Merhaba , uzun bir süredir yeni kitaplarımı paylaşmamıştım sizlerle. Her zaman dediğim gibi instagramda paylaşmak her zaman daha kolay geliyor. Resim çek , iki satır yazı yaz koy... Blogda yayın yapmak ise daha uzun sürüyor. Resim çekilecek tamam da o resmi sıkıştırmak lazım , alt etiketini koymak lazım. Bununla da iş bitmiyor maalesef. Bazen bir yayını hazırlaman için üç-dört saat harcadığım oluyor. Blogda yazı hazırlamak hiç de kolay değil aslında. İnstagramdan sıkılmaya başladığım bu dönemde bloguma daha da özen göstermeye çalışıyorum .
Mart ayında aldığım kitapları paylaşıyorum bugünkü yazımda . Hem sizlere fikir olması açısından hem de kendime blogum sayesinde arşiv hazırladığım için . Bazen geriye dönüp ne yaptım diye bakmak hoşuma gidiyor. Hep kitap yorumu olmasın değil mi ?? Ben şahsen alışveriş yazılarını okumayı seviyorum. Umarım siz de seviyorsunuzdur.
Kitaplarımın çoğunu İdefix sitesinden yaptım. İdefix'ten sıkça alışveriş yapıyorum bu sıralar , hiç olumsuz bir durum ile karşılaşmadım. Aksine yardımcı oldukları durumlar oldu. Örneğin oğlumun üniversite ders kitabına acilen ihtiyaç oldu. Elimde telefon bir çok site gibi matbaaları da aradım. Sonunda İdefix kitabı acil kategorisine dahil edip siparişimi öne çekip hemen gönderdiler. O yüzden gözümdeki yeri de bambaşka. Bir ara belki netten alışveriş yaptığım siteleri bir yazıda toplarım. Sizlere de fikir olum olur …
İki ayrı alışverişten aldıklarım . İlk olarak İdefix'in 20. yılına özel olarak yaptığı bir günlük indirimden aldıklarım. Çok güzel indirimler vardı ve sepete attıklarımı abartınca sepet tutarına baktım ve 450 tl yi bulduğunu gördüm. Neyse hepsini sepete atmak da güzeldi. Ocağıma incir ağacı dikmeden eleme yöntemi ile sepet tutarını cüzi bir miktara düşürdüm .)) Bu alışverişten aldığım kitaplar :
İmkansızın Şarkısı - Haruki Murakami
Ölümün Kimyası - Simon Beckett
İsimsiz Ceset - Tess Gerritsen
Tokyo Gul - Günler
Murakami'yi çok seviyorum. İstediğim çok kitabı var az az toplayacağım artık :) İsimsiz Ceset'i görseli çekerken eklemeyi unuttum :D Tokyo Gul - Günler ise kızım aldığım bir kitap. Tokyo Gul'ün mangasını severek okuyor ve manganın romanını da istiyordu. Hazır indirim bulmuşken onu da kızıma sürpriz olarak aldım.
İkinci alışverişim yine İdefix'ten oldu. Bu alışveriş aslında hiç aklımda yoktu. Sitede Doğan Kitap'tan 5 kitap 30 TL kampanyası yapmıştı. Kitapları incelediğimde bana hitap eden türse ve merak ettiklerim olunca onları da sepete attım. Sepete atmakla iş bitmiyor biliyorsunuz , bir de kargo sorunsalı var. 60 TL ve üzeri kargo bedava. Benim gibi alışveriş yapanların neredeyse hepsi kargo parası vermekten hoşlanmaz. Çünkü o paraya bir kitap daha alabiliriz. 102 lira tutan kitapları 30 liraya almışken 5 lira da kargo parası vermem. Bütçe önemlidir :D İnstagramda İdefix tam anında size özel kargo bedava diye reklam yayımladı ve hemen fırsatı kaçırmadan kuponu kullandım ben de . Bana göre karlıyım … Umarım kitapları okuyunca da böyle düşünürüm .
Aldığım kitaplar :
Buz Prenses - Camilla Lackberg
Vaiz - Camilla Lackberg
Yabancı - Camilla Lackberg
Hisarüstü Cinayetleri - Cüneyt Ülsever
Sular Çekildiğinde -Arnaldur Indridason
Bu kampanya da Murakami kitapları görmeyi ne kadar isterdim anlatamam. Fiyatı ne kadar olursa olsun satan kitaplara çok indirim yapmıyorlar maalesef …
Üçüncü alışverişim de Kitap Yurdu sitesindendi. Orada da artık 75 tl sonrası kargo bedava yaptıkları için fazla alışveriş yapmıyorum . Oradan da kızıma eksik manga serilerini alırken kendime sadece iki kitap aldım. Mangalar kızımın kitaplığına yerleştiği için görselde yer almıyorlar .
Aldığım kitaplar :
Cennetin Çayırı - John Steinbeck
Marina - Carlos Ruiz Zafon
Son kitap ise D&r mağazası gezerken aldığımız kitap. Kitap oğlumun kitaplığı için fakat bende okuyacağım tabii ki :) Neden Bu Kadar Akıllıyım - Friedrich Nietzsche aldığımız kitap . İsmi dikkatimizi çektiği için aldık bu kitabı da .
Son olarak da görselde yer alan Sobe , Öldün kitabı ise arkadaşımın hediyesi.
Uzun bir süre kitap almayacağım derken indirimi görünce dayanamayan bir ben var burada …. Şimdi elimde biriken kitapları keyifle okumak kaldı. Aldığım kitaplar arasında sizin okuduğunuz kitap var mı ? Fikirlerinizi benimle paylaşırsanız sevinirim. Mutlaka okumalısın dediğiniz bir kitap ya da yazar varsa onu da yorumlarda belirtim listeme ekleyeyim ...
Hep böyle olur, kitaplıktaki okunmamış kitaplara bakıp, uzunca zaman kitap almayacağım diye söz verirsin kendine, ancak yine de alırsın. Bu da kitap tutkunlarının bir zaafı. Aynı durum bir çoğumuz için geçerli.
YanıtlaSilKitaplar arasında Cennet Çayırı okumayı düşündüğüm ve merak ettiğim bir kitap.
