12/26/2017

Dünyanın Efendisi - Robert Hugh Benson || Kitap Yorumu

Aralık 26, 2017 5 Yorum


Dünyanın Efendisi



1900 lü yılların başında Roma'da rahiplik yapan yazarın bir çok kehanetleri de içerdiği söylenen Dünyanın Efendisi  kitabı 1907 yılında yayımlanmıştır. (Bu kehanetler Papa Benedickt XVI ve Papa Francis tarafından da kabul edilmiştir.) Türkiye'de ilk defa yayımlanan kitabı klasik okumayı sevenler zevkle okuyacaklardır.

   Kitap İngiltere'de geçmektedir. Dünya üç bölgeye ayrılmıştır. Hümanizm akımı yaygındır her yerde. Doğu dinleri artık yok olmak üzeredir ve Hristiyanlık da can çekişmektedir. Rahiplerin bir kısmı da inancını kaybedip görevlerinden ayrılmaktadırlar. İnsanı her şeyin üzerinde gören bir anlayış söz konusudur. Tapınak şövalyeleri  ve haçlıların din adına yaptıkları savaş ve insan öldürmeleri yüzünden hristiyanlar bir çeşit barbar olarak görülmektedir ve olmayan bir tanrıya inandıkları düşünülmektedir. Herkes barış istemekte ve sadece bu dünyanın var olduğunu düşünmektedirler. Ötenazi kurumları yaygınlaşmış , insanlar yaşamdan sıkıldıkları zaman bu kurumlara gidip hayatlarına son vermektedirler. Korkunç bir kaza olduğunda duruma ilk müdahale edenler de yine ötenazi ekipleridir.

   Kitabın yazıldığı yılı düşünürsek teknoloji olarak yazarın bugünü hayal etmesine olanak yoktu. Bu nedenle evlerde telefon vardı . Haberleşmeyi mektup ve telgraf aracılığı ile sağlıyorlardı. Yine cümle aralarına bakıldığında kadının erkekten bir adım geride  görüldüğü anlaşılıyor.

   İnsanı ön plana alan toplum Felsenburgh isminde birisinin ortaya çıkması ile birlikte birleşirler. Tüm dünya bu adamın etrafında toplanır. Hitabet yeteneği sayesinde insanları etkileyen Felsenburgh kısa sürede Dünyanın Başkanı , efendisi olmuştur.  Görünmeyen bir tanrıya inanmayan insanlar şimdi onu tanrı ilan etmişlerdir.

  Bir tarafta inançlarını devam ettiren ve yok olmamaya çalışan Hristiyanlar; diğer tarafta insana tapan insanlar...  Dünyanın hali nasıl olacak ya da onları nasıl bir gelecek bekliyor dersiniz... .

 Farklı tespit noktaları olan , beni düşünmeye sevk eden bir kitap oldu Dünyanın Efendisi. Yavaş yavaş , konuları kavrayarak okunması gerekiyor. Yoksa konunun dışına sizi atabilir kitap. Bundan 100 yıl öncesi yazılmasına rağmen gününüz ve gelecekteki bir çok olayı tahmin etmiş ve bunları yazıya dökmüş olan yazara hayran olmamak elde değil. Kesinlikle okunması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum.

   Kitaptan alıntılar :

 * Geleceği düşünmek geçmişi düşünmek kadar anlamsızdı aslında. Gelecek ya da geçmiş diye bir şey yoktu çünkü. Var olan tek gerçeklik , sonsuza dek süren şimdiki zamandı ve böyle sona erecekti.

* İsa Mesih inananlarına " Barışla değil , kılıçla " öğretisini benimsetmiş ve ne yazık ki bu sözler gerçeklik bulmuştu. Fakat nihayetinde İsa'nın öğretilerine karşı gelen , hatta varlığını tanımayan insanlar , " Kılıçla değil , barışla " düşüncesini hayata geçirdi.

 * Tek dişi kalmış canavar , kendini akşam boyunca , pençelerine ve dişlerine insan kanı bulaşmış halde göstermişti.

* " Peki... Peki , sizce günümüze değin  en çok gelişenler kimler? Doğu mu Batı mı?
   " Ah! Batı elbette ! Doğu da kendini zihnen geliştirdi fakat düşüncelerini eyleme geçirmekte zorlanıyor. Kaoslar hep bundan çıkar. Durağanlığın sebebi de bu üstelik. "




 



Dünyanın Efendisi - Robert Hugh Benson
Kitabın Adı :Dünyanın Efendisi
Yazar : Robert Hugh Benson
Yayınevi : Arunas Yayıncılık
Orjinal adı :Lord Of the World
Çevirmen :Buğra Özmüldür
Sayfa Sayısı :400


“1907’de kaleme alınmış olmasına rağmen günümüze dair kehanetler içeren muazzam bir distopya.”
 Artık yeni bir düzen gelmişti.
 Ticaret, politika ve hükümet anlayışlarının yeniden biçimlendirilmesi gerekiyordu.
 Savunma üzerine çalışmalar yapmak da anlamsızdı zira tüm tehditler ortadan kalkmıştı.
 Kabine tarafından Doğu’da hasıl olan gelişmelerin eksiksiz yazıldığı bir rapor hazırlanmalıydı. Bu rapora, Paris’te önlerine sunulan ve Doğu İmparatoru, feodal krallar, Türk Cumhuriyeti ve Amerikan yetkilileri tarafından imzalanmış anlaşmanın metni de muhakkak eklenmeliydi.
 Tüm dünya zamana ayak uydursa da sanki Roma olduğu yerde kalmıştı. Şehrin fiziki değişiminden ziyade başka konulara ehemmiyet verilmişti. Neticede tüm dünyanın ruhani külfeti onun omuzlarındaydı.
 Acı çekecekleri ve elveda edecekleri günler vardı önlerinde çünkü zamanında Cennetin Oğlu da gökten inip Dünyanın Efendisi olmuştu en nihayetinde.


                                                            Kozmokitap

12/25/2017

Ursula K. Le Guin’den şiirler: “Tanrı Kuşlarıyla Buluşmak”

Aralık 25, 2017 1 Yorum
Tanrı Kuşlarıyla Buluşmak




   Ursula K. Le Guin, birbirinden güzel şiirlerinin bir araya geldiği “Tanrı Kuşlarıyla Buluşmak” adlı kitabıyla Yitik Ülke Yayınları’nda.

  Gökçenur Ç’nin dilimize kazandırdığı şiir seçkisi, yazarın eski ve yeni birçok şiirini bir araya getiriyor. Yazdığı romanlarla, denemelerle edebiyatta çığır açan büyük yazar Ursula K. Le Guin, şaşırtıcı ve güçlü şiirleriyle alışılmadık bir okuma alanı yaratıyor. Gökçenur Ç.’nin enfes çevirisiyle, bu kitapta şiir okurlarına benzersiz bir yolculuk fırsatı sunuluyor... “Tanrı Kuşlarıyla Buluşmak”ı keşfedin... Ursula’nın şiirleriyle mutlaka tanışın.


Bu nefes başka bir nefes.
Ne alındı, ne salındı geçmişte.
Ölüm susunca konuşan bir ses
Ertesiz bir şimdide.


