4/30/2020

Ademden Önce - Jack London

Nisan 30, 2020 5 Yorum
Ademden Önce - Jack London


  Yıllar önce lise çağlarından okumuştum ilk olarak Ademden Önce 'yi . Yıllar geçti içerisinden etkilendiğim bir kaç yeri hiç unutmadım. O zamanlar kütüphaneden alıp okumuştum. Kendi kitaplığımda da olsun diye görünce aldım.


 Ademden Önce günümüz insanından olan anlatıcının rüyalarını anlatmasından oluşuyor. Rüyalarını anlatıyor evet ama rüyalar parça parça değil bir bütünlük arz ediyor ve anlatıcı bu rüyaların tarih öncesi atalarından genler yolu ile aktarılmış hatıralar olduğuna inanıyor.

  Herkes rüyalarında düştüğünü görmüştür ve düşerken yere çakılmadan uyanır . Yazar kitapta çıkış noktası olarak bu olayı ele alıyor ve Darwin'in evrim teorisinden de etkilenerek ortaya bu kitabı çıkarıyor .

Anlatıcıya ya da yazar Jack London'a göre  ağaçlarda yaşayan atalarımız ağaçlardan düştükleri zaman yere çakılıp ölüyorlardı . Bu nedenle bu hatıra sonraki nesillere aktarılamayacağı için rüyalarımızda yere çakılmayız . Bu nedenle sadece düşerken görürüz.

 Tarih öncesi çağda üç tür insandan söz eder kitapta. Halk ( mağara insanları ) , ağaç insanları ve ateş insanları . Bunlardan en gelişmiş olanları ateş insanlarıdır. Ateşi kullanırlar üstlerine hayvan deri ve kürklerinden giysiler yapmışlardır , ok ve yay kullanırlar. Mağara insanları mağaralarda yaşarlar , iletişim şekli olarak yazarın tabiri ile carcarlarlar. Su kabaklarından su kapları yaparlar . Henüz birlik olmayı öğrenememişlerdir ve konuşmazlar , düşünmeleri de belli sınırlardadır. Ağaç insanları ağaçlarda yaşarlar ve en ilkel olanlarıdır. Yazarın anlattığı ve okurken anladığımız kadarıyla normal insan gibi değillerdir. Ayaklarını el gibi kullanabilirler , ağaçlara çok rahat tırmanıp dallar arasında atlayabilirler.

Kitabı okurken yazarın Darwin'den ne kadar etkilendiği anlaşılıyor ve  hayal gücünün zenginliği ise beni hayrete düşürdü. Anlattığı ortamlar bütün canlılığı ile gözlerde canlanıyor . Zorlu yaşam koşulları hatta o dönemde  yaşanmış olan soykırımı bütün netliği ile yazıya dökmüş yazar.

Kitabın sonunda çevirmen kitap ve yazarla alakalı açıklamalar kısmı bulunuyor . Bu kısım yazarın dönemini ve ne kadar etkilendiğini anlama açısından önemli buluyorum.  Çevirmen notlarının ise sayfa altı yerine kitabın sonunda verilmesini ise sevmedim. Kitabı okurken numaralandırılan kelimeler için kitap sonuna bakmak hem dikkat dağıtıcı hem de zaman kaybı .






Ademden Önce
Kitabın Adı : Ademden Önce
Yazar :Jack London
Yayınevi : İş Bankası Kültür Yayınları
Orjinal adı : Before Adam
Çevirmen : Levent Cinemre
Sayfa Sayısı :160

Âdem’den Önce rüyalarında tarihöncesi bir çağda yaşayan alter ego’su Kocadiş’in başından geçenleri gören modern bir Amerikalı çocuğun öyküsüdür. O çağda üç ayrı tür insansı bulunmaktadır: Henüz ağaçtan inmemiş, vahşi maymunlara daha yakın Ağaç İnsanları; Kocadiş’in “Halk” olarak adlandırdığı ve kendisinin de ait olduğu, hem ağaçlarda hem de mağaralarda yaşayan tür; bir de bu insansıların en gelişmişi olan, ateş yakıp ok ve yay kullanan Ateş İnsanları. Eser 20. yüzyıl başlarında evrim meselesini kamuoyunun gündemine taşımasıyla dikkat çeker. London modern anlatıcısının binlerce asırlık bir mesafeden baktığı ilkel insanın düşünce yapısını düş gücüyle zenginleştirerek aktarır. Uzak atalarımıza ve içinde yaşadıkları, dur durak bilmeyen bir çatışma ve hayatta kalma mücadelesinin süregeldiği gaddar dünyaya ilişkin karanlık bir tablo çizer.









Jack London Kimdir?

Jack London 1876 yılında San Francisco’da doğmuştur. Yazarın çocukluğu yoksulluk içinde geçti. 14 yaşında okulu bırakmış ve hayata atılmıştır. Çeşitli işlerde çalışmıştır. Amerika’da ve farklı ülkelerde maceralı yolculuklar yaptı. Bir dönem cezaevinde yattı. Jack London Kurt Dölü isimli eserini 1900 yılında yayınladı. 17 yılda elli ciltlik dev bir eser sundu. Kitaplarında yaşam kavgasını duygusal bir bakış ile anlatmıştır. Bazı eserlerinde ise sert bir kapitalizm eleştirisi vardır. Kitapları çok fazla yabancı dile çevrilmiş ABD’li yazarlardandır. Vahşetin Çağrısı ve diğer birçok eserini altın avcılığına çıktığı zamanlardaki tecrübesinden yola çıkarak yazdı. Beyaz Diş, Martin Eden, Demir Ökçe gibi kitapları ile Türkiye’de tanınan bir yazar haline geldi. Jack London 22 Kasım 1916 yılında böbrek yetmezliğinden öldü.

Jack London'un Okuduğum Diğer Kitapları :

* Martin Eden

* Beyaz Diş

* Vahşetin Çağrısı

                                                     

4/29/2020

Doktor Ox'un Deneyi - Jules Verne

Nisan 29, 2020 5 Yorum
Doktor Ox'un Deneyi - Jules Verne


                " Zira bilim, vicdansız kişilerin elinde tehlikeli olabilir. "

Jules Verne ile tanışmamız ilkokul çağlarına dayanır. Seksen Günde Devri Alem , Aya Yolculuk , Denizler Altında Yirmi Bin Fersah , Balonla Beş Hafta herhalde çoğumuzun yazarın okuduğumuz ilk kitaplarıdır .

Jules Verne okumayı seven çok okur gördüğüm gibi hiç sevmeyen de gördüm . Bu nedenle kitapları herkese hitap eder diyemeyeceğim. Ben bu konuda tarafsız kalıyorum. Yazarın kitaplarını okumayı sevdiğim gibi elimde olmasa da illa alacağım demem . Yani fanatik değilim ancak kalemini seviyorum.

Jules Verne 'nin bu kitabı çok ince . Elinize aldığınız zaman hemen bitiyor. 96 sayfa.  Araştırınca İthaki Yayınlarının yayımladığı Doktor Ox'un Deneyi kitabının 136 sayfa olduğunu öğrendim. Bunu öğrendikten sonra acaba kısaltılmış metin mi okudum diye aklımda soru işaretleri oluştu . O baskıyı bulamadığım için ikisini karşılaştırma şansım olmadı , bu nedenle net olarak konuşamıyorum.

Jules Verne  , Doktor Ox'un Deneyi kitabı ile bizi sessiz , sakin bir kasabaya misafir ediyor. Öyle bir kasaba ki haritada bile yer almıyor . Yıllardır kavga , tartışma olmamış , insanlar birbirlerine seslerini dahi yükseltmemiş , başkanlar karar dahi alma gereği duymamışlardır . İlginç bir kasaba , biraz da ütopik duruyor değil mi ?


"Bütün bir yaşamı boyunca hiçbir şeye karar vermeden ölen bir adam," diye ciddi bir tonda ekledi Van Tricasse, "bu dünyada mükemmelliyete yaklaşmış demektir."

Bu kasabada Doktor Ox şehrin aydınlatması için belediye başkanı ile anlaşır , tüm masrafları da kendisi ödeyecektir. Görüntü itibari ile durum budur . Ancak kitabın adında da anlaşılacağı gibi Doktor Ox'un farklı planları vardır ... Daha ötesinden bahsetmeyeceğim çünkü o zaman kitabın özetini çıkarmış olurum.

  Ütopik gibi görünen ancak distopyaya dönüşen bir novella  Doktor Ox'un Deneyi . Kitabı okurken yazarın tasvirleri dikkatimi çekti . Yüzümü gülümseterek okuduğum tasvirlerden bir tanesini bırakıyorum buraya :

"... ne neşeli ne kederli, ne memnun ne sıkıntılı, ne hareketli ne cansız, ne kendini beğenmiş ne alçak gönüllü, ne iyi ne kötü, ne cömert ne cimri, ne cesur ne ödlek, ne fazla ne eksik, yani her yönden ölçülü bir insandı."