Cennet Çayırı'nı bu ay okumayı planlıyorum. Umarım aksilik olmaz :)
SilVaiz bende de var ama henüz okumadım . Belki beraber okuruz Nilüm
YanıtlaSilBeraber okumak çok keyifli olur canım 🤗 Sen tarih belirle ben uyarım :)
SilÇok güzel alışveriş yapmışsın:) Güzel seçimler olmuş.
YanıtlaSilTeşekkür ederim :)
Sillackberg ve indridason hastasıyıım. okuyom bütün kitaplarınııı. onların aldığın kitaplarını da okudum, yazdıydım daha önce yorumlarınıı. okuyacağın veya okuduğun zaman sana gönderirim kiiii yorumlarııı :) kuzey polisiyesi çok çok sefiyoom :) severseeen başka kuzey polisiye yazarlarını da sölerim sanaa :)
YanıtlaSilÇok sevinirim gönderirsen Deep :)) Farklı kültür polisiyelerini seviyorum. Önerilerine açığım ;)
Silbi de aklında olsun. lawrence block. yaşayan en iyi polisiye yazarııı. iki kahramanı var. rhodenbarr ve scudder :)
SilBURUNDİ PRENSESİ
SilKjell Eriksson
Labirent Yayınları
Tipik bir kuzey polisiyesi. Kar, kış, sıradan insanlar, işinde gücünde kendi halinde insanlar, aileler ve elbette bir cinayet. Bir adam öldürülür. Eşi ve oğlu vardır. Çevrede insanlar, akrabalar, polis, zaten küçük bir yer, herkes tanıdık. Cinayet yanında çalınan paralar da vardır. Ve de balıklar, akvaryumdaki. Burundi Prensesi de bir süs balığı. Hayat sakin devam ederken bir yandan da olay çözülür, herhangi bir iş gibi, cinayet de gündelik hayatın bir parçasıdır zaten, hırsızlık da, suçluyu yakalarsın, yeni bir suça kadar. Kuzeylileri sevenler için ideal polisiye. Not:3/4
Polis
SilJo Nesbo
Doğan Kitap
Kuzey polisiyesinin en iyilerinden Norveç’li yazarın şimdilik son Harry Hole macerası. Harry Hole, onun detektifi. Bu roman, polisiye sevenler için mükemmel. Polisleri öldüren bir seri katil. Polislere telefon edip onları bir suç mahalline çağırıyor ve orada öldürüyor. Ölümler de daha önce çözülmemiş davalarla birebir aynı. Katil, çözülmemiş davalara karışan polisleri teker teker öldürüyor. Hole ve arkadaşları da katilin peşinde. Kurgusuyla, heyecanıyla, detaylarıyla kusursuz bir polisiye roman. Not:3/4
BALKONDAKİ ADAM
SilMaj Sjowall/Per Wahloo
Wahloo, kuzey polisiyesinin kurucusu ve en önemli ismi diyebiliriz. Atmışlı yıllarda yazmaya başlayan Wahloo, tek başına birçok kitap yazıyor ve ayrıca eşi Maj Sjowall ile de on tane polisiye. Bu polisiyelerde polis Martin Beck önde ve cinayetler gündelik yaşamın içinden.
Wahloo ve eşi Sjowall birlikte yazıyor bu polisiye romanları. Her akşam oturup birer bölüm yazıyorlar. Bir bölümü biri diğer bölümü diğeri yazıyor. Sonra ertesi akşam değiştirip birbirlerinin bölümlerini elden geçiriyorlar.
Bu tarz bir yazım, daha önce ilk defa, yirminci yüzyılın başlarında denenmiş. Fransız polisiyesi Fantoma’yı yazan iki yazar, Souvestre ve Allain, bu yaklaşık 23 kitaplık seriyi birlikte yazmışlar, bir bölüm Souvestre diğer bölümü Allain.
Wahloo ve Sjowall’ın bu serisi daha sonra ülkemizde, yetmişlerde, Milliyet Yayınları Kara Dizi serisinde yayınlanıyor. Seri, tüm dünyada seviliyor, klasik polisiye olarak.
Bu romanda, Martin Beck, küçük kızlara tecavüz edip öldüren bir sapığın peşinde. Seri, Nadir Kitapta ve sahaflarda bulunabilir.
Not:3/4
GÖRÜNMEYEN
SilMari Jungstedt
Beyaz Baykuş Yayınevi
Görünmeyen, son yıllarda yaygınlaşan ve çok sevdiğimiz Kuzey polisiyesi örneklerinden biri. Türkçeye yeni çevrilen bir yazar ve yeni bir polisiye serisi.
Serinin ilk kitabı bu, Görünmeyen. İsveç’in Gotland adasında geçiyor bu kitaptaki olaylar. Ada, turistik bir yer, sakin, huzurlu. Ancak, arka arkaya üç genç kadın öldürülüyor.
Medya cinayetlere ilgi duyuyor ve adaya geliyor. Polis de katilin peşinde. Bu üç kadın arasında bir bağlantı olmalı elbette. Bu bağlantıyı bulmak kolay değil.
Kuzeyin soğuk ortamında geçen polisiyeler nedense çok çekici oluyor. Kuzeylilerin neden iyi polisiye yazdığını incelemek lazım. Pek cinayetin olmadığı ülkelerde en iyi cinayet romanları yazılıyor.
Görünmeyen, polisiye sevenler için iyi. Umarım, serinin devamını da okuyabiliriz.
Not:3/4
KUTUP SOĞUĞU
SilArnaldur Indridason
Bir Reykjavik Polisiyesi
Sesler, Sular Çekildiğinde adlı romanlarından tanıdığımız Indridason’dan yine ustaca bir klasik polisiye. Gerilim, aksiyon yok, sadece olaylar var bu soğuk ülkenin az nüfuslu şehrinde geçen romanda.
Tayland kökenli küçük bir oğlan öldürülüyor. İlk anda hemen ırkçılık düşünülüyor. Irkçılık demek bile zor çünkü artık ırkçı sözler bile bir suç Avrupa’da, aşağılayıcı konuşmak bile bir suç. Irkçılık ve çocuk tacizi hemen ilk akla gelenler.
Olay elbette bizim Erlendur’a veriliyor. Erlendur, hayatla başa çıkamayan bir polis. Karısı gidiyor, çocukları gidiyor. Çocukları ile iletişim kurmayı beceremiyor. Duygusal ilişki kuramıyor. Yalnızlık düşkünü. Zaten evde de durmuyor. Cinayet peşinde hep.