Bir nefes alıyorum tekil bir nefes.
Bir an için ağzımda özgürlüğün tadı.
Başlıyor dans, es rüzgâr es,
gibiyim söğüt dalında bir söğüt yaprağı.


“Tanrı Kuşlarıyla Buluşmak”, Ursula K. Le Guin, Yitik Ülke Yayınları, Şiir, Çeviri: Gökçenur Ç., 168 sf., Aralık 2017, 18 TL





                                                            Kozmokitap

12/20/2017

Sin ve Şın || Buket Soyhan || Kitap Yorumu

Aralık 20, 2017 3 Yorum
Sin ve Şın || Buket Soyhan


    İsteklerin ve hayallerin gerçekleşmesi, sıkıntıların ve dertlerin kaybolması için bir saniye ya da daha az bir an kafiydi görebilen için. Verenin kim olduğunu, kimden istediğini bildikten sonra her şey "an" meselesiydi. O vardı madem zor da yoktu imkansız da! Veren Allah-u Teâlâ, vesile ettikleri de kullarıydı. İşte hayat bu kadar basit iken, ademoğlu ne endişe etmekten ne de ümitsizliğe düşmekten alıkoyamıyordu kendini...

  1978 doğumlu Buket Soyhan 'ın kısa hikaye  ve denemelerinin ardından ilk romanı Sin ve Şın'ı 2016 yılında tamamladı. 2017 yayımlanan kitap en yeni kitaplardan bir tanesi .

  Uyanış Yayınları instagram çelişinden kazandım Sin ve Şın'ı. Bu kitap ile sadece yazar ile değil yayınevi ile de tanışmış oldum.

  Kitabın konusuna geçmeden önce kapağını çok sevdiğimi belirtmeliyim. Kapak ve sayfaların kalitesini de çok sevdim.

  Baki Usta , Konya;'da el yapımı tespih yaparak geçinen , kendi halinde birisidir. Yalnız yaşayan , etrafına yaptığı yardım ve iyilikleri ile tanınmaktadır. Kazancı fazla olmasa da kapısına yardım için gelen kimseyi geri çevirmemiştir.

   Arap lakabı ile tanınan Ahmet ,Baki Ustanın yanında çırak olarak çalışmaktadır.

   Selim üniversite sınavında hukuk fakültesini kazanmıştır . Onu okutabilmek için babası Baki ustadan yardım ister ve o da geri çevirmez.

   Şahap bir tır şoförüdür. Babasının ölümünden sonra  annesi ve kardeşlerinin sorumluluğunu üstlenmiş , ekmek parası için günlerce yollarda direksiyon sallamaktadır.

  Yusuf Ali bir derviştir. Şeyhinin yanında ilim öğrenebilmek için elinden geleni yapmaktadır.

  Bu insanlar bir sır etrafında bir araya gelecekler , fizik kanunlarının ötesinde manevi olarak kavrayabileceğimiz bir yolculuğun kahramanları olacaklardır.

   Her  şey herkese anlatılmaz . Bazı sırlar vardır , bir sen bilirsin bir de Allah-u Teala. Bir kişiye daha açarsan sır kalmaz , sır sahibi sana bir daha sır vermez... 

  Bazı kitaplar vardır , okurken dinlendirir , huzur verir. İşte Sin ve Şın okurken benim hissettirdiklerim bunlardı. Her bir kahramanı ve başına gelenleri okurken sırlar alemini ve bazı olayları anlamak ve anlatmak için kelimelerin yetmeyeceğini düşündüm.

   Herkesin maddiyata düştüğü bu dönemde acaba Baki usta gibi insanların sayısının ne kadar olduğunu düşündüm. Para , başarı , ün uğruna masum insanların nasıl çiğnendiğini ve her zaman ezilen mazlumlar olduğu bir kere daha gözlerimin önüne geldi. Nasrettin hoca ne güzel demiş: " Parayı veren düdüğü çalar " . Günümüzde de çoğu insan - sadece toprağın üzerini düşünenler - böyle davranmıyorlar mı???

   Farklı bir hayat yaşayan insanların yaprak misali nasıl savrulduğunu ve birbirini tanımayan üç adamın bir sır ile emanet etrafında nasıl bir araya geldiğini okuduğum kitabı gerçekten çok sevdim. Mistik ve tasavvuf öğeleri ile bezeli  güzel bir kitap Sin ve Şın. Bu tarz kitapları sevenlere tavsiyemdir.


Sin ve Şın || Buket Soyhan
Kitabın Adı :Sin ve Şın
Yazar :Buket Soyhan
Yayınevi : Uyanış Yayınları
Sayfa Sayısı :304


“İşte şimdi sırları açmanın vakti gelmiştir. Saklı kaldıkça sahibine sadık olan sır artık ehline teslim edilecek fakat sahibi bulmak gerek önce.”

Nereye ya da hangi zamana ait olduğunu bilmeyen başarılı bir avukat… Hayatın zorluklarına göğüs germiş, tek amacı ailesine sahip çıkmak olan bir Anadolu genci… Küçük yaşta büyük hayalleri olan, çocuk olmadan büyümek zorunda kalmış bir çırak…

Üç farklı insan ve üç farklı hayat nasıl olur da bir araya gelir?

Gündelik hayatlarında sıradan yaşamlarını süren ama yaradılış gayelerini bilmeyen üç adamın hikâyesi… Zaman ve mekânın ötesine kapı açan bir aile mirası imkânsızı imkânlı kılıyor.


                                                            Kozmokitap

12/18/2017

Bir Atın Otobiyografisi : Siyah İnci || Kitap Yorumu

Aralık 18, 2017 1 Yorum
Siyah İnci

  Ve insanların şefkatine ilişkin geçirdiğim ilk deneyim bu oldu, her şeyi zorla yaptırdılar. Ne istediklerini anlamama fırsat tanımadılar.

  Anna Sewell'in ilk ve tek romanı Siyah İnci . İngiltere'de Norfolk kentinin , Great Yarmouth kasabasında doğan yazar iki yaşındayken Londra'ya taşınır ailesi ile birlikte. Ailesi onu başkalarını düşünmeyi , herkese nezaket  ve saygı göstermeyi ilke edinen Quaker geleneğine uygun olarak yetiştirilmiştir. On dört yaşında bir kas hastalığına yakalanan yazar kısmen yatalak olur. Geri kalan yaşamında seyahat edebilmek için iki tekerlekli arabasını çeken ata bağımlı oldu. Bir atın otobiyografisi olarak kurguladığı tek kitabı Siyah İnci'yi , hastalığının ölümcül olduğunu öğrendikten sonra , son beş yılında yazar . Kitabın esin kaynağı , hayvanlara eziyet edilmesine , özellikle de koşum atlarına sabir mengene kayışı takılmasına duyduğu büyük öfkeydi. Amacının " insanları atlara sevgi ve şefkat göstermeye , anlayışlı davranmaya teşvik etmek " olduğunu yazmıştı. Sewell'in ölümünden birkaç ay önce yayımlandığında büyük ilgi gören Siyah İnci , tüm zamanların en çok okunan klasiklerinden birisi olmuştur.


Siyah İnci


  Siyah İnci ile ilk olarak ilkokula giderken çocuk versiyonu ile tanışmıştım. O zaman beni çok etkileyen bu kitabı yıllar sonra tekrar okumak , özellikle de kısaltılmamış versiyonunu okumak çok güzeldi.