Bilim kurgu da sayılabilecek bu kitabı okurken hızla okumak ve gülümsemek dışında felsefi yönünü ve eleştirilerini oldukça etkileyici buldum. Hiçbir konudan şikayet etmeyen insanlar , karar vermeden ya da bir adım ileri gitmeden yöneticilik yapanlar ... Ne diyebilirim ki !! Oldukça etkilendim kitaptan.





doktor-oxun-deneyi
Kitabın Adı :Doktor Ox'un Deneyi
Yazar :Jules Verne
Yayınevi :İş Bankası Kültür Yayınları
Orjinal adı : Une Fantaisie du Docteur Ox
Çevirmen :Alev Özgüner
Sayfa Sayısı :96

Hikâyemiz, Flandre’da, hayali Quiquendone kentinde geçer. Kentin sakin, ölçülü, tutumlu ve ağırkanlı insanları yüzyıllardır hiçbir konuda aşırılığa kaçmadan, herhangi bir duygu belirtisi göstermeden, uyum içinde son derece durağan bir yaşam sürmektedir. Yöneticileri bile yaşamları boyunca inisiyatif kullanmadan, hiçbir önemli karar almadan bu dünyadan göçüp gitmektedir. Ancak Doktor Ox’un sözde kenti aydınlatma projesiyle gelişi Quiquendone’da bir şeyleri değiştirecektir. Doktorun gizli bir gündemi vardır ve bunun için kent halkını kobay olarak kullanmaktan çekinmeyecektir. Zira bilim vicdansız kişilerin elinde tehlikeli olabilir. Jules Verne ince ironisinin her satırına sindiği bu eğlenceli novellada, dünyadan kopuk yaşayan, ortaçağla bağlarını koparmamış küçük bir kentin Flaman sakinlerinin çoktan miadını doldurmuş yaşam biçimlerini hicveder. Hikâye Alman asıllı Fransız besteci Jacques Offenbach’ın Doktor Ox adlı operasına da konu olmuş, librettonun yazımına bizzat Verne de katkıda bulunmuştur.








Jules Gabriel Verne  Kimdir? 

Jules Verne1828 yılında Fransa’nın Nantes kasabasında doğmuştur. Ailesinin çiftliğinde çocukluğunu geçirmiş olan Verne’nin babası avukat annesi de çok katı kurallı bir İskoç’tu. Çocukluk yıllarından itibaren oldukça geniş bir hayal gücüne sahip olan Jules Verne kardeşi ile birlikte macera oyunları oynarlardı. Yazdığı bilim kurgu kitapların bu maceraları görmek mümkündü.

9 yaşında kardeşi ile birlikte okula yazıldı ve yazmaya olan ilgisi yaşlarında başlamış oldu. Lise bittikten sonra çalışmak için Paris’e gitti. Aile mesleği olan avukatlık için eğitim almaya başladı fakat okuldaki eğitiminden ziyade yazı yazmaya adadı kendini. 1948 yılında Paris’te yayınlanan bir dergide Dünyanın Merkezine Seyahat isimli hikayesini parça parça yayınlamaya başladı.

Bu dönemlerde Yirminci Yüzyılda Paris yazısını da yazıyordu. Fakat Jules Verne öldükten sonra 1994 yılında bu kitabı basılı hale getirildi.

Jules Verne dünya edebiyatında büyük bir dönüm noktası oluşturmuştur. Bilim kurgunun edebiyata girmesini sağlamıştır.

En popüler eserleri olan Seksen Günde Devr-i Alem, Denizler Altında 20.000 Fersah ve Aya Yolculuk gibi dünya çapında popüler kitapları yazmıştır.

Hareketli yazı hayatına girince eğitimi geri planda kaldı ve bu durumu babası öğrendi. Bundan sonra maddi desteğini kesti. Verne bir borsa tellalı ile birlikte çalışmaya başladı.

Bu dönemde Viktor Hugo, Alexandre Dumas gibi isimlerle tanıştı ve edebiyat hakkında tavsiyeler aldı.

Jules Verne’in yazıları yayıncılar tarafından reddediliyorken Hetzel yazarın dehasını görmüştü. Balonla Beş Hafta hikâyesini çok fantastik buldu ve 1863 yılında yayınladı. Daha sonra Jules Verne’yi üne kavuşturacak olan Dünyanın Merkezine Yolculuk, Aya Yolculuk, Denizler Altında Yirmi Bin Fersah ve Seksen Günde Devri Âlem kitaplarını da Hetzelin maddi desteği ile bastırdı.

Kitaplarındaki maceraları daha iyi yaşatabilmek adına küçük bir tekne ile Avrupa’da gezmeye başladı. Evine döndüğünde hiçbir şey eskisi gibi değildi.

Yayıncı ve arkadaşı olan Hetzel’in ve annesinin ölümünden sonra karamsar bir döneme girdi ve siyasete atılmayı istedi.

Amienes milletvekili oldu ve bu görevini 15 yıl devam ettirdi. Diyabet (şeker) hastası olan Jules Verne 1905 yılında hayatını kaybetti.


Jules Verne'in Okuduğum Diğer Kitapları :

* Seksen Günde Devri Alem

* Denizler Altında Yirmi Bin Fersah

* Dünya'nın Merkezine Yolculuk

* Zacharius Usta 

                                                     

4/28/2020

Babamın Masalı- Bir Osmanlı Kadınının İlk Yolculuğu || Tülay Uluser

Nisan 28, 2020 1 Yorum
Babamın Masalı- Bir Osmanlı Kadınının İlk Yolculuğu || Tülay Uluser

    Babamın Masalı- Bir Osmanlı Kadınının İlk Yolculuğu  ilk kadın romancımız Zafer Hanım ile tanıştırıyor bizi.

  Aşk- Vatan kitabının yazarı Zafer Hanım . Üstelik kitabını kendi ismi ile yayınlatmayı da başarıyor . Dönemin şartlarında oldukça büyük bir başarı . Yazar Tülay Uluser de büyük bir araştırma sonucu bu kitabı bizlere sunuyor . Kitabı okurken de yapılan titiz araştırmayı fark ediyorsunuz.

  Zafer hanım doğmadan önceki dönemden başlıyor kitap . Babası Osmanlı Valide Sultanı Nakşidil Sultan'nın katibidir. Nakşidil Sultan Öldükten sonra onların da tayini çıkar ve gittikleri yerde tekne kazıntısı dedikleri Zafer doğar.   Küçük yaşta babasını kaybeder ve annesi ile İstanbul'a dönerler. Burada eniştesini baba yerine koyar. Öğrenmeye aç ve soru sormakta çekinmeyen bir çocuktur . Dönemdeki çoğu ailenin aksine ailesi onun iyi bir eğitim almasını sağlar ve düşündüklerini paylaşması , sorgulaması için onu teşvik ederler . Bu en büyük kazancıdır onun . Evlendikten sonra da kocası onun okuması ve öğrenmesi için teşvik eder.

 Zafer Hanım Çok okuyan ve sorgulayan bir kadındır döneminin aksine. O mücevher , dedikodu ya da giyim peşinde değildir. Sadeliği sever. Sosyal hayata ne kadar katılsa da arkadaş sayısı bir - ikiyi geçmez.

Zafer Hanım'ın kitabını çıkarmaya ve yazmaya iten şartları okuyoruz kitapta. Belgelerle dönemi sunuyor yazar bize. Bölüm başlarında da Aşk-ı Vatan  kitabından alıntılar verilmiş. Anlatılanlar ve belgeleri kaynak alarak kurguyu oluşturmuş Tülay Uluser. İlk kadın roman yazarımızı tanıdığım için çok mutlu oldum . Tülay Uluser'in de ilk romanı bu kitap . İlk kitap olduğu okurken anlaşılıyor . Yazarın diğer kitaplarında kendisini daha da geliştireceğini düşünüyorum.







Babamın Masalı
Kitabın Adı :Babamın Masalı- Bir Osmanlı Kadınının İlk Yolculuğu
Yazar :Tülay Uluser
Yayınevi : Oğlak Yayınları
Sayfa Sayısı :224


Bu kitap ilkleri buluşturan bir çalışma. İlk Türk kadın romancısı olduğu Ahmet Mithat Efendi’nin mektuplarıyla açıklığa kavuşan Zafer Hanım’ınöyküsünü ilk romanını yazan Tülay Uluser’in kaleminden okuyacaksınız:Babamın Masalı- Bir Osmanlı Kadınının İlk Yolculuğu

Çoktandır başlamış olan çöküşün önüne batılılaşma yolundaki adımlarını hızlandırarak geçmeye çalışan Osmanlı’nın, vatanı artık yeni bir gözle ele alan aydınlarının, devlet adamlarının kesişme noktasındaki bir kadın, Zafer Hanım. Bir şeyler yapmak isteyen, kafesin ardından dünyaya ses vermeye çalışan, toplumun kendisine biçtiği role sığmayan Zafer Hanım. Dönemin Çalkantılarını, çökmekte olan vatanı anlamaya, anlatmaya çalışan bir Osmanlı kadını. On yıllar sonra meydanlara Çıkacak Halide Edip’in öncülü, Aşkı-ı Vatan’ın yazarı.