Çocuğun katilini ararken bir de kadın kaybolur. Huysuz Erlendur kayıplara karşı hassastır çünkü kardeşi bir zamanlar karda kaybolmuştur ve Erlendur bu olayın halen üstesinden gelememiştir.
Kuzeyde, karda kışta, donda fırtınada, Erlendur ve arkadaşları iki olayın peşine düşerler. Bu cinayetler de olmasa Erlendur nasıl zaman geçireceğini bilemez.
Indridason’dan kusursuz polisiye. Sakin, sıradan, hayat gibi.
Not:3/4
SULAR ÇEKİLDİĞİNDE
SilArnaldur Indridason
Bir Reykjavik Polisiyesi
Kleifarvatn Gölü’nde sular çekilir. Bir hidrolog gölün su seviyesini ölçerken bir iskelete rastlar. İskelet, balık tutarken mi suya düşmüştür acaba yoksa biri boğup onu suya mı atmıştır. İzlanda’da cinayet çok olmaz, Reykjavik kaç kişi ki zaten? Birini öldürsen hemen belli olur. Eksiklik çabuk ortaya çıkar. Ama işte ortada bir iskelet var, iskeletin kafası da çatlamış. Bu bir cinayet olmalı.
Sesler romanından tanıdığımız Erlendur’a verilir olay. Çünkü, o böyle gizemleri sever. O özellikle kayıp insanları bulmayı sever. Çünkü, kızkardeşi fırtınada kaybolmuştur. Kızı ve oğlu ile ilişkisi ise yine kayıptır. İkisiyle de ilişkisini düzeltemez. İzlanda gibi karlar buzlar altında ve gece gündüzün belli olmadığı, soğuk, hüzünlü bir ülkede sıcak ilişki kurmak da zordur zaten.
İskeletin kimliğini bulmaya çalışan Erlendur soğuk nedeniyle hayatın yavaş ilerlediği bu ülkede ilkbahardan sonbahara dek iskeletin peşine düşer. Her zamanki gibi gizem geçmişte gizlidir. İskeletin geçmişten gelen hiç akla gelmeyecek bir gizemi, bir yaşantısı vardır. Erlendur, iskeletin peşinde koşarken bir yandan da kendi geçmişinin hayaletlerinin peşinde koşar. Acaba kendisinin de bir iskeletten ne farkı vardır? Sevdiği herkesi kaybetmektedir.
Kuzey polisiyesinin ustası Arnaldur’dan yine nefis bir polisiye. Hiç aksiyon ve gerilim olmadan gündelik yaşamın sıradanlığı içinde bir polisiye. Erlendur, Sesler romanında Noelde bir oteldeki cinayeti araştırmıştı, şimdi de göldeki iskeleti. Sorun çözmeye çalışan sorunlu Erlendur, huysuz polis.
Not:3/4
TAŞ USTASI
SilCamilla Lackberg
Buz Prenses, Yabancı, Vaiz ve Taş Ustası. Lackberg, günümüzün en iyi polisiye yazarlarından. Kendisi yazarlık kursu alarak yazar olmuş ama şimdi herkesin sevdiği biri oldu. Üstelik, polisiyeleri kendi doğduğu kasabada geçiyor hep, Fjallbacka, İsveç.
Sevgili polisimiz Patrick başrolde yine. Patrick’in aile hayatını yakından biliyoruz. Bir yandan iyi bir aile olmak, evinde olmak isterken, diğer yandan da katillerin peşinde koşması gerekiyor. O kadar sakin sessiz bir kasaba ki yaşadıkları, cinayetler olması hiç beklenmedik. Cinayetler de hep geçmişten kaynaklanıyor.
Bu kez de bir küçük kız öldürülüyor. Ufacık yerde herkes birbirini tanıyor zaten. Patrick ile hepsi de komşu. Böyle bir ortamda cinayet olması çok saçma. Ancak oluyor işte. Hırs, gurur, intikam her an her yerde. O soğukta nasıl da üşenmeden cinayet işleyebiliyorlar ki.
Taş Ustası, geçmişten gelen inanılmaz bir sır ve intikam öyküsü. Lackberg, durgun kasabada, sakin insanlar arasında ve dört kitaptır tanıyıp benimsediğimiz aynı insanlar arasında gerçekleşen ölümler ve nedenlerini mükemmel bir dille anlatıyor.
Mutlu eden güvenilir yazar.
Not:3/4
AMANVERMEZ AVNİ
SilKamelya’nın Ölümü
Ebüssüreyya Sami
Roman 1800’lerde kapitalizm ile ortaya çıkınca ardından polisiye tür de başlıyor. Ucuz romanlar, ince fasikül dergilerde polisiye öyküler ve çizgi romanlar geliyor sonra.
Normal olarak ülkemize de geliyor bu akımlar. Özellikle Abdülhamit bir polisiye düşkünü imiş. Bizde de zaman içinde polisiye kahramanlar başlıyor. Birçok şeyi olduğu gibi romanı da polisiyeyi de batıdan alıyoruz.
Cingöz Recai, yerli Mike Hammer gibi polis romanları var bizde o zamanlar. İngilizler James Bond’u çıkarınca Fransızlar ona karşılık Fantoma’yı sürüyor piyasaya. Şerlok Holmes’a karşılık da bizden Amanvermez Avni çıkıyor.
O bir Osmanlı zabıtası. Fesli şalvarlı filan. Yardımcısı ve öğrencisi de Arif. İkisi de zeki ve kılıktan kılığa giriyorlar. Taksim civarında yaşıyorlar. Bu ikisi birçok esrarengiz olayı çözüyor birlikte Osmanlı zamanında.
Bu kitapta 5 olay ve uzun hikaye var. Kısa roman yani novella da diyebiliriz bunlara.
Amanvermez Avni’nin maceraları gerçekten de zekice ve eğlenceli. Bunun yanında 1900 başları İstanbul’unu okumak da çok ilginç.