  Bir atın ağzından ve onun bakış açısı ile yazılmış kitap. Sadece kendi yaşamını değil çevresindeki diğer atların yaşamını ve kendi yaşamları üzerinden insanların yaptıklarını ve onlara nasıl davrandıkları etkileyici bir dil anlatılıyor kitapta.

  Çoğu klasik eserleri sıkıldıkları için okumak istemeyen ve uzak duranların bu kitabı okurken sıkılmayacaklarını düşünüyorum.  Kitap çok rahat okunuyor , yazarın akıcı bir anlatımı var. Kısa kısa bölümlerden oluşuyor kitap ve sıkılmaya fırsatınız olmuyor... İlk sayfalardan konu sizi öyle bir içine çekiyor ki Siyah İnci'nin yolculuğunu merak ediyor, başına kötü bir şey gelecek diye endişeleniyorsunuz. Şahsen benim için kitabı okurken böyle oldu :))

   Şu an atlar yük ya da insan taşımak için çok kullanılmasa da kitabın yazıldığı dönemde çok kullanılıyordu. Bir canlıdan çok bazı kesimler tarafından bir araç , bir süs eşyası olarak görülüyordu. Yükleri taşıtmak için yapılan eziyetler ve moda için atın canını acıtan ve doğal yapısına aykırı olan mengene kayışını okudukça çok sinir oldum....

  Yazar Siyah İnci'nin ağzı ile atların yaşadıklarını anlatırken insanların da aslında çeşit çeşit olduğunu anlatmış. Vicdanı olan sevgi dolu insanlar olduğu gibi vicdansız, bencil  insanlarında olduğunu ve bu insanların çevresine karşı nasıl kötü davrandığını gözler önüne seriyor. Günümüzde de bu tarz insanlar yok mu?? Sadece atlara değil bu tarz insanlar diğer masum canlılara da eziyet etmekten zevk alıyorlar.

  Kitap bize çevremize karşı duyarlı olmamız gerektiği mesajını veriyor. Bu gezegeni diğer canlılar ile paylaşıyoruz. Bunu hiçbir zaman unutmamamız gerekiyor.

  Son olarak  " iyilik eden iyilik bulur"...

  Kitaptan alıntılar:

   * Hayvanlara dilsiz diyoruz , doğru dilsizler , neler hissettiklerini söyleyemiyorlar ; fakat konuşmamaları daha az acı çektikleri anlamına gelmiyor.

   * İnsanın kendi kendisinin efendisi olmaması kötü bir şey.
 
  * Son verme imkanımız olan bir zulmü veya yanlışı görüp de bir şey yapmazsak , suça ortak oluruz.

   * Ve insanların şefkatine ilişkin geçirdiğim ilk deneyim bu oldu, her şeyi zorla yaptırdılar. Ne istediklerini anlamama fırsat tanımadılar.

   * Annem, ne kadar iyi davranırsam o kadar iyi muamele göreceğimi anlattı; yapılacak en akıllıca iş; her zaman bütün gayretimle sahibimi memnun etmeye çalışmaktı.

 * Onun istediğinin içimdeki bütün coşkuyu, cesareti tüketmek, beni sessiz, ezik, emirlere boyun eğen bir et yığını haline getirmek olduğunu en başta hissetmiştim.



Kitabın Adı : Siyah İnci
Yazar : Anna Sewell
Yayınevi : Türkiye İş BAnkası Kültür Yayınları
Orjinal adı :Black Beauty The Autobiography of A Horse
Çevirmen : Ayşe Berktay
Sayfa Sayısı :328





                                         




                                                                  Kozmokitap

12/12/2017

Çisel Onat’ın kaleminden “Sevişmenin Hiçbir Riski Yoktur İçinde Aşk Yoksa” yayımlandı.

Aralık 12, 2017 2 Yorum

Sevişmenin Hiçbir Riski Yoktur İçinde Aşk Yoksa


Çisel Onat’ın ilk romanı “Sevişmenin Hiçbir Riski Yoktur İçinde Aşk Yoksa”, Yitik Ülke Yayınları etiketiyle, geçen günlerde yayımlandı. Kadına dair, insana dair, bize dair bir roman okumak isteyenler kendileriyle buluşacağı özel sayfalara davetli. Çisel Onat, güçlü kalemiyle hayatın içinden cesurca sesleniyor okurlarına. Aşkın yalın halini anlatıyor yazar. “Sevişmenin Hiçbir Riski Yoktur İçinde Aşk Yoksa” yalnız olmadığınızı anlamak için, yalnız kalmamak için, karşımızdakiyle ve kendimizle hesaplaşmak için iyi bir okuma önerisi. Çisel Onat, okuruna şöyle sesleniyor kitabın kapak arkasında: Sevişmek istedim! Bilmek istedim sevmeden sevişmeyi. İçinde his olmadan, aşk olmadan, risk olmadan sevişmeyi! Bir anlık sevmek istedim! Bir gecelik, hepsi bu, o kadar! Ama ona âşık oldum! Aşkın bana yaptıklarına âşık oldum! Az adam sevdim, çok sevdim, onu da sevdim! O bilmeden, ona hissettirmeden, onunla sevişemeden... Kızlığını kaybetmekten korkan bir ömür geçirdim ben, o erkekliğiyle övünürken! Bu kitabın içinde, risk var! Almadan önce iyi düşünün...


Çisel Onat Kimdir


Çisel Onat; 20 Haziran 1981 doğumludur. Ortaokul yıllarında aynı zamanda Müjdat Gezen Sanat Merkezi Şan-Solfej bölümünü bitirdi. Fenerbahçe Lisesi’nde okudu. Bilkent Üniversitesi Çevirmenlik Bölümü’nden mezun olduktan sonra mesleğine yayınevleri ve tercüme bürolarında devam etti. Çeşitli yayınların redaksiyonlarını yaptı. 2005 yılında müzik sektöründe proje koordinatörü olarak çalışmaya başladı. Birçok derleme türü kitapta yazıları yer aldı. İnternet gazete ve dergilerinde köşe yazarlığı yaptı. Murat Boz, Sadık Karan gibi sanatçıların albümlerinde sözü ve bestesi kendine ait olan şarkıları yayınlandı. İnternet üzerinde Can Yücel’e ait olduğu sanılan “Biraz Değiştim” isimli şiiri, 2017 yılında sanatçı Selçuk Yöntem’in dünyadan ve ülkemizden değerli şairlerin şiirlerini seslendirdiği, İstanbul Ensemble grubunun müziklerini yaptığı “Aşk İçin Önsöz” albümünde yer aldı. Çisel Onat, günümüzde çevirmenlik ve müzik koordinatörlüğü görevlerine devam etmektedir. Yazmaksa onun için bir iş değil, nefes alma sebebidir... Eserleri: “Sevişmenin Hiçbir Riski Yoktur İçinde Aşk Yoksa” (roman), “İki Satır Aşk” (Cüneyt Asi Duru’yla birlikte)


Sevişmenin Hiçbir Riski Yoktur İçinde Aşk Yoksa, Çisel Onat, Roman, Yitik Ülke Yayınları, 238 sf, Aralık 2017, 23 TL.





