . Ondan başka hiçbir şey, hiçbir şey, hiçbir şey yok. Hatta o bile bir hiç .Barıştan ve sessizlikten başka hiçbir şey yok. "

" Konuşanın Napolyon - kahramanı - olduğunu biliyordu ; ama gözlerini alamadığı, üstünde bulutlar uçuşan sınırsız gökle kendi ruhu arasında kurduğu bağla karşılaştığında Napolyon ona çok küçük , gereksiz bir yaratık gibi görünüyordu. "

" Ama ya "aptallık" başarı ile kotarılan böyle soirèèler için birincil ihtiyaç olduğundan, ya da tüm bu kandırılan insanlar aldanmaktan büyük bir haz aldığından ,kimse bu hilenin farkına varmıyordu."

"Savaş kibarlık taslanacak bir eğlence değildir;  hayattaki en acımasız şeydir;  bunu anlamalı ve savaşla oyun oynamamalıyız."

" Aşk ölümü engeller . Aşk yaşamdır. "

" Evet , o ölümdü . Öldüm ve uyandım .Evet ,  ölüm bir uyanış ... "

" ... ruh yarası - bedende açılmış bir yara gibidir - bazen ölümcüldür , bazen kendiliğinden kapanır . Ama sızısı hep duyulur  ... "

" Artık yaşamak için bir amacı yoktu  çünkü şimdi inancı vardı. "





Kitabın Adı : Savaşve Barış
Yazar : Lev Tolstoy
Yayınevi :Bordo Siyah
Orjinal adı :войнаимир
Çevirmen :Birgül Oğuz
Sayfa Sayısı :
Cilt 1 : 340
Cilt 2 : 440


Yedi yıllık bir çalışmanın ürünü olan Savaş ve Barış, Lev Tolstoy’un üç dev eserinin ilkidir. Yazar romanında tarih, savaş ve savaşın aktörleri konusunda kendine özgü kavrayışını sergiler. Tolstoy, kendisinin de mensubu olduğu Çarlık Rusyası aristokrasisinin zaaf ve çelişkilerini, Rus halkının bakış açısından ele alır. O, bu sınıfın hem içinde hem dışındadır. Savaşın yıkımlarını, soylu sınıfın geçirdiği sarsıntıyla bağlantılı olarak sunarken, tarih birey ilişkisinde, bireye hep acıların düştüğünü söyler. Ona göre, "İnsan Tanrı’ya inanmıyorsa, bu acılara katlanması olanaksızdır." Tarih ve savaşlarla inancın evrenini karşı karşıya getiren bu anlayış, bu romanı bitirdikten sonra ilk ve en derin bunalımını yaşayacak olan Tolstoy’un kendi bölünmüş dünyasının da bir yansımasıdır.


Savaş ve Barış: Lev Tolstoy’un tarih ve savaşın aktörleri konusunda çok tartışılan görüşlerini yansıtıyor.


                                                       



   Kozmokitap

10/22/2019

Barut Kokulu Çiçekler - Orhan Bahtiyar

Ekim 22, 2019 1 Yorum
Barut Kokulu Çiçekler - Orhan Bahtiyar

    Tarihi kurguları çok seviyorum. Tarih tekerrürden ibarettir. Tarihi dümdüz bir şekilde , duygusuz olarak okumaktansa yaşananları , olayları  , insanlar üzerinden , hissettiklerini hissederek , yaşadıklarını o duyguları yürekten hissederek deneyimlemeyi seviyorum. O zaman sararmış yaprakların arasında kalan naftalin kokulu tarih bir anda kanlı canlı olarak karşımda beliriyor. Bir film sahnesinden fırlamışcasına yaşananları seyretmekle kalmıyor onlarla birlikte yaşıyor ve onlar kadar olmasa da hissedebildiğim kadarıyla acılarını yaşadıklarını paylaşıyorum.

