6/29/2018

Fobi - Wulf Dorn || Kitap Yorumu

Haziran 29, 2018 1 Yorum
Fobi


Neden gerilim kitapları okuruz? ? Kitabın yorumunu girmek için düşünürken aklıma geldi , neden ? Belki monoton hayatımıza biraz heyecan kattığı için, belki adrenalin bağımlısı olduğumuzdan yerimizden kalkmadan adrenalin salgılansın diye, belki en karanlık düşünceleri yansıttığı için, belki de sadece bu tarzı seviyoruz :))) Hiç bir açıklaması yoktur ; )

Her ayın 20 sinde arkadaşlarla bir Wulf Dorn kitabı okuyoruz. Bu fidan sayesinde ben de yazarın kalemi ile tanışmış oldum. İyi ki diyorum, iyi ki fidan grubuna katıldım ve yazarla tanıştım. Harika bir hayal gücü , harika bir kurgu. Her kitap aynı seviyede değil tabii ki. Öyle olmadı da imkansız bana göre. Bir yazarın bütün kitaplarının çok çok harika olması beklenemez. Yukarıda ya da biraz aşağıda olabilir .

Bu ay yazarın Fobi kitabını okuduk. Kitaba başlayınca aç kurtlar gibi , geriye hiç kırıntı bırakmadan kitabı yedim bitirdim. Bazen bu huyuma kızıyorum. Ne acelen var, sakin ol desem de kaptırınca kendimi gidiyor. Bazen alıntı yapmak için sayfayı işaretlemek bile vakit kaybı geliyor. Sayfa numarasını ezberleyip okumaya devam ediyorum :DD

Konuyu benden alıp tekrar Fobi 'ye çevirirsem okuduğum diğer kitaplarının yanında biraz geride kaldığı doğrudur. Fakat yine de ben kitabı çok sevdim. Sanırım bu sefer okurken baş karakter ile fazla empati yaptım ve bu sebeple daha fazla etkilendim. "Ya ben olsaydım " düşüncesi kitap boyunca beni terk etmedi. Onun o çaresizliğini, kendini ifade etme çabasını sıkıntılı bir şekilde ben de yaşadım. Kızdığım ve farklı yapmasını söylediğim çok yer de oldu fakat yine de hastalıklı empati duygusu geçmedi bir türlü ...

Biliyorum, korku , derin katmanlı, şiddeti bir duygudur. Sinsidir ve hepimizin içinde bize işkence eden kendi şeytanımız yaşar.

Sarah 'ın kocası iş gezisine gitmiştir . O oğlu ile evde yalnızdır. Bir kapı sesi duyar ve diğer sesler de eşinin rutin hareketlerinin sesidir. Aşağıya mutfağa iner ve şok!!! Masada oturan adam bir yabancıdır. Fakat kocası gibi davranmakta ve o olduğunu söylemektedir. Sarah'ın sorularını da duymamazlıktan gelir....

İşte kitap böyle başlıyor. Bu adamın geldiği ve olanlar gerçektir . Kocası ortada yoktur ve Sarah bu konuda polisi bile ikna edemez... Bu noktadan sonra bu adam kim, kocasına ne oldu ve neden bunlar başına geliyor bulmak zorundadır....

Evet kitap diğerlerinin yanında bir tık aşağıda olsa da ben kurguyu sevdim. Yazarın anlatımı zaten müthiş. Okuduğuma asla pişman olmadığım bir yazar ve kitap. Yazarı okumaya yeni başlayacaklar için en iyi kitabı "psikiyatrist " i tavsiye ederim. Bu kitabı ben sevdim fakat sevmeyenler de olmuş . O yüzden tercih sizin diyorum ;)


Kitap hakkında yazılanlar : 

"Ürkütücü! Dorn okuduktan sonra insan ışığın değerini daha iyi anlıyor."
-Bunte-
"Dorn okuyucuyu büyülüyor ve korku dolu bu hikâyeyi gerçekte yaşıyormuş gibi hissettirmeyi ustaca başarıyor. Dâhiyane." -Paul Cleave-
"Wulf Dorn bu işi iyi biliyor. Abartılı bir dil kullanmıyor ve ucuz numaralara kalkışmıyor."
-Süddeutsche Zeitung-
"Çok zekice yazılmış, bir nefeste okunan bir roman."
-Andreas Eschbach-
"Almanya'nın en iyi psikolojik gerilim romancılarından biri."
-Brigitte-
"Wulf Dorn'un yazım sanatı hayatımızdaki deliliğin labirentlerinde gezinerek okuyucularına ipuçları bırakıyor ve gerilim türünü adeta baştan yaratıyor."
-La Stampa-
"Heyecandan ve meraktan sizi uykusuz bırakacak nefes kesici bir gerilim."
-Ruhr Nachrichten-


Fobi
Kitabın Adı : Fobi
Yazar : Wulf Dorn
Yayınevi : PegasusYayınları
Orjinal adı : Phobia
Çevirmen : Regaip Minareci
Sayfa Sayısı :352


Fobi kapıları kilitle! Korku soğuk hava gibi içeri sızmak istiyor…

Dondurucu bir kış gecesi kocasının arabası evin önünde durur. Sarah kocasını karşılamaya iner ama mutfaktaki adamın o olmadığını anlar. Yabancı eve arabalarıyla gelmiş, içeri kocasının anahtarıyla girmiş ve onun gibi giyinmiştir. Sarah'nın ise yüzünde yara izleri olan ve kendisine karısıymış gibi davranan bu adama inanmış gibi yapmaktan başka çaresi yoktur, çünkü altı yaşındaki oğlu Harvey yukarıda uyumaktadır. Kendisi ve oğlu kestiremediği bir tehlikenin ortasındadır. Kocası kayıptır. Sarah'nın kâbusu ve mücadelesi işte o gece başlayacaktır…




