3/31/2020

Lord Arthur Savile'in Suçu - Oscar Wilde

Mart 31, 2020 3 Yorum
Lord Arthur Savile'in Suçu - Oscar Wilde


  Oscar Wilde sevdiğim yazarlardandır .  Çocuklarımla birlikte keyifle okuduğum Mutlu Prens Ve unutulmaz eseri Dorian Gray'in Portresi en sevdiklerimdendir. Babil Kitaplığı Serisinde tekrar Oscar Wilde ile yolumuz kesiştiği için çok mutluyum.

Beş öykü yer alıyor kitapta . İlk öykü kitaba adını veren ve kitaptaki en uzun öykü olan Lord Saville'in Suçu . Sosyetenin akşam toplantılarından birisine al okuyucu ( bizim tabirimizle el falcısı ) gelir. Birçok kimsenin elini okur ancak en çok etkilenen Arthur Saville olur . Elinde görülenlerden o kadar etkilenir ki kaderinde görülenlerden an az etkilenmek için hemen harekete geçer.  Bu tür insanların etkisi altında kalanlar ve olmayacak işler yapmaya çalışanların başlarına gelenleri kara mizah ile anlatıyor bu öyküde Oscar Wilde . Çok fazla ipucu da vermek istemiyorum zaten kısa olan kitabı yorumlayayım derken özetini çıkarmış olurum yoksa. Kitap okumayı seven değerli okuyucularım da bana çok kızarlar eminim .  İster sevgi , ister hastalık ya da farklı bir şey için olsun bu tarz dolandırıcıların oyununa gelmeyin diyerek kamu spotu da yaptıktan sonra diğer öyküye geçiyorum.

İkinci öykü Canterville Hortlağı . Bu öykü adı ile her ne kadar korku ya da gerilim gibi görünse de bu öykü de kara mizah türünde . Amerikan Orta Elçisi Mr  Otis  Canterville Chase'i almak ister. Sahibi Lord Canterville  konakta bir hortlak olduğunu ve konağı alırsa onunla birlikte hortlağı da almış olacağını söyler. Mr Otis bu tarz şeylerden korkmamaktadır . Konağı alır ve ailece taşınırlar. Konakta gerçekten bir hortlak vardır ve geceleri korkutmak için konakta gezinmektedir. Ancak bu Amerikalı ile bugüne kadar gördüğü ailelerden farklı olarak ondan korkmamaktadır . Eğlenceli anlatımı ile Oscar Wilde bu öykü ile bit trajediyi komedi olarak bize aktarıyor. Keyifle okudum bu öyküyü de . Üstelik okurken Amerikalı aileyi reklamlardaki meşhur Ayşe Teyzeye de benzettim.

Kalan üç öykü çok kısa . Onlara masal da diyebiliriz.  Mutlu Prens daha önceden okuduğum bir öyküydü .  Onun hüzünlü öyküsü beni yine etkiledi.

Bülbül ve Gül öyküsünde ise bülbüle gerçekten çok üzüldüm. İnsanların heveslerinin ne kadar geçici olduğunu anlatıyor yazar bu öyküde.

Son öykü ise Bencil Dev. Bu öykü de ders verir nitelikte idi. Sonunda bahsettiği çocuk için verilen işaretleri yorumlayarak acaba çocuk İsa olabilir mi diye aklıma geldi.

Borges'in Babil Kitaplığı Serisinin  6 .  kitabı olan Lord Arthur Savile'in Suçu sevdiğim kitapların arasına girdi. Öykü sever dostlarıma tavsiyemdir.





Lord Arthur Savile'in Suçu - Oscar Wilde
Kitabın Adı :Lord Arthur Savile'in Suçu
Yazar :Oscar Wilde
Yayınevi :Kırmızı Kedi Yayınları
Orjinal adı :Lord Arthur Savile's Crime and Other Stories
Çevirmen :Fatih Özgüven
Hazırlayan: Jorge Luis Borges
Sayfa Sayısı :132

"Alfonso Reyes'in İspanyolcaya çevirdiği Ciddi Olmanın Önemi Üzerine adlı eseri gibi 'Lord Arthur Savile'in Suçu' da İyi ve Kötü'nün ötesinde bir yapıt. Bir cinayetin öyküsünü anlatır; ama cinayet, uçarılığından dolayı Binbir Gece Masalları'nda kasten yaratılan fantastik ortamdan daha az gerçek olmayan bir dünyada işlenir. Bu benzerliği vurgulamak için Stevenson ve Chesterton'ınkilerle kıyaslanabilecek düşsel bir Londra'da geçen öyküye, İslam dinine özgü kader anlayışının hâkim olduğunu eklemek gerek. Dünyevi komedyalarında olduğu gibi bu öyküde de Wilde karşımıza aptal kahramanlar çıkarır, ancak bu kahramanların aptallığı iğneleyicidir, çünkü bunlar aslında yazarın gülümseyen maskeleridir. Hüzünlü bir yazgısı ve neşeli bir ruhu olan bu büyük İrlandalı bizim çağdaşımız ve gelecek kuşakların da çağdaşı olacak. Derin ve yenilmez mutluluğu, onu belleklerimizde Danimarka prensi gibi trajik bir züppe olarak yaşamaktan kurtarıyor."
                                       -Jorge Luis Borges-







Oscar Wilde Kimdir? 

Oscar Wilde 16 Ekim 1854 yılında doğdu, Ünlü cerrah William Wilde'ın oğludur. Dublin'de Trinity College'ta okudu, 1874'te Oxford'a girdi. 1881 yılında Amerika Birleşik Devletleri'ne gitti orada estetik üzerine bir dizi konferans verdi. İlk tiyatro oyunu Vera New York'ta sergilendi. Bir süre Paris'te yaşadı, orada Verlaine ve öbür sembolist şairlerle tanıştı. İngiltere'ye dönünce Mutlu Prens'i (1888) yazdı. Oscar Wilde, 1884 yılında Constance Lloyd'la evlendi. Wilde, İngiltere'de estetizmin ve 'sanat sanat içindir' hareketinin başlıca temsilcisi olmuştur. Wilde, eşcinsellikle suçlanarak iki yıl cezaevinde yatmıştır. Daha sonra Fransa'ya sürgün olarak gitmiş, 30 Kasım 1900 yılında yoksulluk içinde ölmüştür. Yapıtları; Mutlu Prens (1888), Sosyalizmde İnsan Ruhu (1890), Yönelimler (1891), Dorian Gray'in Portresi (1891), Narlı Ev (1892), Lady Windermere'in Yelpazesi (1892), Ehemniyetsiz Bir Kadın (1893), Salomé (1893), İdeal Bir Koca (1895), Ciddi Olmanın Önemi Üzerine (1895).


Oscar Wilde'nin Okuduğum Kitapları :

* Mutlu Prens

* Dorian Gray'in Portresi 


                                                     

3/30/2020

Obsesif - Chevy Stevens

Mart 30, 2020 5 Yorum
Obsesif - Chevy Stevens

 Okurken son derece beni etkileyen , gerilim türünde bir kitap Obsesif. Yazar kurguda açık bırakmadan , gözünüzde net olarak canlandırmayı başardığı bir kurgu yaratmış . Baştan türü sevenler için tavsiyem olduğunu belirterek yazıma başlayayım.

  Kaçırılma kurbanı olan Annie'nin psikiyatristine olanları anlatmasını ve kendi duygularını paylaştığı seanslarda olanları okuyoruz kitapta. Psikiyatristine olanları anlatıyor desem de karşılıklı bir diyalog olarak ilerlemiyor kitap. Her seansta Annie o an neler hissettiğini anlatıyor ve geçmişe dönerek olanları parça parça anlatıyor.

 İki zamanlı olarak ilerleyen kitapta hiçbir kurgu açıklığı fark etmedim . Yazar bu iki süreci de başarı ile aktarıyor.

Emlak danışmanı olan Annie pazar günü tüm görüşmeleri yaptıktan sonra eve gitmek üzeredir. Son anda gelen bir adam evi görmek istediğini söyler. Erkek arkadaşı ile buluşacak olan Annie bir süre karasız kaldıktan sonra bu son müşteriye de evi göstermeye karar verir. Bu en büyük hatası olacaktı çünkü bu adam onu kaçırarak bir yıl dağ başındaki izole bir kulübede tutacaktır.

  Obsesf birisidir kaçıran kişi  . Bu bir yıl süresince sırf fiziksel değil psikolojik şiddette uygular Annie. Bir şekilde sağ kalmış ve kurtulmuştur ancak o eski kadın haline dönebilecek midir ya da her şey bitmiş midir?