Tülay Uluser, döneme ilişkin geniş bir alanda taradığı kaynaklardan titizlikle derlediği gerçekleri bir araya getirerek kaleme aldığı bu ilk romanında okuru, 19.Yüzyılın sonlarındaki Osmanlı yaşamına götürüyor.







Tülay Uluser Kimdir?

Tülay Uluser 1965 yılında İstanbul’da doğdu. Hatırladığı kadarıyla, en erken yıllarından bu yana okumayı sevdi, yazmaktan zevk aldı. Öyle ki, çocukken doğum günlerinde hediye gelen kitapları bir an önce okuma hevesiyle, davetlilerin gidişini dört gözle bekledi. İlkokul yıllarında Gölcük yerel gazetesinde yazı ve şiirleri yayımlandı. Sınavlara hazırlanırken, gizlice test kitabının arasına sakladığı romanları okudu. İstanbul Teknik Üniversitesi Petrol Mühendisliği Bölümü'nü 1985 yılında bitirdi. Kadir Has Üniversitesi’nde İşletme MBA, İstanbul Ticaret Üniversitesi’nde Uygulamalı Psikoloji alanında yüksek lisansını tamamladı. Profesyonel iş hayatına son verdikten sonra, çocukluğunun en büyük hevesine geri dönüp okumaya ve yazmaya odaklandı. İlk adımlarını Mario Levi’yle attı. Dört yıl tam zamanlı araştırma ve yazma sürecinden sonra Zafer Hanım’ı ele aldığı Babamın Masalı-Bir Osmanlı Kadınının İlk Yolculuğu adlı çalışmasını ortaya çıkardı. Hayatı boyunca araştırmaya, okumaya ve yazmaya devam edecek

                                                     

4/27/2020

Vişne Bahçesi - Anton Çehov

Nisan 27, 2020 2 Yorum
Vişne Bahçesi - Anton Çehov


 Vişne Bahçesi  ,Çehov'un son eseridir ve en önemli eseri olduğu söylenir.  Tiyatro eseri olan Vişne Bahçesi 1904 te ilk defa sahne almıştır ve Çehov'a göre bir komedidir. Kitabın trajedi olduğunu söyleyenler de olmuştur.

  Ben vişne ağaçlarını çok severim . Bu kitabı almamdaki en büyük sebep de bu aslında. Çiçek açtıkları zaman beyaz gelinlik giymiş gibi görünür ağaçlar , meyve verdikleri zaman da seyrine doyum olmaz. Bahçemde de vişne ağacım vardı ve niyetim kitabı onunla birlikte fotoğraf çekmekti . Ancak bu sene ağacım kurudu maalesef. Belki bir umut hala yeşerir diye bekliyorum ancak böyle giderse  kesilecek çünkü hiç canlılık emaresi kalmadı :((

  Vişne Bahçesi dört perdeden oluşuyor ve kitabın ilk sayfasında kim kimdir belirtmiş yazar.

Aristokrat bir Rus aileyi anlatıyor yazar. Aristokratların çoğu kitaplardan anladığım kadarıyla çalışmadan toprakları ve köylüler üzerinden para kazanıyorlar ve onu harcıyorlar. Bu ailenin de büyük bir vişne bahçesi vardır ve zamanında ondan para kazanmışlardı aileden de paraları vardır. Ancak hazıra dağ dayanmaz atasözü gerçekleşir ve aile de hesapsız harcamalarının sonucunda borçları çok artar . Bu borçlarını karşılayabilmek için de vişne bahçesi satılacaktır.

Beş yıldır evinden uzak  olan L. Andreyevna'nın çiftliğe gelmesi ile başlıyor kitap. Önce eşini sonra ise oğlunu kaybetmiş olan bu kadına ilk başta üzüldüm. Acı anılarının olduğu yere geri dönmek zorunda kalmıştır. Ancak tanımaya ve borç altındayken bile bahçeyi kurtarmaya çalışmak bir yana parayı hesapsızca nasıl dağıttığını görünce kızdım.  Her karakter kendine özgü sorunlar ve işler ile karşınıza çıkıyor . Kitabı bitirince normal diyebileceğim bir karaktere rastladığımı söyleyemem. Her biri ayrı telden çalan karakterler. Diyalogların bir kısmı da öyle . Karşılıklı konuşurlar fakat herkes kendi sorununu anlatır kimse karşısındakini dinlemez. Bu günümüzdeki diyaloglara da benzemiyor mu sizce ?

Tiyatro oyunu okumayı sevmiyorum ben aslında. Kurgu şeklinde düz yazılar tercihimdir. Vişne Bahçesi'ni okurken bir rahatsızlık duymadın ve sevdim kitabı . Yine de ilk tercihim değil hala tiyatro oyunları . Bu nedenle kitabı kızıma hediye edip onun kitaplığına vereceğim. O seviyor tiyatro oyunlarını okumayı .






Vişne Bahçesi Kitabın Adı :Vişne Bahçesi
Yazar : Anton Çehov
Yayınevi :İş Bankası Kültür Yayınları
Orjinal adı :Vişnevıy Sad
Çevirmen : Ataol Behramoğlu
Sayfa Sayısı :104

Rusya'da 19. yüzyılın ortalarında toprak köleliği kaldırılmış, burjuvazi yükselişe geçmiştir. Vişne Bahçesi ülkede değişen toplumsal, politik ve ekonomik düzenin gerçekliğiyle yüzleşemeyen aristokrat bir ailenin dokunaklı portresidir. İçinde büyük bir vişne bahçesinin bulunduğu aile çiftliğinin borçlar nedeniyle satılması söz konusudur. Çiftlik sahiplerinin çocukluk anılarıyla birlikte, vişne bahçeleri de geçmişte kalmıştır artık. Yeni düzen karşısında kararlı davranıp mülklerini ellerinde tutmaktan acizdirler. Vişne Bahçesi, 1904 yılında Moskova Sanat Tiyatrosu'nda Stanislavski tarafından sahneye kondu. Çehov yapıtının "komedi, hatta yer yer fars" olduğunu vurgulasa da, Stanislavski oyunu "trajedi" olarak ele almakta ısrar etmişti. Stanislavski o güne dek aşırı duygusal olan Rus tiyatrosuna doğal ve gösterişten uzak bir anlatım getirmesiyle ünlenmiş olsa da, Çehov'un kendi oyunları için istediği yalınlığı ve doğallığı yakalayamamıştı.









Anton Pavloviç Çehov Kimdir?

 
Anton Pavloviç Çehov  29 Ocak 1860 Taganrog Rusya doğumludur. Babasının baskısı ile kilise korosunda ilahi söyleyen yazar, ticarette başarı sağlayamayan babasının yerine dükkan işleri ile de ilgilendiğinden lise eğitimi çok uzamıştır.

Bir süre Yunanlı çocukların devam ettiği yerel bir okulda okuyan Çehov, daha sonra on yıl boyunca lisede Yunan ve Latin klasikleri ile temel bir eğitim görmüştür. 1876 yılında babasının iflas etmesinin üzerine ailesi Moskova'ya göçtüğünde, kendisi bir ağabeyi ile beraber Tagangrog'da kalarak lise eğitimine devam etmiştir.

1879 yılında liseyi bitiren Anton Pavloviç Çehov, Moskova'ya giderek tıp fakültesinde girdi, 1884 yılında da doktor oldu. Öğrenimi sırasında da ailesine katkı sağlamak için çeşitli dergilerde yazaılar yazdı.

Üniversiteyi bitirdikten sonra hekimliğe başlayan yazar, "Cerrahlık", "Cansız Ceset", "Kaçak" adlı hikayelerini bu dönemde yazdı. Hekimlik çok vaktini aldığında hekimliği bırakarak yazarlığa yöneldi. Yazarlığında hekimliğinin izleri görülmektedir.

Yazarın en ünlü öyküsü olan Altıncı Koğuş 1892 yılında yayınlandı. 1894 yılının bir bölümünü yurtdışında geçirmiş ve vereme yakalanmıştır. Tedavi için Kırım'a giden Anton Pavloviç Çehov, 1895 yılında "Martı" oyununun ilk versiyonunu yazdı.