                                                     

6/28/2018

İyi Geceler Bay Tom - Michelle Magorian || Kitap Yorumu

Haziran 28, 2018 3 Yorum
İyi Geceler Bay Tom


  2. Dünya Savaşı ile ilgili birçok kitap yazıldı çizildi. Her biri farklı bir bakış açısı farklı bir kurgu ile. Kimi vahşeti ve çaresizliği kaleme aldı kimi yarım kalmış aşkları... İyi Geceler Bay Tom da 2. Dünya Savaşı ile ilgili bir kitap. Olaylar İngiltere'de geçiyor ve bu sefer kitapta dostluğu, aile sevgisini, çaresizliği ve bir anlamda da kurtuluşu okuyoruz.
 
    2.Dünya Savaşı sırasında İngiltere'de şehirlerde bulunan çocukların savaşta zarar görmemeleri için kırsal kesimlerdeki ailelerin yanına yerleştirmişler. Daha önce bu konu ile ilgili farklı bir kitap okumuştum. Bu çocuklardan köle gibi faydalanarak eziyet edenlerde varmış. İyi Geceler Bay Tom'da ise sımsıkı bir ilişkidir söz konusu. Bunun kitabın  çocuk kitabı olması ile de alakası var. Kitap sade ve duygu yüklü, Çocuk kitaplarını okumayı seviyorum. Dinlendiriyor beni. Çocuk kitabı dediysem de basite indirgemeyin. Her yaş grubuna hitap ediyor kitap, üstelik kitap birçok ödül sahibi.
 
   Will de kırsal kesime gönderilen çocuklardan birisiydi. Yaşına göre ufak, zayıf ve çekingen bir çocuk. Annesi çocuğunu kilisenin yanındaki dindar birisine verilmesini istemiştir. Bunun için kilisenin yanında evi olan ve mezarlık işleri ile ilgilenen Bay Tom'un yanına verilir Will, yalnız yaşayan daha doğrusu köpeği ile birlikte yaşayan birisidir. Bay Tom çocuk kendisine bırakılınca hareket ve tavırlarından hemen çözer çocuğu. Onun zorluk çekmiş olabileceğini fark eder ve onun yaşıtları gibi mutlu ve sağlıklı bir çocuk olması için elinden geleni yapar.
 
   Kasabadaki iyi insanlar, Will'in yeni arkadaşları, iyi kalpli Bay Tom çocuğa iyi gelir yaralarını kapatırlar. Tabii bir de şehirde yaşayan annesi tabii ona anne denirse. Çok fazla yazmak istemiyorum bu konuda fakat kitabı okursanız bana hak verirsiniz.
 
   Dostluğun ve aile sıcaklığının huzurun kitabı İyi Geceler Bay Tom. Bu kitabın bazı bölümleri sıkılmadan severek okudum. Dediğim gibi bizi yavaş tempo dinlendiriyor.




İyi Geceler Bay Tom
Kitabın Adı :İyi Geceler Bay Tom
Yazar :Michelle Magorian
Yayınevi :Beyaz Balina Yayınları
Orjinal adı : Good Night , Mr Tom
Çevirmen : Seda Çıngay
Sayfa Sayısı : 404


  2. Dünya Savaşı patlak vermek üzereyken İngiltere’de şehirli küçük çocuklar savaştan zarar görmemeleri için taşrada yaşayan ailelerin yanına yerleştirilir. Ürkek ve çelimsiz bir oğlan çocuğu olan Willie Beech de Londra’daki annesinin yanından alınıp İngiltere’nin küçük bir köyüne getirilir. Burada Thomas Oakley adındaki ihtiyar bir adamın himayesine verilen Willie hayatı boyunca hiç sevilmemiş ve annesinden sürekli şiddet görmüştür. Köye ilk geldiğinde etrafındaki her şeyden korkan Willie, Bay Tom’un sevgisi ve anlayışı sayesinde şiddet ve nefret dolu geçmişini zamanla unutmaya; sevgi, hoşgörü ve şefkat dolu bu yepyeni dünyada kendini ilk kez güvende hissetmeye başlar. Derken bir gün annesinden gelen bir telgrafla her şey değişir.


                                                           
                                                          Kozmokitap

6/26/2018

Küvetteki Adam - Tuna Yukay || Kitap Yorumu

Haziran 26, 2018 5 Yorum
Küvetteki Adam


   Merhaba , yeni bir kitap yorumu ile sizlerleyim. Bu sefer Dedalus Yayınlarından çıkan Küvetteki Adam kitabı hakkındaki fikirlerimi yazmaya çalışacağım.

   Küvetteki Adam kitabını Dedalus Yayınları'nın twitter sayfasında yapılan bir çekilişten kazanmıştım. Bir iki ay oldu kitabı kazanalı. Sürekli elime alıp okumak istesem de bir türlü okuyamamıştım. Her kitabın bir zamanı olduğuna inanırım .  Küvetteki Adam'ın sırası da yeni geldi demek ki...

 Tuna Yukay'ın üçüncü kitabı imiş Küvetteki Adam. Ben yazarın kalemi ile yeni tanıştım. Yazar kimdir diye araştırınca  Karışık Odalar ve Çürük Tavşan isminde olan diğer kitaplarını da gördüm. 1977 doğumlu olan yazar halen, Şule Yayınları'nda editörlük yapmakta ve Pendik Belediyesi Kavakpınar Gençlik Merkezi'nde yazı ve şiir dersleri vermekteymiş.