 Annie'nin yaşadıklarını okurken gerçekten tüylerim diken diken oldu . Özellikle bazı bölümlerde gözüm yaşardı . Kimsenin başına böyle bir olayı gelmesini istemem. Hele kitabın sonuna doğru olanları okuyunca siz de hayret edecek ve çok kızacaksınız. Kitap hakkında fazla ipucu vermeden nasıl yazarım bilemiyorum ancak olanlar gerçekten sinir olacağınız ve çok kızacağınız cinsten .

Annie'nin yaşadıkları , başına gelenler ve getirilenler kimsenin başına gelmez umarım ...

Obsesif'tan Alıntılar :

"Kitap okumak hoşuma giden tek şeydi, beni bir insan gibi, kendim gibi hissettiren tek şeydi."

"Ne hissettiğim ile ilgili ne biliyordu ki? Bir de kalkmış bana yalnız olmadığımı söylüyordu. Tabii ki yalnızdım."

'Bazen hayatta zor zamanlar geçirmemiz gerekir.'dedi 'Ama bunlar bir sınavdan ibarettir;güçlü kalmayı başarırsak,en sonunda ödüllendiriliriz"

"..Ama birisi size,mavi olduğunu bildiğiniz halde gökyüzünün yeşil olduğunu söylüyorsa,sürekli olarak buna gerçekten inanıyormuş gibi tekrarlıyorsa,en sonunda gökyüzünün mavi olduğunu düşündüğünüz için çıldırdığınızdan şüphelenmeye başlarsınız."

"Bokların içinde uzun süre debelenirseniz, leş gibi kokusu peşinizi asla bırakmaz.Bulabildiğiniz her türlü sabunu alırsınız, teninizi kızarana dek ovalayabilirsiniz, ama bir gün dışarı çıktığınızda üstünüze bir sinek konuverir.Sonra, bir tane daha ve bir tane daha konar...Çünkü bilirler.O taptaze cildin altında, bok olduğunuzu bilirler.Boktan başka bir şey olmadığınızı bilirler.Dilediğiniz kadar temizlenebilirsiniz ama sinekler her zaman nereye konacaklarını bilirler."

"Ölüm aslında hayatın bir uzantısıdır.Ölüme şahit olursan, bir başka boyutun açıldığını görürsen, kendini bu boyutla sınırlandırmanın ne kadar gereksiz olduğunu anlarsın."

"Gerginim, zihnim dağılmış durumda; yanıtlar, nedenler, tutunacak sağlam ve gerçek bir şeyler arıyorum, ama tam bunları bulduğumu ve kendimi kaybetmeden anladığımı düşünürken, hâlâ paramparça, dağınık ve mahvolmuş olduğumu fark ediyorum."

"Daha yeni dikilmiş bir yara gibiyim; her konuştuğumuzda dikişler atıyor, yara tekrar açılıyor ve yeniden dikmek zorunda kalıyorum."

"Annem,sevgisizliğin de bir taciz olduğunu asla anlamayacak."

"Olabileceğim kadar güvendeyim. Şimdi, lütfen birisi bunu ruhuma da söyleyebilir mi? "

"İnsanlar bir alternatiften haberdar olsalar, kötü olduğunu sandıkları bir olayın aslında hayatlarında oldukça güzel bir olay olduğunu fark etmeleri mümkün değil mi sence ?"








"Obsesif " Hakkındaki Övgüler :

"Bu sadece bir kadının ortadan kayboluşunun değil, aynı zamanda kendine, bağımsızlığa, hayata dönüşünün de hikayesi. Işığın teninize iğne gibi battığını hissettirecek unutulmaz bir hikaye."
                                                -Gillian Flynn, Kayıp Kız'ın yazarı-

"Obsesif, Thomas Harris'in Kuzuların Sessizliği'nden sonra yazılmış en tüyler ürpertici roman."
                                               -Alfred Hitchcock Mystery Magazine-

"Bu kitap öyle büyüleyici ki ilk ve son sayfa arasında tek bir nefes almış gibi hissedeceksiniz."
                                                -Karin Slaughter-

"Gizemle örülü, şaşırtıcı ve büyüleyici."
                                              -Publishers Weekly-


ObsesifKitabın Adı : Obsesif
Yazar :Chevy Stevens
Yayınevi : Koridor Yayınları
Orjinal adı : Still Missing
Çevirmen :Belgin Selen Haktanır
Sayfa Sayısı :348


 Otuz iki yaşında bir emlakçı olan Annie O'Sullivan'ın kaçırıldığı gün, yapmayı planladığı üç şey vardı: Bir ev satmak, annesiyle son tartışmasını unutmak ve erkek arkadaşıyla akşamki randevusuna vaktinde yetişmek. O gün evi gezen fazla müşteri olmamıştı, ancak son ziyaretçisi kapıda belirdiğinde o günün şanslı günü olduğunu düşündü.


 Annie bir psikopat tarafından kaçırılıp çok uzak bir dağ kulübesinde alıkonulduğu bir yılı aşkın bir süreyi psikiyatriste anlatmaya karar verir. Bu seanslar onun hayatındaki kopuk parçaları bir araya getirirken olayı araştıran bir dedektifle bulduğu bir ipucu eksik bir puzzle parçası gibi yerine oturduğunda, korkunç bir sürpriz de onu bekliyor olacaktır. Herkes bir sır saklarken kime güvenebilirdi…








Chevy Stevens Kimdir?

Chevy Stevens

1973 Kanada doğumlu olan Chevy Stevens, Vancouver Adasındaki bir çiftlikte büyümüştür. Halen kocası ve kızı ile birlikte adada yaşamaktadır. İlk romanı Stıll Mıssıng, en iyi birinci roman için Uluslararası Thriller Yazarlığı Ödülünü kazanmıştır.








                                                     

3/29/2020

Ne İzledim ? #5

Mart 29, 2020 3 Yorum

Fakir: Bir Hint Fakirinin Olağanüstü Yolculuğu

Fakir
2018 yapımı film 1 saat 36 dakika sürüyor ve komedi, dram türünde.

Fakir: Bir Hint Fakiri'nin Olağanüstü Yolculuğu, hiç tanımadığı babasını bulmak için yola koyulan Aja'nın maceralarını anlatıyor.
 Aja,  okula  gittiği zaman okuma dışında ilk öğrendiği şeylerden birisi de fakir olduklarıdır . O yaşlarda artık fakir olmak istemediğine karar verir.Babasını tanımayan Aja
' ya annesi onu mektuplarını gösterir ve Fransa'da olduğunu söyler .  Annesinin ölümünün ardından onun küllerini Paris'e götürmeye karar verir .  Aja'nın çıktığı bu yolculuk onu farklı ülkelere götürecek  ve bu arada da aşkı bulmasını sağlayacaktır .

Ailece seyredilebilecek güzel bir filmdi Fakir.  Biz ailece sevdik , tavsiyemdir.



Karakomik Filmler : 2 Arada

Karakomik Filmler
2019 yapımı film 1 saat sürüyor .

Bu filmle ilgili olumsuz eleştiriler duymuştum ve filmi merak ettim gerçekten kötü mü diye. Eleştirilerde sonuna kadar haklılarmış ,filmi sevmedim . Sadece benim fikrim de değil evdekiler de sevmediler . Arabalı vapurda geçen film Ayzek isminde birine odaklanıyor . Film hakkında dazla bir şey yamaya gerek yok güzel değildi...












Dark Encounter


Dark Encounter  2019 , İngiltere yapımı olan film 1 saat 37 dakika sürüyor.

Ailenin 8 yaşındaki kızı Maise  bir yıl önce kaybolmuş ve bulunamamıştır . Bir yıl sonra aile ve yakınları anma töreninden eve dönmelerinden  sonra garip olaylar olmaya başlar. Evin yakınındaki ormanda garip ışıklar görürler ve birer birer yakınları ortadan kaybolmaya başlar.

 Filmin ilk yarısını seyrederken klasik uzaylı kaçırması olayı diye düşündüm . Hatta sıkılmadılar uzaylı kaçırması filmleri yapmaktan diye söylendim de . Filmin ikinci yarısı başlayınca olay boyut değiştirdi ve beni ekrana bağladı .

Sonuç olarak beni şaşırttılar , sıradan bir olay değildi. Farklı kurguları bağlamışlar ve bu benim çok hoşuma gitti. Bilim kurgu ve gerilim bir aradaydı . Sonuç olarak bu hafta seyrettiğim filmlerin içinden en sevdiklerimden oldu .



Gulyabani


Gulyabani
 2014 yapımı film 86 dakika sürüyor.

Üç senarist Güneş,  Aslı ,Yasemin ve başrol oyuncusu Duygu
fantastik bir konusu olan bir filmin senaryosunu yazmak için ormandaki bir av evine giderler. Falcı bir kadından duydukları Gulyabani efsanesini başta onlara boş gelse de zamanla Gulyabaniyi uyandırdıklarını fark edeceklerdir.

Kızlara aksıntı olmaya çalışan köylüler filme komedi unsurunu katarken Gulyabani de yapaylık katmış . Biraz daha geçekçi bir maske ya da animasyon yapabilirlerdi.