Not:4/4
İNFAZCI
SilLars Kepler
Yine bir İsveç gerilimi. İsveç sokak isimleri de çok eğlenceli. Her sözcüğün sonunda gatan var ki cadde demek. Katil şimdi Holsgatan’dan Kummarsgatan’a döndü. Hımmm iyi iyi. Yani işte anladım ya Holstan Kummarsa dönmüş. Canlandırdım gözümde. Hızlı dönmüşse düşmüştür ya buzun üstünde. Yakalar şimdi polisler karakol zaten Djurvagengatanda. Yürüyerek iki dakika. Ya işte yani Damla sokaktan İsfendiyar sokağa dönmüş. İsveçte Finli de çok. Finliler Türk sayılır. İşte bu kitap o zaman bir Türk gerilimi.
İlk kitabı da okumuştuk. Hipnozcu. O da iyi gerilimdi. Sonra filmini de izledik. O da iyiydi. Şimdi de İnfazcı. Üçüncü kitap da bence Pilavcı olacak. Pilavcı aslında kiralık bir katildir kiralık işporta arabasıyla tavuklu pilav satar yanında acı biber ve ayran. Pilavı hep biraz sert taneli olur. Aslında seri katildir o ve seri şekilde öldürür, pilavı da öyle koyar plastik tabaklara. Pilavın altında susturuculu silah ve el bombaları vardır. Yolda giderken geçtiği evlerin önünden, evlerin içine bomba atar, bir an arabasını bırakır, içeriye pilav bahanesiyle girer ve öldürür çıkar.
Lars Kepler diye biri de yok zaten. Bir karı koca yazıyor bu romanları. Düşünün evde nasıl yazıyorlar acaba. Sen çorbayı karıştırırken ben şu parktaki cinayeti yazayım, sen duş alırken ben şu polisi anlatayım. Karı koca yazmışlar sonra da demişler Lars Kepler olsun adımız, Kepler bilim adamı, Lars da Ejderha Dövmeli Kız’ın yazarı. Amaa bizim Arka Sokaklar ekibi çözüyor tabii bu sırrı. Aile NillsonLarsengatan’da yaşıyor şimdi.
Haliyle kuzeyin katilleri çok soğukkanlı oluyorlar. Bu espriyi yapmadan da olmaz. Ama öyleler gerçekten. Hipnozcunun katili maynaktı bu da öyle. İnfazcı işte adı üstünde infaz ediyor ölderiyor. Çok kötü fena biri. Temizlikçi o. İsveç’in nüfusunu daha da azaltıyor. Zaten İsveç’te ne nüfus olcak. Hepsi bizim Süleymaniye’ye sığar. Temizlikçi, tur rehberi olarak buraya getirse caminin içinde hepsini toptan öldürür.
Bu roman da ilki gibi dehşet saçıyor. Gerilim ve psikopat severlere.
Not:3/4
YABANCI
SilCamilla Lackberg
İsveç’li yazarın daha önce Buz Prenses ve Vaiz adlı polisiyelerini okumuştuk. Yabancı da yazardan okuduğumuz üçüncü roman, dilimize çevrilen.
Bu roman da yazarın doğduğu Fjallbacka’da geçiyor. Diğer romanlardaki Erica ve Patrick var yine. Bu romanda evleniyorlar.
Yazar yine cinayetleri anlatırken bize karakterleri de anlatıyor. Yani, soruşturma sürerken kahramanlar gündelik yaşamlarını sürdürüyorlar. Hepsi bizler gibi sıradan insanlar.
Bir canlı televizyon şovu küçük şehri hareketlendirir. Biri Bizi Gözetliyor tarzı yarışmada birkaç gencin yaşamını izler izleyiciler.
Ancak, cesetler bulunmaya başlar. Öldürülenlerin arasında hiçbir bağlantı da yoktur. Ceset sayısı artınca, Patrick, bir yandan Erica ile düğün hazırlığı yaparken diğer yandan da seri katili bulmaya çalışır.
Cinayetler, ilk iki romandaki gibi yine geçmişle ilgilidir. Cinayetler çok uzak geçmişin yansımalarıdır.
Yazardan yine çok sakin, gündelik yaşam hızında bir seri katil romanı.
Yine keyifli.
Not:3/4
BELLA’NIN ÖLÜMÜ
SilGeorges Simenon
Polisiye romanın ustaları vardır. Ruth Rendell, Iris Murdoch, Patricia Highsmith. Üçü de kadın. Bu yazarlar artık eskilerden sayılır. Günümüzde Lawrence Block var en usta halen. Üsttekilerden daha önce ise Dashiel Hammet, Raymond Chandler, Jim Thompson ve Georges Simenon var. Bunlar klasik polisiye. Başkaları da var tabii ki.
Malta Şahini, Büyük Uyku, Karanlık Çökünce Sevgilim gibi klasikler bu ikinci grup yazarların.
Georges Simenon bu yazarlar arasında en önemlisi. Çünkü hiç durmadan yazıyor ve yaklaşık 400 civarı polisiye romanı var. En önemli kahramanı da defalarca filme çekilen Komiser Maigret.
Maigret kadar ünlü Poirot vardır bir de. Maigret pipolu ve iridir. Maceraları Fransa’da geçer haliyle.
Çeşitli yayınevlerinden basılmış çok sayıda çevirisi var bu yazarın. Flamanların Evinde, Üç Dul Kavşağı, Kanaldaki Ev, Hollanda’da Bir Cinayet, Ormandaki Deli gibi. Bütün romanlarını çok iyi edebiyatçılar çeviriyor.
Bella’nın Ölümü de bir Bilge Karasu çevirisi. Çeviri romanlarda en önemli nokta çevirmenin iyiliği elbette.
Bella’nın Ölümü, Simenon’un klasik polisiyelerinden biri. Sakin bir şehir, normal gündelik yaşam, işinde gücünde sıkıcı yaşamın içinde bizden insanlar ve bir cinayet. Nasıl olur da böyle bir yaşantıda cinayet olur.
Tam klasik polisiye.
Not:4/4
HOLLANDA'DA BİR CİNAYET
SilGeorges Simenon
Georges Simenon yüzlerce roman, en azından 400 roman yazan, yani Mozart gibi verimli, inanılmaz bir Belçika'lı yazar.
Kitapları bizde Nisan Yayınları ve Kabalcı Yayınevi'nden yayınlanıyor. Ancak Altın Kitaplar, Metis Yayınları da yayınlamış zamanında. Simenon aynı Asimov gibi her gün düzenli olarak 50-100 sayfa yazan romancılardan.
Çeşitli romanları arasında daha çok Komiser Maigret polisiyeleri ile tanınıyor. Yirminci yüzyılın en iyi romancılarından biri olan yazarın birçok romanı filme de alındı.