                                                            Kozmokitap

12/10/2017

Fısılda - Gülbahar Kurtoğlu || Kitap Yorumu

Aralık 10, 2017 2 Yorum
Fısılda - Gülbahar Kurtoğlu

Gülbahar Kurtoğlu'nun ikinci kitabı olan Fısılda,  Ayzıt Yayınları etiketi ile okuyucu ile buluştu.

İngilizce Öğretmeni olan Gülbahar Kurtoğlu'nun okuduğum ilk kitabı Fısılda. Umudun tükendiği bir anda yolları birbiri ile kesişen iki insan anlatılıyor romanda.

  İnsomnia hastası bir adam ile Parasomnia hastası bir kadının yolları bir gece sahilde kesişir. Donuk bakışlı genç kadın kendi kendine konuşur, onun bu sihirli hali genç adamı  etkiler. Ve Yiğit o anda hayatının kadınını bulduğunu anlar ...

  Geçmişin acı yükü altıda ezilen iki insanın karşılaşması ve küllerinden yeniden doğmasını anlatan kitap mitolojik öğeler ile süslenmiş.  Mitolojinin  gizemli penceresinden çıkan Selene ve Endymion efsanesi kitabı renklendirirken, Selen 'in tablolarını süslüyor ve kulaklarına Selene nin sesi ile umudu fısıldıyor.

  Kitapta mucizevi aşk hikâyesini okurken, iki kahramanın geçmişindeki gözyaşlarının sebeplerine de göz atıyoruz.  Onların uyku düzenlerini bozan acılara ...

  Mutluluğu ve huzuru birbirlerinden bulan bu çiftin hikayesi yer yer yüzümde gülümsemelere sebep oldu.  Keyifle okudum kitabı.  Farklı bir tarz ve güzel bir kitap olmuş.  Yazarın yeni kitaplarını merakla bekleyeceğim .







Fısılda - Gülbahar Kurtoğlu

Kitabın Adı :Fısılda
Yazar :Gülbahar Kurtoğlu
Yayınevi : Ayzıt Yayınları
Sayfa Sayısı :144


İnsomnia hastası bir adamla , uyurgezer bir kadının yollarının aşkla kesişmesi... Bazen hayatta açıklayamadığımız olayların olduğu ve bir gücün hayatımıza nasıl yön verdiğini gösteriyor“Fısılda”.Umudun,fantastik hayatta da, gerçek hayatta da tek ilaç olduğunu anımsatırken “Fısıltılara kulak ver!” diyor adeta. “Biri oturuyor yanıma birden.Şeker kokulu,ufak tefek,dünya güzeli bir kadın bu. Bir an nefessiz kalıyorum.Acaba kalkıp yandaki boş banka mı gitsem? Sihir sesini duyuyorum birden. Unut diye fısıldamıştı meleklerim kulağıma oysa.Gerisini anlamıyorum,sadece son cümlesi kalıyor aklımda.Ama hatırlıyorum,inadına...”


                                                            Kozmokitap

12/09/2017

Benim Hayatım - Ayşegül Çiçekoğlu || Kitap Yorumu

Aralık 09, 2017 3 Yorum
Benim Hayatım - Ayşegül Çiçekoğlu

  " Nikah kıyılır kıyılmaz adam sinirle kalkmış ve arkasına bile bakmadan onu öylece orada bırakıp gitmişti. Herkes ona bakarken o da arkasını dönüp giden adama bakmıştı.
  İstenmiyordu. "

  Ayşegül Çiçekoğlu'nun kaleminden çıkan Benim Hayatım 'ın türünü romantik - dram olarak nitelendirebilirim.

  Yazarın okuduğum ilk kitabı olmadığı için tarzını biliyordum ve seviyordum. Bu nedenle tereddütsüz kitabı okumaya başladım. Kitap ilk sayfalardan itibaren esir alıyor okuyucuyu ve anlayamadan kitabı yarıladığınızı fark ediyorsunuz.

   Kitapta yürek burkan , gerçek   hayatta da karşımıza çıkan gerçeklere yer verilmiş. Bu gerçekler kurgu olarak karşımıza çıkınca rahat okunuyor, sürükleyici oluyor fakat kitap bittiği zamanda sorgulama süreci başlıyor. İnsanların nasıl bu kadar açgözlü ve ikiyüzlü olduğunu düşünürken bir babanın evlatlarına nasıl bu kadar sevgisiz yaklaşabildiğini aklınız almıyor. Unutulmaması gereken bir gerçek var . İnsan biyolojik olarak anne-baba olması onun gerçek anlamda anne-baba olduğu anlamına gelmiyor. Bu terimleri hak etmeyen birçok insan yaşıyor yeryüzünde...

   "Balım " annesini kaybetmiş , babası tarafından okuldan alınarak bir konağa para karşılığında gelin olarak satılmıştır. "Ömer" yıllarca ailesi tarafından evinden uzaklarda tutulmuş bir genç adamdır. O da istemediği bir evliliğe zorlanmıştır . Bu iki insanın hayatı bir nikah masasında kesişse de nikahtan sonra yolları ayrılmıştır.

Benim Hayatım - Ayşegül Çiçekoğlu


   Geçmişi acı ile dolu iki insanın sonunda umudu ve aşkı birlikte bulmasını okuyoruz kitapta. Onlar doğru yolu bulasıya kadar aşmaları gereken engeller , dizginlemeleri gereken inatları vardır. Kitap sadece bu iki genç üzerine kurulu değildir. Onların aileleri ve içinde bulundukları entrikalar ağı  kitabı daha da heyecanlı yapıyor. Okurken önceliklerimizin aslında kimler olması gerektiğini bir kere daha düşündürüyor Ayşegül Çiçekoğlu. Olayın aslında göründüğü gibi olmayabileceğini ve çevremizde olanları sorgulamamızın önemini görüyoruz karakterlerin başına gelenlerden. İnsanın inanmaya , güvenmeye ihtiyacı vardır fakat bu güveni duymak için doğru insan ya da insanları bulmak önemlidir. Olayların her zaman iki yönü olduğunu ve hiçbir zaman tek tarafı dinleyerek karar vermememiz gerektiğini bir kere daha satırlar arasında gördüm.

   Ayşegül Çiçekoğlu , Benim Hayatım ile harika bir kurgu yaratırken aslında bir hayat dersi de veriyor okuyucuya. Annesine verdiği sözü tutmaya çalışan bir kızın azmini , okumak için olan çabalarını okurken duygulanıyor, konakta yaşananları okudukça sinir oluyor, filizlenen aşkı okudukça gülümsüyor ve sıcacık duygular tarafından sarmalanıyorsunuz. Kitapta çoğunlukla ezilen ,maşa olarak kullanılan, baskı altına alınan kadınlar olsa da Balım üzerinden azimli kadınların neler başarabileceğini de görüyoruz. Cesaret ve azim yoluna çıkan bütün engelleri aşmaya yardım edecektir.

  Sonuç olarak çok sevdiğim kitabı tereddütsüz herkese  tavsiye ederim...  Aynı zamanda bu kitaptan uzun soluklu bir film yapılırsa izlenme rekorları kıracağını da düşünüyorum.