" Açlık vardı, sefalet de ... Ama okumaya en çok ihtiyaç duyulan zamanlar böyle zamanlardı. Karanlığın aydınlık üzerindeki hükmünü yıkmak, prangaları kopartmak için en az yemek, içmek kadar önemliydi okumak. Aydınlanmanın ışığını böyle zamanlarda karanlığa taşımak gerekiyordu. Çünkü aydınlanma umuttu ve umut , içinde bulundukları zaman diliminde ekmekten çok daha kıymetliydi."

  Kalemini kuvvetli bulduğum ve yazdığı kitapları severek okuduğum Orhan Bahtiyar'ın yeni kitabı Barut Kokulu Çiçekler içerisindeki duyguları ve yaşananları bazen kızarak , çoğunlukla üzülerek ve etkilenerek okuduğum bir kitap oldu. İkinci Dünya Savaşı zamanında geçen olaylarda Yunanlar , Türkler , İtalyanlar ve Almanlar yer alıyor.


Barut Kokulu Çiçekler - Orhan Bahtiyar


  İkinci Dünya Savaşında  Önce İtalya sonra da Almanya Yunanistan'a saldırmış , ülkenin içlerine kadar ilerlemişlerdir. Bu savaş ve vahşet dolu atmosferin içerisinde zamanında birbirlerine karşı savaşmış olanların yaşadıkları ülkeyi kurtarmak için bir araya gelmelerini ve birlikte yaşadıkları topraklarını canlarıyla kanlarıyla savunduklarını okuyoruz kitapta. Savaş sadece karşı tarafın askerleri arasında olmuyor. Dost zannettiğiniz , aynı tarafta savaştığınızı düşündüğünüz insanların da sizi sırtınızdan nasıl bıçaklamaya çalıştığını , tamamen tesadüfler eseri bu komplodan nasıl kurtulduklarını başarılı bir şekilde kaleme almış yazar.

    Binbaşı Çekuras ailesini koruyabilmek için anlara yakın bir yerde olan birliğe katılmak istemektedir. Onu sevmeyen ve ondan kurtulmak isteyen komutanı onun ailesinin yanına gitmek istediğini bilmeden oradaki birliğe gönderir onu. Aslında bu onun için bir tuzaktır. Tuzaklarla dolu bir yoldan birliğe ulaşınca iyice fark eder bu olayı. Bu birlik sadece Türklerden oluşmaktadır  - bir asker hariç - . İtalyanlar karşısında şansları olmadıklarını düşündükleri için kurtulmak istediklerini o birliğe göndermişlerdir. Komutan aslında bir Türk düşmanıdır. Aynı safhada çalışmaları ya da Türklerin Yunanistan için savaşmalarının önemi yoktur onun gözünde. Savaş aslında sadece cephede olmuyor...

  Albay rütbesine terfi olan Çekuras ve askerleri herkesi yanıltır ve kahraman olurlar. İtalyanlar çekilse de sırada Almanlar vardır ...

 Sadece savaş ve savaşta yaşananlar değil , arka planda yaşananlar , küçük çocukların ve yaşlıların yaşadıkları , insan görünen canavarlar , kendi çıkarı için insanlıktan vazgeçenler , her şeye rağmen birbirlerine karşı zamanında savaşmış olanların bu zor günlerde  birbirlerine nasıl destek olduklarını okuyoruz Barut Kokulu Çiçekler'de . İkinci Dünya Savaşının dışında kalan Türkiye'nin de komşu sıfatıyla Yunanistan'a nasıl destek olup , nasıl yardım ettiğini okuyunca çok duygulandım. Hele Çekuras'ın küçük kızı Anatola'nın yaşadıkları yüreğimi burktu. Kitabın sonuna yazarın kaynakça kısmı koyması da aklıma takılanlara cevap niteliğindeydi .

 Dönem kitapları ve tarihi kurgu okumayı seviyorsanız bu kitaba bayılacaksınız ve çok etkileneceksiniz .