  Kitap ilk olarak kapak tasarımı ve görseli ile dikkatimi çekti. Renklerin kullanımı bakımından depresif bir hava seziliyor kitaptan ki ilk sayfayı okumaya başladığınızda bu sezgi doğrulanmış oluyor.

  Baş karakterimiz Hasan. Kendisi ressam . İllet dediği bir hastalıktan müzdarip ki kitabın sonuna kadar hastalığını öğrenemiyoruz. İlk bölümde intihar etme düşüncesi ve eylemi ile bizi karşılıyor Hasan. Öyle sıradan bir intihar da değil. Japon tarzı . Onurunu kurtarmak için japon savaşçıların yaptığı türde. Her şey hazır , ortam dahil. Peki kendisi hazır mı??

İlk bölüm boyunca intihar düşüncesi , nasıl yapmayı planladığı ve bu eylemin düşündürdüklerini anlatıyor yazar bize. Onun kelimeleri aracılığı ile Hasan'ın zihnine giriyor , onu tanımaya uğraşıyor - uğraşıyor diyorum çünkü tam anlamıyla tanıyabildiğim söylenemez - eyleminin sebeplerini öğrenmeye çabalıyoruz. Kelimeleri adeta dans ettiren yazar Hasan'ın iç dünyasını , bir sanatçının karmakarışık hislerini gözler önüne sermeye çalışıyor.

  Hasan ilk bölümde intihar etti mi???  İntihar etseydi kitap bu kadar uzun sürmezdi değil mi ??? Sonunda çay istediğine karar veriyor. Evet bir bardak demli çay... Zorluğu seçiyor aslında Hasan. Bu hayatla mücadele etmek varken intihar kolaylık ya da korkaklık olmaz mı zaten.

  İlginç bir başlangıçla tanıdığımız Hasan'ın aile yaşantısına , ailesindeki karakterlere de giriş yapıyor yazar. Çünkü tüm karakterler aslında kitapta önemli yer kaplıyorlar. Zaten karışık bir kişiliğe sahip olan Hasan , aile içi ilişkiler ve aile bireyleri ile de daha karışıyor.

 Aile içinde ortaya çıkan büyük sır onları yavaş yavaş dağıtırken iş yaşamında olanlar da ayrı bir kafa karıştırıcıdır.

 Kitap boyunca Hasan'ı yakından tanıyor , onun en derin en gizli düşüncelerine ortak oluyor , kimseye anlatmak istemediklerini , gizlediklerini film seyreder gibi seyrediyoruz. Kitabın içine giremiyor aynı zamanda da dışına çıkamıyoruz. Bu nasıl bir ironidir derseniz , biz sadece seyirci kalarak kitabı okuyoruz , kitabı elimizden bırakamadığımız için de dışına da çıkamamış oluyoruz.

  Hasan kendi yaşamı , olaylar , çelişkiler haricinde bir de yaşamı ve Tanrı'yı da sorguluyor aslında. Karamsar dünyasının renklerini kelimeler aracılığı ile bize nakletmeye çalışıyor ki bence bunu çok da güzel başarıyor.

 Küvetteki Adam farklı bir kitaptı. Arka kapakta distopik olarak bahsetse de ben tam olarak bir kategoriye dahil edemedim. Kendine özgü demeyi
tercih ederim . Arada farklı ve çizgi dışı okumak iyidir. Ufkumuzu genişletir , monotonluktan çıkarır. Farklı kitap arayanlar kitaba bakabilirler.



Küvetteki Adam
Kitabın Adı :Küvetteki Adam
Yazar :Tuna Yukay
Yayınevi : Dedalus Kitap
Sayfa Sayısı :207


“Hâlâ bir bardak çay içmek isteyen insan hiçbir şekilde ölmemeli.”

Tuna Yukay bu üçüncü romanında, Fransız klasiklerinden fırlamış gibi görünen bir karakterle tanıştırıyor bizleri: Ölümcül bir hastalığa sahip olan Hasan, kendini resme ve sanata adamış bir ressam. Hayatın anlamını, anlamsızlığını sorgularken etrafında yaşanan trajediyi (cinayetler, iç savaş, toplumsal karmaşa) alayla gözlemliyor. Romandaki diğer karakterler gibi, soğukkanlı ve umursamaz. Belki de değil. Yazar, karakterlerin bu bakış açısını kullanarak konfor peşindeki insanları rahatsız etmeye çalışıyor. Modern çağın yapaylığı ile roman dilini birleştiriyor.

Küvetteki Adam anlatmak için değil göstermek için yazılan distopik bir roman. İnsanın iç dünyasındaki çelişkiler, zıtlıklar, kabullenişler, reddedişler sahne sahne kuruluyor. Sayfalar sinematografik bir görüntü seli halinde okurun zihnine işliyor.



                                                            Kozmokitap

6/09/2018

İyiliğin Hareket Hali, İyiliğin Bilim Hali - Metin Hara || Kitap Yorumu

Haziran 09, 2018 5 Yorum

İyiliğin Hareket Hali,  İyiliğin Bilim Hali


  Metin Hara'nın Destek Yayınları'ndan son kitapları İyiliğin Hareket Hali ve İyiliğin Bilim Hali gerek kapak tasarımı ve renkleri gerekse içi bakımından pozitif duygular oluşturuyor. Kitap yorumu yaparken iki kitabı bir arada ele almak istedim. Çünkü birbirlerini tamamlıyorlar ve bana göre ayrı düşünülemezler.