Maigret eğlenceli bir polis. İri yarı ve sakin. Sürekli pipo içiyor. Sıradan biri. Bir olayı çözerken olayın olduğu bölgede ve insanlar arasında bir süre yaşıyor, onlar gibi yaşayıp düşünüp düğümü çözüyor.
Bu macerada Hollanda'da işlenen bir cinayette bir Fransız zanlı olduğu için bizim Fransız Maigret çağrılıyor. Su kenarında yelkenliler, denizciler olan bir kasabada çok az sayıdaki insan arasında bir cinayet işleniyor.
Maigret de kasabaya yerleşiyor. Kasaba sıradan ve sakin. Cinayet işlenmesi olanaksız gibi. Üstelik Felemenkçe de bilmiyor. Ancak, kendisi, sadece somut gerçeklerden yola çıkan bir polis. İnsanları bilen, anlayan biri.
Polisiye sevenler için pek keyifli. Simenon daima ve defalarca okunabilir. Not:4/4
HUZURSUZ ADAM
SilHENNING MANKELL
Camilla Lackberg, Lars Kepler, Arnaldur Indridason, Stieg Larsson, Arne Dahl, Per Wahlöö, Peter Hoeg, Roslund ve Hellstörm ve Henning Mankel, son iki üç yıldır polisiye ve gerilimlerini okuduğumuz Kuzeyli yazarlar.
Hipnozcu, Sesler, Vaiz, Buz Prenses, Ölümün Sesi, No21, Ejderha Dövmeli Kız bu yazarlardan okuduğumuz hepsi birbirinden iyi polisiye ve gerilim romanları.
Mankell’in ise son yıllarda çok sayıda Kurt Wallander polisiyesini okuduk. Wallander şu anti kahraman kahramanlardan. Pek şaşkın ve yalnız bir polis detektifi. Özel hayatında beceriksiz, dünyayı hiç anlayamıyor, naif, duygusal bir adam ama karmaşık suçları çözmekte usta. Beyni bilgisayar gibi işliyor, matematik gibi, adım adım çözüyor, sakin sakin. Bunun dışında çok sıradan biri.
Huzursuz Adam, Kurt Wallander’in son macerası. Mannkell bir daha Wallander yazmayacak. Bu romanda Wallander artık polisliği ve dünyayı anlamayı bırakıp kabuğuna çekiliyor ve artık her şeyi unutmaya başlıyor. Kızı Linda ve torunu Klara dışında kimseyi görmeyecek artık.
Kurt, bu kez müstakbel damadının annesi ve babasının peşine düşüyor, çünkü ikisi de kayboluyor. Meğerse ikisi de bambaşka bir ikinci hayat sürüyormuş. Kurt, olayı çözmek durumunda, çünkü torununun dedesiz ve babaannesiz kalmasını istemiyor.
Romanda zekice bir polisiye kurgunun yanında sıradan gündelik yaşam da var. Kurt çok özelliksiz, monoton bir yaşam sürüyor. Hiç aksiyon yok yaşamında. Normali de bu zaten. Polisler hiç de bizim filmlerde gördüğümüz gibi hızlı bir hayat sürmezler. İşleri güçleri dosyalar imzalardır.
Sıradan gündelik yaşam içinde şaşkın ve iyi kalpli bir detektif boyundan büyük bir gizin peşine düşüyor.
Mükemmel.
Not:3/4
bikaç tane de kuzey dışı ekledim. bi de baksana, huzursuz adam yazısında da bikaç kuzeyli var iyilerden. arne dahl da öğütlerim. görünmeyen de çok iyiydi. wahlöö, hepsi iyi yaaa :)
SilMONDRIAN GİBİ RESİM YAPAN HIRSIZ
SilLawrence Block
Bir Bernie Rhodenbarr Polisiyesi
Lawrence Block günümüzün tartışmasız en iyi polisiye roman yazarı. Polisiye edebiyat dünyasında ünlenen birkaç kahramanı var. Biri eski polis Mathhew Scudder diğeri de sahaf ve hırsız Bernie Rhodenbarr. Sinemaseverler de onu My Blueberry Nights (Benim Aşk Pastam) filmiyle bilirler, hikayesi ona aitti bu lezzetli filmin.
Bernie Rhodenbarr bir hırsız ama hep kültürel, entelektüel eserler çalıyor. Resim, kitap, pul, eşya gibi. Gidiyor önce hırsızlık yapacağı yeri iyi bir inceliyor, sonra da gece gidip hırsızlık yapıyor, iyi bir kilit ustası. Fakat hırsızlık yaparken hep bir şeyler ters gidiyor o da hep kendini kurtarmak zorunda kalıyor.
Bernie geceleri hırsızlık yapıyor gündüzleri ise sahaf New York’ta. Bütün gün dükkanında ikinci el kitap satıyor, dışarıya kitap tezgahı koyuyor akşam topluyor. Bir de kedi kuaförü arkadaşı var, Carolyn. Carolyn ile Bernie sık sık buluşup birlikte yemek yiyip bir şeyler içiyorlar, hayattan aşktan ordan burdan sohbet ediyorlar.
Bernie’nin kedisi Raffles da kitapçı dükkanında her zaman. Bernie’nin peşinde ise bir polis var, Ray Kirschmann. Üçkağıtçı bir polis ve Bernie’den faydalanmaya çalışıyor her zaman ve adını da öğrenemiyor bir türlü, Rhodenback diyor. Bu romanda da ressam Mondrian’a Moondrain diyor.
Bernie bu macerada karışık bir duruma düşüyor yine. Carolyn’nin kedisini kurtarması lazım ve bir de bir müşterinin evindeki kitaplığa değer biçmesi gerekiyor. Eve giriyor ama evde bir orijinal Mondrian tablosu da var. Tabii onu çalması lazım ama nasıl. Bir plan yapıyor ama müşteri ölü bulunuyor ve Bernie yakayı kurtarmak zorunda. Komik ve heyecanlı bir roman, zeki ve esprili.
Bernie’nin diğer maceraları da aynı şekilde zeki ve komik. Kipling’den Alıntı Yapmayı Seven Hırsız, Kendini Humphrey Bogart Sanan Hırsız gibi.
Çok keyifli.