Barut Kokulu Çiçekler - Orhan Bahtiyar
Kitabın Adı :Barut Kokulu Çiçekler
Yazar :Orhan Bahtiyar
Yayınevi : Aya Kitap
Sayfa Sayısı :304


“Türk'ün Ateşle İmtihanı” adlı eserinde Halide Edip Adıvar, Türk İstiklal Harbi'nde Yusuf Akçura'nın tanık olduğu bir sahneye dikkat çekerek, şu düşüncelerini aktarır:

“Biri Türk, biri Yunan askerinin birbirlerine sarılmış olduklarını görmüş. Acaba birbirlerini boğazladıktan sonra, insanların kardeş olduğunu mu hissetmişti? Yoksa, aralarında artık hiçbir siper kalmayan ve ölüme giden iki insan gibi birbirlerine mi sarılmışlardı?”

Bu sır, şüphesiz o iki askerle birlikte sonsuzluğa yitip gitti ve asla öğrenemeyeceğiz.

Ama 1940 yılında tüm Avrupa'yla birlikte Yunanistan'ı da çiğneyen faşizme karşı omuz omuza direnen Türkler ve Yunanların mücadelesi hakkında, bu kitabın anlattığı çok öykü var.

Bu öykülerin hepsi de kalbe dokunan öyküler. Tıpkı asker bir babanın savaşın yıkıntılarından, sefaletinden ve ölümün kollarından kurtarmaya çalıştığı kızı Anatola'nın hazin öyküsünde olduğu gibi.





Orhan Bahtiyar Kimdir ?

Orhan Bahtiyar1973 yılında İstanbul'da doğdu. Sırasıyla Moda İlkokulu, Kenan Evren Anadolu Lisesi ve Marmara Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstriyel İlişkiler Bölümlerini bitirdi.

1985-1992 yılları arasında Adalar Su Sporları Klübü'nün Lisanslı sporcusu olarak yüzdü. Ulusal ve uluslararası müsabakalarda dereceler aldı.

1998-2002 yılları arasında bir internet sitesinde yayınlanan mizahi denemelerini bir araya toplayarak, 2004 yılında Robdöşambr Kullanma Klavuzu isimli deneme kitabını yayımladı. 1998-2010 yılları arasında çeşitli Uluslararası firmalarda Satış temsilcisi, Eğitim Yöneticisi ve Satış Müdürü olarak çalıştı. 2010 yılında kurumsal kariyerine ara vererek, Romancılık ve Eğitim Danışmanlığı üzerine çalışmaya başladı. 2011 'de İdeon Tanrıların Yolu , 2013 Martta Elohim'in Çocukları , 2013 Kasımda  Hürkuş ile Göklerde, 2014 te Gece Teyyarede Açıkta kitapları yayımlanmıştır .  Evlidir, Öykü ve Kuzey'in babasıdır.

Yazarın Okuduğum Diğer Kitapları :

Ateş Kırmızısı  

Vecihi - Kara Tehlike 





                                                     

10/19/2019

Ateş Kırmızısı - Orhan Bahtiyar

Ekim 19, 2019 1 Yorum
Ateş Kırmızısı


   " Güç , eğer kendisine neden verildiğini özümseyemez ve anlayamazsa sahibini esir alır, aziz dostum. " 

Yaklaşık bir yıl önce okudum Ateş Kırmızısı 'nı . Orhan Bahtiyar 'ın yeni kitabı Barut Kokulu Çiçekler 'i okurken blogu inceleyince Ateş Kırmızısı 'nı sadece instagramda paylaşıp burada paylaşmadığımı fark ettim.  Böyle harika bir kitap blogumda da bulunmalı diyerek paylaşımı buraya da aktarıyorum.

