Yüzyıllarca hiç değişmeyen geleneklerin ve aşiretlerin acımasız baskısı altında ezilen insanların öyküsü...Farklı ortamlarda , farklı işlerde , farklı insanlarla çalışan insanların çoğunun başına ilginç olaylar gelmiştir ya da ilginç olayları, diyalogları gözlemlemişlerdir. Bu insanlardan bir kısmı ise bu gözlemlerini kısa notlar alarak kaydetmeyi seçmişlerdir. İşte Jamil Ahmad de yıllar boyunca gözlemlediği olaylar hakkında kısa notlar aldı. Aldığı notları bir araya getirdi ve 30 yıl beklemek üzere bir kenara bıraktı. 2008 yılında 75 yaşında iken memuriyetten emekli oldu ve Pakistan'ın başkenti İslamabad'da yaşamaya başladı. O dönemde kardeşinin desteği ve önayak olması ile 35 yıllık notlarını tekrar düzenleyerek Penguin editörlerine gönderdi ve 78 yaşında bir yazar oldu.
Göçebe bir roman olarak görünse de aslında kısa hikayelerden oluşuyor .Aşiret reisinin kızı iktidarsız bir adam ile zorla evlendirilir. Bu durum karşısında kız sevdiği deve çobanı ile kaçmayı tercih eder. Altı yıl boyunca arkalarını kollayarak yaşarlar. Bir oğulları olur bu arada. Bir gün izlerinin bulunduğunu anlarlar ve bulundukları yeri terk ederler ancak kaçabilecekler midir?...
Kitap kısa öykülerden oluşmasına rağmen bütün hikayelerde ortak karakter Tor Baz yani Göçebe Şahin'dir. Gezdiği yerlerde kimsenin hangi aşiretten olduğunu bilmediği göçebe olarak yaşayan ve farklı işler yağan Tor Baz.
Afganistan ve pakistan sınırında göçebe olarak yaşan aşiretlerin o çetin şartlarda nasıl hayatta kaldıkları, bu halka yerleşik düzende yaşayanların bakış açısı, kadın pazarları, insan ticareti, uyuşturucu, bilgi satıcılığı ve fidye karşılığında insan kaçırılması..... Sadece kurgu olmasını istediğimiz ancak farklı bir coğrafyanın farklı insanların gerçekleri....
"...Adamın kucağına oturup bir insanın nasıl bu kadar yaşlanabileceğini sormuştun. ... Yaşlı adamın verdiği cevabı hatırlıyor musun ? ... 'İşin sırrı çiğ soğanda. Ben çiğ soğan yiyerek bu yaşa geldim, 'dedi. Ardından, senin başının üzerinden bana doğru baktı; gözlerimiz buluştuğunda birbirimizi anladık biz. O gün sana söylediği şey hayatın sırrıydı. İnsan acı ve nahoş şeyleri yutabiliyor ve sindirebiliyorsa hayatını sürdürebilir."
Bir tarafta İngilizler diğer tarafta Almanlar arasında sıkışmış insanlar. Bu devletlere bilgi satarak , onların lehine kendi insanlarını ikna etmeye çalışarak yaşayan ve bu sayede para kazanan insanlar... Okuma yazma bilmeye ancak ellerine geçirdikleri bir broşür ile devletin kurumlarına gidip göçebe hayatları ile ilgili bir anlaşmaya varmak isteyen aşiret adamları. Anlaşma için gidip kendilerini mahkemede bulmaları ve daha ne olduğunu anlayamadan hapse düşmeleri. Kendilerini ifade edememek ve iletişim kopukluğu çok güzel ve hazin bir şekilde anlatılmış kitapta.
"... Ben ilerliyorum. Develer ölmemeli. Başımın üzerine Kur'an koyarak yürüyeceğim. Hiçbir şey yapamayacaklar bana." .... Daha 50 metre bile gidememişlerdi ki makineli tüfeklerle ateş başladı ve develeri kurşun yağmuruna tuttu. Ateş ayrım yapmıyordu. Adamlar , kadınlar ve çocuklar öldüler. Gul Jana'nın inandığı gibi Kur'an da kurtaramadı onu...Kitapta aslında sadece oralarda değil dünya düzenindeki haksızlık ve insanların nasıl olayları görmemezlikten geldiğine de yer verilmiş.
Belucilerin davaları, hayatları ve ölümleri üzerine tam bir sessizlik vardı. Hiçbir gazete editörü onların yanında yer alarak ceza alma riskine giremiyorlardı. Pakistanlı gazeteciler; Güney Afrika'da , Endonezya'da, Filistin'de ve Filipinler'de yapılanları yazarak vicdanlarını rahatlatmaya çalışıyorlardı ama kendi insanı ile ilgili hiçbir şey yazmıyorlardı. Hiçbir politikacı hapse atılmayı göze alamıyordu; kişi hakları, insan haysiyeti, yoksulların sömürülmesi üzerine konuşmaya devam ediyor ama hemen gözlerinin önünde yaşanan yanlışları ortaya çıkaramıyorlardı. Hiçbir bürokrat görevden alınmayı göze alamıyordu. Gücünü, incir çekirdeğini doldurmaz konular hakkında kullanarak vicdanlarını rahatlatmaya devam ediyorlardı.Doğru söze ne denir!... Farklı bir kültürlere ait özellikle doğuya ait kitapları okumayı seviyorum. Güzel bir kitaplıkta her kültüre ait eser olması gerektiğine inanıyorum. Farklı bir coğrafyadaki zorlu yaşamlara kısa bir an da olsa bakmak isteyenler bu kitabı seveceklerdir.
Puanım:
Kitabın Adı: Göçebe
Yazar: Jamil Ahmad
Yayınevi: Yakamoz Kitap / Sonsuz Kitap
Orjinal adı: The Wandering Falcon
Çevirmen: Elif Yüksel
Sayfa Sayısı: 256
Yıllarca Afganistan ile Pakistan sınırının kesiştiği yerdeki aşiretler bölgesinde görev yapmanın ve yaşamanın ardından Jamil Ahmad, bu vahşi ve çetin yeri yazmak için oturdu. Seksen yaşındaki yazar, o dünyada yaşayan insanları, hem kültürel hem de coğrafi açıdan sürekli uçlardaki şartlara maruz kalan bir halkı kaleme alarak dikkate değer bir çıkış yaptı.
Göçebe, aşiretin aşk ve evlilik konusundaki katı kurallarına karşı çıkmanın getireceği acımasız cezadan kurtulabilmek için kaçan genç bir çiftle başlıyor. Aşiret reislerinin ve kanun karşıtlarının soyundan gelen oğulları Tor Baz, aşiret köylerinin ve çadırlarının arasında, dağlarda ve ovalarda yaptığı yolculuklarla Göçebe Şahin olur.
Jamil Ahmad klasik anlamda bir hikâye anlatıcısıdır. Yazdıklarında başka zamanlara uzanan bir gerçeklik ve bilgelik vardır. Göçebe bize neden okuduğumuzu, kurgunun hayal ve algımıza yeni dünyalar açmadaki yaşamsal önemini hatırlatır.
Muhteşem. Kurguladığı dünyada yaşamış, okurlarına örneğine az rastlanır bir anlayış, bilgelik ve hepsinin ötesinde keyif sunan yetenekli bir yazarın elinde çıkma. -Mohsin Hamid-
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınızda link vermemeye dikkat ediniz. Link verdiğiniz yorumları yayımlamıyorum maalesef :(