Korku ve komedi öğerinin iç içe geçtiği filme korkmak bir tarafa kahkahalarla seyrettik . Kafa boşaltmak için seyredilebilecek bir film.




Virüs - The Flu


Virüs 2013 yapımı Güney Kore yapıı film 1 saat 57 dakika sürüyor .

Virüs salgınını hayatı felç ettiği bu günlerde seyredilebilecek en güzel filmlerden birisi diyebilirim. Virüsün hava yolu ile nasıl bulaşıp bir anda nasıl yayıldığını çok güzel gösteriyor film. Üstelik başka bir ülkenini kontrolü altındaki bir ülkenin başkanının kendi insanları karşısında nasıl da çaresiz hale getirildiğini görüyoruz filmde. Bağımsızlık güzel şey...

Havadan bulaşan bir virüs, Seul’u etkisi altına alır. İnsanlar salgın karşısında çaresizce önlem almaya çalışırken, salgına yakalananların sayısı hızla artar. Hava yolu ile bulaşan virüs, 36 saat içinde salgına yakalananları ölüme sürüklemektedir. Seul’den sadece 19 mil uzaklıktaki bölge tamamen karantina altına alınır.

Duygusal ve harika bir filmdi .


Muska

Muska 2014 yapımı gerilim türünde olan film 1 saat 21 dakika sürüyor.

Popüler bir dergide kadın-erkek ilişkileri üzerine köşe yazıları yazan Celal, özel hayatında çapkınlığından dolayı biraz sıkıntıdadır. Zira sevgililerini sıklıkla aldattığı için kapı dışarı edilir. Dergiden ödemesini alamadığı için de beş parasız kalmıştır. Sevgilisinin evinden kovulunca kalacak yeri olmadığı için iş arkadaşının da yardımıyla büyük bir konakta pansiyoner olur. Fakat oldukça kasvetli ve metruk görünen bu konağı Celal'in gözü pek tutmaz. Kendi halinde yaşlı bir kadın gibi görünen ev sahibi Aliye Hanım'da bir gariplik vardır. Celal kabuslar gördüğü birkaç gecenin ardından evden ayrılmak istese de, diğer pansiyoner Yasemin onu kalması konusunda ikna eder. Oysa Celal, aslında nasıl bir belaya doğru sürüklendiğinden haberdar değildir...

Karanlık atmosferde çekilen film gerilim filmi olarak belirtilse de gerilimi hissetmedim ben . Karanlık çekimleri sevmiyorum. Karanlık olunca korku ya da gerilim olmuyor maalesef. Ben filmi sevemedim.

Replikalar


Replikalar 2019 yapımı film 1 saat 48 dakika sürüyor .

Başarılı nörobilimci William Foster, işine ve ailesine tutkuyla bağlı olan bir adamdır. Emeklerinin karşılığını almak için uğraşan bilim adamı büyük bir proje üzerinde çalışmaktadır. Bir insan zihnini başarılı bir şekilde bilgisayara aktarabilmenin eşiğindeki adamın dünyası, ailesinin hayatını kaybettiği bir trafik kazası ile altüst olur. Onları diriltmek için çaresizce uğraşan Foster, ailesinin klonlarını yaratmak için meslektaşı Ed Whittle ile çalışmaya başlar. Ancak kaybettiği 4 kişilik ailesinden yalnızca 3 kişiyi geri getirebilme şansı olduğunu anladığında büyük bir karar vermek zorunda kalacaktır...

Keanu Reeves'in oyunculuğunu seviyorum  .Şimdiye kadar seyrettiğim filmlerini - Yanlış Kapı dışında - çok sevdim.  Replikalar'ı da iki kez seyrettim ve her defasında da ilk defa seyrediyormuş gibi hissettim. Seyretmediyseniz bakın derim.


Şeker Çocuk

Şeker Çocuk Dram ve biyografi türünde film 1 saat 35 dakika sürüyor.

Alkol bağımlısı babasıyla ilişkisini düzeltmeye çalışan bir çocuk yıldızın hikayesini anlatan film, genel hatlarıyla Shia LaBeouf’ın hayatından uyarlanıyor. Çocuk oyuncu olan Otis, akli dengesi yerinde olmayan babası ile mücadele etmek zorunda kalır. Otis'in eski bir palyaço olan babası James, alkol bağımlılığı nedeniyle rehabilitasyon merkezine yatıp, tedavi görür. Tedavisinin bitmesinin ardından temiz kalıp, sorumluluk almaya çalışan James, setlerde oğlunu tehdit ederek onun motive olmasını sağlar. Otis, sancılı geçen çocukluk döneminin ardından artık bir yetişkin olduğundaysa sadece babası ile ilgili sorunlarla değil, kendi mental sorunlarıyla da başa çıkmak zorunda kalır.

Ağır ilerleyen bir filmdi ve bana hitap etmedi.



Sonsuz Siper


Sonsuz Siper2 saat 17 dakika süren film dram türünde .

Gerçek olaylardan uyarlanan film İspanyol iç savaşı zamanında geçiyor.

2019 yılında  San Sebastián Uluslararası Film Festivali'nde En İyi Yönetmen  ve En İyi Senaryo Jürisi ödülünü kazanmış film.

İspanya iç savaşında Cumhuriyetçileri tutan bir adam tutuklandıktan sonra kaçarak evinde, duvarlar arasındaki küçük bir bölmede saklanır. Uzun yıllar boyunca bu durumda ailece durumlarını , adamın yaşamını ve ülkenin durumunu anlatıyor film. Aldığı ödülleri sonuna kadar hak etmiş . Ben çok sevdim.




                                                     

3/27/2020

Gökdelen - Tahsin Yücel

Mart 27, 2020 3 Yorum
Gökdelen - Tahsin Yücel

  Tahsin Yücel'in okuduğum ilk kitabı Gökdelen . Gelecekte , 2073 yılında geçen kitap distopya türünde .

 Her şeyin özelleştiği bir Türkiye'de yargının da özelleştirilmesini konu alsa da değindikleri ile ülkenin durumu ve siyasetinin de ağır bir eleştirisi aynı zamanda .

 Can Tezcan ülkenin en başarılı , tuttuğunu koparan avukatı .  Soyadı gibi tez canlı birisi . Yakın arkadaşı tutuklanmış durumda ve iki yıldır onu hapisten kurtaramamış. Çalıştığı şirket  yönetimde ve vergide usulsüzlükten tutuklanırlar.  Şirkete kayyum atanır ve onların yerine göreve gelenler onların 3-4 katı maaş alılar. Aslında suçsuz olan bu insanları bir türlü kurtaramaz Can Tezcan . Çünkü emir büyük yerden gelmiştir. Yargı bağımsızdır bu dönemde!!!!

 Can Tezcan'ın müvekkili Niyorklu Temel Diker . Soyadı gibi İstanbul'un her yerine gökdelenler diker .  Yeni bir İstanbul Hayali vardır . Aynı boy ve aynı biçim gökdelenlerle İstanbul'un çehresini değiştirmek . Sadece numaralar ve renkler faklı olacaktır. New York'a gidip oradaki gökdelenleri takıntı haline getirdikten sonra ona Niyorklu demişlerdir.

 Niyorklu'nun davası ile ilgilenip arkadaşı Volkan'ı hapisten kurtarmak için uğraşırken Can Tezcan'ın aklına yargıyı özelleştirmek gelir .

"... geçen yüz yılın sonlarından beri her şeyi özelleştirildi bu ülkede, öncelikle yabancılara, yabancı alıcı çıkmayınca da yerli kodamanlara, yani onların taşeronlarına satıldı, dağlar ,taşlar ,ırmaklar ,denizler ,limanlar , havaalanları, gemiler, uçaklar, trenler , yollar , köprüler, fabrikalar, çöpler, okullar ,üniversiteler, stadyumlar. Her şeye özel kurumların elinde. Başbakan başbakanlıkta oturması karşılığında İsrailli bir kodamana para ödüyor. Öyleyse, her şey özel kurumların elindeyse ,yargı neden özelleştirilmesinin ki?"

  İnsanlar artık denize girmek ne demek bilmemektedirler . Denize girmek bir hayaldir . Eğitim de özel sektörde olunca insanlar çocuklarını okula gönderemezler . Eğitim çok pahalıdır . Evde okuma yazma öğretirler çocuklarına ancak iyi bir iş için diploma lazımdır . İki üniversite bitiren bir zor iş bulmaktadır . İnsanlar eskisi gibi arabaya da binmezler . Özel uçakları ile gökdelenlerinden havalanırlar . Ülkede tek özelleştirilmemiş yer yargı kalmıştır . Eğer onu da başarırlarsa Türkiye Dünya'da ilk olacaktır bu konuda.