Anton Pavloviç Çehov'un bütün yapıtları ölümünden 40 yıl sonra 20 cilt halinde yayınlanmıştır. Bu yayının 8. cildinde Çehov'un sayısı birkaç bine ulaşan mektupları yer almaktadır. Anton Pavloviç Çehov, 15 Temmuz 1904 yılında Badenweiler, Almanya'da hayatını kaybetti.
                                                     

Hayaller ve Yollar - Panait Istrati

Nisan 27, 2020 2 Yorum
Hayaller ve Yollar - Panait Istrati

  Rumen öykü yazarı olmasına rağmen Panait Istrati kitaplarını Fransızca yazmış ve kendisi Balkanların Gorki'si olarak anılıyormuş .

  Yazar ile tanışma kitabın oldu  Hayaller ve Yollar . Bu kitap ile yazarla tanıştığıma memnunun çünkü kitapta kendisini anlatıyor yazar.

 İki kısımdan oluşuyor kitap . İlk bölüm çocukluk ve ilk gençliğini anlatıyor. İlköğretimi bitirdikten sonra okumaya devam etmeyi istemeyip sonra çalışma hayatına başlar küçük yaşlarda. Hoş okumak istese de maddi durumları yetersizdir.  Bir annesi vardır o da çamaşırcılıkla geçimlerini sağlamaya çalışmaktadır .  Bir meyhanede çalışmaya başlar . Hem para kazanacak hem de babasının dili olan Rumcayı öğrenecektir.

 Bu bölümde yazar hem okuldaki zorluklardan ve öğretmenlerin çocuklara tutumlarından bahsederken her de çalışma hayatının zorluklarından ve çocuk işçilere nasıl davranıldığından bahseder. Her ne kadar okul hayatını bıraksa da öğrenmeye aç bir çocuktu ve bunu her fırsatta gidermeye çalışır.

  İkinci bölümde yıllar geçmiştir ve yolculuk öyküsünü ve bu yolculukta başına gelenleri anlatır yazar.

  Sade bir dili olan yazarın anlatımını sevdim. Kolay okunuyor kitap ve ince olasına rağmen altını çizdiğim o kadar yer oldu ki ben bile şaşırdım.

Hayaller ve Yollar Kitabından Alıntılar : 

" Çünkü eğitimciler , çocuk ruhundan bir şey anlamaz ve onu , trampet sesler ve kırbaç darbeleriyle yürümeye zorlar . "

"Elalem , itaatkar , uslu oradan oraya koşturmayan ve çalıştığı yerde sakince duran bir çocuk isterdi . Patronun zorbalığına dayanabilmeli ve hatta kendisi de zorba bir patron haline gelmeliydi. Mahallenin görüşü de işte buydu  ve bu patronun tokadı çırağın yanağında güller açtırır , görüşüne kadar gidiyordu . "

"İnsanların çoğu çocukluğunu ; dayak yiyerek , küçük düşürülerek , yoksulluk içinde ve kanunların dayattığı can sıkıcı kalelerde geçiriyorlar. Böyle bir temelin üzerine sağlam bir ruh yapısı nasıl inşa edilebilir?"

" Biz , geri kalmış bir halkız ancak bizde kimse kedi yemiyor , kurbağa hatta at bile..."

" Zavallı insanlık ! Aşağılıksın... Kötü olmaktan çok aşağılıksın..."






Hayaller ve Yollar
Kitabın Adı :Hayaller ve Yollar
Yazar :Panait Istrati
Yayınevi :Kuzey Işığı Yayınları
Orjinal adı :Mes Departs
Çevirmen : Şeyma Tahan
Sayfa Sayısı :118


1921 Aralık ayının ilk günlerinde Nice hastanesinden bir mektup aldım. Gırtlağını kesen bir zavallının üzerinde bulmuşlardı. Kurtulma umudu çok zayıftı. Mektubu okur okumaz, bir dâhinin çırpınışlarıyla karşı karşıya olduğumu anladım. Çayırlar üzerinde esen kavurucu bir alevi andırıyordu. Mektup, Balkanlar’ın Gorki’sine ait bir iç dökmeydi. İntihara kalkışan kişi kurtulmuştu. Onu tanımak istedim.

Mektuplaşmaya başladık ve dost olduk. Adı İstrati idi. 1884’te Braila’da kaçakçı bir Yunanlı babayla, ömür boyu saçını süpürge etmiş bir Rumen köylü anadan dünyaya gelmişti. (…) O doğuştan bir hikâyeciydi. Kendi anlattıklarıyla heyecanlanan doğulu bir hikâyeci…
Romain Rolland
“Evden ilk ayrılışta, hıçkıra hıçkıra ağlayan bir ananın hazırladığı bavulda anlatılmaz acılar varmış; bütün bir mahalle halkı, arkasından ciyak ciyak; “Amanın dostlar, bu oğlan serserinin birine uydu,” diye bağırırken, iyi yetişmiş bu çocuğun yüreciği kan ağlarmış; onların serseri dedikleri insan, yukarıdaki lâfları duyduktan sonra, belki de bir daha dönmemecesine gittiği zaman körpecik bir delikanlının dizgin tanımaz ruhunda kupkuru bir çöl bırakırmış... Kimin umurunda ki?”








Panait Istrati Kimdir?

Panait Istrati 10 Ağustos 1884 tarihinde Romanya'da dünyaya gelmiştir. 1896 yılında ilk öğrenimini tamamlamıştır. Mısır, Lübnan ve Suriyeyi gezmiş ve bu o dönmede bulunan bir sözlük sayesinde Fransızca öğrenmiştir. Aralarında İstanbul'un da olduğu pek çok Osmanlı kentinde gençliğini geçirmiştir. Fırın çıraklığı, badanacılık, hamallık, fotoğrafçılık ve daha çeşitli bir çok işte çalışmıştır. Anı - Anlatı - Günlük - Seyahatname, Çocuk & Gençlik, Çocuk Öykü & Roman kategorilerinde eserler kaleme almıştır.
                               



                                                  

4/26/2020

Katip Bartleby - Herman Melville

Nisan 26, 2020 5 Yorum
 
Katip Bartleby

   Herman Melville 'in kaleminden Katip
Bartleby ismini duyduğum ve okumak istediğim kitaplardandı . Borges'in Babil Kitaplığı'nın  8. kitabı olarak karşıma çıkınca okumak için iyi bir fırsat dedim.


İnce olan kitap hızla da okunuyor . Kitap yine , her zamanki gibi Borges tarafından kaleme alınan ön söz ile başlıyor , sonra da öykümüze geçiyor.

Öyküyü bize işveren anlatıyor. İşi gereği katipler çalıştırarak notlarını temize geçirtiyor ya da hukuki belgeler hazırlatıyor . Üç çalışanı varken işlerin yoğunluğu sebebiyle yanına bir kişi daha alıyor . Katip Bartleby'yi.

Sessiz , işini iyi yapan , dakik bir adam olduğu için ondan başlarda memnundur işvereni. Ancak sonraları kendisinden bir iş istendiği zaman " yapmamayı tercih ederim " demeye başlıyor ve zamanla bütün işleri aynı şekilde geri çeviriyor ...

Bartleby'nin yaptığı bir çeşit pasif boykottur aslında . Sessizce köşesinde oturur , kimseyle konuşmaz ancak iş de yapmaz . Çünkü yapmamayı tercih eder. Peki bu bir tercih meselesi midir? İşveren de ne yapacağını , nasıl davranacağını bilemez.  Bartleby'yi anlatırken yazar ona karşı insanların davranışlarını ve tepkilerini de anlatıyor .  Ben okurken işveren yerine koydum kendini. Bu sessiz direniş beni çileden çıkarırdı . Okuyucu olarak bile çileden çıkardı ki işvereni düşünemiyorum.   Kitabın sonralında Bartleby ve geçmişini öğrensek de okurken böyle bir karakterle karşılaşmak istemem diye düşündüm hep.           






Katip Bartleby
Kitabın Adı :Katip Bartleby
Yazar : Herman Melville
Yayınevi : Kırmızı Kedi Yayınevi
Orjinal adı :Bartleby The Scrivener
Çevirmen :İlknur Özdemir
Sayfa Sayısı :76

"Melville'in engin imgeleminin ürünü, şöhretini borçlu olduğu kahramanı, Nantucket'in kaptanı Ahab, Beyaz Balina tarafından sakat bırakılmış ve intikam almaya karar vermiştir; olayların geçtiği yer dünyanın tüm denizleridir. Wall Street'te, bir avukatın yazıhanesinde kâtip olan Bartleby ise bir tür alçakgönüllü inatçılıkla çalışmayı reddetmektedir.

Melville, yarım yüzyılı aşkın bir süre önce, yalnızca tüm mantık kurallarına aykırı hareket etmekle kalmayıp aynı zamanda çevresindekileri şaşkın suç ortakları olmak zorunda bırakan Bartleby'nin tuhaf davasını işlemiştir.

Bartleby, ustalığın ya da düşsel imgelemenin uçarılığının ötesindedir; her şeyden önce evrenin gündelik ironilerinden biri olan gerçek faydasızlığı gösteren üzücü ve gerçek bir kitaptır."
-Jorge Luis Borges-






Herman Melville  Kimdir? 