  İyiliğin Bilim Hali 'ni yazar " insan doğası kötüdür , kabul et ." sorusuna yanıt vermek için kaleme almış. 210 madde yer alan kitabın sonunda ayrıntılı bir kaynakçaya yer verilerek akılda soru işareti kalmaması sağlanmış ve büyük bir araştırmanın ürünü olduğu da ortaya koyulmuş oluyor.

Yaptığımız her iyilik ve hissettiğimiz pozitif duygular önce bizi etkiliyor. Boşuna dememiş Atalarımız "iyilik yap denize at, balık bilmezse Halik bilir " veya " iyilik eden iyilik bulur " diye. İlk önce karşılığını insan kendisi alıyor. Nasıl mı ? Sağlık olarak. Karşılık beklemeden yapılan iyilikler insanı mutlu eder, stresi azaltır. Bu da daha az hastalık demek . Üstelik insan üzerindeki pozitif etkisi de dalga misali yayılır. Önce en yakınımızda olanlardan başlar sonra etrafta tanımadığımız insanlara yayılır.

Kitapta hayatın her alanından örneklere ve araştırmalara yer verilmiş. Bebeklerden annelere, alzheimer hastalığından suyun gücüne, danstan strese kadar. Sonuç olarak yok yok kitapta.

İyiliğin Hareket Hali 'nde ise yazar " Dünyayı tek başına nasıl değiştirebilirsin ki?" sorusuna cevap vermek için kaleme almış. Bedensel sağlık , zihinsel denge, ilişkiler, ekoloji, verimlilik , içsel yolculuk ve iyilik hareketinden oluşan yedi ana alanda oluşturulmuş 210 madde yer alıyor.


İlk sayfayı açar açmaz ne kadar farklı ve renkli bir kitap ile karşı karşıya olduğunuzu anlıyorsunuz. Şekiller ve emojilerle karşılıklı etkileşim sağlanması amaçlanmış. Üstelik bazı maddelerin de İyiliğin Bilim Hali 'ndeki hangi madde ile ilgili olduğu belirtilerek iki kitap arasında dayanışma sağlanmış.



   Kitapta mikro eylemler ile hayatta nasıl farklılık yaratabileceğimiz anlatılmaya çalışılmış. Büyük değişimler birden bire olmaz ufak adımlar ile başlar.

" Koşulsuz, kuralsız, alışverişsiz ve sınırsız sev. "

Her alanda farklı , minik minik tüyolar ile yazar farkındalık yaratmaya çalışıyor. Belki kitapta yazılanların çoğunu biliyoruz fakat bilmek yeterli mi ?? Ne kadarını uygulayabiliyoruz. .. İşte bu durum şaibeli.

İki kitap da tavsiyemdir. Herkesin okuması gereken kitaplar olduğunu düşünüyorum.

Kitaptan alıntılar : 

" Doğa insan olmadan da yaşar ama insan doğa yok olduktan sonra yaşayamaz. "- Poul Ehrlich-

Ayakkabılarını çıkar, toprağa yalınayak bas. Toprağın cömertliğini teninde hisset.

Daha önce reddedemediğin için kabullendiğin bir şeye bu kez "Hayır!" demeyi dene.

Hayatındaki her canlıya karşı cömertliğini göster.










                                                            Kozmokitap

6/08/2018

Şeytanın İzi - Joy Fielding || Kitap Yorumu

Haziran 08, 2018 2 Yorum
Şeytanın İzi


Şeytanın İzi Joy Fielding' in okuduğum ikinci. Daha önce Orada Olmayan Kız kitabını okumuştum ve yazarın anlatım tarzına bayılmışım. Bu kitabına da bu yüzden tereddütsüz başladım. İsminden dolayı kitap ürkütücü olabileceğini düşündürüyor. Aslında ürkütücü değil gerilim , polisiye, çaresizlik var kitapta.

Bailey Carpenter bir avukatlık şirketinde dedektif olarak çalışmaktadır. Bir dava için gözetleme yaparken kimliği bilinmeyen birisi tarafından tecavüze uğrar . Saldırganı görmemiştir ve tek bir ipucu da yoktur . Olaydan sonra kendisini toparlayamaz ,evine kapanır ve dış dünya ile alakasını keser Bailey. Tecavüzcüsü yakalanmadığı için dışarıda gördüğü erkeklerin çoğundan kuşkulanır, ona bakan temas eden ya da belli kriterlere uyan herkes potansiyel tecavüzcüsü olabilir ona göre. Psikolojisi mahvolmuş durumdadır, ona destek olan üvey ablası ve onun kızıdır .

Suç ve araştırma olayından çok kitap  Bailey 'nın psikolojisi, yaşadıkları ve düşündükleri üzerine odaklanmış. Bu yaşadıkları dram olarak değil gerilim tarzında aktarılıyor. Sonucu az çok tahmin etsem de kesin budur diyemedim. Üstelik Bailey için şok edici farklı bir olay daha gizlidir yaşadıklarında.

Yine hızla okuduğum ve sevdiğim bir kitap oldu Şeytanın İzi . Ne yazsa okurum dediğim yazarların arasına giren Joy Fielding 'ın diğer kitaplarını da merakla bekliyorum şimdi....