 " ... işin gerçeğine bakarsan, uyanık bir devlet adamı her zaman satacak bir şeyler bulur ,çünkü her zaman satılacak bir şeyler vardır,"

Can Tezcan ve eşi Dostoyevski hayranıdır. Kitapta birçok yerde Karamazov Kardeşler'e atıfta bulunmuş yazar.  Özellikle o dönemin başbakanı Mevlüt Doğan'dan bahsederken  .

  " Evet, tıpkı İvan Karamazov' un tanımladığı gibi, hem çok sıkı bir salak , hem dört dörtlük bir üçkağıtçı. Tek farkı başbakanlığa kadar yükselmiş Bir Simerdiakof olması."

Başbakanın her konuşmasında " Ben Mevlüt Doğan " demesi bana Transformersı hatırlattı . Optimus Prime kendisinden bahsederken sürekli " Ben Optimus Prime " diyordu :D

Yılkı atlarını duymuşsunuzdur sanıyorum .  Abbas Sayar'ın da Yılkı Atı isminde bir kitabı vardır . Bilmeyenler için belirteyim köylerde  yaşlanan ve hizmetini tamamlayan atlar  dağa salınırmış  ve burada birbirleri ile çiftleşerek üremişler ve yabanileşmişler. Bu atlara yılkı atı denilirmiş. Kitapla ne alakası ver neden konuyu değiştirdin derseniz kitapta yılkı adamlardan bahsediliyor . Bu nedenle öncelikle  yılkı atlarından bahsetmek istedim. Kentlerde iş bulamayan insanlar şehirden uzaklaşıp dağlarda kendi çabaları ile yaşamaya başlamışlar . Ne kadar çabalasalar da doğa da ölmeye başladığı için aç kalmakta ve zor hayatta kalmaktadırlar. Can Tezcan da bu yılkı adamlardan arkadaşı Rıza sayesinde haberi olmuştur . Peki neden benim haberim yok dediğinde ise "sen sadece roman okuyorsun , çevrende olanlardan  haberin yok "diye aldığı cevap çok düşündürücüdür. Toplum içine karışmadan , roman okuyup denetimden geçip sansürlenen haberleri seyredip okuyarak insan yaşadığı toplum hakkında doğru bilgileri alamıyor maalesef.


 " Öyle sanıyorum ki her çağın doğruları kendine göre oluyor, efendim. Bizim çağımızın doğrusu da saltık bencillik."

Her ne kadar bir distopya olsa da kitap yazılanlar ve yapılan eleştirilerde doğruluk payı çok yüksek . Okurken domino taşları gibi beyninizde bazı noktalar yerine oturuyor . Yazarın vurgulamaya çalıştığı noktalar çok isabetli olmuş.  Kitapta hoşlanmadığım nokta diyaloglardaki "Rıca'cığım , Varol'cuğu ," gibi ifadelerdi . Bana sahte geldi. Yazar kitapta " kapital , sermaye " yerine " anamal " , "akıl" yerine " us" gibi kelimelerin Türkçe karşılıklarını yazmayı tercih etmiştir.  Genel anlamda kitabı çok sevdim .

 " Türkiye'de özgür insanın durumu salgın hastalık karşısında sağlam insanın durumuna benzer, her an bir hastane odasında uyanabilir,"






Gökdelen
Kitabın Adı :Gökdelen
Yazar :Tahsin Yücel
Yayınevi :Can Yayınları
Sayfa Sayısı : 287


Gökdelen, her kitabıyla çok konuşulan, çok okunan değerli yazarımız Tahsin Yücel'in yeni romanı. 17 Şubat 2073 sabahı başlayan romanın kahramanı Can Tezcan, Türkiye'nin en önemli, en ünlü avukatlarından biri. Can Tezcan, İstanbul'u yalnızca gökdelenlerden oluşan, New York'a benzeyen ama ondan daha güzel, daha modern bir kente dönüştürmek isteyen zengin müşterisi Temel Diker'in yasal sorunlarını çözmek için bir tasarım ortaya atar: yargının özelleştirilmesini sağlayacaktır. Yergi ustası Yücel'in son romanı Gökdelen, Cihangir'de gökdelenler arasında kalmış son bahçeli evden yok edilmiş kedilere, dağda bayırda aç açık dolaşmak zorunda bırakılmış sefalet içindeki yılkı adamlarından, adına mekik dedikleri tek kişilik uçaklarından inmeyen zenginlere, hiç değişmeyen çıkarcı politikacılardan onların destekçisi medyaya kadar aslında bugün yaşadığımız çürümeyi anlatan, sürprizlerle dolu bir roman.







Tahsin Yücel Kimdir?


Tahsin Yücel Elbistan'da doğdu (1933); Galatasaray Lisesi'ni (1953), İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi (1960). XIX. ve XX. yüzyıl Fransız yazını ve göstergebilim alanında uzmanlaştı. Aynı bölümden profesör olarak emekli oldu.

Araştırmaları: L'Imaginaire de Bernanos-1969; Figures et Messages dans la Comédie Humaine-1973; Anlatı Yerlemleri-1979; Dil Devrimi ve Sonuçları-1982, Yapısalcılık-1982.

Deneme ve eleştirileri: Yazın ve Yaşam-1976; Yazının Sınırları-1982, Eleştirinin Abecesi-1991, Tartışmalar-1993, Yazın, Gene Yazın-1995, Alıntılar-1997, Söylemlerin İçinden-1998.

Romanları: Mutfak Çıkmazı-1960, Vatandaş-1975, Peygamberin Son Beş Günü-1992, Bıyık Söylencesi-1995. Masalları: Anadolu Masalları-1957.

Öyküleri: Haney Yaşamalı-1955, Düşlerin Ölümü-1958, Ben ve Öteki-1983, Aykırı Öyküler-1989, Komşular-1999, Yalan-2002.

Birçok da çeviri yaptı. Tahsin Yücel'e Haney Yaşamalı için 1956 Sait Faik Hikâye Armağanı, Düşlerin Ölümü için 1959 TDK Öykü Ödülü, Peygamberin Son Beş Günü için 1993 Orhan Kemal Roman Ödülü, Komşular için Dünya Kitap 1999 Yılın Kitabı Ödülü, Söylemlerin İçinden için 1999 Sedat Simavi Edebiyat Ödülü, çevirileri için de 1984 Azra Erhat Çeviri Yazını Üstün Hizmet Ödülü verildi.
                                                     

3/26/2020

Leziz Kadavralar - Agustina Bazterrica

Mart 26, 2020 2 Yorum
Leziz Kadavralar

Hakkında yorum yapmakta en zorlandığım kitap sanırım "Leziz Kadavralar" oldu . Kitap ilgimi çekiyordu ancak almaya cesaret edememiştim. Okuyabilir miyim diye? Ankara kitap  fuarına giden kızım benim için kitabı satın almış. Stant görevlisi ile konuşurlarken Saramago'yu önermişler , kızım de o yazarı biliyorum okudum bizde kitapları var deyince de bu kitabı önermişler . O da annemin ilgisini çeker diye almış kitabı .

Öncelikle kitabı okumak isteyenler için belirteyim sağlam bir mideniz olması lazım . Çünkü yazarın ve çevirinin başarısı sayesinde okuduklarınız direk beyninizde canlanıyor ve canlanan bu görüntülerin her zaman çok güzel olduğunu söyleyemem. Hatta kitap boyunca güzel bir görüntü yok !!

"Her şey birdenbire oldu. Önce hayvanlara ölümcül bir virüs bulaştı. Etinden faydalanılan hayvanlar artık uzak durulması hatta yok edilmesi gereken canlılara dönüştü. Sonra besin zincirindeki hayvanların yerini insanlar aldı ve yamyamlık meşrulaştı. İnsan, artık fabrikalarda üretilen, mezbahalarda kesilen, işlemden geçerek tabakta sunulan bir besin haline geldi. Şimdi soru şu: Birbirimizi yiyecek miyiz?"

 Kitap bir distopya. Yukarıda verdiğim alıntı kitabın başlangıcındaki olayları çok güzel özetliyor . Ev hayvanları ve çevredeki hayvanları çoğu kaptıkları virüs yüzünden insanlar için öldürücü hale gelmişlerdir. Söylenene göre bir tırmık bile ölüme sebep vermektedir. Bu virüsün bir tedavisi yok muydu ya da araştırılmadı mı derseniz yok deniyor . Araştırmaya devam edildiği söyleniyor . Gerçekten de araştırılıyor mu derseniz bilmiyorum . Ancak oluşan tabloda böyle bir şeyin olduğunu sanmıyorum.