Herman Melville 1819 yılında New York'ta dünyaya geldi. Babasının vefatı üzerine 13 yaşındayken iş hayatına başladı. Farklı işlerde çalıştıktan sonra Liverpool'a giden bir gemide iş buldu. Güney denizlerinde balina avlamaya başladı.

Çalışma şartları zorlaştı ve bazı arkadaşları ile gemiyi terk ederek Typee yerlileri arasında yaşamaya başladılar.Tekrar bir gemi ile denizciliğe döndü. Gemide isyana katılmak suçundan hüküm giydi. Cezadan sonra Tahiti'de yerlilerle yine yaşadı. 30'lu yaşlarına girdikten sonra Boston'a geri döndü.

Herman Melville edebi yönü; Boston'a döndükten sonra bir işte çalışmadı ve yazmaya başladı. 1846 yılında yayınlanan ilk romanlarından olan yerlilerin arasında geçen zamanlarını anlattı. Yazara ün kazandıran Moby Dick ise 1851 yılında tamamladı.

Romanları beklediği ilgiyi görmedi ve gümrükte müfettiş olarak çalışmaya başladı. Yazarın değeri bir çok önemli isim gibi öldükten sonra anlaşıldı.

                                                     

Ne İzledim ? #8

Nisan 26, 2020 2 Yorum
39. Dosya - Case 39

39. Dosya
2009 yapımı film 2 saat 49 dakika sürüyor ve gerilim türünde.
Emily sosyal hizmet memurudur .  38 . dosya üzerinde çalışmaktadır ve 39. dosya da üzerine eklenince iş yükü artmıştır.  Bu dosyadaki çocuk vehikayesi ona oldukça ilginç gelir. Çocuk istismara uğruyor gibi görünmektedir ancak ne aile ne de çocuk bunu başkalarının yanında kabul etmez. Çocuk yani Lili yalnızken ailesinin kendisini öldürmek istediğini söyler.

 Anne-babası Lilith'i öldürmeye çalıştığında, Emily'nin en çok korktuğu şey doğrulanmış olur. Emily, Lilith'i kurtarır ve uygun bir bakıcı aile denk gelene kadar onu yanına almaya karar verir. İşte o zaman hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını anlar....

 Bu filmin sonuna denk gelip seyretmiştim yıllar önce . Tamamını ise yeni seyredebildim. Farklı bir Japon korku filmini de anımsattı bana .


Ödül Avcıları -  Bounty Hunters

Ödül Avcıları 2016  aksiyon , komedi türünde ve 1 saat 47  dakika sürüyor.

  Lee San ve A-yo interpolden kovulduktan sonra badigartlık yaparak hayatlarını geçindirmektedirler. Fakat hayat istedikleri gibi gitmemektedir. Bir gün iyi ücretli bir badigartlık teklifi alırlar. Gittikleri yerde tuzağa düşerler ve suçlu durumuna düşerler. Sonrasında ödül avcılarıyla işbirliği yapıp adını temize çıkarmaya çalışacaklardır. Olaylar bundan sonra başlar. Güney Kore, Çin, Hong Kong ve Tayland’daki ödüllerin peşinden koşup  dolu anlar yaşayıp her bir ödülü alabilmek adına büyük bir mücadele vereceklerdir.

  Filmi komedi olarak seyredebilirsiniz. Aksiyon sahneleri bile güldürüyor. Beklentiye kapılmadan seyretmenizi tavsiye ederim çünkü mantık hataları dolu filmde.  Tv 'de de yayınlandı film bu nedenle seyretmiş de olabilirsiniz .





Anna

Anna 2019 yapımı film 1 saat 59 dakika sürüyor ve aksiyon- gerilim türünde.
Anna, işinde oldukça başarılı olan suikastçı bir kadının hikayesini konu ediyor. Anna Poliatova, temelde bir suikastçıdır ama asla normal bir suikastçı değil. Onun çarpıcı güzelliğinin altında altında dünyanın en korkulan hükümet suikastçılarından biri yatar. 24 yaşında olan Anna’nın kim olduğunu ve içinde kaç kadın saklandığını kimse bilmemektedir. Genç kadın, Moskova'da pazardaki sıradan bir satıcı mı, Paris’te yaşayan bir model mi, yozlaşmış bir polis mi, yoksa sadece zorlu bir satranç oyuncusu mu? Onun gerçekte kim olduğunu bilmek için oyunun sonuna kadar beklemek gerekecektir..

 Güzel ve hareketli bir filmdi. Filmi seyrederken aklıma Kızıl Serçe geldi. Biraz o filmi de hatırlatıyor. Rus ajan ve kadın olunca ... İki filmin de ortak noktası çoktu.




T 34

T34 2018  Rus yapımı film aksiyon türünde ve 139 dakika sürüyor.

Çekim Yeri Çek Cumhuriyeti olan film   ikinci dünya savaşı zamanında cesur Rus askerleri Almanlar tarafından ele geçirilmiş ve esir alınmışlardır. Almanlardan kurtulmak için fırsat kollayan Rus askerleri ilk fırsatta T-34 tankına binerek kaçmaya çalışacaktır.Dört Rus asker bir tabur Alman askerine karşı . Güzel ve seviyeli bir filmdi. Amerikan filmlerinde bolca olan argo konuşmalar olmasan bir film seyretmek çok hoşuma gitti. Ailece izlenebilecek bir film.











Kartopu Savaşları  2 - Racetime

Kartopu Savaşları 2018 yapımı animasyon filmi 89 dakika sürüyor.
Kış tatilinde yapılacak en keyifli şeylerden biri de kızak yarışıdır. Frankie ve ekibinin de aklından geçen tam olarak budur. Ekip, bu sene köylerinde muhteşem bir kızak yarışı düzenlemeye karar verir. Yarış vakti geldiğinde Frankie, köye yeni gelen Zac ile eşleşir. Frankie, Zac’i yeneceğinden çok emindir. Ancak daha bitiş çizgisine yaklaşmadan önce Frankie ve arkadaşlarının birlikte hazırladıkları kızak paramparça olur. Frankie, yaşananlara bir türlü anlam veremez. Ama arkadaşlarının yardımı sayesinde Zac’in hile yaptığı ve kızağın bu yüzden paramparça olduğu anlaşılır. Buna karşılık Frankie, yeniden hilelerden uzak bir yarış düzenlemek ister. Ancak bu sefer başka bir problem vardır. Frankie ve ekininin barınağı yarış için ortaya koyulmuştur. Ekip, barınaklarını kurtarmak için yarışı kazanmak zorundadır. Ancak Zac, yarışı kazanmak için her şeyi göze almıştır. Ekip, Zac’in hilelerine karşı yarışı kazanmayı başarabilecek midir?

Çocuklarla beraber keyifli vakit seyretmek için seyredilebilecek bir film.









Pedro'nun İkinci Şansı - Como Caido del Cielo

Pedro'nun İkinci Şansı 2019 Netflix yapımı film komedi türünde ve 1 saat 57 dakika sürüyor.
Meksikalı efsanevi şarkıcı-oyuncu Pedro Infante arafta sıkışıp kalmıştır . Çapkın yanlarını törpüleyip cennete girme hakkı kazanabilmesi için bir taklitçinin bedeninde dünyaya geri gönderilir. Bedenine girdiği adam da yoğum bakımda ve ölmek üzeredir . O da çapkın ve başında belalar olan birisidir .

Kahkahalarla izlediğimiz komik , orta dereceli  bir filmdi.

                                               









Ruben Brandt Koleksiyoncu - Ruben Brandt Collector

Kolleksiyoncu 2018  Macaristan yapımı animasyon filmi 96 dakika sürüyor.
Ruben Brandt dünyaca ünlü tablolardaki karakterlerin kendisine bir kabus olarak görünmelerinden muzdarip bir psikologdur. Ancak Ruben'in hastaları da işlerinde iyi olan hırsızlardır ve Ruben'i sevdikleri için onu bu kabuslarından kurtarmak isterler. Hırsızlar Ruben'in kabuslarının sona ermesi için kabus olarak ona görünen tüm dünyaca ünlü sanat eserleri çalmayı planlarlar. Fakat bu eserlerin toplamı 12 tanedir ve ünlü tablolar Picasso'dan, Botticelli'ye kadar uzanmaktadır. Ruben için yapılan 4. soygundan sonra dünya artık bu soygunları bir hırsız çetesinin değil sadece tek bir kişinin yaptığını düşünmekte ve bu kişiye de ''Kolleksiyoncu'' adını vermektedir. Ruben artık dünya sanat otoritesinin korktuğu bir hırsız haline gelmiştir ve kimse onu yakalamaya bile cesaret edememektedir. Ancak Ruben'i kabuslarından kurtarmak sadece bu sanat eserlerine sahip olmakla mümkün olmayacaktır!