  - Zor bir yıl geçirdim arkadaşlar.  Bu nedenle bazı kitapları buraya aktaramadım, sizlerle ve blogumla yeterince ilgilenemedim . Bu durumu telafi etmeye çalışacağım . Blogumu okuyarak ve yorumlarınızla bana destek okdugunuz için teşekkür ederim :) -

  " Tarih boyunca birbirini katletmiş, onarılması güç acılar yaşatmış, aynı Tanrı'ya farklı şekillerde inanan ve körü körüne, sorgulamadan , öğrenmeden bağlanmış oldukları inançları için dünyayı birbirleri için yaşanmaz hale getirmeye uğraşan bu insanları bir araya getiriyor olması akıl alacak şey değildi. " 

   Ateş Kırmızısı  ressam Fausto Zonaro 'yu ve onun ekseninde eski İstanbul'u,  Osmanlı' yı, meşrutiyeti,  sarayı,  haremi ve  tulumbacıları anlatıyor.

  Memleketi İtalya'dan İstanbul'a gelen Zonaro, burada tanınan ve sevilen bir ressam olur ve saray ressamlığına kadar yükselir. En başarılı resimlerini İstanbul ve İstanbul renkleri süslerken, kendisi de birçok çevrede kabul gören sevilen ve sayılan birisi haline gelir. İmparatorluğun çöküş dönemi hızlandıkça Zonaro 'nun da yaşamı zorlaşır ve çok sevdiği şehir ile bağları yavaş yavaş kaybolur ....


   Kitaba başladığım zaman ilk 10- 15 sayfada adapte olmam zor oldu. Merakla başladığım kitabı sevemeyecek miyim diye korkarken Zonaro 'nun  İstanbul 'a ayak basması ile konu açılmaya başladı ve her sayfası , her kelimesi ile beni kendine bağladı.

 Tarihi kurguları çok seviyorum. Ateş Kırmızısı da konu, yazarın anlatım tarzı ve sadeliği ile çok sevdiklerimin arasına karıştı. Yazarın okuduğum ilk kitabı. Kaleminize sağlık  Orhan Bahtiyar , harika bir eser ortaya çıkmış. Kitabın içerisinde yer alan çizimleri de çok sevdiğimi söylemeliyim. Çizimler  Can Ersal 'a aitmiş .

Kitap tarihi dokusu ve anlatımı ile kesinlikle okunmaya değer.  Özellikle kampanya dönemlerinde kitapçılarda çok çok uygun fiyata bulabilirsiniz . Okumak isteyenler için not düşmüş olayım ...

"Bir yanda korkularıyla bir millete kabus yaşatan bir sultan, diğer yanda sanatı, dini hurafelere yem etmeyen bir entelektüel. Nasıl bir adamdı bu ? "



Ateş Kırmızısı
Kitabın Adı : Ateş Kırmızısı
Yazar : Orhan Bahtiyar
Yayınevi : İnkılap Kitabevi
Sayfa Sayısı :384


Sahipsiz gökyüzünün maviye bulanan aşkları...
II. Abdülhamit'in saray ressamlığına yükselen Fausto Zonaro, Osman Hamdi Bey gibi dönemin ünlü isimlerinin, büyükelçilerin, padişahın yakın çevresinin, Avrupa kültürüne hâkim İstanbul beyefendilerinin, İttihat ve Terakki liderlerinin yanı sıra sıradan tulumbacılarla bile yakın dostluklar kurmuştu; ki bu alışılmadık dostluklar onu Ayasofya'nın derinliklerinde bilinmeyen bir odaya kadar sürükleyecekti…
Saray duvarlarının arasında yaşanan kısacık, ama hüzünlü bir aşk hikâyesi, Direklerarası'nda işlenen ünlü bir cinayet, Bizans imparatorlarının soyundan gelen son adamla kurulan dostluk, İttihat ve Terakki'nin zorlamasıyla ilan edilen meşrutiyetin İstanbul sokaklarına getirdiği kanlı ve belirsiz günler…

Tarihle kurgunun iç içe geçtiği, bu güzel roman sizleri İstanbul'un belki de en az bilinen sırrını öğrenmeye çağırıyor.