Benim Hayatım - Ayşegül Çiçekoğlu
Kitabın Adı :Benim Hayatım
Yazar :Ayşegül Çiçekoğlu
Yayınevi : Müptela Yayınları
Sayfa Sayısı : 584


Geçmişi, nedenini hatırlayamadığı bir kimsesizlikle şekillenen Ömer, yıllarca uzaklaştırıldığı eve çağırıldığında kendini nikâh masasında bulur. Ama genç adamın ne burada kalmaya ne de çocuk yaştaki karısıyla evliliğe devam etmeye niyeti vardır.

Balım, annesinin ölümünden sonra kendini zorla, hiç tanımadığı bir adamla evlendirilirken bulur. Genç kız, bundan sonra onu kolay bir hayatın beklemediğini biliyordur. Tıpkı onu bu konakta, daha bir günlük evliyken bırakıp giden kocasını kolay kolay affetmeyeceğini bildiği gibi.

Hiç beklemedikleri anda yolları kesişen bu iki yabancı, birbirlerinin hayatına mucizeleri konuk edeceklerinden habersiz, hayatın onlar için planladıklarını yaşayacaklardır. Ömer ve ailesi, Balım’ın hayatlarına dâhil olmasıyla geçmişleriyle yüzleşip yeniden aile olmaya çalışırken, Balım da onlarla bir aile olmayı öğrenecek.

Benim Hayatım, yaşanmamış yılların sevgiyle telafisinin hikâyesi.

“Ömer kapıda dikilen kıza öylece bakakalmıştı, ilk başta onu tanımamıştı bile ama sonra onun Balım olduğunu anladı. Bunun için kızın gözlerine bakması yetmişti. O bal rengi gözler aklından hiç çıkmamıştı. Ama bu kız nasıl o olabilirdi? Yolda görse tanımazdı. Kendine güvenen o duruşu ne zaman kazanmıştı? Üstelik ne zaman bu kadar güzelleşmişti?”


                                                            Kozmokitap

12/08/2017

11. Kat - Jane Casey

Aralık 08, 2017 1 Yorum
11. Kat - Jane Casey

   11. Kat , Meave Kerrigan serisinin altıncı kitabı. Serinin her kitabını okurken yazarın kendisini geliştirmesine , her kitapta daha da başarılı olmasına şahit oldum. Bazı kitaplarını çok severken , bazılarında eksiklikler gördüm bir tanesini da hiç sevmedim. 11. Kat ise en başarılı bulduğum kitaplarından oldu yazarın.

  Kitabın ilk bölümünde yangın çıkmadan önce apartmanın 10 ve 11. katlarındaki enleri ve yaşayanları tek tek tanıtmasını , tanıtırken kullandığı ifade biçimlerini çok sevdiğimi , çok profesyonel bulduğumu belirtmeliyim.

  Yazarın bu kitabı da diğer kitapları gibi seriden bağımsız okunabilse de diğer kitaplarda adı geçen karakterler olduğu için seriyi bilerek okumak daha doyurucu oluyor. Her bir karakter tanıdık oluyor kitapta ve yazarın her kitabında karakterleri daha iyi tanımış oluyoruz.

  Jane Casey'nin 11. Kat , orjinal adı ile After The Fire 'de bir yangın ve bu yangının sonucunda oluşan ölümler soruşturuluyor.

  Belediyeye ait sosyal konutların olduğu bir apartmanda yangın çıkmıştır. Bu konutlar Sakın Hata Yapma kitabında da bahsedilen, problemli tiplerin çoğunlukta olduğu ve polise iyi gözle bakılmayan bir muhittedir. Bu yangın kazara mı çıkmıştır yoksa kundaklama mıdır? İtfaiyenin araştırdığı budur? Kerrigan ve ekibi de ölenlerin arasında aşırı sağcı bir milletvekili oludğu için dahil olur. Milletvekilinin bu kenar mahallede ne işi vardır? Yangından kaçarken mi ölmüştür yoksa öldürülmüş müdür?

   Olayları araştırmaya başlarken ellerinde hiç şüpheli yokken araştırma devam ederken çok fazla olay ve çok fazla şüpheli ortaya çıkar. Bu apartmanda her kapının arkasında ayrı bir olay ayrı bir giz vardır...

   Elimdeki Jane Casey kitaplarının sonuncusu olan 11. Kat'ı okurken okuduğum Kerrigan serisinin altı kitabının içerisinde en farklı bulduğum kitap oldu. Daha heyecanlı kitaplar vardı fakat bu kitap bende bambaşka bir tat bıraktı. Birden çok olayın araştırılması bir yana kitapta Dewent'i çok sevdim. Kerrigan'ın takipçi sapığı Chris Swain nihayet yüzünü gösteriyor. Erkek arkadaş Ron'a ise hala kızgınım...

 Kitap Hakkında Yazılanlar : 

   * Kerrigan, akıllı ve ilginç mizah anlayışıyla okuyucunun güvenini kazanmak için kararlı bir kahramandır. “Tüm çareler tükendiğinde, gerçeği söyleyin.”

                        -Oprah’s Book Club -

* Zorlayıcı , tehtitkar ve hareketli , çok tatminkar bir psikolojik macera.

                        - Sophie Hannah

* Bu cesurca yazılmış macerayı okumaya başlayınca elinizden bırakamayacaksınız!

                      - Closer -

* Oldukça güzel tasvir edilmiş karakterler... Tam bir polisiye romanı.

                      - Booklist -

* Önceki romanları kadar çekici , "11. Kat " ı asla bırakamadım ve başladığım gün bitirdim. Casey'in atmosferine ve karakterlerine kendinizi kaptırmanız çok kolay.

                   - Goodreads -





11. Kat - Jane Casey
Kitabın Adı : 11. Kat
Yazar : Jane Casey
Yayınevi : Olimpos Yayınları
Orjinal adı : After The Fire
Çevirmen : Alp Ege
Sayfa Sayısı : 464


Kuzey Londra’daki yüksek katlı bir apartmanı kasıp kavuran yangının ardından, on birinci kattaki bir daireye kilitlenmiş iki ceset bulunur. Ancak dedektif Maeve Kerrigan ve cinayet ekibinin olay mahallinde olmasının sebebi üçüncü kurbandır.


   Görünüşe göre muhalif milletvekili Geoff Armstrong, bir yangında kapana kısılmış, kurtarılmayı beklemek yerine ölüme atlamayı seçmiştir. Ancak böyle sağcı bir milletvekilinin yoksul, farklı kültürlerde insanların yaşadığı Maudling Sosyal Konutları'nda ne işi vardır?


   Meave ve ondan kıdemli meslektaşı Derwent, enkazı incelerken herkesin sakladığı bir şey varmış gibi görünen on birinci kattaki sırları ortaya çıkartır.

Jane Casey Kimdir?

Jane-Casey
Jane Casey 1977 yılında dünyaya gelmiştir. Genç ve güzel yazar bir ceza avukatı ile evlidir. Suç ve polisiye bir aile takıntısıdır.

Yazar seri katillerin kaldığı hücrelerden bu hücrelerin kokularına kadar bir çok kurguyu kitaplarında işlemektedir. Bu realist bakış açısı ile birlikte tüm dünyada bestseller romanlar yazmıştır.

Yazarın romanları Türkçeye'ye çevrilmeye başlanmıştır. Güzel yazarın ilk yayınlanan kitabı 2010 yılında The Missing olmuştur.