Başta sebze ile beslendiler . Ancak beslenme yetersizlikleri ortaya çıktı. İnsan aynı zamanda etobur bir yaratıktır . Bu duruma dayanamayanlar yamyamlığa başladılar. Zamanla kasaplarda "özel et " adı altında insan eti satılmaya başlandı . Asla insan eti denmiyordu , yasaktı zaten . Bir ismi olan insanı yemek kabul edilemezdi bunun için yetiştirme çiftlikleri kuruldu ve bu çiftliklerde isimsiz , damgalı ürünler yetiştirildi. Bunların etinden , sütünden , derisinden hatta fetüsünden faydalandılar . Avcılık için kullandılar . Ancak onlar insan değil üründü , maldı onlara göre . Onları sağlık kontrolünden geçirenlere de doktor değil uzman deniliyordu.

“Şayet adı ve soyadı olan bir insan, meşru bir şekilde yenilebiliyorsa ve bu insan bir ürün olarak değerlendirilmiyorsa bizi birbirimizi yemekten alıkoyan neydi?”

Marcos bir kesimhanede patronun sağ koludur . Babası geriatri merkezinde olduğu için onun masraflarını rahat karşılamak için bu merkezde çalışmaktadır . Henüz bebek olan oğlu öldükten sonra eşi annesinin yanına gitmiş ve kendisini toplayamadığı için evine dönmemiştir. Kesimhaneyi ve olanları Marcos'un yaşamının etrafından görüyoruz biz de . Herkes için olanlar çok normal bir hale gelmiştir. Kesimhanelerde kesilen , parçalanan insanlar ... Organlarını ayırmak , evlerinde onları yemek çok normaldir . Marcos oğlu öldükten sonra et yememiştir. İnsanlar mezara bile gömülmemektedir artık . Çünkü leş yiyiciler mezardan ölüleri çıkarıp yemektedirler. Bir gün Marcos'a bir dişi ürün hediye edilir . Bu hediyeden sonra Marcos'un hayatı da geri dönülemez biçimde değişecektir.

"İnsan karmaşık bir varlık ve insanlık durumunun rezillikleri, çelişkileri, yüceliği beni büyülüyor. Hepimiz kusursuz olsaydık varoluş çıldırtıcı bir sıkıcılıktan öteye gidemezdi."

  Kitabı hatırladıkça hala midem kötü oluyor . Yazar belki de çok uç bir distopya örneği yaratmış . Fakat olanaksız mı derseniz , insanlığın bu gidişatını görünce olabilir diyorum. İnsanlar şimdi de birbirlerini yiyorlar kitapta ise gerçek anlamda yiyorlar.

"Öldüğümde birilerinin, şu uzak ve korkunç akrabalarımdan birinin, etimi karaborsada satacağını biliyorum. Bu yüzden sigara ve içki içiyorum, etimin sert olması ve kimsenin ölümümün keyfini çıkarmaması için"

Yazarın anlatımı çok  gerçekçi ve içerikteki duyguları tam olarak veriyordu . Bu kadar etkilenmemin nedeni de bu zaten . Hele kitabın sonu ise beni şaşırttı. İnsani tarafı kalmış bir kişi olsun var toplumda bu da değişebilme için umuttur derken hayal kırıklığına uğradım. İnsan doğasını çok iyi çözümleyen yazar , insanlara güvenilmeyeceğini de karanlık bir atmosferde yansıtıyor okuyucuya .

“Bu dünyadaki tüm kötülüklerin sebebi insandır. Bizler kendi kendimizin virüsüyüz.”






Leziz Kadavralar
Kitabın Adı :Leziz Kadavralar
Yazar :Agustina Bazterrica
Yayınevi : Çınar Yayınları
Orjinal adı :Cadáver exquisito
Çevirmen :Seda Ersavcı
Sayfa Sayısı :232


Her şey birdenbire oldu. Önce hayvanlara ölümcül bir virüs bulaştı. Etinden faydalanılan hayvanlar artık uzak durulması hatta yok edilmesi gereken canlılara dönüştü. Sonra besin zincirindeki hayvanların yerini insanlar aldı ve yamyamlık meşrulaştı. İnsan, artık fabrikalarda üretilen, mezbahalarda kesilen, işlemden geçerek tabakta sunulan bir besin haline geldi. Şimdi soru şu: Birbirimizi yiyecek miyiz?
Bir süre önce çocuğunu kaybeden, eşinden ayrılan, yaşlı babasının hastalığıyla uğraşan Marcos Tejo, bir et işleme tesisinde çalışmaktadır. Bir gün ikram edilen bir “dişi” sayesinde Marcos’un hayatında yeni bir sayfa açılır. Herkesin birbirini yediği kanlı bir hayat ile geçmişteki insani duyguların hatırlandığı canlı bir hayat arasında kalır Marcos. Peki böylesine korkunç bir dünyada insaniyetten bahsetmek ne kadar mümkündür?
Arjantinli yazar Agustina Bazterrica, Leziz Kadavralar’da acımasız olduğu kadar dokunaklı bir distopyaya imza atıyor.

"Okurun daha ilk sayfasından itibaren kendini kaptıracağı, yoğun ve büyüleyici bir atmosferde geçen müthiş bir roman." - Juan Jose Millas





Agustina Bazterrica Kimdir?

Agustina Bazterrica1974’te Buenos Aires’te doğdu. Buenos Aires Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nden mezun oldu. 2013’te ‘Matar a la Niña’ adlı romanı ve 2016’da öykü kitabı ‘Antes del Encuentro Feroz’ yayımlandı. ‘Leziz Kadavralar’la 2017’de Arjantin’in en önemli ödülü olan Clarín Roman Ödülü’nü kazandı.




                                                     

3/25/2020

Huş Ağaçlarının Sessizliği - Hakan Yaman

Mart 25, 2020 1 Yorum
 
Huş Ağaçlarının Sessizliği

 Baharın geldiğini anımsatan Huş Ağaçlarının Sessizliği'nin kapağını görünce mutlaka bahar ayında okumalıyım diye düşünmüştüm. Yine bahar ayında okudum fakat Koronovirüs yüzünden baharında da tadını çıkaramıyoruz.

   Ankara yakınlarında küçük bir ilçede geçiyor kitap . Müzik öğretmeni olan Macide , bir bankada müdür olan Salim ve oğulları Can dışarıdan mutlu olarak görünen sıradan bir ailedir. Salim'e göre bir sorun yoktur zaten . Arada Macide   eşinin kendisi ile ilgilenmediğinden şikayet etse de  Salim pek önemsemez bunu .

 Bir pazar kahvaltı için dışarıya çıkarlar . Kahvaltı sırasında Salim eşi ve oğlu ile ilgilenmek yerine yine gazetesini açmış okumaktadır . Gazetesini indirdiğinde eşinin yerinde olmadığını görür . Oğlu oradadır , etrafı arar , tuvalete bakar ancak eşini bulamaz ...

Tüm arkadaşlar aranır ancak kimsenin haberi yoktur . Polise de haber verir Salim. Bu noktada düşündüm ben de bir insan haber vermeden , çocuğunu bırakıp nasıl gider , nereye gider , hangi psikoloji ile gider diye... Aklıma getirdiğim ilk olasılık kitabın sonunda doğru çıktı . Bu konuda kendimi tebrik ediyorum. Ancak sebebi ne olursa olsun insan arkasında bir mektup bırakır , haber verirdi diyorum yine de !!!

Salim bir eş olarak sınıfta kaldı bana göre . Eşini aradı tamam da yanındayken kıymetini bilmemiş. Bir de avunmayı aradığı kişiyi görünce çok kızdım . Hem ona hem de diğer kişiye .... Bir de anne gidince çocuğu anneanneye göndermek ne demek . Adam gibi çocuğuna bak . Bu da kızdığım noktalardan bir tanesi.

Macide'ye gelirsek !!! Hayat onun sonuçta fakat yaptığı çocuğuna haksızlık gibi geldi bana .

Bir - iki saatte bitirdim kitabı . Yazar ile tanışma kitabım oldu . Sade bir dili var yazarın . Farklı bir konuya bir trajediye değiniyor aslında kitapta. Okuyunca hem düşünüyor hem de sevdiklerimizin ve yaşadığımız her anın kıymetini bilmemiz gerektiğini bir kere daha hatırlıyoruz.




Huş Ağaçlarının Sessizliği
Kitabın Adı :Huş Ağaçlarının Sessizliği
Yazar :Hakan Yaman
Yayınevi :Sia Yayınları
Sayfa Sayısı :176

Hiç beklemediğiniz bir anda hayatınız değişirse, hayalleriniz ve özgürlüğünüz uğruna her şeyi, evinizi ve hatta sevdiklerinizi bile hiç düşünmeden terk edip gidebilir misiniz?

Eşi Salim ve oğluyla bir taşra kentinde sakin bir yaşam süren müzik öğretmeni Macide, bir sabah ansızın, kimseye haber vermeden, arkasında hiçbir ipucu bırakmadan ortadan kaybolur. Onun kaybolmasıyla birlikte kocasının ve oğlunun hayatları da bambaşka bir yön alır. Karısını aramaya başlayan Salim, önceleri onun hayatından endişe etse de zamanla hem başka kuşkulara kapılır, hem de bu yeni özgürlük ona yeni kapılar açar. Macide ise kimseye açıklamadığı bir nedenle kendisine farklı bir yol çizmiştir.