Farklı bir çizim tarzı olan animasyonu ailece keyifle izledik. Çizimler picassovariydi. Karakterler ve konu ile farklını ortaya koyan filmi sizlerin de çok seveceğini düşünüyorum.






   

4/25/2020

Kaçan Ayna - Giovanni Papini

Nisan 25, 2020 4 Yorum

Kaçan Ayna

   Kırmızı Kedi Yayınevi'nden yayımlanan Borges'in Babil Kitaplığı serisinin yedinci kitabı Kaçan Ayna .

Kaçan Ayna ile ilk kez tanıştım Papini'nin kalemi ile . Yazarın kitaplarından Gog okuma listemde yer alsa da henüz okuyup yorumunu giremedim kitabın.

  Kitaptaki ön söz kısmında Borges yine yazardan ve onunla ilgili düşüncelerinden bahsetmiş. Çoğu kitapta açıkça belirtmek isterim ki ön söz kısımlarını sevmiyorum. Okuyorum okumasına fakat bazısı zaman kaybı olduğu gibi bazısı da kitabın özetini geçtiği için sinir ediyor. Bu seride ise severek okuyorum ön söz kısımlarını . Yazarlar hakkında bilgi alırken Borges'in düşüncelerini de duymayı seviyorum.

On kısa öykü yer alıyor kitapta . Burada hepsini ayrı ayrı ele almak yerine sadece isimlerini vermeyi uygun buluyorum.

* Havuzda İki Yansı
* Saçma Sapan Bir Öykü
* Zihinsel Bir Ölüm
*Hasta Beyefendinin Son Ziyareti
*Neysem O Olmak İstemiyorum Artık
* Sen Kimsin?
* Ruh Dilencisi
* Başkasının Yerine Canına Kıymak
* Kaçan Ayna
* Ödenmeyen Gün

Öykülerin isimlerini okuduğunuz zaman zaten az çok içeriği hakkında fikir sahibi olabiliyorsunuz . Her bir öyküyü sevdiğimi belirtmeliyim. Fantastik ve felsefi yanları da olan öyküler kitapta yer alanlar.

   Bir gün geçmişteki kendiniz ile karşılaşsaydınız onunla ne konuşurdunuz? Ona yol gösterir , yapmaması gerekenleri söyler miydiniz ? Ya da tam tersi olsaydı da gelecekteki daha yaşlı halinizle karşılaşsaydınız. Onunla sohbet mi ederdiniz yoksa onu yok etmek mi isterdiniz?

Yine bir gün karşınıza çıkan birisi sizden ömrünüzden bir yılı  ödünç isteseydi verir miydiniz ? Bu bir yılı siz istedikçe size azar azar geri ödemeyi vaat etseydi? Bu teklifi düşünür müydünüz yoksa hemen geri çevirir miydiniz?

 bir sabah uyandığınızda çevrenizdeki dostlarınızın , arkadaşlarınızın sizi unuttuğunu ve hatırlamadığını fark etseydiniz üzülür müydünüz? Yoksa sıfırdan başlama şansını yakaladığınız için mutlu olur muydunuz????

 İşte bu be buna benzer sorular sorduran ve farklı yanıtları olan öyküler kitapta yer alanlar. Öykü okumayı seven okuyucular külliyatlarına bu kitabı da ekleyebilirler.





Kaçan Ayna
Kitabın Adı :Kaçan Ayna
Yazar :Giovanni Papini
Yayınevi :Kırmızı Kedi Yayınevi
Orjinal adı :Lo Specchio Che Fugge
Çevirmen : Şadan Karadeniz
Sayfa Sayısı :104

"Buenos Aires varoşlarında bir mahallede, Trajik Gazete ile Kör Pilot'u, kötü bir İspanyolca çevirisinden okuduğumda on bir-on iki yaşlarında olmalıyım.
Ne olursa olsun, kişisel bir yaşantıya gönderme yapmak istiyorum. Şimdi, öylesine uzak olan o sayfaları hayranlıkla, gönül borcuyla yeniden okurken, kendi bulduğuma inandığım, kendi biçemimce uzamla zamanın başka noktalarında yeniden işlediğim masallar buluyorum onlarda.
Papini'nin hak etmediği bir biçimde unutulmuş olduğundan kuşku duyuyorum. Bu kitaptaki öyküler, insanın melankoliye ve alacakaranlığa eğilimli olduğu bir çağın ürünleridir, ama günümüzde sanat onları değişik kılıklara bürüse de, melankoli ile alacakaranlık yitip gitmiş değildir."
-Jorge Luis Borges-






Giovanni Papini Kimdir?

Giovanni Papini 9 Ocak 1881 yılında Floransa, İtalya'da dünyaya gelmiştir. Kendi kendini yetiştiren yazar, ateşli, kırıcı ve aykırı düşünceli bir polemikçiydi.

Birçok önemli topluluk ve dergi kuran Giovanni Papini, çelişik teoriyi benimseyip bıraktıktan sonra gösterişli bir şekilde Katolikliğe geçmiştir.

Fakat kendi düşünce tarzına ters düşen nazariye ya da insanlara karşı kavgacı tutumunu değiştirmemiştir. Giovanni Papini, 8 Temmuz 1956 yılında Floransa, İtalya'da hayatını kaybetmiştir.


                                                     

4/23/2020

Doğu Yolculuğu - Hermann Hesse

Nisan 23, 2020 1 Yorum
  Doğu Yolculuğu

  Hermann Hesse 'nin okuduğum üçüncü kitabı Doğu Yolculuğu .  Siddhartha ile tanıdım yazarın kalemi ile Rosshalde ile de çok sevdim. İki kitap da tür olarak olsun tat olarak olsun farklıydı . Doğu Yoculuğu ise ikisinden de farklıydı .

Doğu Yolculuğu yazarın kendi yolculuğunu anlattığı bir kitap . Kendini bulma yolculuğu...

Bir cemiyete kabul edilen H.H. bu cemiyetle doğuya doğru bir yolculuğa çıkıyor . Bu yolculuk için herkesin amacı farklı yolları birdir. Bu yolculuğa çıkınca bunun tam olarak doğuya olmadığı fark eder. Farklı yönlere ve farklı zamanlar arasında yakılan bir yolculuktur bu . Fantastik de denilebilir. Bir an geçmişten birisi ile konuşurken bir an farklı bir mekanda oluyorsunuz .

  Bu yolculuğu masalsı ya da fantastik nasıl tabir ederseniz o şekilde bize aktarıyor.

Kitabın ikinci bölümünde ise ( ben iki bölüme ayırdım konu olarak ) Bu yolculuğum bir şekilde sonlandığı ve cemiyetten kimsenin kalmadığını düşünen H.H bu yolculukta yaşadıklarını ve cemiyetle alakalı hatırladıklarını kitap haline getirmeye karar verir. Bunun için çalışmalarını sürdürürken yaşadıkları ve geçmişinden karşılaştığı kişiler sayesinden yaşananların onun hatırladıklarından farklı olduğu ortaya çıkar . Bundan sonrasını ise büyük bir dikkatle okuyor insanın hafızasının nasıl da yanıltıcı olduğunu görüyoruz.

 Kitabı instagramda @biryazarbirnokur ekibi ile birlikte @sedaylakitaplar'ın seçimi ile okuduk. Özlemiştim yazarın kalemini .

  Kitabı Google Kitaplardan satın alaran e-pub formatında okudum. Hatta bazı bölümlerini egzersiz yaparken dinledim. Google kitapların sesli oku özelliği güzel bir şey fakat geliştirilmesi gerekiyor çünkü çok hızlı okuyor . Yine de benim için eğlenceli bir okuma süreci oldu .

Doğu Yolculuğu Kitabından Alıntılar :

"Çünkü bizim tek hedefimiz Doğu’ya varmak değildi, daha doğrusu 'bizim Doğu'muz salt bir ülke ya da coğrafi bir şey değil, ruhun yurdu ve gençliğiydi, hem her yerdi hem de hiçbir yer, tüm zamanların yekvücut olmasıydı,..."

" Bizimle birlikte Doğu’ya gitmesinin özel nedeni, Muhammed Peygamber’in, büyü yoluyla havada süzüldüğünü duyduğu tabutunu görme isteğiydi."

"Henüz delikanlılık yıllarımda düşlerimde gördüğüm yolculuk ve yaşam hedefim ise şuydu: güzel Prenses Fatma’yı görmek ve mümkünse sevgisini kazanmak..."