Maeve Kerrigan Serisinin sıralaması:

 5. Kurban
Acımasız
Sessiz Kurban
Parafili
Sakın Hata Yapma
11. Kat
Ölülerin Konuşmasına İzin Ver


                                                     

12/06/2017

On Altı Ayrı İsimden “Sansür ve Mülkiyetin Karşısında Metin Erksan” Kitabı Yayımlandı

Aralık 06, 2017 0 Yorum

On Altı Ayrı İsimden “Sansür ve Mülkiyetin Karşısında Metin Erksan” Kitabı



Metin Erksan, Türk sinemasının nadir yazar yönetmenlerindendir. Entelektüel kişiliği, filmlerinde yarattığı sıradan algının üstündeki karakterler, ele aldığı geleneksel kalıplar dışındaki konular ya da konulara farklı bakış açısı tamamen yönetmenin özgünlüğünün yansımasıdır. Birbirinden farklı türlerle, oldukça cesur filmlere imza atan yönetmen aynı zamanda sansürle de en çok karşı karşıya kalan yönetmenlerimizdendir. Gecelerin Ötesi, Sevmek Zamanı, Acı Hayat, mülkiyet üçlemesi olan Yılanların Öcü, Susuz Yaz ve Kuyu filmleri Türk sinemasının en önemli yapımları arasındadır.


Erksan filmlerinde mülk edinme hırsı, güç arzusu ve bunlara bağlı olarak ortaya çıkan suç ve ceza kavramlarının yeniden yorumlanış biçimlerini, sıra dışı ve cesurca oluşturulan karakterleri, insanoğlunun aşk, tutku, cinsellik, nefret, intikam gibi duygularının en nihai boyutunu gerçekçi ve etkileyici bir anlatımla sunan yönetmen; toplumsal sorunları gerçekçi ve aydınlatıcı tarzda yansıtır.


Funda Masdar Kara'nın editörlüğünü yaptığı, Yitik Ülke Yayınları'nca okura ulaştırılan “Sansür ve Mülkiyetin Karşısında Metin Erksan” adlı bu kitapta birbirinden farklı kalemlerden; yönetmenin filmlerinin analizlerini, belgeselci yönünü, mülkiyet kavramına bakışını, film müziklerindeki seçiciliğini, sinema üslubunu ve önemli sinemacıların anıları aracılığıyla Erksan’ın hayatına, düşüncelerine dair anlatıları bulacaksınız.


Kitapta yazılarıyla yer alan yazarlar: Agâh Özgüç, Necla Algan, Ezel Akay, Perihan Taş Öz, Hüseyin Kuzu, Selma Köksal, Sedat Cereci, Zehra Yiğit, Birsen Altıner, İsmet Arasan, Mehmet Işık, Funda Masdar Kara, Ercan Kesal, Mustafa Sözen, Serdar Kökçeoğlu, Haluk Şahin.


“Sansür ve Mülkiyetin Karşısında Metin Erksan”, Editör: Funda Masdar Kara, Yitik Ülke Yayınları, Sinema, 246 sf., 25 TL, Aralık 2017






                                                            Kozmokitap

Ünlü bisikletçi Gökhan Kutluer’den bisiklet kokulu öyküler: “Bulut Fabrikası”

Aralık 06, 2017 0 Yorum

Bulut Fabrikası


    Bisiklet kültürüne dair hem kamu kuruluşları hem de özel sektör tarafından yapılan yatırımlar yavaş yavaş sonuç vermeye başladı. Mesafeleri giderek uzayan bisiklet yolları, artık hemen her şehir belediyesinin gündeminde yer alıyor ve bisiklete olan ilginin ilginin artmasını sağlıyor. Bisiklet konseptiyle vitrinini süsleyen mağazalar, bisikletten ilham alarak tasarlanan kafeler ve bisiklete dair Türkçe kaynakların sayısındaki artış, bu durumun basit birer göstergesi sayılabilir.


   Hemen her yıl raflarda yeni bir bisiklet kitabı görmeye alıştık. Bir süredir bisikletin hem kültürel hem de sportif tarafını harmanlayan çalışmalarıyla bisiklet severlerin yakından tanıdığı Gökhan Kutluer de yeni kitabı Bulut Fabrikası ile bu listeye eklendi.


    Bahçeşehir Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler mezunu olan Kutluer, Türkiye’nin ilk bisiklet dergisi Cyclist Türkiye’deki editörlük görevi sırasında başladığı kitabı Bulut Fabrikası, Yitik Ülke Yayınları ile raflardaki yerini aldı. 17 adet kısa öyküden oluşan kitaptaki tüm karakterlerin hayatında bir şekilde kendine yer bulan bisiklet, kimi öykülerde ana karakter, kimi öykülerde ise sadece bir kelime olarak karşımıza çıkıyor.


     “Kitabın ne isminde, ne kapağında ne de arka kapak yazısında bisiklete yer vermek istemedim çünkü esasında bu sadece bir bisiklet kitabı değil. Kitabı, hayatın içinden; kaygılı karakterlerin kendinden bir şeyler bulabileceği ve özellikle şehir insanının son zamanlarda içine düştüğü bazı sarmallara dikkat çeken öykülerin yer aldığı bir öykü kitabı olarak özetleyebilirim.”


    Yazarlığa ilk adımını blog denemeleri ve dijital dergilere yolladığı makalelerle atan Kutluer, şimdilerde Outdoor Fitness dergisinde yazarlık yapıyor ve başta Instagram olmak üzere sosyal medya hesaplarını tamamen bisiklete teşvik için kullanıyor.


   Gelirini bisiklet sporunda profesyonel kariyer hedefleyen bir veya birden fazla gence yarışlarda bisiklet sponsorluğu sağlamak için kullanacak olan Kutluer'in okuyucuya mesajı ise şöyle:


    “Sizden ricam, bu kitabı alırken bir tane kendinize bir tane de bisikletle pek de alakası olmayan bir yakınınıza almanız. Zira bu kitabın amacı, bisikleti unutmuş, hayatından atmış ya da onunla nasıl da güzel günler yaşayabileceğinden bihaber kişilerin kitaplığına sızmaktır.”


Bulut Fabrikası, Gökhan Kutluer, Öykü, Yitik Ülke Yayınları, 108 sf, 2017, 14 TL





                                                            Kozmokitap

12/05/2017

Ağlayan Söğüt - Heather Burch || Kitap Yorumu

Aralık 05, 2017 0 Yorum

Ağlayan Söğüt - Heather Burch


     "Kökleri güçlü bir ağaç, dallarındaki yıldız tozuyla bir fırtınaya sadece gülüp geçer ... "

  Hayatta büyük üzüntüler yaşamış, yalnız kalmış, acıların açtığı yaraları birbirleri sayesinde saran insanların anlatıldığı güzel bir kitap Ağlayan Söğüt.

Çocukluğunun en güzel yıllarını dedesinin yanında adada geçirmiştir Charity. Adadaki  malikane dedesinden miras kalınca adaya taşınır Charity .  Geçmişin kırgınlıkları, üzüntüleri bir yana çok güzel anıları da vardır bu malikanede.

Charity 'nın yan evinde kalan Dalton karısı ve kızını kaybetmiş acılı bir adamdır. Hayata kendisini kapamış, acısını ilk günkü kadar yoğun hissetmektedir.