Şeytanın İzi
Kitabın Adı :Şeytanım İzi
Yazar :Joy Fielding
Yayınevi :Nemesis Kitap
Orjinal adı :
Çevirmen :Nihal Akcan
Sayfa Sayısı :488


Pe-şin-de-yim!
Bailey Carpenter, işinde oldukça başarılı bir özel dedektiftir. Bağlı bulunduğu şirketin onu görevlendirdiği araştırma için, birinin evini gözetlemeye başlar. Evin etrafında olanları görmesine yetecek kadar yakın bir arazide, çalıların arasına gizlenir. Ancak onu büyük bir şok beklemektedir. Bir saldırgan!
Tam arkanda!
Gözlerini yeniden açtığında, hafızası, hiç hatırlamak istemeyeceği şeylerle doludur. Korkunç bir saldırıya uğramıştır. Yüzünü göremediği saldırganın ona yaptıkları Bailey'i bir daha asla geri dönemeyeceği karanlık bir yola sürükler.
Yeniden geleceğim!
Saldırganın onu yeniden bulacağından korkan Bailey, kime güveneceğini bilemez. Kendini evine kapatmıştır. Şüphelendiği herkesi teker teker yerel polise şikâyet eder. Bu şikâyetler öyle bir hal alır ki, polis Bailey'i, gördüğü herkesi ona saldıran adam zanneden bir paranoyak olarak görmeye başlar ve ciddiye almaz. İşte tam da bu noktada Bailey yapayalnız kalır. Artık kendinden başka kimsesi yoktur. Ya av olacaktır ya da avcı!


                                                            Kozmokitap

6/07/2018

Şeytanın Eli - Jennifer McMahon

Haziran 07, 2018 1 Yorum

Şeytanın Eli


Bir insan yazdığı tüm kitaplarla da başarılı olabilir mi demeyin olabiliyor . Jennifer Mcmahon okuduğum tüm kitapları ile gönlümü fetheden bir yazar. Her yazdığı kitapla konu olarak farklı bir konu seçse de gerilim öğesi vazgeçilmezidir. Okuyucuyu duygudan duyguya sürüklemeye gerilimi tüm hücrelere kadar hissettirme iyi başarıyor. Bu konuda vazgeçemediğim bir yazar kendisi.

Eva'nın Çığlığı hariç tüm kitaplarını okudum yazarın. Şeytanın Eli 'de kitaplığımda bekleyen bir kitaptı, artık zamanıdır diyerek okudum bitti. Gerek kitabını ismi gerekse kapak görseli ile çok etkileyici bir kitap. Fakat okuduktan sonra içinin çok çok daha etkileyici olduğunu söyleyebilirim, kolay kolay unutulmayacak bir kitap.

Jennifer Mcmahon alışıldık üslubundan vazgeçmeyecek çift zamanlı olarak ilerletiyor yine kitabı . 1908 ve günümüz arasında gidip geliyor . Olaylar merkezi ortak, West Hall kasabası ve kasabanın kıyısındaki orman. Ormanın içerisinde ele benzeyen kayalıklar bulunmaktadır . Bu kayalıklara Şeytanın Eli demektedir kasabalılar. Kitap da ismini bu kayalıklardan almıştır.

Kitapta aslında iki kitabı aynı anda okuyoruz . Jennifer' ın yazdığı Şeytanın Eli kitabını okurken kitabın içerisinde ayrı bir kitap olan Sara'nın günlüğünü de okuyoruz. Sara'nın günlüğü ile 1908 yılında yolculuk yapıp başından geçenleri, gördüklerini ve hissettiklerini öğreniyoruz . Günümüzde ise benzer olaylar tekrarlanarak Sara'nın günlüğü yol gösterici olmaktadır.

Sara küçükken annesini kaybetmiştir . Onlara bakan ve babasına bazen arkadaşlık yapan bir kadın vardır , Sara ona teyze diye hitap etmektedir. Bu kadını ve kadınla olmayı çok seven Sara ondan çeşitli otları, büyü benzeri şeyleri öğrenmenin yanı sıra ölümden kısa süreliğine geri dönen uyuyanları da öğrenir ve nasıl uyandırılacağını da.

Günümüzde Ruthie'nin annesi kaybolmuştur. Ruthie annesini ararken kasabada daha önce kaybolup bulunamayan insanlar gibi olmasından korkmaktadır. Annesini ararken Sara'nın günlüğünün parçaları ile yolları kesişir . Araştırmaları parça parça tüm sırları gerçekleri ve tüyleri diken diken edecek olayları ortaya çıkartacaktır.

Her yörenin kendine ait bir efsanesi vardır. Bu kitabı okurken de çocuklara ormana girmemelerini söyleyen, orada bir canavar yaşadığını vurgulayan anne ile karşılaşıyoruz. Ne kadar çocukları vahşi hayvanlardan korumak için söylediği düşünüyor isek de söylediklerinin arkasında büyük bir gerçek payı vardır . Kitabı okuduktan sonra acaba diye düşünüyor insan , Yöresel tuhaf efsanelerinde gerçeklik payı olabilir mi???

Büyük bir merak gerilim ile okudum kitabı kesinlikle tavsiyemdir. Korkmayı ve gerilmesi göze alıyorsanız mutlaka okuyun derim.

Kitap hakkında yazılanlar : 

"Heyecanlı, gizemli ve korkutucu…"
                       -USA Today-

"Klasik bir hayalet öyküsünde arayacağınız her şey bu kitapta."
                       -Chris Bohjalian-

"Bu yılın en ürpertici romanlarından biri… İnsanı âdeta içine çekiyor."
                       -The Miami Herald-

"Tüylerinizi ürpertecek bir hayalet hikâyesi. Şahsen evimin arkasındaki ormana bir daha asla aynı gözle bakamayacağımı söylemeliyim."
                        -Heather Gudenkauf-





Şeytanın Eli
Kitabın Adı : Şeytanın Eli
Yazar : Jennifer McMahon
Yayınevi : Ephesus Yayınları
Orjinal adı : The Winter People
Çevirmen : Deniz Beril Bacaklılar
Sayfa Sayısı : 432


West Hall'da insanlar gizemli bir şekilde ortadan kayboluyor ve bu vakalara dair kasabada çeşitli efsaneler dolaşıyordur. En tuhaf olaysa 1908 yılına dek uzanır. Sara Harrison Shea, biricik kızının ölümünden birkaç ay sonra evinin arkasındaki tarlada ölü bulunur.