Not:4/4
HİPNOZCU
SilLars Kepler
Hipnozcu, Ejderha Dövmeli Kız’dan buyana okuduğumuz en iyi gerilim romanı. Üstelik yine İsveç’ten. Üstelik Lars Kepler diye biri de yok. Karı koca iki yazar birlikte bir gerilim yazıyor, isim olarak Lars Kepler’i seçiyor ama medya peşlerine düşüyor, onları açığa çıkarıyor. Lars, polisiye tarihinin en özgün karakteri sevilesi Lisbeth Salander’i yaratan İsveçli gazeteci yazar Stieg Larsson’un Lars’ı, Kepler de bilim adamı Kepler.
Kuzey polisiyesi, gerilimi artık iyice belirginleşti, soğuk, kar, psikopatlar, kan, soğuk ve zeki polisler, mantıklı terapistler. Hoeg, Mankel, Lackberg, Wahlöö, yakınlarda okuyup yazdığımız Arnaldur Indridason, Stieg Larsson ve şimdi de Lars Kepler, yani Alexander ve Alexandra Ahndoril çifti.
Hipnozcu, Stieg Larsson zekası, kurgusu, sürükleyiciliği, heyecanı ile Tess Gerritsen psikopat katillerinin karışımı gibi. Konu hiç beklenmedik. Üstelik katil daha ilk sayfalarda belli bu 600 sayfalık tüyler ürpertici, soğuk terler döktüren, kanlı biftekle şarap içer gibi keyifle okunan, yutarcasına merakla okunan gerilim zirvesi roman.
Bir psikopat ki mükemmel, Gerritsen Cerrah’ı kadar manyak ve motivasyonu çok ilginç, elbette çocukluktan kaynaklanan. Psikopat daha ilk sayfalarda bir aileyi toptan yok ediyor ve kendini de kesip biçiyor. Komadaki katili konuşturması için bir hipnozcu çağırılıyor, on yıl önce yaptığı bir hatadan dolayı bir daha hipnoz yapmamaya yemin eden bir doktor. Ve katil ile hipnozcu arasında kalan bir polis.
Dehşetli bir öykünün dehşetli anlatımı. Kusursuz. Mükemmel.
Kesinlikle kaçırılmaz. Gerilim, cinayet, manyak kahramanları sevenler ellerindekini bütün kitapları bırakıp bunu okusunlar.
Not:3/4
ÖLÜMÜN SESİ
SilArne Dahl
Sonunda bir Kuzey Polisiyesi serisine daha kavuştuk. İsveçli yazar Arne Dahl’ın yazdığı polisiye roman serilerinden birinin ilk kitabı Ölümün Sesi. Orijinal adı Misterioso, kitabın ruhuna daha uygun bir isim. Ölümün Sesi yerine Ölümün Müziği olsa daha iyi olurmuş kitabın adı. Çünkü, Misterioso, tanınmış caz müzisyenlerinden T.Monk’un bir eseri ve kitabımızın seri katili cinayetlerinde bu müziği kullanıyor.
Son aylarda peşpeşe Kuzey Polisiyesi ve Gerilimi romanlarını okuyoruz Türkçe’de. Aslında yıllardır var olan bir tür bu ancak Ejderha Dövmeli Kız’dan sonra bizim yayıncılar fark etmiş olsa gerek. Ne de iyi olmuş. Bu tür, diğer ülke romanlarından biraz daha insana dönük olmasıyla ayrılıyor gibi gözüküyor.
Kuzey Polisiyesinde kahramanlar, polisler ve suçlular yani, çok daha normal, sıradan insanlar, hepimiz gibiler, polisle suçluyu ayıran çok kalın çizgiler yok. Polisler de sorunlu iş yaşamı ve özel yaşama sahipler, takıntıları var, monoton hayatları var, iş dışında hiç de ilginç değil hayatları. Hayatla başa çıkarken bir de toplumu kötülükten uzak tutmaya çalışıyorlar.
Bir de belki, soğuk ülke romanı olmaları da bize farklı geliyordur. İskandinav ülkelerinde soğukta soğukkanlı katil çoktur diye düşünüyor insan. Böyle bir çıkarım, teori olamaz elbette. Soğuk ülkelerde caz ve polisiye olmazmış gibi geliyor insana bir yandan da. Ama bu romanda katil caz dinleyerek öldürüyor.
Ölümün Sesi’nde, arka arkaya işadamları öldürülüyor, öldürme tarzı hep aynı, bir tören gibi, polis araştırdıkça işe Mafya, Rusya, Estonya, göçmenler karışıyor. Gündelik yaşam gibi aynı. Katil bulunamayınca Stockholm’de özel bir birim oluşturuluyor, ülkenin çeşitli bölgelerinden birkaç polis bir takım oluşturuyor ve seri katilin peşine düşülüyor.
Ana kahraman Paul Hjelm, hayatı tümüyle problemli bir polis. Hissizleşmiş iyice, neyse ki polislik işi var, yoksa hayatı çok sıkıcı.
Ölümün Sesi, seri katili olan ama gerilim değil de polisiye olan ve mükemmel bir polisiye roman. Zeki bir kurgu, karmaşık bir olay, ilginç bir katil ve ender rastlanan, şaşırtıcı bir son.
Lackberg, Indridason, Hoeg, hepsi de iyi polisiyeciler. Arne Dahl’ın bu seri romanının diğer ciltlerini heyecanla bekliyoruz artık.
Not:3/4
SESLER
SilBir Reykjavik Polisiyesi
ARNALDUR INDRIDASON
Kuzey cazı, kuzey kızları gibi kuzey polisiyesi de var. Kuzey ülkelerinin soğuğu, karı, karanlık havası, az nüfuslu şehirleri, durgun, yalnız insanları, grileşmiş, matlaşmış kar beyazı insanda hüzün ve yalnızlık hissi uyandırır. Kuzey cazında da vardır hüzün, durgunluk. Belki de soğuk nedeniyle hep kapalı alanlarda zaman geçirildiğinden kulüplerde caz gelişmiş olabilir. Kuzey kızlarının güzelliği de belki soğuktan geliyordur.
Kuzeyli gerilim ve polisiye romanlarını son yıllarda severek okuyoruz. Bayan Smilla ve Karlar (Hoeg), yakınlarda okuyup yazdığımız Buz Prenses (Lackberg), Kurt Wallander romanları (Mankel), Wahlöö ve tadından yenmez Lisbeth Salander Üçlemesi (Larsson) bizlere kuzey polisiyesini sevdirmişti.