Daisy evinden kaçmış bir genç kızdır. İnsanlardan saklanmakta ve yaşamaya çalışmaktadır.

 Bu insanların ortak noktaları acılı olmaları ve adadır. Bu insanları hayat bir şekilde birbirleri ile karşılaştırır. Kader mi tesadüf mü ne derseniz bilmem ancak bu karşılaşma hepsinin hayatına iyi yönde dokunacaktır.

   Ve kitaba adını veren " Ağlayan Söğüt " . Bahçenin bir köşesinde bütün endamı ile yer almaktadır. Bu ağacın Charity için anlamı büyüktür , bu anlam iyi yönde değildir ... Ona kötü anıları hatırlatmaktadır.

  Ağlayan Söğüt'ün sırrını ilk sayfadan itibaren merakla bekledim. Kitabın ortalarına doğru ancak giderebildim merakımı. Keşke gerçekte de böyle bir ağaç olsa... Herkesin böyle bir ağaca ihtiyacı olabilir hayatı boyunca...

    Adaya gelen insanlar , adalılar, sihir dolu dokunuşlar ... Kitabı ve dostlukları büyük bir sevgi ile okudum. Adayı ve adalılar çok sevdim. Hatta bir ara eşime biz de ıssız bir adaya yerleşelim dedim. Belki bahçemize bir söğüt ağacı dikeriz. Neden olmasın ;)

   Yazarın işlediği konuyu ve karakterleri çok sevdim. Kitap ilerledikçe kalabalıklaşan karakterlerlerin her biri birbirinden ilginçti. Yazar hepsini kitaba başarı ile yansıtmış. Bir şekilde sonu tahmin edilse de ilerleyen süreçte neler olacak ve aile sırları, gizli malzeme gibi merakımı canlı tutan bir çok unsur vardı. Bu nedenle kitabı büyük bir istek ve zevkle okudum.

 Kitabın eksiklerine gelirsem  okurken içindeki duyguları yazarın okuyucuya daha fazla hissettirmesi isterdim. Kitapta bir tık eksik kalmış bana göre duygular. Sihirli dokunuşları da daha fazla hissetmek, gözümde canlandırmak isterdim.

Kitap Hakkında Yazılanlar :

  “Ağlayan Söğüt, aile ve yaşam sevincine tutunma mücadelesini öyle güçlü anlatıyor ki kalplerde iz bırakmaması imkânsız.”
                 
                    - Booklist -

" Kalbe işlenen karakterleri , biraz aşk biraz da gerçeklikle tatlandırılmış hikayeleri seven okuyucular için ideal . "
                  - Library Journal -

" Kaybın acısı ve iyileşmenin gücüyle yoğrulan bu roman , okuyucuları yoğun duygu , sırlar ve çocukluğumuzdan bize kalan unutulmuş sihirlerden oluşan bir yolculuğa çıkaracak. Bu hikaye tam anlamıyla muhteşem. "

                 - RT Book Reviews -
                 







Ağlayan Söğüt - Heather Burch

Kitabın Adı :Ağlayan Söğüt
Yazar : Heather Burch
Yayınevi :Arkadya Yayınları
Orjinal adı :In the Light of the Garden
Çevirmen : İlayda Dinç
Sayfa Sayısı : 400


Kökleri güçlü bir ağaç, dallarındaki yıldız tozuyla bir fırtınaya sadece gülüp geçer…

Çocukluğunun geçtiği malikânenin büyükbabasından miras kalması, otuz bir yaşındaki Charity Baxter için âdeta bir dönüm noktasıdır. Annesi tarafından dışlanan bir çocuk olan Charity, yuva sevgisini küçükken yazları yanlarında geçirdiği büyükanne ve büyükbabasına borçludur. Büyükannesiyle birlikte pişirdiği yemekler, büyükbabasıyla birlikte yaptığı çömlek işleri… Bu tatlı anıların hepsi büyükannesinin sancılı gidişiyle yok olmuştur. Ağlayan söğüt ağacının şefkatli gölgesi bile o anları geri getirmeye yetmiyordur.

Charity, artık acının ve özlemin hâkim olduğu bu malikâneye geri döndüğünde geçmişin ağırlığını yüklenenin sadece kendisi olmadığını görecektir. Kendi kalp ağrısını hafifletmek isteyen Dalton Reynolds da ona eşlik edecektir. Ve sonra diğer sürgünler de ağlayan söğüdün gölgesine sığınacaktır. Sırlarıyla birlikte çıkagelen büyük amcası ve hayatından kaçan genç bir kız… Charity aile olmanın ne demek olduğunu yeniden sorgulayacaktır. Çünkü aile demek kusurlarıyla onu kabul etmek demektir ve her şeyden öte kendini bağışlamak, hiç umulmadık yerde karşılaşılan küçük bir sihirdir…

Eflatun Kurdele’nin yazarı Heather Burch, bu kez Ağlayan Söğüt ile okuyucularıyla buluşuyor. Bağışlamanın yüceliğini, bizi biz yapan özelliklerimizi kabullenmeyi ve koşulsuz sevgiyi barındıran bu hikâyeyi okurken, sayfalar arasında bir peri gizlenmiş mi diye bakmaktan kendinizi alıkoyamayacaksınız…




                                                            Kozmokitap

12/02/2017

Fil - Elio Vittorini || Kitap Yorumu

Aralık 02, 2017 1 Yorum
Fil - Elio Vittorini

İtalyan yazar Elio Vittirini'nin kaleminden çıkan Fil hızla okunan , incecik bir kitap . Aylak Adam yayınlarından çıkan kitabın kapağını çok sevdiğimi söylemeliyim. Kitabın içi gibi sade bir kapak.

  " Bir ev dolusu insandık , ama içimizde çalışıp aldığı haftalığı eve getiren tek kişi kardeşim Euclide'di. "

Yazar kitabına bu cümle ile başlıyor. Kitabında yazdığı aile de aynı kendi ailesi gibi fakir bir aile. Demiryolu işçi bir babasının oğlu olan Elio Vittorini zor şartları çok iyi bildiği için kalemine de ustalıkla yansıtmıştır. Ünü İtalya sınırlarını aşan yazar en sevdiği kitabının da " Fil " olduğunu söylemektedir.

  Orjinal adı  " Il Sempione strizza l'occhio al Frejus " olan kitabın tecümesi " Semplon , Frejus'e Göz Kırpıyor "olan kitap " Fil " adıyla basılmıştır ki bence bu isim orjinal isminden daha uygundur kitaba.


 Kitapta yoksul , kendi yağı ile kavrulmaya çalışan bir aileyi anlatmıştır yazar. Anlatıcımız da bu ailenin bir parçasıdır. Aileye para getiren çocuk - ben çocuk diyorum fakat evli barklı adam aslında - getirdiği bütün parayı annesine vermektedir. O da ev için gerekli şeyleri almak istemekte fakat bütün para ekmeğe gitmektedir. Evde anne , onun yeni kocası , çocukları, gelinleri , torunları ve büyükbaba yaşamaktadır.