Bugünse on dokuz yaşındaki Ruthie, annesi ve kız kardeşiyle birlikte Sara'nın evinde yaşamaktadır. Genç kızın annesi Alice, daima insanlardan uzak olmak konusunda ısrarcı bir tavır sergilemiştir. Ne var ki bu kararı, acı verici sonuçlara yol açar. Ruthie bir sabah uyandığında, annesinin kaybolduğunu fark eder. İpuçlarının peşine düşen genç kız, annesinin yatak odasındaki döşeme tahtalarının altına gizlenmiş bir kitap bulur. İçinde yazılanlar Sara Harrison Shea'ya aittir. Ruthie bu tarihi gizemin içine çekildiğinde, annesini arayan tek kişinin kendisi olmadığını da fark eder.



Jennifer McMahon Kimdir ?

Jennifer McMahon
 1968 yılında Hartford, Connecticut, ABD'de dünyaya gelmiştir. İlk kısa öyküsünü üçüncü sınıfta yazan yazar 1991 yılında Goddard College'da lisans eğitimini tamamlamıştır. Daha sonra Vermont College'daki Yazı Programı Yüksek Lisansında bir yıl şiir okumuştur.Bir şiir,bir romana dönüşen karasızlığı ile kendine biraz zaman ayırmaya karar vermiştir. Jennifer McMahon, evsiz barınak personeli, yetişkinler ve akıl hastalığı olan çocuklar için danışman olarak çalışmış, 2000 yılında tam zamanlı çalışmak için işinden ayrılmıştır.Halen Vermont'taki Montpelier'deki evinde yaşamaktadır.

Jennifer McMahon'ın Okuduğum Diğer Kitapları :

Kayıp Kızlar Adası 

29. Oda 

Söylemeyeceğine Söz  Ver

Neptün Cinayetleri

Eva'nın Çığlığı 



                                                            Kozmokitap

6/06/2018

Gölün Dibindeki Ev - Josh Malerman

Haziran 06, 2018 3 Yorum
Gölün Dibindeki Ev

" Yani evet mi diyorsun ?" diye sordu James kızın hareketlerini doğru yorumladığından emin olmaya çalışarak.

Nasıl hayır diyebilirim ki? 
" Nasıl hayır diyebilirim? Hiç tanımadığım biriyle kanoya binmek ister miyim? Evet . Çok isterim. "
    İkisi de on yedi yaşındaydı. İkisi de korkuyordu. İkisi de evet diyordu.


Çok merak ederek aldığım , kapağı ve ismi çok hoşuma giden kitabı sonunda okudum. Kitapları merak edip alıyorum fakat hemen okuyamıyorum. Elimdeki kitap bitmeden okumayayım diyorum sonra gözüme başkası ilişiyor ve kitap sonraya kalıyor maalesef... Bu nedenle artık elimdekilar bitmeden kitap almamaya karar verdim. Kaçamaklar hariç :))

  Josh Mallerman'ın en çok sevilen kitabı Kafes imiş. Ben Kafes'i okumadım. Bir dönem sosyal medyada kitabı o kadar çok gördüm ki okumak içimden gelmedi. Şimdi Gölün Dibindeki Ev bitttiğine göre bir ara o kitabı da alıp okumayı düşünüyorum, çümkü çok merak ettim. Önce Kafes'i okumuş olanlar Gölün Dibindeki Ev'i okuyunca hayal kırıklığına uğramışlar. Ben yazarın kalemini bilmediğim ve baklenti oluşturmadığım için sevdim kitabı.

  Kitap bir gerilim kitabı değil başta belirteyim. Gerilim beklentisi ile okunduğu için hayal kırıklığı yaratmış da olabilir. Bir gizem kitabı demek daha doğru olur.

  İki genç üzerinden işleniyor kitap. On yedi yaşında iki genç , James ve Amelia . Birbirlerinden hoşlanan bu iki genç ilk randevuları için gölde kano ile gezmeye çıkarlar. Göl gezintisi sırasında gizlenmiş bir tünel bulurlar. Bu tünelden kano ile zar zor geçen gençler yeni bir göle geçiş yapmış bulurlar kendilerini. Gözlerden uzak olan bu gölü çok severler. Ençok da gölündibinde gördükleri evi...


Karanlık dediğin ışığın yokluğundan başka neydi ki?


  Gölün dibinde iki katlı ve oldukça iyi durumda olan bir ev vardır. Bu ev çocukların ilgisini çeker ve araştırmaya kara vererek dalış yaparlar. Evin içi oldukça iyi durumda ve aynı zamanda tarif edilemez biçimde tuhaftır. Bu durum o yaştaki gençlerin çok hoşuna gider. Bir çeşit özel alanları olmuştur. Artık vakitlerinin çoğunu gölde ve o tuhaf evde geçirirler.

Delirdik, diye düşündü James. Aşktan delirdik.

  Evi , evin sırrını , olan paranormal olayların kaynağını merak ettiğimi söylemeliyim. Fakat kitaptaki asıl özne ev değil , çocuklar ve onların yaşadıkları. Yazar da onlara yoğunlaşmış ve böylece ev ikinci planda kalmış. Okuyucuları hayal kırıklığına uğratan olay da bu sanırım. Birbirlerinde ilkleri yaşayan iki genç ve onların duyguları, araştırmaları sonunda buldukları anlatılıyor kitapta.

  Bir günde hızla okunan bir kitap. Fazla bir beklentiye girmeden okrsanız hayal kırıklığına uğramazsınız.

