Herkese merhaba:)
Yeni yılın ilk kitap alışverişini yapmış bulunmaktayım. Alınacaklar listem bir hayli kabarık bütçem ise listeye göre kısıtlı. Hal böyle olunca da istediğim her kitabı anında alamıyorum. Bir çoğunuz benimle aynı fikirde olursunuz sanıyorum. Kitap bloglarının çoğuna okuma kopyası kitap hediye edilmediği için kendi bütçemiz ile kitapları alıyoruz. Okuduğumuz kitaplar bir yerlerden geliyor zannedilmesin diye açıklama gereği hissettim. Durum böyle olunca da ya birer ikişer kitap alıyoruz ya da indirim ve fuar peşinde koşuyoruz.
Ben ilk alışverişimde listemdeki kitaplardan birisini ve aklımda olmayan , görünce dayanamadığım iki kitabı daha aldım. Kitapçıya girince oyuncakçı dükkanına gitmiş çocuk gibi hissediyorum. O kadar çok istediğim kitap oluyor ki nefsime zor hakim oluyorum. Ortamdaki kitap kokusuna , kitapları elime alıp incelemeye, arka kapaklarını okumaya bayılıyorum. Sırf kitaplar değil ortamdaki beni cezbedenler.... Kırtasiye bölümünü de çok seviyorum. Bizim çocukluğumuzda bu kadar çeşit kırtasiye malzemesi yoktu . Şimdiki çocuklar çok şanslılar.
İlk kitabım Sarah Jio'nun son kitabı Gündüzsefası. Bu kitap alınacaklar listemdeydi. Bu kitapla alakalı çekilişlere katılmıştım belki çıkar diye. Çekilişlerde çıkmayınca ben de satın aldım. Yine de şanslıyım ki kitabı indirimli fiyat ile satın aldım.
Acı ne kadar derinde olsa da zamanla tüm çiçekler güneşe döner yüzünü…
Kalbin anahtarıdır gündüzsefası. Ruhlarında en derin izleri taşıyanları bile çiçekleriyle sarmalar, filizleriyle umut taşır. İşte böyle gündüzsefasının süslediği bir yüzen evde yaşayan Penny Wentworth, 1950'li yıllarda ünlü bir ressamla evlidir. Her şeye sahip olan Penny'nin tek eksiği ise küçük evlerini taçlandıracak bir bebektir. Ancak gün geçtikçe tek eksiğinin bu olmadığını anlayacaktır çünkü sevgiyi yürekten hissetmek gerekiyordur. Onun hissettiği tek şey ise içini kemiren acıdır…
Ada Santorini New York'ta yaşadığı trajediden sonra ağır depresyondadır. Kendini toparlamak için Seattle'a Tekneler Caddesi'ne gelir. Burada kiraladığı bir yüzen evde eski bir sandık bulur. Sandıkta Penny Wentworth adında bir kadına ait eski eşyalar vardır. Gariptir ki Tekneler Caddesi'ndeki hiç kimse bu kadınla ilgili konuşmak istememektedir. Merakına yenik düşen Ada, Penny'nin gizemli geçmişine adım atarken kendi geleceğini de örmeye başlayacaktır.
İkinci kitabım ise Gustave Le Bon 'un Kitleler Psikolojisi kitabı. Psikoloji ve gelişim konuları ile ilgili bugüne kadar pek çok kitap okudum .Artık okuduğum bu tür kitapların bir kısmı bana yeterli gelmeyip, kendilerini tekrardan ileriye gidemiyorlarmış gibi geliyor. Böyle olunca da bu konularda ki kitaplardan biraz uzaklaştım. Taa ki bugüne kadar . Kitapçıda kitapları karıştırırken bu kitap elime geldi. Bana ilginç gelen , konusu ile ilgili ilgimi çeken bir kitap olunca hemen sepetime ekledim.
Kitleyi tanımak için her şeyden önce onun psişik yapısını bilmek gerekmez mi? Bu bireyin psikolojik yapısıyla ne derecede aynılık gösterir? İşte sosyal psikoloji bugün bununla uğraşıyor.
Kitleler, sosyal psikolojide, "grup" genel başlığı altında, çeşitli biçimlerde incelenmektedir. Bu konuda bütün dillerde sayısız kitaplar, araştırmalar var. Ülkemizde ise bu konu henüz yeni yeni ele alınmakta. Türk okurlarının bu konuda temel bir kitabının olmaması bizi bu kitabı yayına hazırlamaya yöneltti. Gustave Le Bon, büyük bir açıklıkla bu problemleri ele almaktadır. Onun yapmak istediği şey, bir kitlenin psikolojik yapısını çözmek ve mevcut fonksiyonlarıyla betimlemektir. Bu kitle neleri başarabilir, neler karşısında acizdir? Kitlelerin sevk ve idaresi nasıl olmalıdır? Zararlı kitle, faydalı kitle.. Kitle içinde, kalabalık içinde bireyin durumu.. İşte bütün bunlar eserde örneklerle açıklanacaktır.
Son kitabım ise tarihten esintiler taşıyor. Cuma Vural'ın hazırladığı Osmanlı'dan Hikayeler kitabı. Bu kitabı benim için eşim seçti. Onu kırmak olmazdı değil mi ;)) Tarihi hikayeleri çok severim ve bu kitabı da çok seveceğime eminim ve bence bu kitap her yaş grubuna hitap ediyor. Benden sonra çocuklarımın da severek okuyacağına eminim.
Yavuz Sultan Selim, tebdili kıyafet yapmış, Kuşlar Çarşısı'nı geziyormuş. Avcılar avladıkları kuşları, tuzakçılar yakaladıkları maharetli, eğitimli, güzelim kuşları satıyorlar.
Bir ara gözü kekliklere ilişiyor padişahın. Bir grup kekliğin üzerindeki kâğıtta, "Satış fiyatı: Tanesi 1 altın" yazıyor.
Hemen yanı başlarında asılı, adeta altın kafes içinde bir keklik daha var ki, fiyatı 300 altın. Padişahın gözü 300 altınlık kekliğe takılıyor. "Hayırdır" diyor satıcıya. "Bunun diğerlerinden ne farkı var ki, bunlar 1 altın,bu 300 altın?"
Satıcı, "Bu keklik özel eğitimli, çok güzel ötüyor, ötmesi bir yana bunun ötüşünü duyan ne kadar keklik varsa hepsi onun etrafına doluşuyor. Tabii bu arada avcılar da o etrafa doluşan keklikleri daha rahat avlıyorlar." diyor.
Satın alıyorum" diyor padişah, "Al sana 300 altın."
Parayı veriyor; hemen oracıkta kekliğin kafasını kopartıyor.
Adam şaşırıp, "Be adam! Ne yaptın? En maharetli kekliğin kafasını koparttın" diye dövünürken padişah gürlüyor:
"Bu kendi soyuna ihanet eden bir kekliktir. Bu gibilerin akıbeti er veya geç ölüm olacaktır."
Bir alışveriş yazısının daha sonuna geldik. Sevgilerle♥♥♥
Size imreniyorum gerçekten. Yüreğinize sağlık. Her zaman takiptesiniz ;) http://mutfakhazinem.blogspot.com.tr/
YanıtlaSilNe güzel sözler bunlar , teşekkür ederim:))
SilGündüzsefası benim de listemde. Yeni kitaplarını keyifle oku canım :)
YanıtlaSilTeşekkür ederim canım. Sen de okuduğun zaman yorumunu merakla bekleyeceğim. Kitap ikimizde de aynı hisleri mi bırakacak:)) Sevgiler♥
Sil