Hakan Yaman, kaybolan bir kadının izini sürerken, hayatlarımızı bir kez daha, yeniden başlatmanın mümkün olup olmayacağını sorgulatıyor. Fotoğraftaki Kadın’la Yunus Nadi Roman Ödülü’ne layık görülen yazardan insan ilişkilerindeki ve hayatlarımızdaki önceliklere dair derinlikli, düşündürücü bir roman.





Hakan Yaman Kimdir? 

Hakan Yaman


1963 yılında İstanbul’da doğdu. 1988’de Marmara Üniversitesi İngilizce bölümünü bitirdi. İlk romanı İsrafil’in Kanatları, 2007 yılında yayımlandı. Fotoğraftaki Kadın adlı yapıtıyla 2009 Yunus Nadi Roman Ödülü’nü kazandı.








                                                     

3/24/2020

Villa Şakayık - Yaprak Öz

Mart 24, 2020 3 Yorum
Villa Şakayık

Yaprak Öz'ün kaleminden Yıldız Alatan'ın maceraları Villa Şakayık ile devam ediyor .

Bir Yıldız Alatan Serisinin ikinci kitabı Villa Şakayık . Serinin ilk kitabı Fahranaz'ın Çiçeği ile Yıldız Alatan İle tanışmıştım . Kimdir bu Yıldız Alatan ? Yıldız Alatan ellili yaşlarda kendi halinde bir ev hanımı . Dikiş dikmeyi sevdiği için terzilik yapmaya başlıyor sitedekilere ve torununa . Bu işte oldukça da başarılı . Polisiye roman okumaya da bayılıyor . Okuduklarından öğrendikleri , meraklı ve dikkatli kişiliği sayesinden de ilk kitapta bir olayı çözmüştü.

 Bu kitap da ilk kitaptan 5 yıl sonra olanları anlatıyor . 1984 yılı sonları ...

Yıldız Alatan ve eşi Ziya o yaz değişiklik olarak Karasu'nun tenha bir köşesinde bir villa kiralarlar . Villa Şakayık . Dört evden oluşan bu siteyi gördükleri zaman bayılırlar . Yazı onlarla geçirecek torunları için de güzel bir yer olduğunu düşünürler. Her zamanki dikkatli  kişiliği sayesinde Yıldız Alatan bazı gariplikler fark eder. Bu gariplikler konusunda haklı mıdır yoksa şüpheci kişiliği ona oyunlar mı oynuyordur okuyup görüyoruz.

Villa Şakayık


Yazar Yıldız Alatan ile sempatik bir karakter yaratmış . Karakter yaratmada o kadar başarılı ki yazar villada komşu olan iki kardeşi tanıyınca sinir oluyorsunuz . O cümlede ne kadar sinir bozucu kişiliklere sahip olduklarını anlıyorsunuz.  Aslında o kadar yazacağım sinir olduğum durum var ki yazamıyorum - spoiler - olur diye!!! Okursanız ne demek istediğimi anlarsınız.

Yaprak Öz'ün bu kitabını da zevkle okudum . Hem gülüp eğlendim hem de Yıldız Alatan ile birlikte dedektifliğe soyundum. Bu kitapta Yıldız Alatan'ın eşine bayıldığımı da söylemeden geçemeyeceğim. Şiir ezberleyip eşinin kulağına bu şiirleri fısıldamasına bayıldım. Eşinin yaptıklarına ve okuduklarına dikkat edip sonra da kendisini düzenlemeye çalışan bir adam Ziya. Benden kocaman bir alkış aldı :)))




Villa Şakayık - Bir Yıldız Alatan Macerası
Kitabın Adı :Villa Şakayık
Yazar :Yaprak Öz
Yayınevi : Oğlak Yayınları
Serisi : Bir Yıldız Alatan Macerası
Sayfa Sayısı :344

Kocası Ziya’nın tüm endişelerine rağmen detektiflik macerasına kaldığı yerden devam ediyor Yıldız Alatan.
Bu kez gizemli olaylar, seksenli yıllarda, Villa Şakayık adlı bir yazlık sitede yaşanıyor.
 Polisiye romanlara düşkün Alatan, usta bir terzi, dört dörtlük bir ev kadını, tatlı bir komşu, iyi bir dost ve eğlenceli bir anneannedir.
En büyük hayali, çözüme kavuşturduğu gizemli olaylarla ilgili yazdıklarının bir gün yayımlanmasıdır.
Türk polisiyesinin usta kalemlerinden Yaprak Öz’ün, bu yeni macerasında Yıldız Alatan’la birlikte sırların peşinden gitmeye hazır mısınız?






Yaprak Öz Kimdir?

Yaprak Öz  1973 yılında dünyaya gelmiştir. İstanbul Üniversitesi Amerikan Kültürü ve Edebiyatı Bölümünde öğrenimini tamamlamış, şiirleri çeşitli şiir dergilerinde yayımlanmıştır. Yazar ikinci şiir kitabı olan Şiirli Müzik Kutusu 2009 yılında yayımlanmış ve bu kitabıyla Cemal Süreya Başarı Ödülüne layık görülmüştür. Yurt içi ve dışında çeşitli edebiyat festivallerine konuk olan Yaprak Öz, çağdaş Avrupalı yazar ve şairlerin pek çok eserini Türkçeye çevirmiş ve bu çevirilerin bir kısmı çeşitli yayınlarda yer almıştır.





Yaprak Öz'ün Okuduğum Diğer Kitapları :

Şeytan Disko

* Berlinli Apartmanı

* Tilki, Baykuş, Bakire

* Sobe Siyah Orkide

* Fahranaz'ın Çiçeği


                                                     

3/23/2020

Fahranaz'ın Çiçeği - Yaprak Öz

Mart 23, 2020 1 Yorum
Fahranaz'ın Çiçeği

Yıldız Alatan serisinin ikinci kitabı olan Villa Şakayık'ı okurken serinin ilk kitabı Fahranaz'ın Çiçeği'ni sadece instagramda yayımladığımı burada da sadece 2019 yılında  " Mayıs Ayında Okuduğum Kitaplar " yazısında bahsettiğimi fark ettim . Bu harika kitap için ayrı bir post yazmadığımı fark edince hemen yazıyı kaleme almaya karar verdim.


  Ne yazsa tereddüt etmeden alıp okuduğum ve okuduğuma asla pişman olmadığım yazarlardan Yaprak Öz.  Her kitabı ile farklı bir olay örgüsü ve yaşamlara bizi götüren Yaprak Hanım bu kitabı ile de bizi Zonguldak 'a Kılıç Sitesine götürüyor.

 1970 'li yılların sonu ve hala sıcacık komşuluk ilişkilerinin olduğu bir yer. Sizin oralar nasıldır bilemiyorum ancak buralarda artık o sıcak ve çıkarsız ilişkiler kalmadı. Kitabın baş karakteri Yıldız Alatan. 50 li yaşlarda , ev hanımı, bir eş, anne, anneanne, iyi bir komşu , terzi, sıkı bir kitap okuyucu ve acemi dedektif. Gerçi kitapta polislerin bile çözemediği olayları çözdü. Artık acemi olmaktan çıkarır bu onu. Mühendis ve doktorların yaşadığı ,  Amerikan tarzı evlerin yer aldığı bir sitede yaşanıyor olaylar . Herşey çok güzel gibi görünürken siteye nazar değiyor sanki ve sitede korkunç olaylar yaşanmaya başlıyor. Bu olayların sonuncusu ise herkesi çok etkiler...

   Kitap sıcacık ilişkileri, doğal yaşamı, dönem olaylarını da içinde barındırıyor. Keyifle, yüzümde gülümseme ile okudum kitabı.






Fahranaz'ın Çiçeği
Kitabın Adı : Fahranaz'ın Çiçeği
Yazar :Yaprak Öz
Yayınevi : Oğlak Yayınları
Serisi:  Bir Yıldız Alatan Macerası
Sayfa Sayısı :264


Yetmişli yılların sonunda, Zonguldak'ta korkunç cinayetler işlenir. Cinayet mahalline yakın oturan Yıldız Alatan, kurban ile katili bir araya getiren rastlantının ardındaki gizemi araştırmaya karar verir. Polisiye romanlara düşkün Yıldız Alatan, usta bir terzi, dört dörtlük bir ev kadını, tatlı bir komşu, iyi bir dosttur ve en büyük hayali, günün birinde gizemli bir olayı çözüme kavuşturmaktır.
Kolları sıvayan Yıldız'ın detektiflik macerası giderek karmaşıklaşacak, ancak dostlarının da yardımıyla en içinden çıkılamaz durumlarda bile pes etmeyecektir.