Doğu Yolculuğu -  Hermann Hesse
Kitabın Adı :Doğu Yolculuğu
Yazar :Hermann Hesse
Yayınevi : Can Yayınları
Orjinal adı :Die Morgenlandfahrt: Eine Erzählung
Çevirmen :Zehra Aksu Yılmazer
Sayfa Sayısı :78


'Doğu'ya yolculuk ediyorduk, ama Ortaçağ'a, ya da Altın Çağ'a da yolculuk ediyorduk. İtalya'dan, İsviçre'den geçiyorduk, ama bazen de geceyi onuncu yüzyılda geçiriyor, atalarımıza, ya da perilere konuk oluyorduk. Tek başına kaldığım zamanlarda kendi geçmişimden mekanlarla ve insanlarla sık sık karşılaştım, eski nişanlımla Ren'in yukarılarındaki orman kenarında dolaştım. Sonra herhangi bir vadide grubuma yeniden katıldığımda, Cemiyet şarkılarını dinleyip liderler çadırının karşısına kamp kurduğumda anlıyordum ki çocukluğuma yaptığım gezinti, ya da Sanço'yla at binmem de bu yolculuğun bir parçasıydı; çünkü bizim tek hedefimiz Doğu'ya varmak değildi, daha doğrusu bizim Doğu'muz salt bir ülke, ya da coğrafi bir yer değil, ruhun yurdu ve gençliğiyle, hem her yerdi hem de hiçbir yer, tüm zamanların yekvücut olmasıydı.'

Hermann Hesse'ın, ilk gençlik yıllarından beri hayranı olduğu Doğu ve Doğu felsefesi, mistisizmi ve hayat görüşü, onun pek çok kitabının temelini oluşturmuştur. "Doğu Yolculuğu" yalnızca, Hermann Hesse'in değil, Alman dilinin de en güzel, en şiirsel anlatılarından biri.







Hermann Hesse Kimdir ? 

Herman Hesse Hermann Hesse, 1877'de Almanya'nın Calw Kasabası'nda doğdu. İlk şiirini yirmi beş yaşında yazdı. Bunu Peter Camenzind, Çarklar Arasında, Gertrud, Rosshalde, Demian ve diğer romanları izledi. Birinci Dünya Savaşı'nda Alman militarizmini protesto etmek için İsviçre'ye yerleşen, İkinci Dünya Savaşı'nda hem Nazilerin hem de antifaşistlerin ağır eleştirilerine maruz kalan Hesse, bu ortamın, ayrıca sorunlu aile yaşamının ve savaş esirlerine yardım konusundaki yoğun çalışmasının sonucu ağır bir bunalım geçirdi. Jung'un öğrencisi Lang ona psikanaliz tedavisi uyguladı. Lang ile dostluğu Hesse'nin ruhbilime ve Jung'a duyduğu ilgiyi körükleyerek şiirsel iç dünyasını zenginleştirdi. İnsancıllığı, barışseverliği ve insan yaşamını irdeleyen felsefesi, Bozkırkurdu, Narziss ve Goldmund ve Siddhartha adlı romanlarında özellikle belirgindir. Boncuk Oyunu adlı romanından sonra 1946'da Nobel Edebiyat Ödülü de alan Hesse'nin Doğu edebiyatına ve mistisizmine düşkünlüğü, ayrıca bireysel bunalımlara çözümü Doğu felsefesinde arayışı, 1960 yıllarında canlanan Budizm ve Zen Budizmi akımlarının da yardımıyla özellikle Amerikan hippi gençliği arasında en çok okunan yazarlar arasına girmesine neden oldu. Hermann Hesse, 1962 yılında İsviçre'nin Montagnola Kasabası'nda öldü.

Hermann Hesse'nin Okuduğum Kitapları :

* Siddhartha

* Rosshalde 


                                                     

4/22/2020

Çulluk - Mahmut Yesari

Nisan 22, 2020 0 Yorum

Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemi yazarlarımızdan olan Mahmut Yesari yazdığı roman , tiyatro oyunu ve öyküleri ile bilinen bir yazarmış ki ben bu yazar ile yeni tanıştım. Ben edebiyatçı ya da edebiyat fakültesi mezunu değilim. Fakat kitap okumayı seven ve tarihimize meraklı birisi olarak bu yazarı yani Mahmut Yesari bu kadar geç tanımaktan dolayı üzülüyorum. Eserlerini tekrar ve kısaltılmamış olarak basan Oğlak Yayınlarına teşekkür ederim ki yazar ile tanışmama vesile oldular.

Yazarın en bilinen eseri Çulluk 'muş ve bu kitabından sonra romancı olarak ün kazanmaya başlamıştır . Bu kitabın özelliği tarihimizdeki ilk işçi romanı olmasıymış . Yazar bu romanı yazmadan önce bir hafta tütün fabrikasında çalışarak ortamı ve işçileri gözlemlemiş ve bu durum kitabın daha gerçekçi olması bakımından oldukça da önemli bana göre.

Köyünden İstanbul'a geldikten sonra tütün fabrikasında çalışmaya başlayan Murat ve çevresinde gelişen olayları okuyoruz kitapta. Asıl karakter Murat olsa da birçok yan karakter ile konuyu iyice işleyip kitabı renklendirmiş yazar . Bir pansiyonda kalan Murat fabrikada çalışan bir işçidir. Kalan zamanında içki içmeyi ve kadınlarla gezmeyi sevmektedir. Aldığı üç kuruş para harcamalarına yetmese de idare etmektedir.

  Fabrika ve fabrikada çalışan işçilerin çalışma koşullarını ve onları açlık sınırında tutan para ile ailelerini geçindirme çabalarını da görüyoruz kitapta. Fabrikada sırf erkekler değil bu zorlu koşullarda kadınlar da onlarla omuz omuza çalışmaktadırlar. Sabah güneş yüzü görmeden girdikleri fabrikadan akşam güneş batarken çıkmaktadırlar. Öğle arasında da evden getirdikleri yemekler yenmektedir.  Şimdiki gibi ne işçi servisi vardır ne de fabrikanın verdiği öğle yemeği.

  Murat'ı seven ve onunla evlenme hayali kuran , yaşadıkları yüzünden kendine ona zorunlu hisseden Münevver hastalandığı zaman doktor Bol bol güneş ışığı , temiz hava ve et, süt tavsiye eder iyileşmesi için. Bunu arkadaşına anlatırken güler Münevver. Ne güneş yüzü görmektedirler fabrikada  ne de o yiyecekleri alacak parayı kazanmaktadırlar.  Bir de soludukları tütün tozu da cabası .

Çocuk işçilere ve onların nasıl sömürüldüğüne de dikkat çeker yazar Münevver'in kardeşini anlatırken . Osmanlının son zamanı ve Cumhuriyetin ilk yıllarının anlatıldığı bohem ve sosyete kitaplarından çok farklı bir dünya resmeder Çulluk romanı ile Mahmut Yesari. İnsanların zor karınlarını doyurduğu ancak buna rağmen son lokmasını da paylaşmasını bilen insanlar.

  Bir aşk öyküsü de barındırıyor kitap . Okumaya başlayınca Münevver ve Murat aşkı zannedilse de Murat'ın Esma'ya olan aşkı söz konusu .

Okurken çok keyif aldığım , kalemine hayran olduğum bir yazar oldu Mahmut Yesari . Çulluk kitabının da neden bu kadar çok sevildiğini de okuduktan sonra daha iyi anladım.

  Sadeleştirilmemiş , yazarın kaleminden çıktığı gibi basılmış kitap .  Böyle denilince gözünüz korkmasın . Çok rahat okunuluyor.  Bilinmeyen bir kaç kelime oluyor arada onlar da sayfa sonunda dip not olarak verilmiş. Bir sayfadan resim atıyorum nasıl olduğunu görmeniz için.





Çulluk
Kitabın Adı : Çulluk
Yazar : Mahmut Yesari
Yayınevi : Oğlak Yayınları :
Sayfa Sayısı :416


Çulluk, öncelikle Münevver ile Murat Çavuş arasında yaşanan bir aşk öyküsüdür, ancak edebiyatımızın değerli aşk öykülerinden ve romanlarından çok daha farklı bir yerde durmasının nedeni ilk işçi romanı olmasıdır. Üstelik sadece erkeklerin üstüne kurulu bir öykü de değildir.

1928 yılında, kadınların öğretmenlik, hemşirelik ya da ev işçiliği gibi ‘‘kadına yaraşır’’ dünyalarda anlatıldığı bir zamanda Münevver, ‘‘erkek’’ ortamında çalışan bir fabrika işçisidir. Geçim sıkıntısı, fabrikanın acımasız dünyası, hak mücadelesi ilk kez edebiyatımızda kendine yer açarken, bir kadın da yaşamının yükünü ve sorumluluğunu modern anlamda sırtlamış emekçidir artık. Bu nedenle edebiyat tarihimizin dönüm noktalarından biridir Çulluk.

  Okudukça, yeni kurulmuş Cumhuriyet’in ivme kazandırdığı kentleşme, sanayileşmenin yarattığı işçi sınıfının erken günleri hakkında da çok şeyler söyler bize. Ama en çok da kadının bu yeni Cumhuriyet’te değişmekte olan rolünü anlatır bize.






Mahmut Yesari Kimdir? 