  Büyükbaba o kadar iri birisidir ki anne ona "Fil " demektedir. Zamanında çok çalışmış olan büyükbaba iri ve bir o kadar da kuvvetlidir. Onun için anne bazen onu övmek bazen de yermek için " Fil " demektedir. Eve para geldiği zaman da tüm ev halkının tek şikayet ettiği konu büyükbabanın çok ekmek yemesidir. Eğer o ekmek yemese ona verecekleri para ile katık farklı yiyecek alma hayali kurmaktadırlar.

  Evdekilerin tek yemekleri ekmek ve topladıkları hindibalardır. Hindibaları haşlayınca bunu ekmekle beraber büyükbabaya veriyorlar, suyunu da aile çorba olarak içmektedirler. Bazen de ekmekleri ıslatarak yerler....

    Bir aile örneği üzerinden dönemindeki yoksulluğu, çaresizliği , sefaleti anlatır yazar. Anlatımında çok fazla duygu bulamazsınız. Fakat anlatımın sadeliği ve tasvirlerin muhteşemliği  karşısında hayran olmamak elde değildir.

Kitaptan alıntılar : 

"Çaresizliğini anlatmak için annemin yaptığı tek şey büyükbabaya fil demekti. " Adam adam değil, fil mübarek"

" Güçlülük , eğer bir filde olduğu gibi , yumuşaklık , sessizlik ve eli açıklıkla birleşirse , soylu olur. Yoksa hiç de soylu bir şey değildir."

"Bu dünyada gerçekten konuşabileceğin insan o kadar az ki," dedi. " Kimse kimseyle doğru dürüst konuşmuyor aslında. ..."

 " Fillerin yaşarken kendilerinin de bilmedikleri gizli mezarlıkları vardır. Yaşlı filler ölme zamanları gelince , işte bu mezarlıklara giderler. "

"Onların bilgelikleri de burada ya ," diye devam etti konuğumuz. " Vakti gelince , ancak gidecekleri yere varacak güçleri kaldığını anlamalarında. "

“Demek istiyorum ki, öldüğümüzü önce kendimiz biliriz, o zaman gelince de hazırlıklı olmamız gerekir.”

“Siz de bilirsiniz ya, insan bazen sağır olmaz, sadece duymaktan bıkmış olabilir.”




Fil - Elio Vittorini
Kitabın Adı : Fil
Yazar :Elio Vittorini
Yayınevi : Aylak Adam
Orjinal adı :Il Sempione strizza l'occhio al Frejus
Çevirmen : Gönül Çapan
Sayfa Sayısı : 120


İtalyan yeni gerçekçiliğinin usta yazarı Elio Vittorini'nin akıldan çıkmayacak, mitsel anlatısı Fil, orta yaşlı bir kadın ve onun yarı kötürüm babası arasındaki ilişki üzerinden kırsal yaşamın açmazlarına mercek tutuyor. Gençliğinde ağaçları kökünden sökebilecek güçte bir adam olan ve çevresi tarafından çok sevilen "fil"in ormanın derinliklerindeki kayboluşuna doğru giden yolculuğa odaklanan anlatının arka planında ise, sonsuz bir biçimde ve amaçsızca hareket eden trenleri, sefaleti, buruk bir çaresizliği vaaz eden savaş deneyimi kendini belli ediyor. Calvino ve Borges'in son dönem yapıtlarını, aynı zamanda 2. Dünya Savaşı sonrasının insancıl ve kasvetli İtalyan sinemasını çağrıştıran olağanüstü bir anlatı.


                                                            Kozmokitap

12/01/2017

Cennetin Bir'inci Günü - Süreyya Ülkü Güler || Kitap Yorumu

Aralık 01, 2017 2 Yorum

Cennetin Bir'inci Günü

Cennetin Bir'inci Günü gerçek yaşamdan bir kestin yazıya dökülmüş hali. Son derece akıcı, duygusal ve içten.


Kitabın yazarı Süreyya Hanım matematik öğretmeni. Kelimelerle arasının iyi olmasının sebebi belki de öğretmen olması. Kitapta yazdıklarını bize hissettirmiyor adeta yaşatıyor.


Süreyya Hanım henüz lisedeyken konuk alıyor bizi hayatına. Öğrencilik yılları, ailesi , ilk aşkı, yaşadığı sıkıntılar, üzüntülerini bizimle paylaşıyor. Bu sayede onu daha iyi daha derinden tanıyoruz. Evlenmesi , hamileliği, o ilk tekme atışları... Her devrede yanındayız yazarın.

Süreyya Hanımın çok özel bir çocuğu oluyor "İnci " . İnci down sendromlu olarak dünyaya geliyor. Yazar kızına olan sevgisini, çevresinin bakış açısını ve kızının adım adım gelişim evrelerini anlatıyor kitabında. İnci 'nin her ilerlemesi ile okurken ben de mutlu oldum, onun gülümsemesi içimi ısıttı.

Kızınız ile her daim mutlu olun ve gülümsemeniz hiç silinmesin yüzünüzden Süreyya ÜlküGüler ....





Cennetin Bir'inci Günü
Kitabın Adı :Cennetin Bir'inci Günü
Yazar : Süreyya Ülkü Güler
Yayınevi : Arkadya Yayınları
Sayfa Sayısı : 470

İnciler nasıl oluşur bilir misiniz?
   İçlerine küçük bir kum tanesi kaçtığında istiridyeler bundan büyük rahatsızlık duyar ve kendilerine özgü bir salgı oluşturmaya başlarlar. Bu salgı, küçük kum tanesinin etrafında ipeğimsi bir koza örer. Aradan zaman geçtikçe bu koza sertleşir ve ortaya muhteşem parlaklıkta bir inci çıkar. İşte, Süreyya ile güzeller güzeli kızı İnci’nin hikâyesi de tam olarak böyle başlamıştı.
    Tekirdağ’dan Hakkâri’ye uzanan zorlu hayat mücadelesini, günün birinde İnci gibi değerli bir mücevhere sahip olmak uğruna verdiğinden habersiz olan Süreyya, kızını kucağına aldığı o büyük günde doktorun ağzından dökülen sözcüklerle hayatının bir kez daha altüst olduğunu sanmıştı. “Down sendromlu olduğunu biliyor muydunuz?”

    Hayır, bilmiyordu… Ama öğrenecek ve herkese istiridyenin içindeki İnci’nin masalını anlatacaktı. +1 kromozom fazla ya da eksik olmanın bir fark yaratmadığını, büyük bir farkındalık yaratarak tüm dünyaya öğretecekti. En önemlisi de İnci’lerin ne kadar güzel güldüğünü ve koskoca evrende evlat kokusuyla yarışabilecek başka hiçbir koku olmadığını gösterecekti yüz binlere…
   Cennetin Bir’İnci Günü, bir annenin istiridyenin içindeki inci misali küllerinden yeniden doğuşunun masalını anlatırken, evlat sevgisinin ötesinde hiçbir gücün olmadığını bizlere bir kez daha hatırlatıyor. Ve İnci’nin ışığı, her sayfada yürekleri biraz daha aydınlatıyor.



                                                            Kozmokitap
Web sitemizdeki fotoğrafların, yazıların izin alınmadan kopyalanması, yayınlanması, alıntı olduğu ve kaynağı belirtilmeden bir takım amaçlar için kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri yasasına aykırıdır. İzin alınmadan kopyalanan resim ve yazılarımızla ilgili dilekçe ve dava açma hakkımız saklıdır.