Sesler ise bu kez İsveç ya da Norveç’ten değil İzlanda’dan gelen bir polisiye. Gerilim değil klasik ve klas bir polisiye roman.
Hikaye Noel zamanı Reykjavik’de tanınmış bir otelde geçiyor. Noeli geçirmek için bu soğuk ülkeyi seçen yerli ve yabancı turistler otelde açık büfe yiyip sohbet eder ve şehri gezerken bir cinayet işleniyor. Uzun yıllardır otelin kapıcısı olan ve bodrumda bir odada yaşayan Gudlaugur odasında bıçaklanmış olarak bulunur. Noel Baba kılığındadır yatakta, çünkü lobide çocukları eğlendirecektir.
Gudlaugur yıllardır otelde çalışsa da kimsenin tanımadığı sessiz, silik bir kişiliktir. Durgun, sessiz Detektif Erlendur olayı çözmek için otele gelir. O da Gudlaugur gibi yalnızdır, Noelde birlikte olacağı ailesi, akrabası, arkadaşı yoktur, bu nedenle olayı çözmek için ve değişiklik olsun diye otele yerleşir.
Cinayeti çözmek için ortada hiçbir iz, ipucu yok gibidir. Gudlaugur hakkında kimse hiçbirşey bilmez. Otel müdürü de cinayetin duyulmasını istemez, otelin müşterisi kaçmasın diye.
Erlendur bir yerden başlamak zorundadır. Cinayeti çözmek için otelde dikkat çekmeden soruşturma yaparken bir yandan da Noel zamanı kendisini ve yaşamı sorgular. İletişim sorunu yaşadığı bir kızı vardır.
Erlendur cinayeti ve kişisel yaşamını çözmeye çalışır.
Sesler, aksiyon değil düşünceye dayalı bir polisiye. Agatha, Şerlok çizgisine daha yakın. Erlendur da Poirot ve Wallander karışımı ve yeni tip daha sıradan detektiflerden. Sorun çözmeye çalışan sorunlu polis.
Kuzey ve polisiye severler keyifle okuyacaklardır. Son sayfaya dek katil hiçbir şekilde ortaya çıkmıyor. Heyecan dolu seri katil romanı değil, kuzey gibi durgun ama zeki bir polisiye. Kaçmaz.
Not:3/4
VAİZ
SilCAMILLA LACKBERG
Lackberg, hiçbir romanını kaçırmayacağımız yazarlar arasına girdi artık. İyice yerleşen Kuzey polisiyesinin en iyilerinden biri haline geldi. Cinayetler, gerilim ama sakin, soğukkanlı bir ortam, küçük sahil kasabası Fjallbacka yine hareketleniyor, yazları dolan kasabada genç bir kız öldürülüyor.
Lackberg, Buz Prenses’ten sonraki bu ikinci polisiye geriliminde yine aynı kasabada yine geçmişe dönük bir suçu anlatıyor. İlk romandaki Erica ile polis Patrick bu kez evlenmiş, Erica bebek bekliyor, Fjallbacka’da yine cinayetler işleniyor, hava ise İsveç için çok sıcak, Erica hamile iken ve Patrick de katilin peşinde koşarken sıcaktan terliyorlar.
Buz Prenses’de bu küçük balıkçı kasabasında bir cinayet işleniyordu. Soğuk iklimde yaşam ve roman kahramanlarının hayatları ve kişilikleri de detaylı olarak anlatılıyordu. Karakterlerin iyi işlenmesi, az karakter olması ve cinayet dışında gündelik yaşamın da anlatılması, hikayeyi ve kahramanları benimsememizi sağlıyor. Sadece cinayet ve gerilim yok, normal gündelik yaşam da var.
Yazar Erica evine dönüyor ve çocukluk arkadaşını ölü buluyordu. Yerel polisle, Patrick ile çalışıp olayı ortaya çıkarmıştı, olayın gerisinde 25 yıl eskiye dayanan bir aile sırrı olduğunu görmüştük. Cinayetler var ama çözüm geçmişte ve hüzünlü.
Vaiz’de yine Erica ve Patrick var, yine bir genç kız ölü bulunuyor, cesedin bulunduğu yerde iki iskeletin de kemikleri bulunuyor. Ve bu cinayetler yine yaklaşık 20 yıl önce işlenmiş. İlk cinayetler ile yeni cinayeti birbirine bağlayan bir sır var.
Bir kız daha kaçırılınca Patrick kız öldürülmeden olayı çözmek ister, bu arada polislerin, kasaba halkından bizi ilgilendirenlerin gündelik yaşamını da öğreniriz. Cinayetler kötüdür ama hayat devam etmektedir, böyle giderse turistler Fjallbacka’ya gelmeye korkacaklardır.
Her zaman olduğu gibi suç en yakınımızdadır, ailemizde. Bütün suçlar yakın çevremizdedir.
Vaiz, bir polisiye gerilim, sonlara doğru gerilim artıyor, çözüm acilleştikçe ve katil delirdikçe. Zeki kurgu ve ayrıntılar baştan sona sürüklüyor, ancak, Vaiz, Buz Prenses gibi bir gerilimden çok bir polisiye diyebiliriz.
Kuzey gerilimi ve polisiyesi denince akla gelenler Larsson, Wahlöö, Nesbo, Mankel, Hoeg, Kepler, Indridason ve Lackberg. Yakınlarda okuduğumuz Indridason (Sesler) ve Lackberg’in gerilimle polisiye arasında durduğunu söyleyebiliriz. İkisinde de zeka, düşünce, kişilerin sıradan yaşamları, olay örgüsü ve insanlık halleri ön planda. Gerilimde ise olay ön plana çıkar.
Vaiz, mükemmel bir polisiye. Sonuna dek de katil belli olmuyor.
Not:3/4
BUZ PRENSES
SilCamilla Lakberg
Polisiye ve gerilim türleri daha çok Kuzey Amerika ve Avrupa’ya uygun düşen türler. Sıkı çalışma hayatı olan az nüfuslu gelişmiş burjuva toplumlarından çıkıyor zeki ve planlı cinayetler romanlarda. Bizim gibi duygusal toplumlarda ani öfkeyle işleniyor suçlar çoğunlukla.