Kitap Hakkında Yazılanlar : 

“Josh Malerman bu işi biliyor.”
                 -Hugh Howey, Silo serisinin çoksatan yazarı- 

 “Josh Malerman ilk aşkın getirdiği o peri masalı havasındaki nostaljiyi ustalıkla yansıtıyor ve biz okurlar da gerilimi hissettiğimizde bile uyarı işaretlerini görmezden gelip, bile isteye o yolda ilerlemeye devam ediyoruz.”                -LitReactor.com- 

 “Gölün Dibindeki Ev, klasik korku anlatılarında çıtayı yükseğe koyuyor. Malerman cüretkâr ve yetenekli bir hikâye anlatıcısı.”
             -Dead End Fullies- 

 “Malerman, bu harikulade korku hikâyesinde, bizi aşk ve büyünün soğuk sularına sokuyor, iki gencin bu sulara açılma macerasını incelikle anlatıyor.”
              -Livius Nedin, Booked, Podcast-





Kitabın Adı :Gölün Dibindeki Ev
Yazar :Josh Mallerman
Yayınevi :İthaki Yayınları
Orjinal adı : A House at the Bottom of a Lake
Çevirmen :Aslı Dağlı
Sayfa Sayısı :184


2015 ve 2016’da Türkiye’nin En Çok Satan Korku Gerilim Kitabı Olan Kafes’in Yazarı Josh Malerman’dan Tüyler Ürpertici, Yepyeni Bir Roman!
İkisi de on yedi yaşındaydı.
İkisi de korkuyordu. İkisi de evet diyordu.
 Mükemmel bir ilk randevuydu: üzerinde kanoyla kürek çekilen göller, sandviçler ve soğuk içecekler... Ama Amelia ve James aniden suyun altında yaşamlarını sonsuza dek değiştiren bir şey keşfettiler.
İki katlı.
Bir bahçeli.
Ve ön kapısı da açık.
Gölün dibinde bir ev.
Amelia ve James için tek bir kural var: Evle ilgili soru sormak yok. Peki böylesine muhteşem bir yerin, belli bir bedelinin olmaması mümkün mü?
  İkili dalgaların altında parıldayan evde vakit geçirirken gerçekler de ortaya çıkmaya başlıyor:
      Bir Evin Boş Olması, Orada Kimse Olmadığı Anlamına Mı Geliyor?




Josh Malerman :

Josh Malerman

24 Temmuz 1975’te doğdu. Çıkış kitabı olan Kafes, 2014’te yayımlandı. Michigan’da yaşamakta olan Malerman, “The High Strung” grubunun solistidir.


                                                   






Yazarın Okuduğum Diğer Kitapları : 

Kafes 








                                                      Kozmokitap





6/05/2018

Kocamın Karısı - Jane Corry || Kitap Yorumu

Haziran 05, 2018 4 Yorum
Kocamın Karısı

İlk gördüğüm anda ismi ile beni kendine çeken bir kitap oldu Kocamın Karısı . Hele de kapakta yazan " Üç kişi bir sırrı paylaşabilir ; eğer aralarından ikisi ölmüşse. " yazısını görünce "tamam , işte bu tam benlik :)) " dedim. Dedim demesine de kitabı öyle hemen almadım ...

   D&R mağazasında indirim reyonunda kitabı görünce bahsettiğim gibi kitaba aşırı bir çekim hissettim . Kitabı elime aldım , reyonlar arasında gezerken elimde taşıdım tam kasaya giderken evde okunmayı bekleyen kitaplarım aklıma geldi ve onlar bitesiye kadar uzun bir süre kitap almayacağım diyerek irademi son damlasına kadar kullanarak kitabı yerine koydum... Bu olay bir hafta sonra tekrar yaşandı. Nefis ve iradem arasında yaşanan savaşta iki, hafta üst üste iradem kazandı. Üçüncü hafta tekrar mağaza ziyaretimde kitap tekrar karşıma çıkınca tamam , gel bakalım , sen bana gelmeyi çok istiyorsun deyip kitabı kapıp eve getirdim :)))

  Kitap psikolojik - gerilim türünde. Arka kapakta yazanlar ve dediğim gibi isminden dolayı merak ettiğim ve ilginç olacağını düşündüğüm bir kitaptı " Kocamın Karısı " ...  Okurken her an nerede olaylar ilginçleşecek, hangi sayfada beni şaşırtacak, nerede gerileceğim diye düşünürken bir taraftan da teoriler geliştirdim. Komplo teorileri yürüttüm. Derken hüsrana uğradım. Güzel bir kapak, ilginç bir tanıdım, ilgiyi cezbeden arka kapak yazısı arkasına saklanmış, durgun, heyecanı dibini bulmuş bir kitap ile karşılaştım.

 Lily yeni evlenmiştir ve kocası ile yeni bir başlangıç yapmıştır. Geçmişin sırlarını kocası dahil kimsenin bilmemesini istemektedir. Balayından döndükten hemen sonra avukat olan Lily bir cinayet davasını alır. Bu dava hayatında bir anda ilk plana yerleşir. Kocası geri planda kalır dava ile uğraşırken. Yeni komşularının küçük kızı Carla'ya da arada göz kulak olmaktadır genç çift. Kitabın yarısı dava sürecini , genç çiftin yaşamını ve komşuları Carla ve annesini anlatıyor. Diğer yarısı ise on iki yıl sonrasından devam ediyor. Lily artık başarılı bir avukat , kocası başarılı bir sanatçıdır. Ve geçmişlerindeki küçük Carla artık büyümüş genç bir kız olarak hayatlarına tekrar dahil olur. Ancak bu sefer Carla'nın gizli bir amacı vardır...