Orhan Bahtiyar Kimdir ?

Orhan Bahtiyar1973 yılında İstanbul'da doğdu. Sırasıyla Moda İlkokulu, Kenan Evren Anadolu Lisesi ve Marmara Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstriyel İlişkiler Bölümlerini bitirdi.

1985-1992 yılları arasında Adalar Su Sporları Klübü'nün Lisanslı sporcusu olarak yüzdü. Ulusal ve uluslararası müsabakalarda dereceler aldı.

1998-2002 yılları arasında bir internet sitesinde yayınlanan mizahi denemelerini bir araya toplayarak, 2004 yılında Robdöşambr Kullanma Klavuzu isimli deneme kitabını yayımladı. 1998-2010 yılları arasında çeşitli Uluslararası firmalarda Satış temsilcisi, Eğitim Yöneticisi ve Satış Müdürü olarak çalıştı. 2010 yılında kurumsal kariyerine ara vererek, Romancılık ve Eğitim Danışmanlığı üzerine çalışmaya başladı. 2011 'de İdeon Tanrıların Yolu , 2013 Martta Elohim'in Çocukları , 2013 Kasımda  Hürkuş ile Göklerde, 2014 te Gece Teyyarede Açıkta kitapları yayımlanmıştır .  Evlidir, Öykü ve Kuzey'in babasıdır.

Yazarın Okuduğum Diğer Kitapları :

Barut Kokulu Çiçekler 

Vecihi - Kara Tehlike

                                                     

10/18/2019

Kemiklerin Şifresi - Simon Beckett

Ekim 18, 2019 7 Yorum
Kemiklerin Şifresi


David Hunter serisinin ikinci kitabı Kemiklerin Şifresi . İlk kitap Ölümün Kimyası'nı okuduktan sonra yazarın kalemini , tarzını çok sevmiştim . Sakin bir tonda ilerleyen kitapta son sayfaya kadar merakı körükleyen yazar olayın akışı ile de takdirimi kazanmıştı . Hal böyle olunca da serinin tüm kitaplarını - hele de indirimi bulmuşken - topladım.

       Bu yazımı da  okumak isteyebilirsiniz : Son Zamanlarda Kitaplığıma Eklenenler 

Serinin ilk kitabı Ölümün Kimyası'nı okumayanlar için kısaca David Hunter kimdir bahsedeyim. David Hunter bir adli antropologdur. Kendi deyimi ile yaptığı iş " Ölüleri , hikayelerini anlatmak için tatlılıkla ikna etmek " . Başına gelen acı bir olaydan sonra pratisyen hekim olarak bir kasabada yaşamaya başlar . Orada da başına serinin ilk kitabındaki olaylar gelince asıl mesleği olan adli antropologluğa geri döner .

     ➜ Bu yazımı da  okumak isteyebilirsiniz : Ölümün Kimyası - Simon Beckett 

Bazı olaylarda polisle birlikte çalışan Hunter yine böyle bir işten dönerken gelen telefonla yeni bir olayla karşı karşıya kalır. İskoçya'nın kuzeybatı kıyılarının millerce açığında Runa adında küçük bir adada yanmış bir ceset bulunmuştur. Polis gücünün çoğunun bir tren kazası ile ilgilendiği için bu olaya fazla adam gönderemeyeceklerdir. Bu nedenle Hunter'ın bu olaya bakmasını ve kaza mı cinayet mi karar vermesini isterler . Başta tereddüt etse de Hunter işi kabul eder .

Kemiklerin Şifresi


Ceset kendi kendine yanma olayı gibi görünmekteyse de bulunan ip uçları olayın bir cinayet olduğunu gösterir . Gelen fırtına , telefon hatlarının kesilmesi ile birlikte Hunter ve iki polis memuru adada mahsur kalır. Olayı aydınlatmak için yardım alamazlar ve olay yeri inceleme ekibi gelemez. Onlara  emekli bir polis dışında  yardım edecek kimse yoktur .