Son yıllarda ise Kuzey Avrupa cazda olduğu gibi gerilim ve polisiyede de öne çıktı. Soğuk ülkelerin romancıları soğukkanlı cinayetler kurguluyor. İsveç, Norveç gibi ülkelerden zeki romanlar, incelikli kurgular çıkıyor. Sessiz soğuk ve az insanlı küçük yerleşim merkezlerinde işlenen cinayetler anlatılıyor daha çok.
Bütün suçlarda olduğu gibi cinayetlerde de en belirgin nedenler çıkar, ego, gurur, sosyal statü, cinsellik ve aile akraba yakınlığı. Bunun ardından sosyal ve psikolojik rahatsızlıklar geliyor.
Buz Prenses, İsveç’in bir balıkçı kasabasında işlenen bir cinayeti işliyor konu olarak. Kasabanın iklimden gelen soğukluğu ve yaşamı detaylı olarak betimlenmiş. Az sayıdaki kahramanların karakterleri de detaylı olarak çizildiği için ortam ve kişilere adapte olmak kolaylaşıyor.
Biyografi yazarı Erica, ailesini kaybettiği için kasabadaki aile evlerine dönüyor çeşitli işleri halledebilmek amacıyla. Çocukluk arkadaşı güzel ve zarif Alex’in, evinde küvette ölü olarak bulunduğunu öğreniyor, buzlar içinde ve bilekleri kesilmiş olarak.
Alex’in ailesi Erica’dan yerel gazeteye bir yazı yazmasını istiyor. Erica, intihar gibi görünmeyen ölüm olayını araştırmaya başlıyor, hem yazar merakı hem de arkadaşlık duygusuyla. Yerel polis ile de ortak çalışmaya başlıyor.
Cinayeti araştırdıkça 25 yıl öncesine dayanan ve çok kişiyi ilgilendiren ancak örtbas edilen çok ağır suçların varlığını keşfediyor.
Böylesine karmaşık bir suç zincirini çözmek kolay değil ve belki de çözmemek daha hayırlı olabilir.
Buz Prensesi, seri katilli bir gerilim romanı değil, şiddetli vahşi cinayetler yok, bir yazarın çok eskiye dayanan hüzünlü bir olayı çözme çabası var.
Polisiye okurları için kusursuz bir okuma zevki.
Not: 3/4
KATİLİN GÖZYAŞLARI
SilAnne-Laure Bondoux
İnsancıl, hüzünlü bir polisiye roman, şiirsel bir cani romanı. Sürükleyici ve şaşırtıcı bir seri katil romanı. Ama polisiye roman değil, sade, duru, ilkel bir sevgi öyküsü. Bir seri katil öldürmekten nasıl vazgeçer. Seri katiller vicdansızdır.
Bizim seri katilimiz de öyle, bilgisiz, bilinçsiz, kaba, cahil, düşüncesiz. Sadece öldürüyor, ama cinayet arzusuyla değil. Öyle gerektiği için, anlık gereksinimler için, sıkıntıları aşmak için bıçağıyla sürekli öldürüyor. Yaşamak için.
Öldürüyor, şehir şehir geziyor, sonunda Şili’nin, Güney Amerika’nın en ucuna, ıssız, boş, kuru topraklara geliyor, Macellan Boğazı’na yakın. Sadece gezginlerin, sanatçıların nadiren uğradığı, uygarlıktan uzak, yoksul, terkedilmiş topraklar.
Bir çiftlik evine geliyor kaba, okuma yazmaya bilmeyen canavarımız Angel Allergia. Aileyi hemen öldürüyor oğullarının önünde. Oğulları Paolo’yu öldüremiyor. Paolo da doğanın içinde yetişmiş ve hissetmeyi bilmiyor. İkisi birlikte yaşıyor ve arkadaş oluyorlar. Angel onu oğlu gibi seviyor, Paolo da onu babası gibi.
Çiftliğe bir gezgin geliyor. Luis. Kitap, şiirsever. Bu tuhaf üçlü çiftlik evinde doğal, sadece gündelik yaşamın zorluklarını aşmaya yönelik bir yaşam sürüyor.
Angel sevmeyi öğrenebilecek midir. Paolo, Angel ile Luis modelleri arasında seçimini ne yönde yapacaktır.
Bir çeşit Leon öyküsü. Bu kez çocuk erkek. Tüm Şili’nin aradığı acımasız katil Angel, cahil ama duyarlı Paolo’nun meleği olabilecek midir.
Bu, eşsiz duyarlılıktaki romanın sadece girişi. Ardından yetişkinlik, büyüme, çocukluk, sevgi, yolculuk, insan ruhunun keşfi, şiir, klasik müzik üzerine lirik bir romana dönüşüyor. İnsan ve doğa betimlemeleri şaşırtıcı.
Sefiller, Leon, Siddharta, Cerrah, Simyacı, hepsi bir arada. Fransa ve Amerika’da bir dolu gençlik ve edebiyat ödülü almış bu roman, bir insanlık romanı.
Alışılmadık ama evrensel.
Not:3/4
heey gönderdim biraz kuzeylilerden. bikaç tane de başka lopisiye :) daha bi ton var tabii lopisiyeee. bi de kuzey polisiyesi dizileri var bir dolu. iki tanesi klasikleşti. forbrydelsen ve bron/broen :) başka istersen başka kuzey polisiyesi dizileri de sölerim kuuu :)
SilHarikasın Deep 😍😍😍Cook teşekkür ederim. Hipnozcu 'yu okumuştum. Diğerlerini de hemen listeme alıyorum ✌
SilOkumadığım bir kitaplar var. Tanıtım için çok teşekkürler.
YanıtlaSilUmarım okuduktan sonra da bize tanıtırsınız daha geniş olarak. Size keyifli vakitler dilerim:).
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim
SilÇok güzel kitaplar almışsınız, keyifle okuyun. :)
YanıtlaSilÇok teşekkür ediyorum :)
SilD&R ve Kitap Yurdu en sık alış veriş yaptığım yerler,bir de İdefix'e bakayım..
YanıtlaSilİndirim zamanı çok uygun oluyor fiyatları canım ☺
SilKeyifle oku canim. Ben de bir sürü yeni kitap aldim ne zaman okurum bilmem 😃
YanıtlaSilYazın bahçede keyifle okursun canım 🤗
Sil