Yıldız Alatan ve tamamı ev kadınlarından oluşan arkadaşlarının sırlarla dolu macerasına hazır mısınız? Türk kadın polisiye yazarları arasında her yeni kitabıyla yerini daha da sağlamlaştıran Yaprak Öz'den, okuru başından sonuna kadar karanlık bir gizemin içinde heyecanla sürükleyecek yeni bir dizi...








Yaprak Öz Kimdir?

Yaprak Öz  1973 yılında dünyaya gelmiştir. İstanbul Üniversitesi Amerikan Kültürü ve Edebiyatı Bölümünde öğrenimini tamamlamış, şiirleri çeşitli şiir dergilerinde yayımlanmıştır. Yazar ikinci şiir kitabı olan Şiirli Müzik Kutusu 2009 yılında yayımlanmış ve bu kitabıyla Cemal Süreya Başarı Ödülüne layık görülmüştür. Yurt içi ve dışında çeşitli edebiyat festivallerine konuk olan Yaprak Öz, çağdaş Avrupalı yazar ve şairlerin pek çok eserini Türkçeye çevirmiş ve bu çevirilerin bir kısmı çeşitli yayınlarda yer almıştır.





Yaprak Öz'ün Okuduğum Diğer Kitapları :

Şeytan Disko

* Berlinli Apartmanı

* Tilki, Baykuş, Bakire

* Sobe Siyah Orkide



                                                     

Son Aydınlık Yaz - Doris Lessing

Mart 23, 2020 1 Yorum
Son Aydınlık Yaz

Şubat ayı #1nobel1klasik etkinliği kitabımız Doriss Lessing'in Son Aydınlık Yaz kitabı idi.

Fuarda yazara ait üç kitap almıştım. İsmini hep duyduğum ancak kalemi ile henüz tanışmadığım yazara ait kitapları çok güzel bir indirim ile almıştım. Hazır etkinlik de varken katıldım ve yazarın kalemi ile tanışmış oldum.

The Economist , "Son Aydınlık Yaz " için Bir başyapıt ... Lessing'in yazdığı belki de en iyi roman." demiş . Fakat araştırdığım kadarıyla yazarın en iyi romanı olarak Altın Defter kitabı gösteriliyor . O kitap maalesef bende yok .

Son Aydınlık Yaz kominist bir manifesto olarak nitelendiriliyor . 1973 yılında yayımlanan roman dönemin kadın-erkek ilişkileri ve kadının toplumdaki yeri konusunda bilgilendirici bir nitelik de taşıyor.

Kate dört çocuğu olan ve nörolog ile evli bir ev hanımı. Küçük yaşta evlenmiş ve çalışmıyordur. Bütün hayatı eşi , çocukları ve evi arasında geçmektedir. Çocukları artık büyümüş ve bağımsız hale gelmişlerdir . Bu dönemde Kate de kendi ve yaşamını ara ara gözden geçirerek sorgulamaya başlamıştır . Hep başkaları için yaşayan bir insan insan olmak zor gerçekten de . Karşı tarafın ihtiyacı kalmayınca insan boşluğa düşüyor .

  Çocuklar yaz için yurt dışında farklı farklı yerlere gideceklerdir. Eşi de Amerika'ya iş için gidecektir.  Kate yalnız kalacağı için koca evde kalmasının gereği olmadığını söyleyerek evi de kiraya vermeye karar verirler. Kate kendisinin ne yapacağına karar veremeden bir iş teklifi gelir kendisine. Ara ara çeviriler yaptığı için yabancı dili çok iyidir. Uluslararası bir konferansta çevirmen olarak çalışacaktır .

  Çalışmaya başlayınca işine çok kolay adapte olur . Bu işte başarılı olur . Başarılı olduğu konu sadece çevirmenlik değildir. Oradakileri koordine etmede ve işleri düzenlemede de başarılıdır .  Yıllarca evini derleyip toparladığı için bu ona zor gelmemiştir. Evde yaptıklarını doğası gereği karşılıksız yapmıştır . İşte de aynı şeyleri yaparak para kazanmak üstelik de kocasından daha fazla kazanmak ona garip gelmiş ve mutlu olmuştur .

İngiltere'de olan konferans sonrası İstanbul'a da konferans için gitmiş ve oradan sonra yaşadıkları ile kendini tanıma ve yaşamını gözden geçirmek üzere bir sürece girecektir .

  Kitaba büyük bir hevesle başlamıştım . Ancak kitaba adapte olmam zor oldu. Bazı cümleleri ve sayfaları ikişer defa okumak zorunda kaldım anlamak için . İlk yarıyı geçtikten sonra konu daha akıcı hale geldi ben de yazarın tarzına alıştım ve kitap bitti. Alışıldık kurgular gibi değil kitap. Sakin kafa ile ve dikkatli bir okuma süreci gerektiriyor kitap .

Kitabı bitirdikten sonra söyleyebilirim ki yazarın kalemi ile tanıştığıma memnun oldum ancak yazarın en iyi kitabının bu olduğunu da düşünmüyorum.

Son Aydınlık Yaz Kitabından Alıntılar : 

"Hepimiz ,lanet olası insan sürüsü , herkes deli, hem erkekler hem de kadınlar, hepimiz deliyiz ve bunun farkında değiliz. "

" Bir bebeğin başındaki belirgin bir kıvrımın kadındaki annelik hislerini uyandırdığını söylerler: Kurnaz dua bu ayarlamayı yapmıştır. Yumurtadan yeni çıkan bir kaz, onun için sonsuza kadar " Anne" olarak kalacak bir şekli ya da sesi takip eder - hayatın Bu ilk anlarında hangi şekil ya da ses karşına çıkarsa. "

"Doğrudan bana baktılar ve beni tanımadılar. Buna üzülmekten çok memnun olmuştu, arkadaşlık, bağlar, "insanları tanımak" kavramlarının ne kadar sığ, kolayca yalanlarına bilecek şeyler olduğunun verdiği rahatlama ile kendini sarhoş gibi hissediyordu.  "




Son Aydınlık Yaz
Kitabın Adı :Son Aydınlık Yaz
Yazar :Doris Lessing
Yayınevi :Kırmızı Kedi Yayınevi
Orjinal adı :The Summer Before the Dark
Çevirmen :İdil Dündar
Sayfa Sayısı :270


Yaşamı boyunca Nobel Edebiyat Ödülü dahil hemen hemen bütün saygın ödülleri kazanan ve İngiliz edebiyatının en önemli yazarlarından biri olarak gösterilen Doris Lessing, bu romanında bireyin üzerindeki toplumsal baskıları ve bu baskılardan kurtulma mücadelesini, erkek egemen toplumda kadın olma deneyimi üzerinden anlatıyor.

Dışarıdan bakıldığında nörolog kocası ve dört çocuğuyla ideal bir orta sınıf ailesine sahip olan Kate, yaşamının bir hapishaneye dönüştüğünü hissetmektedir. Sürekli güzel ve şık olmak, evini idare ederken hem kocasının hem çocuklarının sorunlarıyla ilgilenmek zorundadır. Ve kendisinden bütün bunları "doğası gereği", yani karşılıksız yapması beklenmektedir. Uluslararası bir konferansta çevirmenlik yapmak üzere İstanbul'a giden Kate, orada tanıştığı gençle sürpriz bir yolculuğa çıkar. Bu yolculuk, Kate'in içsel dönüşümünün de başlangıcı olacaktır.
1973 yılında yayımlandıktan sonra feminist bir manifesto olarak nitelenen Son Aydınlık Yaz, Doris Lessing'in en sert ve çarpıcı romanlarından biri.
"Cinsiyetçilik ve feminist bilinç üzerine yazılmış en iyi roman."
-New York Times Book Review-






Doris Lessing Kimdir?

Doris Lessing Doris Lessing, (Doris May Taylor) (d. 22 Ekim 1919 - Kermanşah, İran), Britanyalı yazar.

1919'da babasının bir bankanın yöneticiliğini yaptığı İran'da doğdu. Beş yaşında ailesiyle birlikte Rodezya (bugünkü adıyla Zimbabwe) sınırları içinde bulunan bir çiftliğe taşındı. Salisbury'de bir Katolik okulunda eğitim gördü. 14 yaşındayken ailesine isyan ederek okulu bıraktı ve sırasıyla hemşirelik, telefon operatörlüğü ve katibelik yaptı. 18 yaşında Rodezya parlamentosunda çalışmaya başladı ve ülkede ırkçılık karşıtı bir sol partinin kurulmasında rol aldı. 1943'te sona eren ilk evliliğinin ardından Komünist Partisi'ne katıldı ve Alman siyasi eylemci Gottfried Lessing ile evlendi. 1949'da eşinden ve Rodezya'dan ayrılıp oğluyla birlikte Londra'ya geldi. O tarihten beri yaşamını profesyonel bir yazar olarak Londra'da sürdürüyor.