   İki farklı bakış acısı ile yazılmış kitap. Lily'nin anlattığı bölümler birinci tekil şahıs dilinde anlatılıyor. Carla'ya ait olan bölümler de bir  tarafından , üçüncü tekil şahıs ağzı ile anlatılıyor. Bu bölümler de Carla'nın ağzından anlatılsa daha iyi olabilirdi diye düşünüyorum.

   Kitabı genel olarak değerlendirmem gerekirse orta şeker diyebilirim:)) Çok beklenti içine girilmeden okunabilecek bir kitap.







Kocamın Karısı
Kitabın Adı :Kocamın Karısı
Yazar :Jane Corry
Yayınevi :Beyaz Baykuş Yayınları
Orjinal adı :My Husband's Wife
Çevirmen :Begüm Kovulmaz
Sayfa Sayısı :424


Genç avukat Lily, Ed ile evlendiğinde yepyeni bir başlangıç yapmaya, yaşamının karanlık dönemine ait sırları geride bırakmaya kararlıydı. Ancak tam da o günlerde hayatında ilk kez bir cinayet davasının savunmasını almak zorunda kaldı ve Joe ile tanıştı. Anlayamadığı bir şekilde kendini bu hüküm giymiş katil zanlısına yakın hissediyor, neler olacağını kestiremiyordu.
   Aynı günlerde Lily’nin hayatına giren biri daha vardı. Yan komşusunun küçük kızı Carla. Henüz dokuz yaşında olmasına rağmen Carla’nın da bildiği bazı sırlar vardı ve bunların ne kadar kuvvetli birer silah olduğunu çok iyi anlıyordu. Sırların ona istediği her şeyi verebileceğini erken öğrenmişti.
   Annesiyle beraber mahalleden taşınan Carla on altı yıl sonra geri dönüp de Lily’yi bulduğunda olaylar zinciri başlayacak ve kimse olacakların önüne geçemeyecekti.


                                                            Kozmokitap

6/01/2018

İntibah - Namık Kemal || Kitap Yorumu

Haziran 01, 2018 3 Yorum
İntibah


Namık Kemal'in 1876'da Kaleme aldığı İntibah ilk Türk edebi romanı kabul edilir. Yazar 1873 -1876 yılları arasında sürgün bulunduğu Kıbrıs'taki Magosa Kalesi'nde kaleme almıştır kitabı. Namık Kemal kitaba " Son Pişmanlık " adını vermiştir. Fakat dönemin Maarif Vekaleti yazara danışmaksòzın kitabın adını "İntibah: Sergüzeşti Ali Bey " koymuştur ve kitabın bazı bölümlerini de sansürlemiştir . Bu nedenle kitabın orijinal metninin tamamı günümüze ulaşmamıştır maalesef.

Romantizm akımının etkisinde kalarak yazılmış İntibah . Kitabı başladığım zaman içine girmekte biraz zorlandım . Belki kitaptaki sansür dolayısıyla olan kopukluktan, belki de benim kan şekerim düştü için dikkat dağınıklığından bilemiyorum . Kitap ilerledikçe konu biraz daha ilginç ilermeye başladı , biraz daha akıcı oldu . Fakat yine de çok akıcı olduğunu söyleyemeyeceğim , kitabın içerisinde giremedim ve karakterlerin duygularını hissedemedim maalesef . İlk edebi eser olarak kitaplığımda baş köşede yer alacak olmasına rağmen benim gönlümde çok sevdiklerim arasında giremedi...

İntibah


İstanbullu iyi eğitim almış genç bir adam olan Ali Bey , Çamlıca'da Mahpeyker adında bir hanım ile tanışır . Ali Bey ne kadar namuslu bir insan ise Mahpeyker de bunun tam tersidir . Aralarındaki bağ kuvvetlendirici kuvvetlerince durumu anlayan annesi Dilaşup adında bir cariye alır eve. Kısa sürede Ali Bey ile birbirlerine çok severler. Ali Bey'i kaybetmeye dayanamayan Mahpeyker aralarını bozmak ve bu insanları mahvetmek için elinden geleni yapar....

Her zaman söylediğim gibi iletişim çok önemlidir. İletişim kopukluğu ve bir anlık öfke yanlış anlamalara, sevdiklerimizi kaybetmemize sebep olmaktadır. İnsan sevdiği ve güvendiği birisine atılan bir iftira ile onunla hiç konuşmadan , gerçeği öğrenmeden , kızgınlıkla sevdiğini üzmekten belki de mahvolmasına sebep olmaktadır. Boşuna dememiş atalarımız öfke ile kalkan zararla oturur. Son pişmanlık fayda etmez. Kitapta da böyle bir durum söz konusu. Peki sevdiğiniz size inanmasa, eziyet etse bile yine onun için fedakarlık yapar hatta canınızı bile verir misiniz? İşte bu şaibeli bir soru .

Kalemini her zaman çok sevdiğim Namık Kemal 'ı tekrar okumak çok güzeldi. Farklı kitaplarını da ara ara okumaya devam edeceğim .







Kitabın Adı : İntibah
Yazar : Namık Kemal
Yayınevi : Dorlion Yayınevi
Sayfa Sayısı :144





                                             


                                            Kozmokitap
Web sitemizdeki fotoğrafların, yazıların izin alınmadan kopyalanması, yayınlanması, alıntı olduğu ve kaynağı belirtilmeden bir takım amaçlar için kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri yasasına aykırıdır. İzin alınmadan kopyalanan resim ve yazılarımızla ilgili dilekçe ve dava açma hakkımız saklıdır.