Mahmut Yesari

1895 yılında İstanbul’da doğan Mahmut Yesari, Sanayi-i Nefise Mektebi’nde öğrenim gördükten sonra Çanakkale Savaşı’na katıldı. Savaş sonrasında yaşamını gazete ve dergilerde yazılar yazarak, karikatür çizerek sürdürdü. Reşat Nuri Güntekin, İbnürrefik Ahmet Nuri ve Münif Fehim ile birlikte Kelebek adlı mizah dergisini yayınladı. 1945 yılında, Yakacık Senatoryumu’nda veremden öldü.

  Çoban Yıldızı (roman, 1925), Çulluk (roman, 1927), Pervin Abla (roman, 1927), Ak Saçlı Genç Kız (roman, 1928), Geceleyin Sokaklar (roman, 1929), Bağrıyanık Ömer (roman, 1930), Kırlangıçlar (roman, 1930), Su Sinekleri (roman, 1932), Bahçemde Bir Gül Açtı (roman, 1932), Kalbimin Suçu (roman, 1932), Ölünün Gözleri (roman, 1933), Sevda İhtikârı (roman, 1934), Aşk Yarışı (roman, 1934), Bir Kadın Geçti (roman, 1934), Kanlı Sır (roman, 1935) Yakut Yüzük (roman, 1937), Yakacık Mektupları (hikâye, 1938), Dağ Rüzgârları (roman, 1939), Tipi Dindi (roman, 1939), Sağanak Altında (roman, 1943), Bir Aşk Uçurumu (roman, 1943), ve Gece Yürüyüşü (roman, 1944) gibi eserlerinin yanı sıra Şehir Tiyatroları’nda oynanıp basılan oyunları da vardır: Ayrı Oda, Çürük Merdiven, Asrî Hülyalar, Soyulan Hırsız, Karga ile Tilki, Sütten Ağzım Yandı, Kahya Kadın, Sürtük, Antika Tablo, Fener Nöbeti, Hanife Hanım Hizmetçi Arıyor, Kaplıca Oteli, Müthiş Bir Hastalık, Pencereden Pencereye, Bir Hayal Kırıklığı, Hasbahçe, Kazma Kuyyuyu, Tavsiye Mektupları, Serseri. Gazete ve dergilerde kalmış ve yaşamında kitaplaşmamış çok sayıda tiyatro eleştirisi ve mizah yazısı bulunmaktadır.

                                                     

4/21/2020

Mezarın Çağrısı - Simon Beckett

Nisan 21, 2020 1 Yorum
Mezarın Çağrısı

  Fevkalade yaratıklar , değil mi? Lumbricus terrestris. Basit bir organizma , beyin yok , bahsedilecek bir sinir sistemi neredeyse yok , ama ikiye kesersen tekrar büyüyorlar. Burada çıkaracağın bir ders var : Ne kadar karmaşıklaşırsan , başını o kadar belaya sokarsın.


 Simon Beckett'ın en sevdiğim serisi olan David Hunter serisinin dördüncü kitabı Mezarın Çağrısı .

David Hunter serisini o kadar çok sevdim ki bitmesin diye mümkün olduğunca erteledim kitabı fakat sonunda merakıma yenik düşüp okumaya başladım ve her zamanki gibi kitabı elimden bırakamadan bitti.

Seri bizde dört kitap olarak yayımlandı . Ben de seriyi dört kitap zannediyordum . Goodreads'e bakayım dedim kitap bitince orada serinin iki kitabı daha var görünüyor. Umarım yakın zamanda o kitapları da basarlar ve biz okuyucuları sevindirirler.

Simon Beckett Simon Beckett


 Mezarın Çağrısı'nı okumaya başladığım zaman seri sıralamasını mı yanlış yaptılar diye düşündüm ilk olarak . Arka kapağı okusam böyle düşünmezdim fakat artık arka kapakları okumadan kitapları okumaya başladığımı belirtmiştim daha önceki yazılarımda . Bazı arka kapak yazılarını okuyunca kitabı okumaya gerek kalmıyor çok güzel özet geçiyorlar ya da fazla abartarak beklentiyi arttırıyorlar ve sonuç hayal kırıklığı oluyor.

  Kitabın başında şaşırmamın sebebi David Hunter'ın ilk kitapta daha öldüğünü öğrendiğimiz eşi ve kızını canlı olarak bulmamdı . N'oldu , seri sırası mı şaşırdı derken sebebini anladım. Eşi ve kızı sağken aldığı son işlerden birisini okurken eşi ve kızının ölümüne ve nasıl olduğuna da şahitlik ediyoruz okurken . Bir baba ve eş olarak çok acıklı bir olay. Kendini toparlaması zor olsa da bir şekilde yaşama geri dönmüştü Hunter .  Aldığı son işlerden birisi olan ve bir seri katilin cesetleri gömdüğü yerdeki araştırmaları yarım kalmış ve bir sonuca ulaşamamışlardır . Yıllar sonra bu katil hapishaneden kaçar ve o gün orada olanların peşine düştüğü zannedilir.

 Bu olaydan sonra Hunter geçmişin acılarını hatırlarken o günlerde olanları tekrar yaşar ve günümüz olaylarını da bir şekilde çözmeye çalışır .


 Yine şahane bir kurgu idi. Yazarın kalemine ve tarzına bayılıyorum zaten. Bu kitap bir araştırma , polisiye ve gerilim haricinde insanlara ne kadar güvenmemiz gerektiğini de sorgulatıyor bize. Tanıdığımız ya da tanıdığımızı zannettiğimiz herkese güvenebilir miyiz? İnsanlara güvenmeden yaşayabilir miyiz? Araya belli bir sınırı nasıl koymalıyız gibi bir çok soru belirdi aklımda kitabı okurken . Bir de çok basit görünen , anlık verdiğimiz kararların nasıl bir ömür boyu pişmanlığa dönüştüğünü düşündüm kitabı okurken .

  Sonuç olarak hem güzel ve sürükleyici bir kurgu okudum hem de derin felsefi düşüncelere daldım kitabı okurken . Tavsiyemdir :))






Mezarın Çağrısı
Kitabın Adı :Mezarın Çağrısı
Yazar : Simon Beckett
Yayınevi :Yabancı Yayınları
Orjinal adı :The Calling of the Grave
Çevirmen :Nur Küçük
Sayfa Sayısı :342

Dedektif Terry Connor, David Hunter'ın kapısında belirince kötü anıları da beraberinde getirmişti. Yıllar önce bir tartışma sonucu araları bozulmadan önce çok yakın arkadaşlardı. Ancak tatsız bir geçmişle beraber, kötü haberleri de vardı. Tecavüzcü ve katil olan Jerome Monk, tutulduğu yüksek güvenlikli hapishaneden kaçmıştı.
Hunter sekiz yıl önce Monk'un ergen yaşlardaki kurbanlarının cesetlerini arayan bir ekiple beraber çalışmıştı. Fakat öldürülen kızlardan sadece birinin cesedini bulabilmişlerdi. Monk'un da bu arayışa dahil olması, olayları daha da karıştırmıştı. Şimdi ise katil hapisten kaçmış ve bu aramada görev alanları yeni kurbanları olarak belirlemişti. Hunter çok geçmeden geride bırakmaya çalıştığı şeylerin, istediği gibi geçmişte kalamayacağını anlayacaktı.
“Kitabın konusu her ne kadar rahatsız edici olsa da okuru kesinlikle hayal kırıklığına uğratmıyor.”
- Financial Times -
“İnanılmaz ürkütücü ve gergin bir kurgu. Nabzımızı yükseltmekten ve kanımızı dondurmaktan keyif alan bir yazar.”
- Barry Forshaw -








Simon Beckett Kimdir ? 

Simon Beckett 1960 yılında Sheffield’da doğdu. İngiliz filolojisi üzerine yüksek lisansını tamamlamasının ardından, eğitmen olarak İspanya’ya gitti. Oradan döndükten sonra serbest gazetecilik yapmaya başladı ve şimdiye kadar The Times, The Daily Telegraph, The Observer gibi gazeteler için yazı yazdı. Uluslararası çok-satanlardan olan dört kitaplık David Hunter serisinin diğer kitapları Ölümün Kimyası, Kemiklerin Şifresi, Ölülerin Fısıltısı ve Mezarların Çağrısı .





Yazarın Okuduğum Diğer Kitapları : 

 * Kapan  

David Hunter Serisi:

* Ölümün Kimyası 

* Kemiklerin Şifresi

* Ölülerin Fısıltısı 
                                                     
Web sitemizdeki fotoğrafların, yazıların izin alınmadan kopyalanması, yayınlanması, alıntı olduğu ve kaynağı belirtilmeden bir takım amaçlar için kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri yasasına aykırıdır. İzin alınmadan kopyalanan resim ve yazılarımızla ilgili dilekçe ve dava açma hakkımız saklıdır.