Her karakterin itina ile yerleştiren Simon Beckett biz okuyucular için çok az ipucu bırakır. Kİtapta karşıma çıkan olayların çoğunu tahmin edemedim. Sakin tempolu bir kitap desem de gelişen olaylar sakinlikten uzaktı aslında . Fırtınalı bir havada , küçük bir adada bir katil ile mahsur kalmışlardır . Katil o an adada olan herkes olabilir . Hele de yeni cinayetler işlenince  ortalık iyice ısınır ...

Kemiklerin Şifresi


  Benim tahminim belli bir kişide toplansa da yazar yine yapacağını yaparak beni şaşırtmayı başardı . Şok üstüne şok yaşatırken kitabın sonunda yaşayacağım büyük şoku tahmin dahi edemedim .

 Polisiye severler için tam bir ziyafet olan kitabı tavsiye ederim. Serinin diğer kitaplarını da okumak için sabırsızlanıyorum. Umarım onlar da bu kitap - Kemiklerin Şifresi - kadar iyidir .




Kemiklerin Şifresi - Simon Beckett Kitabın Adı :Kemiklerin Şifresi
Yazar :Simon Beckett
Yayınevi : Yabancı Yayınları
Orjinal adı :Written in Bone
Serisi : David Hunter #2
Çevirmen : Nur Küçük
Sayfa Sayısı :360


David Hunter'ın sevdiği kadınla ve peşini bırakmayan geçmişiyle birlikte Londra'da olması gerekiyordu. Onun yerine ıssız bir ada olan Hebrides'e insanı şaşkına çeviren kalıntıları incelemek üzere yola çıkmıştı. Bir adli tıp uzmanı olarak bugüne kadar birçok farklı vahşi yöntemle parçalanmış beden görmüş, ancak bu sefer karşısındaki onu bile yerine mıhlamıştı: Hiçbir şekilde hasar görmemiş bir kulübenin içinde duran, kimliği belirlenemeyecek derecede yanmış bir ceset. Yerel polis bunu bir kazaya atfetmek istese de Hunter bunun bir cinayet olduğunu biliyordu.

“Eşsiz... Beckett anlatıcı ve ilahi bakış açısından yazmakta ve gerilim yaratmak için ikisini karıştırmakta tam bir usta.”

- Publishers Weekly, starred review - “Dikkatle kurgulanmış karakterler ve inanılmaz bir atmosfer... Bu tam tamına bir dedektiflik romanı.”

- Denver Post -




Simon Beckett Kimdir ? 

Simon Beckett 1960 yılında Sheffield’da doğdu. İngiliz filolojisi üzerine yüksek lisansını tamamlamasının ardından, eğitmen olarak İspanya’ya gitti. Oradan döndükten sonra serbest gazetecilik yapmaya başladı ve şimdiye kadar The Times, The Daily Telegraph, The Observer gibi gazeteler için yazı yazdı. Uluslararası çok-satanlardan olan dört kitaplık David Hunter serisinin diğer kitapları Ölümün Kimyası, Kemiklerin Şifresi, Ölülerin Fısıltısı ve Mezarların Çağrısı .







Yazarın Okuduğum Diğer Kitapları : 

 * Kapan  

David Hunter Serisi :

* Ölümün Kimyası 

* Ölülerin Fısıltısı 


                       
                                                      
Web sitemizdeki fotoğrafların, yazıların izin alınmadan kopyalanması, yayınlanması, alıntı olduğu ve kaynağı belirtilmeden bir takım amaçlar için kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri yasasına aykırıdır. İzin alınmadan kopyalanan resim ve yazılarımızla ilgili dilekçe ve dava açma hakkımız saklıdır.