Lessing çok sayıda romanı ve kısa hikâyesinde, daha çok 20. yüzyılın toplumsal ve siyasi karmaşasına yakalanmış bireylerin yaşamlarını ele alıyor. Eserlerinin başlıca temalarının feminizm, cinsiyetler arası savaş ve bütünlük peşinde koşan bireyler olduğu söylenebilir. Lessing'in çoğunlukla Afrika'nın güneyinde ya da İngiltere'de geçen eserlerindeki solcu, bağımsızlığına son derece düşkün ve feminist kadın kahramanlar, tıpkı yazarları gibi, içinde yaşadıkları toplumların kültürel kısıtlamalarına karşı başkaldırıyor. En çok okunan ve en çok çevrilmiş romanı Altın Defter (1962), kadın hareketinin köşetaşlarından biri olarak görülüyor.


                                                     

3/22/2020

Ne İzledim? #4

Mart 22, 2020 2 Yorum

Kediler : Patiler Aşkına  - Cats and Peachtopia

Kediler : Patiler Aşkına
2018 -Çin yapımı film  87 dk sürüyor.

   Battaniye tombul bir ev kedisidir. Battaniye'nin bir de Pelerin isimli bir oğlu vardır. Pelerin dünyayı görmek, dışarısının nasıl bir yer olduğunu hissetmek isteyen bir yavru kedidir. Pelerin, babasını dış dünyayı anlatması için babası Battaniye'yi sürekli sıkıştırır ve sonunda Battaniye, Pelerin'e Şeftali Diyarı diye bir yerden, hatta annesinin şu anda orada yaşadığından bahseder. Şeftali Diyarını çok merak eden Pelerin, dışarı çıkıp orayı arama konusunda çok kararlıdır. Pelerin bir gün bir roket yapar ve dışarı çıkmayı başarır. Pelerin'in arkasından, babası Battaniye ve halası Yağmurluk - ki kemdisi papağan olur -  Pelerin'i aramaya çıkar. ..

Ailece seyredilebelecek harika bir animasyondu . Ben çok sevdim bu filmi.





Asterix: Büyülü İksirin Peşinde


2018 - Fransa yapımı film 85 dakika sürüyor .

 Büyüfix yanına Asteriks ve Oburiks'i de yanına alarak sihirli iksirin sırrını artık başka bir büyücü ile paylaşmak için yollara düşecektir. Bu iksirini içen Galyalılar özel güçlere kavuşmaktadırlar .  İksirin sırrını başka bir büyücüye paylaşmanın zamanı geldiğini ise Büyüfix ormanda sihirli iksirin yapımında kullanılan bitkileri ararken ayağını taşa sürtecek ve ayağını burkacaktır. Sonrasında ayağı incilmiş olan Büyüfix özel bir sandalyede tanışarak kendi yerine geçecek ve iksiri paylaşacağı büyücüyü aramaya devam eder ...

Her zamanki gibi eğlenceli bir animasyondu. Romalılar bu filmde de Galyalılara saldırmayı bırakmadılar.


ANA
ANA


 2020 ABD  yapımı film dram , komedi türünde ve 1 saat 45 dakika sürüyor.

Hayatının zorlu bir döneminden geçen Rafa tutklanan karşı komşusunun kızı Ana ile yollar kesişir. Ana zoraki olarak yollarını birleştirse daha doğru olur diyelim. Ana'yı babasına teslim etmek üzere yola çıkan Rafa' yı bir çok zorluk beklemektedir.  Tek derdi Ana'yı babasına teslim etmek değil yüklü bir miktar olan borcu için para da bulmaktır.

Güldüren ve yer yer de düşündüren bir filmdi. Filmde insanların inançları ve duyguları ile oynayarak para toplayan bir kiliseye de değiniliyor . Bu sahneleri görünce dünyanın her yerinden insanların nasıl kandırıldığını ve onların da kandırılmaya ne kadar da yatkın olduğunu düşündürdü.







Starwars : Skywalker'ın Yükselişi


2019 Filmleri ABD yapımı film.

Kylo Ren Büyük Lider Snoke'u öldürmesinin ardından İlk Düzen'in yeni Büyük Lider'i olmuştur. Acımasız yönetiminin altında galaksi yavaş yavaş umutsuzluğa kapılmaktadır. Luke Skywalker'ın Güç'le birleşmesinden sonra Rey kendi içindeki gücü benimsemiş, onu geçmişte tutan bağlarını kesmeyi başarmıştır. Kylo Ren ve Rey'in arasındaki çatışma giderek artarken, İlk Düzen'de de içsel çalkantılar yaşanmaktadır. Güçte kalabilmek için giderek acımasızlaşan Kylo Ren, onu yenmek için sürekli çalışan Rey, tekrar ortaya çıkan Ren Şövalyeleri, Direniş'i büyütmeye çalışan Poe ve Fin, karanlığın ve aydınlığın savaşı galaksideki tüm dengeleri değiştirecektir.

Açıkcası herkes bayılmasına karşı Starwars pek bana hitap eden bir seri değil. Bu filmi de merakımdan seyrettim ancak sonuç değişmedi...


Charlie'nin Melekleri

Charlie'nin Melekleri
2019 - ABD yapımı film 118 dakika sürüyor.

Charlie'nin Melekleri, birbirlerini korumak için bir araya gelen ve yol boyunca sarsılmaz bir bağ oluşturan üç kadının hikayesini anlatıyor. Film, Elena'yı (Naomi Scott) korumak için bir ekip oluşturduklarında Jane (Ella Balinska) ve Sabina'yla (Stewart) iyi geçinemeyen Townsend Ajansı'nın iki üyesini takip ediyor. Elena, patronu Alexander Brock (Sam Claflin) için üzerinde çalıştığı en son teknolojinin silahlandırılabileceğini belirttiği zaman hedef haline gelen bir programcıdır. Jane ve Sabina'nın görevi suikastçı Hodak (Jonathan Tucker) tarafından raydan çıkarıldığında, Bosley'den  yardım alırlar. Ekip, Townsend Ajansının saflarında bir hain olduğundan şüphelenmeye başlar. Jane, Sabina ve Elena'nın kime güveneceklerinden emin olmadıklarında, teknolojiyi ve dünyayı kurtarmak için birbirlerine güvenmek zorunda kalır...

Eski Charlie'nin Meleklerini daha çok sevmiştim. Film seyredilebilir düzeyde  fakat bayıldığımı söyleyemeyeceğim. Zaten Kristen Stewart'ın oyunculuğunu beğenmiyorum. Rolün içine tam giremediğini düşünüyorum. Her oynadığı filmde canlandırdığı karakterden çok Kristen'i görüyorum sadece.



                                                     

3/21/2020

Dünya Şiir Günü

Mart 21, 2020 1 Yorum
Dünya Şiir Günü

 21 Mart Dünya Şiir Günüymüş. O kadar gün var ki hepsini akılda tutmak mümkün değil, zaten hepsini hatırlamak da gereksiz bana göre. Bu sabah sosyal medyayı karıştırırken Dünya Şiir günü olduğunu öğrendim. ilk kez 1999 yılında UNESCO tarafından ilan edilmiş ve dünya çapında kutlanmaya başlanmış . Günün amacı " farkındalık yaratmak ve ulusal, evrensel, bölgesel şiir hareketlerine taze bir enerji sağlamak"olarak nitelendiriliyor. Ben de bu güne bir şiir ile eşlik etmek istedim.

Yitik Ülke Yayınlarından çıkan Ursula K. Le Guin 'in Tanrı Kuşlarıyla Buluşmak kitabından Hexagram 45 isimli şiirini güne hitaben bırakıyorum.

" Sözcükler ,toplanın etrafıma!
Değişim Teyzeniz çağırıyor sizi,
çağırıyor imparatoru saraya
Yaklaşın, yaklaşın, bana yaklaşın!
Sıraya girin kendi kendinize,
köylüler, tacirler ,ustalar ve efendiler,
cins isimler ve işçi fiiller,
tatlı sıfatlar, mutluluğun adları.
Bürünün sözdizimi zırhına, çekin kılıçlarınızı,
bağırın ,kükreyin ,yeni anlamlar keşfedin.
Kurtarın beni sessizlik ifritlerinden.
Mavilerin arasında kırmızı! kırmızı! diye bağırın.
Hikâye sonuna erdiyse, yeni bir tane yazın."



                                                     
Web sitemizdeki fotoğrafların, yazıların izin alınmadan kopyalanması, yayınlanması, alıntı olduğu ve kaynağı belirtilmeden bir takım amaçlar için kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri yasasına aykırıdır. İzin alınmadan kopyalanan resim ve yazılarımızla ilgili dilekçe ve dava açma hakkımız saklıdır.